Site icon Özhan Öztürk Makaleleri

İtalya Turları konusunda EU Lisanslı İtalya Turist Rehberi Ahmet Aybar ile Söyleşi

Vaticano, Roma

İtalya Turları konusunda İtalya gezi rehberi Ahmet Aybar ile söyleşi. (Vatikan — Vaticano, Roma)

İtalya turları doğal güzelliklerle birlikte Roma İmparatorluğu‘nun mirası ve sayısız müzeyi  görme imkanı sunduğu için özellikle yurt dışına ilk kez gitmek isteyen Türklerin ilk tercihleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte İtalya’ya bireysel olarak mı yoksa İtalya turu düzenleyen firmalar ile gitme kararı size kalmış. Italya’da’da Seyahat Acentası Sahibi ve EU Lisanslı Turist Rehberi olan Ahmet Aybar ile İtalya gezisi, İtalyan kültürü, İtalya’da yaşamak, çalışmak ve iş yapmak konulu bir söyleşiyi internet üzerinden gerçekleştirdim.

Roma’da bir gezisi sırasında Kolezyum önünde İtalya turuna katılan Türk misafirlerle birlikte, 2019

İtalya’ya Gitmeden Önce

İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Bölümü’nden Almanya ve İtalya’ya, rehberliğe uzanan bir hayat hikâyesi yeterince merak uyandırıcı bir yolculuğun habercisi! İstanbul’dan Moncalvo’ya giden yolu sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?

Ahmet Aybar, Venedik maskesi takan bir misafiri ile Venedik’te San Marco Bazilikası önünde

Öncelikle bana zaman ayırıp bu mülakatı yaptığınız için kalpten teşekkürler. Evet, dönüp bakınca bazen ben bile kendime şaşırıyor ve acaba fazla hareketli miyim diye düşünmeden edemiyorum. İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi Bölümünün kurulduğu yıllarda, ilk öğrencileri olarak Üniversiteye girdiğimde çok heyecanlı ve rahmetli annemin bana bir vasiyeti olan hasta ve mazlumlara yardım edeceksin sözünü yerine getireceğim için çok sevinçliydim. Ancak zaman içerisinde bu meslek dalının benim bana uygun olmadığını ve kapalı mekânlarda çalışamayacağımı fark ettim. Evet, üniversiteyi bitirdim ancak hayalim rehber olmak ve Türkiye’nin eşsiz kültür ve tabii varlıklarını dünyaya tanıtmak bir açıdan ülkemin elçisi olmaktı. Yıllarca da bu misyonu başarı ile gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Üniversite sonrası yedek subay olarak yaptığım askerlik dönemim hariç, fiilen aralıksız rehberlik yaptım. Bu arada iş hayatına da atılmıştım, bir seyahat acentesi ve bir kiralık araç firma sahibi olmuştum. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza kiralık araç vermeye başlamış ve oldukça da büyümüştüm. Acente ziyaretleri o kadar sık olmaya başlamıştı ki, artık gidip gelmek yerine firmamın bir bürosunu da Almanya’ya kurmak en akıllıcasıydı.

Almanya maceram böyle başladı ve uzun yıllar firmamı müşterilerimin ağırlıkla bulunduğu Almanya’dan yönettim. Daha sonra bir davet üzerine Türkiye’ye dönerek zamanın en büyük ve en düzgün çalışan Cruise Gemi Operatörü ve Vatikan’ın Türkiye’de resmi seyahat acentesi Aldo Turizmde çalışmaya başladım. Hem rehberlik yapıyor hem de kiralık araba firmamı yönetiyordum. İşte tam bu sırada hayatımda ki en önemli ve değerli karşılaşmalarından birine adım adım yaklaştığımın farkında bile değildim. Bir gün limanda gemiden çıkan grubumu beklerken Aldo Turizmin İtalyan personelinden eşim ile tanıştım, birkaç kelime de İtalyanca öğreneyim çabası bizleri mutlu ve huzurlu bir birlikteliğe, bugünlere kadar getirdi. Ancak Türkiye’de turizm değişiyor ve sular yavaş yavaş tersine akıyordu. Artık Cruise gemileri gelmiyor, Batılı acenteler programlarından Türkiye’yi çıkarıyorlardı. Eşim ve bende aynı sektörde çalışmamız sebebi ile bu durgunluk bizi ciddi anlamda etkiledi. Birkaç yıl acaba diyerek bekledik. Artık bir karar vermeliydik, karar zordu ama olmalıydı.

Emekliliğimi hak ettiğim tam elli yaşında, firmalarımı karşılıksız devredip, araçlarımızı satıp, İtalya’ya göç etmek zorunda kaldık. Artık tüm yeteneğimizi ve birikimimizi İtalya’da değerlendirecektik. Son derece konveksiyonel bir şekilde önemli eşyalarımızı arabamıza yükledik ve 5 kedimizi İstanbul’da bırakarak 500km lik etaplar ile önce İstanbul Kavala, sonra Kavala İgomenitsa peşinden, gemi ile Venedik, sonrasında yine bir 500 km uzaklıkta ki rahmetli kayınpederimizden kalan ve kapalı duran evimize ulaştık. 6 ay sonra da geri dönüp kedilerimize de pasaport çıkartarak onları da İtalya’ya getirdik. Artık hepimiz İtalya’daydık. Bizler ve kedilerimiz İtalya’nın en küçük şehir unvanlı köyü, 3000 nüfuslu Moncalvolu olmuştuk. Biraz uzun ama o derece de ilginç bir hikâyemiz var.

İtalya gezisi süprizlerle dolu olabilir işte Juliet Evi, Verona‘da (Casa di Giulietta) Ayhan Sicimoğlu, 2019

Türkler için İtalya turu

Türklerin kafasındaki İtalya imajı ile gerçek İtalya arasında ne gibi farklar var? Gezdirdiğiniz turistler bu ülkede en çok nelere

Colazione a Vercelli (Vercelli’de İtalyan kahvaltısı. Türk turistleri hayal kırıklığına uğratsada Continental kahvaltı Avrupa’nın büyük kısmında kahve ve kruvasandan ibaret

şaşırıyor veya tepki veriyorlar?

