Karadeniz Tarihi

Giresun Tarihi: Kerasus, Pharnakia, Kerasunta, Giresun Adlarının Anlamı

Makale: Özhan Öztürk

Kerasus veya Kerasuntios[1], Karadeniz sahilinde, aynı isimli derenin ağzında kurulu, etrafı Kolh köyleriyle çevrili bir Yunan kolonisinin Antik Çağ’daki adı olup, Anabasis’te Onbinler’in Yunanistan’a geri dönerken Trabzon’dan ayrıldıktan sonra üçüncü gün Kerasus’a vardıkları bildirilmektedir[2].

Giresun kenti, Karadeniz sıradağlarının ardında yer alan ve civar yerleşimleri Şebinkarahisar üzerinden Karadeniz’e bağlayan en kısa yol olan Aksu deresi vadisinin denize açıldığı düzlükte kale yapımına elverişli bir liman ile liman olmaya elverişli iki koyun çevresinde kurulmuş olup, tarihin her döneminde önemini korumuştur[3]. Giresun’un doğu ve batısında iki ayrı liman bulunmaktaydı. Batıdaki liman yerel kayıkların ihtiyaçlarına yönelikken “Goğre” adı verilen doğu limanı poyraz, yıldız, karayel ve batı rüzgârlarından etkilenmekteydi. Goğre’nin kuzeydoğu yönünde 500 m açığında “Palamida[4] adı verilen sığ kayalık ve 4.2 km kuzey-kuzeydoğu yönünde Ares adası[5] bulunmakta limana doğudan gelen gemiler Zefire burnu ile Ayos Vasilos[6] tepesini transite alarak limana yanaşabilmekteydiler[7].

Giresun genel görünüm, 1910

Giresun, Kerasus’un değil Pharnakia’nın Devamı mı?

Onbine yakın silahlı askerden oluşan bir ordunun, tanımadığı dağlık ve ormanlarla kaplı bir coğrafya da 3 günde 100 km nin üzerinde bir yol alması mümkün görünmediğinden antik Kerasus’un modern Giresun’dan daha doğuda konumlanmış olabileceği düşünülmektedir.  Arrian’ın da bildirdiği gibi modern Giresun kenti Kerasus’un[8] değil Pharnakia’nın devamıdır. Pharnakia’nın kurulmasından sonra Kerasus düşüş dönemine girmiş ve terk edilmiş olmalıdır. Eğer Kerasus halkı yeni kurulan şehir Pharnakia’ya taşındıysa, bu şehir yeni göçmenler tarafından da Kerasus olarak adlandırılmaya devam etmiş ve şehir bir süre her iki isimle de adlandırılmış olmalıdır ki, şehrin modern adı olan Giresun’un bugüne kadar yaşatılması için akla gelen tek olasılık budur. Buna karşılık Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde kent adının II. Mehmet’in Mahmut Paşa’ya “Bu gece kale altına giresin” emrine atfen Giresun olduğunu bildirmesinin[9] halk etimolojisine dayanan bir yakıştırma olduğu açıkça bellidir.

Doğu Karadeniz bölgesi’nde Pontus kralı Pharnakes’ten adını almış Pharnakia dışında aynı orijine sahip olması kuvvetle muhtemel “Fernek” isimli biri Samsun Çarşamba’da[10], diğeri Ordu Perşembe’de[11] iki köy daha bulunmaktadır.

