Anadoluhisarı semti ve Anadolu Hisarı
Anadolu Hisarı, Anadoluhisarı semtinde Göksu Deresi’nin (Aretòs deresi) İstanbul Boğazı’na döküldüğü mevkide yer alan kale Yıldırım Bayezid (1389-1402) tarafından Âşıkpaşazâde’ye göre 793 (1390-91), Nişancı Mehmed Paşa’ya göre ise 797’de (1394-95) tarihinde İstanbul’un Osmanlılarca ikinci defa ele geçirilmeye teşebbüs edileceği başarısız 1395 kuşatması için inşa ettirilmiştir. Karadeniz’de ki Ceneviz kolonilerinden (Kefe, Amasra, Sinop) Bizans’a gelebilecek yardımı kontrol etmek amacıyla inşa ettirilen hisar İstanbul Boğazı’nın 780 m genişliğindeki en dar yerinin kıyısında yer alan 7 bin m²’lik üçgen bir saha üzerinde kurulmuştur. Başlangıçta Güzelce hisar ve Gözlücehisar olarak bilinen yapı II. Mehmet dönemi tarihçilerinden Tursun Bey tarafından Yenihisar veya Yenicehisar -ki Pierre Gylli aynı kelimenin Latince karşılığı Nova-castrum kelimesini kullanmıştır- sonrasında ise Hoca Sadeddin Efendi tarafından Akçehisar adlarıyla anılmıştır.
Anadolu Hisarı haritası, Anadolu Hisarı’na nasıl gidilir?
Âşıkpaşazâde, Yıldırım Bayezid’in Kocaeli’nden Yoros’a giderken Yahşi Bey’i Şile üzerine gönderirken kendisinin de Güzelcehisar denilen kaleyi yaptırdığını, kale bittiğinde Bizans imparatoruna elçi göndererek kentin teslimini istemişse de yıllık vergi ve İstanbul’da Müslümanlar için bir mescit kurulup, mahalle oluşturulması karşılığında şehre saldırmamıştır. Ankara Savaşı (1402) sonrasında Osmanlı Beyliği’nin dağılma dönemine girdiği sırada Bizans desteğine ihtiyaç duyan Süleyman Bey, Anadolu yakasında Kartal ve Pendik’i eski sahibine verirken Anadolu Hisarı’nın Türklerin elinde kalıp kalmadığı bilinmemektedir.
İstanbul’u fethe hazırlanan Fatih Sultan Mehmet, 1452’de Rumeli Hisarı‘nı yaptırırken Anadolu Hisarı’nın güçlendirmek için etrafına 2 m kalınlığında duvardan bir hisarpençe inşa ettirmiş ayrıca 3 yeni gözetleme kulesi de eklemiştir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi dışında bir mescit ve namazgâh da bulunan Anadolu Hisarı’nda bir dizdar ile Kocaeli sancağından gelme iki yüz tımar neferi olduğunu, topların Rumeli Hisarı’na ve Akıntı Burnu yönüne atış yapacak surette yerleştirildiğini bildirmiştir. 18. yüzyılda Boğaziçi’ne dek gelen Kazak akınlarını engellenmesinde kısmen yararlı olan Hisar, Karadeniz girişine yeni istihkâmların inşasıyla amacını yitirmiştir.
1830’larda Hisar duvarları ile Göksu Deresi ve deniz arasındaki kıyı doldurularak kazanılan alana ahşap yalılar inşa edilmiştir. Sonradan hisarpençe üzerindeki dışarı açılan iki kapı yıkılarak avludan geçirilen yol sahil yolunu oluşturmuştur. 1928’de yapılan onarım çalışmalarında 19. yüzyıl başlarında hisar muhafızlarının barınması için inşa edilen evlerden geriye kalanlar yıkılmıştır. Gözetleme amacıyla kayalık bir topuk üstünde kurulan Anadolu Hisarı iç ve dış kale ile bu kalelerin surlarından oluşmaktadır. Dış kale surları üzerinde üç kule ile topların yerleştirildiği menfezler yer almaktadır. Dörtgen kulesi 25 m yüksekliğinde olan İç kalenin ortalama 2.5 m kalınlığındaki surları doğu-batı yönünde 65 metre, kuzey-güney yönünde 80 metredir. 1830’lu yıllara dek Anadolu Hisarı’nın bütün burçlarının üzerinde, dışları kurşun kaplı ahşap külahlar bulunduğu bilinmektedir. Anadolu Hisarı, 1991-93 arasında Kültür Bakanlığı’nca restore edilmiştir.