Evet, bu gerçekten önemli ve zorlandığımız bir konu. Türk turistlerin en çok ilgisini çeken ve anlamakta en çok zorlandıkları konu kahvaltı. Genel kanı şu ki, İtalyanların enfes mutfağı kahvaltı işinde geçerli, ancak gerçek bu yönde değil. En büyük serzeniş zeytin konusunda oluyor. Nasıl olur da dünyanın en büyük zeytin üreticilerinden biri olan İtalya’da kahvaltıda zeytin yenmez… Ve tabii hemen peşinden domates, salatalık, beyaz peynir ve Türk çayı (Siyah çay) meselesi sırasıyla geliyor. Bunu maalesef anlatmakta zorlanıyoruz. İtalyanlar kahvaltıda bir kahve ve yanında tatlı bir kek, kuru bisküvi veya en fazla bir brioş (kruvasan) yiyorlar. Kahvaltı bizim misafirlerimize biraz zayıf veya beklentilerin altında geliyor ve bu konu karşısında biraz hayal kırıklığına uğruyorlar. Ayrıca Türk misafirler İtalyanların Türklere sadece fiziki değil mantalite olarak da çok benzediğini düşünüyorlar, yani yardımsever, sıcakkanlı gibi… Tabii, bu da her zaman tutmuyor. İtalya’nın güneyi ve kuzeyi birbirinden oldukça farklı, yaşam felsefesi, standartları ve tabii kişileri. Belki bu beklenti Güney İtalya’da yerli yerine otururken, Milano, Torino, Bolonya‘da tamamen başka bir insan profili görüyoruz ve bu misafirlerimizi şaşırtıyor.

Panoramik San Gimignano kasabası, Toskana, Italya

Peki tersine İtalyanlar Türkiye ve Türkler hakkında ne düşünüyor? ‘Mamma li Turchi!’ sözü sanırım eskisi kadar kullanılmıyordur.

İtalyanlar genel anlamda Türkleri tanımıyorlar, sadece tarihten gelen bazı kalıplar var, onlar kafalarda bir yerlerde takılmış, mesela Galata ve Cenevizliler, Konstantinapolis, Doğu Roma, Andre Doria, Ayasofya, Fumare come un Turco (Türk gibi sigara içmek), Mamma li Turchi (Anne Türkler veya Anne Türkler geliyor gibi). Ancak şunu da ilave etmek ve Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım (Bakın Sezar her yerde karşımıza çıkıyor) Türkiye’ye tatil amaçlı ve genelde Cruise Gemileri ile gelmiş İtalyanlar (ki Cruise gemileri genel anlamda İtalyan bandralı veya İtalyan limanlarında yolcu değişimi yaparlar Venedik, Cenova gibi) Türkleri, Türk Mutfağını ve Türkiye’yi daha iyi tanıyor ve seviyorlar. Tabii son yıllarda Cruise Gemilerinin artık Türk Limanlarına yanaşmamaları bizim için çok büyük bir kayıp. Genel konuşmak gerekirse, Türklere karşı bir önyargı yok veya ben bu yönde herhangi bir şey yaşamadım. Mamma li Turchi (Anne Türkler veya Anne Türkler geliyor) sözüne gelirsek, onunda enteresan bir hikayesi var, bu röportajı okuyan misafirlerimiz İtalya’ya geldikleri zaman hikayesini anlatır ve konunun geçtiği yerleri detaylı gösteririz, ancak artık bu biraz da tebessümle anılan bir hatıra olarak kafalarda yerini bulmuş. Bence reklamın kötüsü olmaz ve bu da bizim için bir reklam veya o şekilde lehimize çevirmeye çalışmalıyız.

İtalya’nın dünya modasının öncülerinden olduğuna dair şüphesi olan?

İtalya’ya Niçin Gidilir?

İtalya, Türkiye ile ticari ilişkileri de olan bir ülke. Türk girişimciler bu ülkede ne arıyor, ne amaçla geliyor ve umduklarını bulabiliyor mu?

Doğru, İtalya birçok konuda ticari olarak ilişkilerimizin olduğu bir ülke. Türk girişimciler de moda, gastronomi, sanayi makinaları gibi konularda İtalya’ya geliyor, önce ziyaret ediyor daha sonra İtalyan bir partner bulup yatırım yapmaya ve sektörlerinde ilerlemeye çalışıyorlar. Bu konuda, önce ziyaret, sektörden partner bulunması, firma kurulumları, oturum ve çalışma izinleri konusunda da Türk girişimcilere profesyonel desteklerimiz oluyor. Umduklarını buluyorlar mı, sorusunun cevabı biraz muallakta. Biraz açmak gerekirse, bu ülkede işçiden, kiraya, elektrikten, ulaşıma her gider Türkiye’ye göre daha pahalı, tabii buna bağlı olarak üretim maliyetleri de yüksek, bunu hesaplayarak yatırıma karar verenler için büyük bir sorun yok, daha pahalı ancak kaliteli ürünleri piyasaya sürüyorlar ve zaten yüksek olan İtalyan imajı ile ürünlerini kolayca pazarlıyorlar. Ancak ucuz iş gücü kullanmayı deneyen ve bunun için bazen küçük numaralar yapmayı deneyenlerin sonu genelde aynı ve kötü oluyor. Örneğin sigortasız işçi çalıştırmak, kalitesiz hammadde kullanmak gibi…

Belki değerli okuyucularımızın aklına şu soruda gelebilir, neden muhakkak yüksek kaliteli ürünler, daha ucuz ve kolay pazarlanan ürünler üretemezler mi, her şey muhakkak en kalitelisinden mi olmalı? Tabii ki, hayır. Ancak unutmamak gerek ki, bunun için İtalya’ya ya yaklaşık yüzyıl kadar önce gelmiş ve artık İtalyan vatandaşı olan bir azınlık var, Çinliler. Hatta Milano’da mahalleleri bile var. Ucuz ve fason malları İtalya’da üretmek ve ithal etmek bu azınlığın işi ve aralarına bırakın bir Türkü, İtalyan’ı bile almıyorlar, kısaca o piyasa çok sağlam tutulmuş ve girmek neredeyse imkânsız. Tek yol, kaliteli ürünler ve İtalya yardımıyla markalaşmaya çalışmak.