19. yüzyılda Hamilton, Antik Kerasus’un Coralla[12] ile Hieron Oros[13] arasında bir körfezde bulunması gerektiğini belirtmiştir. Yaşlı Pliny, Pharnakia ile Kerasus’un birbirinden ayırarak, Pharnakia’nın Trapezus’tan 100 Roma mili uzaklıkta olduğunu belirtmiştir[14]. Ptolemy[15], büyük olasılıkla yanlışlıkla Pharnakia’nın Kerasus’un doğusunda olduğunu belirtmiştir. Romalı general Lucullus’un Kerasus’tan İtalya’ya kiraz meyvesini götürdüğü için meyvenin adının (κερασός) bu şehirden kaynaklandığı iddia edilmişse de[16], Romalıların kiraz ağacını daha önceden tanıdıkları kiraz-kerasus benzetmesinin etimolojik bir efsane olduğu anlaşılmıştır ki eğer Lucullus Pontus’tan bir çeşit kiraz etirip Roma’da tanıttıysa da bu Avrupa’da bilinmeyen yerel bir meyve olan karayemiş[17] olmalıdır. Bu durumda şehrin adının, antik Yunanca boynuz anlamına gelen keras[18] kelimesinden kaynaklanıyor olması ve Kerasunta[19] kelimesinin Türkçe içerisinde Giresun’a dönüşmesi akla yakın görünmektedir. Tabii ki burada kastedilen doğrudan “hayvan boynuzu” değil, antik Yunanca içerisinde kelimenin boynuza benzer coğrafi ögeler için kullanımlarından birisi olup, keras kelimesi eski Yunanca kayıtlarda dağ tepesi[20], dağ yolu[21] ve toprak çıkıntısı[22] anlamlarıyla da kayıtlıdır. Daha da önemlisi Antik Çağ’da İstanbul Sarayburnu’nun altında yer alıp bol balık barındıran haliç körfezinin adı da Keras’tır[23]. Ayrıca Nonnus’un şarap ülkesi olarak bahsettiği[24] Kerase’nin[25] Lydia’da Sirghie yakınlarında Bagae’nin karşısında konumlanıyor olması da kent adının farklı bölgeye özgü olmadığını göstermektedir.

Kutsal meşe, Yaşlı Meşe “Giraprino”

İtalyan portolanlarında[26] Girapno, Giraprino ve Zeraprino formlarında geçip, bunlardan sadece birisinde Giresun’dan 10, Tirebolu’dan 20 mil uzaklıkta gösterilen[27], bir başkasında Zefir Bununun batısında tanımlanan mevkinin orijinal Yunanca adının Yero Prinos (γέρο πρίνος) “Yaşlı Meşe” veya Yera Prinos (ίερά πρίνος) “Kutsal meşe” olması kuvvetle muhtemeldir. Konstantinos Porphyrogennetos [28], 911 yılındaki Girit seferine Armeniak themasından Platana ve Prini’den ayrı ayrı 500 askerin katıldığını bildirmiştir.[29] 500 asker çıkarabildiğine göre önemli bir liman ve yerleşim gibi görünen Giraprino ve Prino’nun konumunu tartışılmış, Kerasus ile Zefir Burnu arasında yer alıp, tepesinde MS 9. yüzyıl yapımı St. George manastırının kalıntıları bulunan Gedik Kaya Kalesi’nin en uygun mevki olduğunu iddia edilmiştir.[30]

Bryer, Pontus meşesinin önemli bir ihraç malı olduğu ve Venedik belgelerine dayanarak 1340 ve 1434’de Trabzon’dan meşe ithal edildiğini bildirmişse de[31] Prinos adının ticari ya da botanik özelliklerinden kaynaklandığını sanmıyorum. Kanımca Gedik kaya kalesinin “Yaşlı Meşe” anlamına gelen eski adı bölgenin sakinleri Kolhlar’a ait isimlendirme geleneğinin devamıdır. Gürcistan’da yaşayan ve Lazca’ya oldukça yakın bir dil konuşan Megrellerin inanışında meşe ağacının saygın bir yeri olup, Samegrelo’da bulunan en önemli dini yapı olan Martvili Manastırı’nın eski adı Megrelce ve Lazca “Koca Meşe” anlamına gelen Çkondidi‘dir[32]. Prokopius’un Abhazlar‘ın ağaçlara tapındığını bildirmesi[33], Bıjışkyan’ın Anapa’da Hristiyan Abhazların “tapşi” adını verdikleri ağaç kazıklara dua ettiklerini bildirmesi[34] gibi çok sayıda yazar ve gezgin Kafkas halklarının Hristiyanlığa geçmelerine karşın meşe ağacına tapındığını bildirmesinden[35] daha önemli bir tanıklık Giresun’un hemen yanı başındaki Akçaabat’ta 1870 civarında yaşanmıştır. Akçaabat’ın Mersin köyünden bir avcı, köylülerin kragen denilen bir ağaca tapındıklarını gördükten, sonra ağacı kesmiş, köylüler de avcıyı “Avcı, evliyayı kesti” diyerek karakola şikâyet edince, önce avcının, Evliya adlı birini öldürdüğünü zanneden polisler durumun anlaşılmasıyla adamı salıvermişlerdir[36]. Sonuçta Kafkas halklarınca kutsal kabul edilen ve ziyaret yeri olarak kabul edilen yaşlı meşe ağaçların bulunduğu mevkilerde Hristiyanlığın kabulüyle ilk kiliseler inşa edilmiş olup, bunlar Çkondidi örneğinde olduğu gibi bir dönem eski adlarıyla anılmışlardır.