Anadoluhisarı semti, Beykoz
Bir zamanlar Anadolu Hisarıİstanbul’un Beykoz ilçesinde İstanbul Boğazı kıyısında, kuzeyinde Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Kanlıca, güneyinde ise Kandilli yer alan bir semt olup, adını aldığı Anadolu Hisarı’nın çevresinde ve arkasındaki yamaçlarda kurulmuştur. Zeus ya da Jüpiter Urillo tapınağına ev sahipliği yaptığı hatta Göksu nehri vadisinde Neapolis adında küçük bir Bizans köyünün varlığı iddia edilmiştir ki 1544’te Petrus Gyllius, bölge Napli adlı bir yerleşimin hala var olduğunu bildirmiştir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Anadoluhisarı’ndan ‘Binseksen hanedir. Amma azim sarayları ve yalıları vardır. Defterdar Halıcızade sarayı. Mustafa paşa sarayı, Hoca çelebi sarayı Kaftancı Ali Çelebi sarayı, Emir paşa sarayı başlıca saraylardandır. Yalılarının en güzeli Behai efendinin taşı Çin İle müzeyyen kasrı alisidir. Kasabada asla kefere yoktur. Ahalisi hep Müslümandır. Kale camiinden maada bir kaç mescidi, yedi adet Darüttalim sübyanı ve bir küçük hamamı, yirmi adet dükkânları vardır. Halkı hep ehli zevk, garip dost adamlardır. Dağlarında bağları hesapsızdır’ sözleriyle bahsetmiştir. Fatih Sultan Mehmed bir camii, Amasyalı Sinaneddin Yusuf efendi ise bir mescit inşa etmişse de camii bir yangında harap olunca 1885’de yeniden inşa edilmiştir. Köy camisi yanında bulunan mektep, hisara bir Pazar kayığı da vakfeden Yasemin Hatun adlı bir hanım tarafından inşa edilmiştir.
Osmanlı döneminde yalıları ile tanınan semte dair bir Bostancıbaşı defterinde Küçüksu kasrı ile Anadolu Hisarı arasındaki yalıların adları ‘Yenişehirli Ahmet ağa yalısı, Camii şerif önü, Sipalıbaş halifesi Abdülkerim efendi yalısı, Ayasofya ruznamçecisizadelerin yalısı, Çeşmı zade efendinin yalısı, Hüseyin ağazade Mehmet Sarım ağanın yalısı, Mahmut beyin yalısı, Bazirgân başızadenin yalısı, Hüseyin paşazade Hüseyin beyin yalısı, Hüseyin paşazade Ahmet bey yalısı, Affan bey halilesi yalısı, Mehmet Çavuşzade damadı Şemseddin efendi yalısı, elçi Abdülkerim yalısı, Kirli İbrahim efendi kerimesi yalısı, Hacekândan Behçetzade efendi yalısı, Yağlıkçı Mehmet ağa kerimesi yalısı, Sürreemini Hacı İbrahim ağa yalısı, Müderris Gülzade efendi yalısı’ şeklinde sıralanmaktadır. 19. Yüzyılda tutulmuş Bostancıbaşı defterinde ise Küçüksu kasrından itibaren sahildeki binalar sırasıyla ‘Esbak Baş tebdili şehriyâri İbiş ağa kahvesi, Attarlar kethüdası Mustafa ağanın validesi yalısı, Küttaptan Saip efendi yalısı, Kassam başkâtibi Seyid Mustafa efendi yalısı, Esbak Kile nazın Mustafa ağa yalısı, Göksu namazgâhı, Şükrü efendizade yalısı, kale içinde Silâhşör Osman bey hanesi, kale içinde Dizdar hanesi, Anadoluhisarı kalesi, Küttaptan Sait efendi yalısı, Esbak Sekbanbaşı Haşan ağa yalısı, Müderrislerden Arif efendi yalısı, Ebülfeth Sultan Mehmet Han camii şerifi, Anadoluhisarı iskelesi, Arif efendi yalısı, İsmail efendi kerimesi yalısı. Efendinin diğer kerimesi yalısı, Müderrislerden Hakkı paşazade Elhac Ahmet İzzet efendi yalısı, Eski Reisler kethüdası Mustafa ağa yalısı, Arabizade Hüseyin efendi yalısı, Kefeli iskelesi, Valide kethüdası esbak fodla kâtibi Mehmet efendi yalısı, Anadoluhisarı hamamı ve iskelesi ve kahve dükkânları, Tüfekçi başı Mir Mehmet yalısı ile Şeyhülislâm Yasincizade Abdülvehhap efendi yalısı şeklinde sıralanmaktaydı.