Zampogna, Abruzzo, Latium, Molise, Basilicata, Campania, Calabria ve Sicilya bölgelerinde, Marche’nin güney kesimi kadar kuzeyde çalınan geleneksel bir gayda çeşididir.

İtalya’da Üniversite

İtalya’da özellikle Bologna ve Milano gibi kuzey kentlerinde bayağı bir Türk üniversite öğrencisi de var. İtalya’da üniversite okumak neden tercih ediliyor?

Doğru, sadece Kuzeyde değil Napoli ve Roma’da da Türk öğrenci kardeşlerimiz var. İtalya’da üniversite eğitiminin tercih edilmesinin en önemli sebebi doğal olarak alınan yüksek kaliteli ve dünya çapında kabul gören eğitim. Bunun yanında eğitimin İtalyanca yanında İngilizce de veriliyor olması. Günümüzde gençler İngilizceyi zaten konuşuyorlar, üzerine bir dili daha yaşayarak öğrenmeleri büyük avantaj. Tabii üniversite bulunan şehirlerin gençlere hitap eden bir atmosfere sahip olması, sıcakkanlı insanlar ve hayatın nispeten kuzey ülkelerine göre biraz daha ekonomik olması en önemli tercih sebepleri. Ancak kanımca önemli nedenlerden biri de İtalya’nın devlet ve yarı devlet üniversitelerinde gelir düzeyi düşük ülkelerinden gelen öğrencilerine sorgusuz sualsiz burs veriliyor olması. Bu Türk öğrenci kardeşlerimizin İtalya’yı tercih etmeleri için kanımca yeterince sempatik bir sebep. Tabii Türkiye ile ulaşımın sık ve nispeten ucuz olması da önemli faktörlerden. Ayrıca yıllık 2200€ yaşam ve 2200€ kira yardımı yapıyorlar ve her okul günü için de 5€ yemek yardımı. Tabii ki bu rakamlara İtalya’da yaşamak mümkün değil ancak hiç yoktan iyi. 5€ ya üniversite Mensalarında (Öğrenci Yemekhanesi) ortalama bir şeyler yemek mümkün.

Espresso makinesinin 1800’lü yılların sonlarında bir İtalyan tarafından bulunduğunu unutmayın! İtalyanlar genel olarak Starbucks’a ve kahvenin Amerikan kültürü ile bütünleştirilmesinden pek hoşlanmıyor. Gerçek İtalyan kahve kültürü ile ancak İtalya’da tanışabilirsiniz! klasik İtalyan kahvecisi konseptli bir yere gittiyseniz çok yüksek ihtimalle önce kasaya gitmeniz, istediğiniz kahveyi söyleyip ödemenizi yapmanız ve onlardan aldığınız fişi kahveyi hazırlayan kişilere vererek kahvenizi almanız gerekecek.

İtalya’nın görmeye değer yerleri

İnternet öncesi dönemde yurtdışı gezileri neredeyse birkaç turizm firmasının tekelindeydi. Günümüzde otel, tren, uçak rezervasyonlarının akıllı cihazlardan kolayca yapılabilmesi hem daha küçük firmalar hem de turlardan bağımsız gezginlerin hareket imkânını arttırdı. İtalya her yerinden tarih fışkıran bir açık hava müzesi gibi ama yine de İtalya turu denilince Klasik İtalya Turu adıyla satılan belli başlı birkaç yerin mutlaka görülmesi gerekenler diye ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Sizce İtalya’ya ilk kez gelecek Türkler için ideal bir gezi rotası, kısa ve uzun seyahatler için nasıl olmalı?

İtalya Avrupa’da bulunan diğer ülkelere göre biraz farklı. Tarihi geçmişini göz önüne alırsak her köy kasaba veya şehir farklı aileler, kişiler

Duomo di Milano (Milano Katedrali)

veya derebeyleri tarafından yönetilmiş. Birleşik İtalya denilince aklımıza gelen tarih 1861 yani yaklaşık 150-160 yıl öncesi. Bu tarihe kadar her yönetici köyünü, kasabasını ve şehrini, komşusuna, rakibine göre daha güzel, daha alımlı süsleme ve dönemin ünlü sanatçılarının eserlerine sahip olma veya şehrinde çalışması, eser üretmesi için en iyi ortamı sağlama yarışında. Bu da doğal olarak en ufak köyden en büyük şehre kadar süslenmesi ve sanat eserleri ile doldurulması manasına geliyor. Bu sebeple en ufak köyde dahi karşınıza inanılmaz güzel heykeller, yapılar çıkabiliyor. Bize gelince, Türkler doğal olarak İtalya’yı kısa ziyaretlerle birçok şehri görmek üzerine kurgulanmış turlarla geliyorlar ve neredeyse gruplarla hiçbir müzeyi gezmiyorlar. Ben bu turlara ziplenmiş turlar diyorum, yani kısa zamana birçok şehrin sıkıştırıldığı turlar. Ben olsam bu tip seyahatler yerine, tek tek ve en az üç gün kalınacak şehir ve çevresi turlarını tercih ederdim. Örneğin Venedik. Bizim programlarımızda bir gün olan Venedik turu yerine, Venedik’e 3-4 gün gelir iki gün şehri gecesi ve gündüzü ile yaşar sonra da bir gün çok yakın olan Verona ve/veya Trieste‘ye giderdim. İlk nerelerden başlardım derseniz, tabii Venedik, Roma, Napoli, Floransa bu işin olmazsa olmazları. Tabii tüm şehirleri çevresi ile 3-4 gün doya doya gezmek kaydı ile, sonraki grupta ise Torino, Sicilya Adası, Ravenna, Verona gibi şehir ve bölgeler muhakkak görülmeli diye düşünüyorum.