Ksenofon’un Anabasis’te Kerasus’un Kolh topraklarında bulunduğunu bildirmesi, Kolhlar’ın sonradan Sanni, Tzan (Can, Çan) ve Laz olarak adlandırılması ama en önemlisi kilisenin kuzeydoğusunda bulunan Bronz Çağı’na tarihlenen kaya mezar ve tünelin bölgenin eski bir kült yeri olması önemli ipuçlarıdır. Kanımca Yunanlılar Kerasus’u kurmadan önce Gedik Kaya yerlilerin kutsal mekânlarından biri olup, belki de Yero Prinos’un Kolh dilindeki birebir karşılığına sahip bir yerleşimdi, pagan dönemde adını ve kutsallığını bir şekilde korumuş, Hristiyanlığın kabulünün ardından da kiliseye dönüştürülerek, saygınlığı korunmak istenmişti.

Ayrıca Bkz. Gedik Kaya Kilisesi

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Giresun tarihi Makale Serim

Giresun Tarihi: Kerasus, Pharnakia, Kerasunta, Giresun Adlarının Anlamı

Giresun Antik Çağ ve Roma Tarihi

Giresun Osmanlı Dönemi Tarihi

Giresun Cumhuriyet Dönemi Tarihi

Alucra Tarihi, Giresun

Bulancak Tarihi: Pharmatenos, Kepsil, Akköy, Bulancak

Keşap (Kasopia) Tarihi, Giresun

Görele (Koralla, Yavebolu, Elevi) Tarihi, Giresun

Piraziz (Pentahor, Mendehor, Abdal İskelesi) Tarihi, Giresun

Tirebolu (Tripolis) Dereli ve Yağlıdere İlçeleri Tarihi, Giresun

Şebinkarahisar (Koloneia, Koğoniya, Mavrokastron, Kara Hisar) Tarihi, Giresun

Notlar

[1] Yunanca Κερασοῦς, Κερασούντιος

[2] “Kolhlar ülkesinde, deniz kıyısında Sinope’nin kolonisi olan Yunan şehri Kerasus’a varıldı” (Ksenophon, Anabasis V.3.2)

[3] Bekdemir, 2007: 16

[4] Yunanca palamidi (παλαμίδα) “palamut”

[5] Ayrıntılı bilgi için Bkz. Karadeniz, Adalar

[6] Ayos Vasilos çifte tepesinin eteklerinde, Giresun’un 5 deniz mili kuzeybatısında aynı isimli bir burun, burnun batısında Bulancak deresi ve batısında ise adı cumhuriyet döneminde “Küçüklü” olarak değiştirilen Ayvasıl köyü ile Erik limanı yer almaktadır.

[7] Rasim, 1930: 54

[8] Eski Kerasus’un Antik Çağ’da Vakfıkebir’in yerinde kurulmuş Bkz. Liviopolis olabileceği de akla gelebilirse de benim düşüncem Gedikkaya Kalesi civarı olabileceğidir. Bkz. Yaşlı Meşe Geraprino

[9] Evliya Çelebi, 2008: 95

[10] Bugünkü Kürtün köyü

[11] Bugünkü Boğazcık köyü. Meyasa tepesi yakınlarındaki köyde Deliktaş Kalıntıları adı verilen eski bir yerleşime ait izler bulunmaktadır.

[12] Bugünkü Görele

[13] Bugünkü Yoros Burnu

[14] Pliny VI.2

[15] Ptolemy V.6

[16] “Bu şehirler orjinlerini Yunanlıların aktivitelerinden almıştır. Örneğin Lucullus kiraz meyvesini Kerasus için getirmiştir” Ammianus Marcelinus, Rerum Gestarum Libri, XXII, 8, 16; Pliny XV. 25

[17] Anadolu’da Laz kirazı bölgede karayemiş (Trabzon, Rize), taflan (Giresun), mzumbuli (Lazca) ve drafina (Çaykara- Rumca) adlarıyla bilinir (Latince: Prunus laurocerasus)

[18] Yunanca κέρας. Hayvan boynuzu anlamında kera (κέρᾳ İlyada 11.385), keresi (κεράεσσι), kereos (κέρεος), çoğul olarak kerata (κέρατα) formlarında kullanılmasının yanı sıra boynuzdan yapılan eşya, müzik enstrumanı olarak boynuz, içki içilen -boynuz formunda- kupa, boynuz formunda herhagi bir şey anlamları tespit edilmiştir.