Anadoluhisarı semti, en eski yerleşme yeri Anadoluhisan Mahallesi, 19. yüzyılda kurulan Yenimahalle, Osmanlı döneminin en önemli mesire yerlerinden olan çayırlık ve ağaçlıklarının yerleşime açılması suretiyle apartmanlarla dolan Göksu mahallesi ile Göztepe mahallesi adlı 4 mahalleden oluşmaktadır. Yakın zamana dek Göksu Deresi tarafından sulanan arazilerde incir, çilek, kiraz, fındık, üvez, ayva, üzüm ve mısır yetiştirilen semtte tarım yol denecek kadar azaldığı gibi Göksu ve Küçüksu dereleri de tümüyle kirlenmiştir. Osmanlı döneminin ünlü çayırlıkları Göksu, Küçüksu, Baruthane, Dörtkardeşler, Ayazmalar, Çınarlıtepe ve Elmalı Bendi günümüzde yerleşim alanına dönüşmüştür.
Anadolu hisarı, Anadoluhisarı Fatih Sultan Camii, Muhaşşi Sinan Camii, Küçüksu Camii, Küçüksu Kasrı, Nişangah, açık havada namaz kılınması amacıyla Fatih Sultan Mehmed tarafından kaleye eklenen Namazgah, bugünkü Beykoz – Üsküdar ilçe sınırında bulunan Küçüksu Köprüsü (1928), 1778’den itibaren Mehmed Sait Bey ve ailesi sonrasında Köprülüzade Hüseyin Paşa ve diğer aile mensuplarının gömüldüğü ‘Mehmed Sait Bey Sofası’, 1975’de kaldırılan ‘Tuzluk Çeşmesi’, bugün metruk durumda bulunan ve suyu akmayan Kanije Sokak Çeşmesi, suyu kesilmişi hatta musluğu koparılmış vaziyette bulunan Subaşı Ailesi Çeşmesi (1912), bir zamanlar kiremitli bir çatıya sahip olduğu bilinen her nasılsa kitabesi zarar görmemiş Şerife Fatma Hanım Çeşmesi (1858), Kızılserçe ve Cami sokakları kavşağında yeralan ve suyu akar durumda olan Kızılserçe Sokak Çeşmesi, 1998 yılında Beykoz Belediyesi tarafından onarılmışsa da suyu akmayan Benlizade Ahmet Reşit Efendi Çeşmesi (1786) ve Barok ve Ampir tarzlarının geçiş döneminde yapılan ve eski İstanbul resimlerinde sıkça görülen zarif ve pitoresk Küçüksu Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi (1807) Anadoluhisarı semtinin başlıca tarihi eserleridir.