Klasik destinasyonlar dışında ‘turistler şuraları es geçiyorlar, esasında İtalya’nın görmeye değer yerleri arasında filanca yerler de olmalı’ dediğiniz önerileriniz var mı?

Tabii var mesele Türk gezginlerin neredeyse hiç uğramadığı Torino, Birleşik İtalya’nın ilk başkenti oldukça dolu bir şehir. Müzeleri, mağazaları ve tarihi yapıları ile görülesi bir yer. Napoli ve Napoli bazlı muhakkak görülmesi gereken, Sorrento ve Amalfi kıyıları, Positano, Minori ile Capri adası bence muhakkak gezginlerin programında olmalı. Roma gezilirken pek uğranmayan ancak dünyanın sayılı müzeleri içerisinde bulunan Vatikan Müzesi, Güney İtalya’da biraz bizimle de ilgisi olan Otranto şehri, Sicilya adasının Katanya ve Palermo’su ve adada bulunan irili ufaklı tarihi şehirleri, köyleri, sit alanları unutulmamalı. Ayrıca Bari yakınlarında bizim Harran evlerini anımsatan Alberobello Bölgesi ve tabii Piemonte bölgesi, enfes beyaz Fassona ineklerinin etleri, kaliteli D.O.C. şarapları, fındığı ve tarihi köyleri ile harika bir bölgedir. Ayrıca ziyaret edilip enfes havası ve el değmemiş doğal ortamları ile genelde Türk misafirlerin fazla ilgi göstermediği Kuzey İtalya’nın gölleri unutulmamalı. Her biri tek tek doğa harikalarıdır. Alman ve Almanca konuşan dünyanın büyük ilgi gösterdiği Garda, Como, Lago Maggiore, Orta Gölleri gibi…Tabii, gene dünyanın büyük ilgisini çeken ancak Türk misafirlerin keşfine açık, Şato Turizmi. Şatoları ile ünlü Tirol Bölgesi ve bu bölgede ağırlıkla Alman misafirlerimiz için şatolarda konaklama, çok çeşitli toplantı, organizasyon, yürüyüş ve bisiklet turları yapıyoruz ancak Türk misafirlerimiz için bu yönde bir istek halen almadık.

Tavsiyeler

İtalya’da yılın her anında bir festivale şahit olabilirsiniz

İtalya turuna katılmak isteyen bir Türk’ün bavulunda sonradan ‘keşke’ dememesi için neler eksik olmamalı?

Öncelikle iyi bir rehber kitap olmalı, bu ülke tarihi, müzeleri, enfes yemekleri ve leziz şarapları ile her kişiye ve her keseye hitap edebiliyor, tabii neyin nerede olduğunu bilmek gerek. Bir turda muhakkak rehber grupla bulunmakta, zaten organize turlarda bu bir yasal zorunluluk ancak rehberin her zaman yanınızda olamadığı ve birçok misafir ile ilgilenmesi gerekliliği düşünülünce bu rehber kitabın önemi artıyor. Yazın özellikle Güney İtalya’nın oldukça sıcak olması sebebi ile iyi bir şapka ve yürüyüş ayakkabıları. Neler eksik olmamalı yanında neler eksik olmalı konusunu da biraz irdeleyelim. Tabii ilginç bazı deneyimlerde yaşadık bu konu bağlamında. Türkiye’den kahvaltıda için beyaz peynir ve zeytin getiren misafirleri gördüm. Zeytin değil ama İtalya’ya bavulda süt ve süt ürünleri sokmak yasak ve cezası büyük, bu konuyu da bu vesile ile hatırlatmakta fayda görüyorum.

İtalya dünyanın en çok turist çeken ülkelerinden birisi Barselonalıların turist fazlalığından usanıp neredeyse isyan ettikleri zaman zaman gazete haberlerine konu oluyor. Benzer şekilde turizm endüstrisinin İtalya’da Venedik, Roma ve Floransa gibi kentleri canlı müzelere ve buralarda yaşayanları da bir yere kadar bu endüstrinin araçlarına dönüştürmesi söz konusu. Bazı kentlerde şehir vergisinin arttırıldığını biliyorum. Hükümetin sağlıklı ve sürdürebilir turizm için ayrıca uyguladığı tedbir ve tasarruflar var mı?

Evet, bazı şehirler aşırı yoğunluktan isyanda, bunların başında da Venedik geliyor. Yakın zamanda şehirde oturanlar bir protesto yürüyüşü yaptılar ve şehre belli bir sayının üzerinde turist girmesini istemediklerini bu durumun hayatlarını aşırı zorlaştırdığını açık ve net olarak beyan ettiler. Düşünün bir Cruise gemisinden min. 3000 misafir iniyor, bazı günler Venedik Limanında 5 veya daha fazla gemi demirliyor. Biz mütevazı bir hesapla 3 Cruise Gemisinden hesaplarsak, yaklaşık 10 bin turist o daracık kanal boylarında geziyorlar. Burada yaşayan insanların da belli, başlı ihtiyaçları var. Ekmek, meyve, sebze, süt, sağlık veya biraz parklarda yalnız oturmak gibi… Ama ne mümkün 10 bin gemi yolcusu, buna ilave günlük charterlar ile gelen misafirler… Tam bir mahşer günü havası. Peki Venedikli otoriteler yeni neler düşünüyorlar buna duruma karşı. Malum, yasaklama veya limit koyma gibi bir durum turizmde olamayacağına göre, başka bir proje üzerinde çalışıyorlar. O da şöyle bir şey, eğer Venedik il sınırları içinde en az bir gece konaklama yapmıyorsanız, konaklama yapanlar otomatik olarak bir şehir vergisi zaten ödüyorlar, o zaman sizden bir ayakbastı parası almayı planlıyorlar. Eğer bu ücreti ödemez ve gerekli evrakları sorulduğu zaman beyan edemezseniz yüklü bir ceza kesme niyetlerini dillendiriyorlar. Yani nazikçe şunu söylüyorlar, günübirlik şehre gelip, yanında getirdiği sandviçleri yiyen ve çantasından su içen, çöpünü de şehre bırakıp giden turistlere ihtiyacımız yok. Tabii bu fikirler şu anda üzerinde çalışılma aşamasında, ileride başka şehirlerde Venedik şehrini takip edebilir veya yeni yöntemler üretebilirler.