[19] Keras(us) + isimlere mevki anlamı kazandıran son ek /–unta/. 13-15. yüzyıl haritalarında görüleceği gibi İtalyanca’ya Chirizonda formunda geçmiştir.

[20] Homeros I. 8

[21] Ksenophon, Anabasis V. 6. 7

[22] Philostr.VA2. 18

[23] Dionysios Byzantinos, 2010: 33-36.

[24] Nonnus 13.468

[25] Yunanca Κέρασσαι

[26] Tomaschek, 1891: 80-81; Kretschmer, 1962: 648; Delatte, 1947: I, 237-38. 14-15. yüzyıl İtalyan portulanlarında (Atlante Catalano  1375, Carta maghrebina della Biblioteca Ambrosiana 15. yüzyıl, Pietro Vesconte 1318, Angelino Dulcert 1339, Mappamondo di Fra Mauro) Gönye ile Üsküdar arasında bahsi geçen sahil toponimleri doğudan-batıya sırasıyla şöyledir: Gonea, Archauj, Quissa, Senti.a, ..sso, Stilo, Susmena, Trapesonda, Platena, Giro, Viopolli, S[an]c[t]o ujgenj, Laytos, Tripolli, Zefano, Giraprino, Chirizonda, San uaxilli, Omidie, Bazar, Schifi, Lauona, Pormon, Vatiza, Honio, Lamiro, Limjnja, Simisso, Platagona, Langujssi, Lali, Panigerio, Gallipo, Carossa, Sinopi, Erminjo, Stefanjo, Quinolli, Ginopolli, Caramj, Girapetino, Castelle, Comano, Tripissilli, Samasto, Partenj, Thio, Cauo Pisselo, Punta rachia, Njpo, Lirio, Zagam, Fenossia, Carpi, Depotimo, Silli, Riua, Giro, Scutari.

[27] Bu mesafeler aşağı yukarı Keşap’a denk gelmekteyse de arkeolojik açıdan desteklemek zordur.

[28] VII. Konstantinos Porphyrogennetos “Mor doğan” (MS 905-959) Bizans imparatoru VI. Leo ile dördüncü eşi Zoe Karbonopsina’nın oğlu olup, De Administrando Imperio, De Ceremoniis, De Thematibus ve Vita Basilii adlı kitapların yazarıdır.

[29] Konstantinos Porphyrogennetos, 1829-30: I, 656

[30] Bryer ve Winfield, 1985: 127

[31] Lewis, 1951: 93; Pliny, Naturalis Historia VI. IV. 11; Bryer ve Winfield, 1985: 127

[32] Siharulidaze, 1988: 112. Lazca çkoni, mçkoni “meşe” + didi “büyük, ulu, ata” (Bucaklişi ve Uzunhasanoğlu ve Aleksiva, 2007: 132, 143.

[33] Prokopius Bell. Got. IV, 3. 498- 99

[34] “Bu ağaçperest insanlar ağaçların yanında diktikleri “tapşi” denilen kazıkların önünden geçerken başlarını açar ve secde ederler.  Ne kadar acele işleri olsa da muhakkak atlarından iner ve tapşinin yanında durarak dua ederler..” (Bıjışkyan, 1998: 156

[35] Grigoriantz, 2000: 143

[36] Lermioğlu, 1949: 34. Bölgede yaşlı ceviz ağaçları da olağanüstü saygı görmekteydi. Artvin ili, Ardanuç ilçesi, Yukarıırmaklar köyü önünde bulunan ve cinli olduğu iddia edilen devasa ceviz ağacı, -ataları konuşmuş olabilirse de- Gürcüce bilmeyen köylüler tarafından batonay (Gürcüce “efendi”) olarak adlandırılmaktaydı. Ağaç 1933 veya 1934 yıllarında kesilerek Almanya’ya ihraç edilmişti. (Ünsal, 1999: 176)