Anadoluhisarı Fatih Sultan Camii
Fatih Sultan Mehmet Güzelcehisarı tamir ettiriken iki katlı inşa edilen ahşap caminin yapım tarihi belli olmayıp, geçirdiği bir yangın sonrasında Sultan Abdülhamit döneminde (1883) ahşap çatılı kagir yapı olarak yeniden inşa
edilmiştir. Bu camide Anadoluhisari iskele önündeki meydan düzenlenirken yıkılmış ve Anadoluhisarı – Kanlıca yolu üzerine bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiştir. Milli Mücadele sırasında Kuvayı Milliye tarafından gizli karargâh olarak kullanılan camiden Anadolu’ya gönüllü savaşçılar gönderilmiştir.
Anadoluhisarı Fatih Sultan caminin minaresinde Tarihnüvis Muhtar Efendi’nin yazdığı bir kitabesinde şunlar yazmaktadır:
“Çünkü yanıp oldu harab, ihyasına kıldı şitab
Sultanı fâruki cenâb, Abdülhamit Hanı zeman,
Kıldıkça m’üminler namaz, itdikçe âşıklar niyaz
Ömrü hümâyunu diraz, kılsun Hüdai müstean
Muhtar tes’id eyledi, târihi muaccen söyledi,
Lütfetti tecdid eyledi, bu camî şâhi cihan.”
1301 (M.1885)
Küçüksu Camii veya Göksu Mihrişah Valide Sultan Camii
Göksu Peksimetçi Salih Ağa Camii’nin yan duvarında Mihrişah Sultan tarafından Bostancı Ocağı’na mescid olarak yaptırılan yapı, II. Mahmud döneminde 1835-36’de yenilenmişse de, geriye sadece kitabesi kalmıştır. 1930’larda minaresi yıkılan cami önce Küçüksu İdman Yurdu spor kulübüne verilmiş ardından CHP tarafından lokal olarak kullanılmıştır. Geçmişte cami olarak kullanılan yapıda içki içilmesi DP iktidarı dönemine tepkilere sebep olmuş, caminin tekrar ibadete açılması için Vakıflar Başmüdürlüğü’ne dilekçe bile vermişse de 1956’da tamamen yıktırılmıştır.
Caminin kitabesi şöyledir:
“Mukteda-yi din-ü devlet mübtena-yı saltanat
Padişah-ı mülk-ü millet rükn-ü din-i Ahmedi
Ol emirü’l-müminin niyyet-i hayriyyesi
Bendeganı sevkdir savb-ı savaba maksadı
Zikr-i Hakk’a var din-i Göksu’da teşvik içün
Lütfedip bu camii tecdide ferman eyledi
Hak müeyyed eyleyip tevfikini etsin refik
Emr-ı nusret tevem-i tedbiri olsun sermedi
Söyledim itmamına tarih-i tahsini tamam
Han Mahmudü’l-fial ihya kıldı mabedi”
Muhaşşi Sinan Camii
Anadoluhisarı semtinde, Camii sokakta, Göksu Deresine bakan bir tepe üzerinde bulunan bu camii cerif (1574) İstanbul’da kadılık ve Anadolu Kazaskerliği görevlerinde bulunan banisi Tokat Erbaalı Muhaşşi (haşiyeci) Sinanüddin Yusuf Bin Hüsamüddin Efendi’nin adını taşımakta olup, güneş saatli minare âlemine sahip olması en önemli özelliğidir.
Nişangâh
1811 yılında Sultan II. Mahmud’un (1808-1839) adına kırdığı ok atma rekorunu yaşatmak için dikilen bir çeşit belge ve sanat eseri niteliğinde hâtıra taşı olan nişangâhlardan birisi Anadoluhisarı semtinde Nişangâh caddesi ile Dikilitaş sokağın kesiştiği noktada yer almaktadır. Sultan II. Mahmud’un 1225 gez (808,5 m), 1228 gez (810,48m) ve 1219 gez (804,54 m) mesafelerinde ok attığı kayıt altına alınmıştır. İstanbul’da bir zamanlar bulunan 300 kadar menzil taşından çok azı günümüze gelebilmiştir. 2005 yılında Anadoluhisarı nişangâhının bakım ve çevre düzenlemesi Beykoz belediyesince yapılmıştır.