Kilisede mum yakan yaşlı adam. Katolik Hristiyan olan italyanlar son derece dindar insanlar.

Gazete haberlerine göre İtalyan ekonomisi 21. yüzyıla pek keyifli girmemiş gibi görünüyor. İtalya’da yaşamak, çalışmak ve iş yapmak zorlaşıyor mu?

Belki böyle bir daralma teknik olarak oluyordur, ancak hayatın doğal akışı içerisinde bunu pek hissetmiyoruz. İtalyanlar yaşamayı seven bir

Barletta Colossus’u, Doğu Roma İmparatoru’nun (Heraklius veya II. Theodosisu) yaklaşık 5.11 m büyüklüğünde ve şu anda İtalya, Barletta’da bulunan büyük bir bronz heykeldir. 4. Haçlı seferi sırasında 1204 yılında İstanbul’un Latinlerce yağmalanması sırasında İtalya’ya getirilen ganimetlerden birisidir.

toplum, ne olursa olsun tatillerinden, yemeklerinden, akşamları bir tür sosyalleşme olan Aperitivo alışkanlıklarından taviz vermiyorlar. Pazar günleri, ya ailecek buluşarak beraber yemek yeniyor, ya da dışarıya yemeğe çıkılıyor. Ekonomik daralma büyük kalemlerde muhakkak etkisini belli ediyor. Artık arabalar bir yıl daha fazla kullanılıyor veya mobilyaların miadı bir yıl daha uzatılıyor, bunlar gerçekler. Ancak hayattan zevk alma, yeme, içme tatil kalemleri eskisi gibi devam ediyor ve edecek gibi…

İtalyan Şarapları

Asti’ye bağlı Moncalvo’da yaşıyorsunuz. Piemonte bölgesi şaraplarıyla meşhur ama pek çok konuda olduğu gibi İtalya’nın her bölgesi kendi yemek ve şaraplarını ön plana çıkarıyor hatta diğerlerine göre hiyerarşik bir sırlama bile oluşturabiliyor. Sizin bu konuda tercih, öneri ve tavsiyeleriniz var mı?

Evet yaşadığım bölgenin birkaç özel durumu var. Bunlardan ilki tabii şaraplarımız. Şarap bir İtalyan için hayatın bir parçası. En zengininden en fakirine yemekte şarap muhakkak olmalı. Burada şarap içmeyen ya hastadır, ya da sakladığı bir şeyler var, gözüyle bakılıyor. Dünya çapında şaraplarımız var. Özellikle Alba şehri yakınlarında bir de şarap bankamız var. Barolo, Barbera bölgemizin dünyaya mal olmuş şarapları. Ayrıca anmadan geçmemek lazım köpüklü şarabımız yani Spumante‘mizde dünyaca meşhur. Neredeyse her evin altında bir Cantinamız (Mahsen) var. Buralarda yüzyıllardır aileler şarap üretiyorlar, artık üreticiler Kooperatifler oluşturmuşlar ve şaraplarını değerinde dünyaya pazarlıyorlar. Benim tercihim ise biraz daha farklı ve zor. Şöyle ki, İtalyanlar ürünlerinin değerini arttırma konusunda gerçekten çok başarılılar. Şimdilerde belli üzüm türleri ile belli bölgelerde bağcılık çalışmaları yapıyorlar.

Piemonte’de üretilen Ruche şarabı

Biraz açarsak, örneğin bir grup köyde yetiştirilen bir üzüm türü ile yapılan bölgesel şaraplar var ve bu tür ile hemen yanda ki köyde şarap üretilmesine izin vermiyorlar ve böylece o bölgeden çıkan üzüm ile yapılan şarapların değerini inanılmaz derecede arttırıyorlar. Şimdilerde öne çıkan şarap türü Ruche. Eminim okuyucularımız bu ismi ilk defa bu satırlarda okuyorlar. Ancak bir beş yıl bekleyin lütfen, hem tadı ile, hem de limitli üretimi ile gelecek zaman diliminde değerli bir şarap olacak. Ruche adına festivaller yapıyorlar ve ünlü kişiler ile bu türü devamlı promo ediyorlar. Benim tercihim de Ruche. Şu anda çok çok lüks restaurantlarda ve yüksek fiyatlara misafirlere sunuluyor. Ancak benim yaşadığım yer Ruche üretim bölgesine çok yakın ve hala uygun fiyatlara içme şansımız var. Tabii gelecek beş-on yıl içerisinde bu kadar uygun içemeyeceğimiz kesin. Bu çok özel gelecek on yılın şarabı olarak lanse edilen Ruche’den içmek isteyen okuyucularımızı bölgemize davet etmek isterim. Küçük gruplar halinden Almanya’dan ziyaretler ve turlar başladı. Bu turlarda Ruche’nin bağlarını, üretim safhalarını ve tadımını yaptırıyoruz. Türkiye‘den de misafirlerimizi bekliyoruz.

İtalya’nın En Güzel Eti: Fassone

Ayrıca bölgenin Fassone denilen açık renkli inekleri Avrupa’da meşhur. İtalya’nın en güzel etinin bölgemizden çıktığını söylersek

İtalya, Fransa’nın ardından Avrupa’nın en çok peynir çeşidini barındıran ülkesi

hiç de abartmamış oluruz. Tabii dünya çapında ünlü olan Risottonun pirinci de bölgemizin hemen kuzeyinde bulunan ve Alp Dağlarına kadar uzanan düzlüklerin mahsulüdür. Tabii gene dünyanın tanıdığı Gorgonzola Peyniri komşumuz olan Novara Bölgesinden gelmekte ve dünyaya ihraç edilmekte. Ayrıca gene dünyaca meşhur ve partylerin olmazsa olmazı Martini Torino’da ve Cinzano içkisi ise bağlı bulunduğumuz il olan Asti’de üretilmektedir. Kısacası yaşadığım bölgede tek eksiğimiz sanırım deniz. O da Ligurya sahillerine 1,5 saat uzaklıkta. Ancak o kadar gitmek istemem diyen olursa İsviçre’ye doğru Lago Maggiore, Orta biraz daha uzakta ve gene dünyaca meşhur Como ve Garda Göllerinde de yüzebilirler. Bir bakarsınız Como‘da gezerken karşınıza George Clooney çıkmış. Malum onun da başka birçok ünlü gibi Como’da bir evi var ve komşumuz sayılır.

Alışmak ve Anlaşmak

İtalya’da yaşamanın kendine özgü zorlukları, gariplikleri var mı? Özellikle küçük yerlerde topluma kabul kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi aşılması zor duvarlara toslamamıza sebep olabilir mi?

Kesinlikle hayır. Ne kadar Kuzey İtalyanlar Güneye göre daha içine kapanık ve tutucu olsalar da bana karşı bir ön yargı hissetmedim. Ancak tabii belli kurallara uymak kaydı ile. Örneğin insanlara fazla ırk, din, köken veya özel hayat ile ilgili soruları ilk tanıştığınızda sormamak, saat 21 den sonra tel ile aramamak veya teşekkür ederim ve özür dilerim, rahatsız ettim gibi kalıplarla cümlelere başlamak gibi. Dikkatimi çekiyor, sıkça çeşitli sosyal medya enstrümanları vasıtaları bizlerden acil kaydı ile bazı fiyatlar isteniyor, mesela transfer, tur, rehberlik, konaklama gibi. Tabii mümkün olduğunca hızlı cevaplamaya çalışıyoruz. Cevap verdikten sonra ısrarla soran kişi bir anda kayboluyor. Taa ki, bir daha bir şey sorana kadar, teşekkür ederim veya zahmet verdik gibi basit cümleleri bile tasarruf ediyorlar. Bunu burada yapar, size kahve getiren bir garsona bile teşekkürü tasarruf ederseniz, tabii ve doğal olarak başka gözlerle takip edilmeye başladığınızdan şikâyet etmemeniz gerek. Tabii bunu zaman zaman İtalyanlar da yapmıyor değil.

İtalya’da standart İtalyanca dışında çok sayıda ve bir İtalyan için bile anlaşılması zor lehçeler var. Sizin payınıza sanırım Piemontese düşüyor. Aranız nasıl?

Roma’da bulunan Pantheon Kolezyum gibi tüm İtalya turlarında popüler turist destinasyonlarından birisi

Çok haklısınız, İtalya’nın Kuzeyi ve Güneyi sanki başka diller konuşuyor gibi. Hele Sardunya adasında inanılmaz farklı bir lehçe var. Güneyli ve Kuzeyli yaşlıların kendi aralarında bile kimi zaman anlaşamadıkları bir gerçek. Bölgemizde yerel halk kendi arasında sizin de vurguladığınız gibi Piemontese lehçesi konuşuyor, ancak şunu da belirtmek lazım, kuzeyde de yaşayan birçok güneyli var. Bu sebeple birbirlerini çocukluktan tanımayanlar veya aynı köyden olmayanlarla konuşulan genel İtalyanca da var. Mesela oturduğumuz köye yakın bir başka köyde iki bayanın işlettiği bir köy bakkalı var. İki bayan çocukluktan arkadaş ve aynı köyde büyümüşler, kendi aralarında konuştukları zaman eşim dâhil kimse bir şey anlamıyor, bu arada eşim Napoli’li ancak Milano’da büyümüş ve Napolitan dilini ailesinden dolayı çok iyi anlıyor ve konuşabiliyor, ancak iş köy bakkalına gelince dünya değişiyor. İlk geldiğimde bende bayağı zorlandığımı itiraf etmeliyim. Almanca ve İngilizce biliyorum ama bu köyde pek bir işe yaramadı. Şimdilerde derdimi anlatıyor, anlatılanları anlayacak kadar İtalyancayı öğrendim, tabii hala çok eksiğim var, ancak biraz daha zaman gerekli.

İki İtalyan klasiği: Mortadella salamı ve Morbidello di Bari peyniri

‘Ezine peyniri’ yemeden kahvaltı yapmak nasıl bir işkencedir bilmem ama İtalyan tipi beslenmeye alışabildiniz mi?

Evet gayet güzel bir noktaya temas etmişsiniz, ancak benim bir şanssızlığım ve iki şansım oldu. Şanssızlığım bulunduğum bölgede hiç Türk yaşamaması ve İtalya genelinde bir Almanya gibi yoğun Türkün bulunmaması sebebi ile Türk Marketlerinin bulunmaması. Benim bildiğim tür Kuzey İtalya’da dört Türk Marketi var. Şanslarıma gelirsek, ilki eşim. Kendisi de yurtdışında, Türkiye’de yaşayıp memleket özlemini bildiği için beni sağ olsun Türk yemeksiz bırakmıyor. Türkiye’de gerçek Mozarella, gerçek espresso konusunda yaşadığımız sıkıntılar malum, beni burada barbunya pilakisiz, pilav üstü kurusuz bırakmıyor. Neredeyse önemli tüm Türk yemeklerini biliyor ve hakkıyla yapıyor. İkinci şansım da yatılı okumuş olmam. Hayatımın belki de en güzel yıllarını Sarı Siyah renklerine hala âşık olduğum, İstanbul Erkek Lisesinde geçirdim. Tabii yatılılık başka bir dünya, en azından o zamanlar. Ne bulursan ve eğer abilerden bulursan, yemeliydin. O sebeple biraz da kalender olmayı, olanla mutlu olabilmeyi öğrendik. Ancak şunu da itiraf etmeliyim, bende zaman içerisinde kahvenin (kast edilen Mokka) müptelası oldum. Sabahları gün enfes kahve kokusu olmazsa başlayamıyor. Artık bende salatayı yemeğin üstüne yemeye başladım ve makarnayı al dente (az pişmiş) yiyorum. Sosu olmayan, parmezan peyniri eksik olan makarnayı da pek beğenmiyorum. Ancak en çok aradığım yanında yeşilliği bol güzel bir Urfa, Adana. Etinden mi, ülkesinden mi bilmiyorum ama memlekette yenen kebabın yerini buradakiler doldurmuyor.