Panagia veya Meryem Ana Ayazması
Her yıl Eylül ayının 8. gününü takip eden ilk pazar Göksu Panayırı olarak adlandırmakta, Bizans döneminde “Potamonion” adıyla bilinen ayazma Rum Ortodokslarca ziyaret edilmekteydi. 1870’de Bahçıvan Argirios tarafından keşfedilen ve 1874’de etrafına bir yapı inşa edilen kutsal kabul edilen su kaynağı Rum ve Türklerden öyle çok ziyaretçi almaktaydı ki, Göksu panayırı günü olağanüstü artan yolcu sayısına yetişebilmek için Şirket-i Hayriye Eminönü’nden ek seferler koymaktaydı. 6-7 Eylül 1955 olayları sırasında Meryem Ana Ayazması’da yıkımdan nasibini almış olup halen kapalı durumdadır. 2012 yılında 98 dönümlük Göksu/Panaiya Ayazması arazisi, Kandilli Metemorfosis İsa Rum Ortodoks Kilisesi’ne geri iade edilmiştir.
Küçüksu Kasrı
İstanbul’un Küçüksu semtinde, Göksu Deresi ile Küçüksu Deresi arasında, İstanbul Boğazı kıyısında Üsküdar-Beykoz sahil yolu üzerinde yer alan kâgir yapı 1856’da Abdülmecid (hd 1839-1861) tarafından Nigoğos Balyan’a inşa ettirilmiştir. Başlangıçta Göksu Kasrı adıyla da bilinen yapının yerinde Sadrazam Divitdar Mehmed Paşa tarafından 1752’de I. Mahmud için inşa ettirilmiş olan ahşap kasır bulunmaktaydı. III. Mustafa (1757-1774), III. Selim (1789-1807), II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde onarım gören ilk yapı Bebek Kasrı, Çinili Köşk, Aynalıkavak Kasrı, Gülşenâbâd Köşkü ile Şerifler Yalısı ile benzerlik göstermektedir. İlk kasrın ne zaman yıkıldığı kesin olarak bilinmemekteyse de Abdülmecid döneminde Barokm üslupta inşa edilen ikinci kâgir yapı aynı adla anılmıştır. Aynı mimar tarafından inşa edilen Ihlamur Kasrı’nda olduğu gibi Göksu Kasrı da çiçek, yaprak ve çelenk, rozet ve vazo formunda kabartmalar kullanılarak rokoko tarzında süslenmiştir. Abdülaziz döneminde sonradan İngiltere kralı olacak Galler Prensi VII. Edward ile Eflâk-Boğdan Prensi I. Jean Alexandre ağırlanmış, V. Mehmed ve son halife Abdülmecid Efendi tarafından kullanılan kasır, Cumhuriyet döneminde özel gün ve davetlerde açılmış, 1983’de ise müzeye çevrilmiş, 1994’de ise restore edilmiştir.
Kaynakça
Altan, Tülay. Küçüksu Kasrı. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. İstanbul 5: 162-163
Eldem, Sedad Hakkı (1969). Köşkler ve Kasırlar. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yayını, İstanbul. Cilt II, 238-260
Eyice, Semavi (1991). Anadolu Hisarı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 3: 147-149
Eyice, Semavi (1994). Anadolu Hisarı. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. İstanbul I: 252
Gabriel, Albert (1943). Châteaux Turcs du Bospbore, Paris s. 9-28
Hür, Ayşe. Anadoluhisarı. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. İstanbul I: 257-258
Şehsuvaroğlu, Haluk Yusuf (1949). Tarihten Sayfalar: Anadoluhisarı. Akşam Gazetesi. 21.12.1949
Tuğlacı, Pars (1990). The Role of the Balyan Family in Ottoman Architecture, İstanbul s. 348-373;
Tursun Bey (1977) Tarih-i Ebûl-Feth (yay. M. Tulum), İstanbul, s. 43-45
Özhan bey. Abdülmecid(hd 1839-…) cümlesindeki “hd” ne demektir ?