Trevi Çeşmesi, Roma

Mafya efsanesi

İtalya denilince biraz da Mario Puzo’nun ünlü romanı, Cinecitta ve Hoolywood filmleri sayesinde aklımıza gelen klişelerden birisi de mafia. 90’larda gerçekleştirilen ‘Temiz Eller’ operasyonunun mirası bugüne ulaştı mı? En azından Kuzey İtalya’nın sokaklarında günün her saatinde huzur ve güvenlik içerisinde dolaşmak mümkün mü?

Bu konuda net bir evet ile sizi yanıtlayabilirim. Tabii büyük şehirlerde ve turistik noktalarda biraz daha dikkat etmek, dünyanın her yerinde olduğu gibi, gereklidir. Ancak genel anlamda, özellikle benim yaşadığım gibi şehirlere yakın ama kırsal bölgelerde huzur ve güven tam anlamıyla sağlanmış durumda. Mafya yok dersek tabii bu da büyük bir iddia olur. Artık mafya sokakta adam vuran, onu bunu tehdit eden konumda değil, onlarda gelişiyor ve taktiklerini ilerletiyorlar. Artık mafya büyük ihalelerde, devletin içinde ve anahtar noktalarda, diye düşünüyorum. Ancak bunun adı İtalya’da çıkmış, dünyanın başka ülkelerinde de farklı olmadıklarını çok iyi biliyorum. Kısaca rant büyük ve emek küçükse muhakkak araya birileri girer, bu İtalya’da da başka ülkelerde de farklı değil. O eski tip Mafya, Camorra tipleri Baba filminde kaldı. Bu arada Baba filminin kısmen çekildiği mekânları da misafirlerimize Sicilya Turlarında gösteriyoruz.

Türk Köyü ve il Turco Öyküsü

Belçika’nın Faymonville köyünde hiçbir Türk yaşamadığı halde, köy asırlardır ‘Türk Köyü’ olarak anılıyor. Balkanlarda da çeşitli tarihi ve folklorik gerekçelerle benzeri şekilde adlandırılan yerleşimler var. Sayenizde bir tane de İtalya’da Moena’da olduğunu öğrendim. Öyküsü nedir?

İtalya’nın Avusturya sınırına yakın ve Almanca konuşulan Güney Tirol (Almanca Süd Tirol vaya İtalyanca Alto Adige) özerk bölgesi yakınlarında Trento ilinde yer alan Moena bir İtalyan kasabası. Alp Sıra Dağlarının en zor ulaşılan kesimlerinden birinde Fascia Vadisinde yer alan yaklaşık 3000 nüfuslu bu kasaba esasen İtalya’da ve Avrupa’da enfes pistleri ve misafirlerine sunduğu tatil olanakları ile bir kayak merkezi olarak tanınmakta. 323 yıl geriye giden bir hikâyeye dayanan ilginç öyküsü ile bugün hala turistlerin ilgi odağı olmaktadır. İtalyanların il Turco adıyla tanıdığı bu yiğidin gerçek ismi Hasan’dır. Fakat ismi fazla bilinmemekle birlikte daha çok lakabıyla anılır. Tasvirlerde yapılı, iri yarı ve mücadeleci bir kişi olduğu söylenmektedir. Bu özelliklerinden dolayı daha sonraları, hikâyesini duyan Türkler tarafından Şahin Yırtıcı Kuş Ailesinden avcı ve yırtıcı bir kuş olan Balaban adı takılmıştır. Türkler bu Yeniçeriyi Balaban, İtalyanlar ise il Turco olarak anmaktadırlar. Yeniçeri Hasan’ın hikâyesi Viyana Kuşatması zamanında başlar. Kuşatma gecikmekte, gecikme ise Osmanlının şehri almasını zorlaştırmakta hatta Yeniçeri Hasan’a göre imkânsızlaştırmaktadır. Hasan Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın huzuruna çıkarak bu fikrini beyan eder, ancak o zamanın şartları göz önüne alındığında Sadrazamın sözünün üstüne söz söylemek, fikir beyan etmek Hasan’ın kellesine mal olacaktır. Sıradan bir yeniçerinin Sadrazama fikir vermesi, o güne kadar görülmüş bir şey değildir. Sadrazam da bu duruma hiddetlenmiş Yeniçeri Ağasına verilen bir emirle Hasan’ın Kellesinin alınması emredilir, ancak bir detay atlanmıştır, Yeniçeri Ağası da Hasan gibi düşünmekte ona hak vermektedir. Bu sebepten olsa gerek, Hasan cellâda götürecek askerlere teslim edilirken, elleri sıkı bağlanmaz ki kaçabilsin diye! Belki bu kaçışa Sadrazam da göz yummuştur. Sadrazamın Hasan’ı neden takip ettirmediğini, Yeniçeri Ağasını neden sorgulamadığı bu duruma bir kanıt olarak yıllardır gösterile gelmiştir. II. Viyana bozgunu da başka bir açıdan Hasan’ı haklı çıkarmıştır.

Hikâyeye göre Hasan günlerce at üzerinde yarı baygın kaçmıştır. Ancak sık ormanlar ve acımasız doğa şartları onun yolunu kaybetmesine ve yanlış yönlere doğru gitmesine sebep olur. Yorgunluktan ve açlıktan bitkin düşen Osmanlı askerini dağda kuzularını otlatırken Moenalı Mariana ve kardeşi fark ederler. Önce bu yabancının ölmüş olduğunu düşünürler, dedeleri ve köy halkı yabancıyı köye getirir, iyileşmesi için uğraşırlar. Hasan kendine geldiğinde köy halkına olup bitenleri anlatır. Bu küçük köyün iyi kalpli ve yardımsever insanları ona yardım etmiş ve iyileştirmiştir. Hasan için artık dönüş yoktur ve bu küçük köy artık onun yeni köyü olmuştur. Bu arada kendisini kurtaran Mariana ile evlenir ve ömrünün sonuna kadar bu şirin köyde yaşar. Yiğit ve güçlü bir kişi olan Yeniçeri zaman içerisinde köylülerin sempatisini kazanır. Zaman içerisinde kasaba halkı kendisine ‘Il Turco’ adını takar. Il Turco Moena Köyünde huzurlu ve sakin bir hayat yaşarken bir gün bir olumsuzlukla karşılaşır. Zamanın Alman derebeyleri köye gelmekte ve haraçlarını almakla kalmayıp, köyü yağmalayıp gitmektedirler.

Özgürlüğüne düşkün Il Turco bunu kabul edemez ve onlara savaşmaya karar vererek, köylülere derebeyine başkaldırma ve onlara karşı savaşmayı öğretir. Ok, yay yapımı, ateşli silahlar ve savaş teknikleri bir Yeniçeri için zor olmayan detaylardır. Tüm bildiklerini Moena’lılara öğretirken onları cesaretlendirmeyi de ihmal etmez. Köylüler ona minnettardır. Artık özgürlük ve başkaldırma kavramlarını benimsemiş yiğitliği ve cesareti öğrenmiş ve bu kavramlar için gerekirse ölmeyi dahi göze alabilir bilince gelmişlerdir. Il Turco’nun 323 yıl geçmesine rağmen hatırasının yaşatılması, hala hatırlanıp sevilmesi belki de buna borçludur. Moena’da Türk geleneği derin bir derecede hissedilmektedir. Moena halkı her yıl Temmuz/Ağustos ayında Türk kökenlerinin efsanevi kaynağını hatırlamak amacıyla sultan, harem kadınları, yeniçeriler giysileri ile renkli bir karnavala ev sahipliği etmektedir. Karnavalda Moena kadınları, şalvar ve uçları yukarıya doğru kıvrık ayakkabılar giyerken; erkekler ise kılıçları ile sultan, vezir gibi Osmanlı karakterleri ile törene katılırlar. Gene dönemde Moena evlerine Türk bayrağı asılarak bu hatıra canlandırılır. Köy meydanında sakallı ve sarıklı büst Il Turco’yu yani Yeniçeri Hasan’ı temsil etmektedir. Köyde ayrıca üzerinde bir ay bulunan bir çeşme de yer almaktadır. Kısaca Hasan’ın ve tabii Moena’nın hikâyesi böyle, son zamanlarda Türk Misafirlerin Moena’ya ilgisinin artması beni sevindiriyor. Bu vesile ile okuyucularımızı da Moena’ya ve tabii İtalya’ya davet etmek isterim.

Sıcakkanlı, biraz batıl inanç sahibi, ateşli futbol taraftarı, ailesine düşkün, mizah duygusuna sahip bir yere kadar klişe olsa da İtalyanlar daha birçok yönüyle bize benzer özelliklere sahipler. Siz bu ülkede yaşarken ne gibi izlenimler edindiniz?

Evet çok haklısınız, burada Futbol bir din gibi kutsal. Eşimin tarafından Napoli’de yaşayan bir amcamız var, beni ilk gördüğü zaman aynen şunu söyledi… Artık ailemizdensin ama tam aileye kabul edilmek istiyorsan Futbolda Napoli’yi tutacaksın. Gerçi samimi olmak gerekirse kötü teklifte değildi, Maradona’nın İtalya’da top koşturduğu takımı tutmak benim içinde özel bir duygu. Hatta Napoli’de bir barda şunu gördüm, eğer Google a Juventus’u aratırsanız, b.k kelimesini aratmış sayılırsınız, yani konu bayağı ciddi buralarda. İtalyanlara belki fiziksel olarak benzeme konusuna katılırım ancak genel anlamda bambaşka insanlar olduğunu kabul etmek lazım. Çocukluk ve gençliklerinde ayakta ve ucuz biletlerle, daha sonraları locada ama opera ile büyümüş bir toplumdan bahsediyoruz. Vatikan gibi belki dünyanın en spekülatif fakat güçlü bir din devletini içinde barındıran, İngiltere’den Orta doğuya kadar dünyaya hâkim olmuş, Roma ve Konstantinopolis şehirlerini başkent olarak kullanmış Doğu ve Batı Roma İmparatorluğunun varisleri İtalyanlar. Evet, aile konusunda bize benziyorlar, aile yapısına sadık, kadın cinayetlerinde olduğu, yeme içmeye meraklı, dış görünüşe önem veren, modayı takip eden değil yaratan bir ülkeden bahsediyoruz.

Teşekkür ederim. Ayrıca eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bende bana bu fırsatı tanıdığınız ve güzel İtalya hakkında bir şeyler anlatabilme fırsatı verdiğiniz için sizlere teşekkür etmek isterim. Güneyi, kuzeyi ayrı güzel ve gezdikçe daha görülecek çok yerler var dedirten bu cennet ülkeye tüm okuyucularımızı davet etmek istiyorum. Bize her konuda danışabilirler. Turlar, konaklamalar, toplantılar, iş bağlantıları, fuarlar konusunda destek isteyebilirler, unutmasınlar ki İtalya’da artık onlarla aynı dili konuşan ve onları anlayan bir partnerleri var. En kalbi selam ve saygılarımı size ve vesilenizle tüm Türkiye’ye iletmek istiyorum.

Italya’da’da Seyahat Acentası Sahibi ve EU Lisanslı Turist Rehberi olan Ahmet Aybar’ın İtalya konulu Facebook Grubuna katılmak için tıklayın

Exit mobile version