İstanbul'un Semtleri

Üsküdar Tarihi

Yazı:  Özhan Öztürk

Üsküdar‘ın bilinen en eski adı Khyrsopolis[1], Yunanca “altın şehir” anlamına gelmekte olup, Bizanslı Dionysios “Boğaz Yolculuğu” adlı eserinde kimilerinin Perslilerin Anadolu kentlerinden topladıkları vergiyi Khyrsopolis topladıkları için bu adı aldığını kaydetmiştir[2].

Üsküdar Antik Çağ Tarihi

Oysa bölge Perslerin eline MÖ 513 tarihinden önce geçmiş olamaz bu durumda

Üsküdar, 1887

Khyrsopolis adını almadan önce buraya yerleşen Yunanlıların kurdukları koloniyi ya kendi verdikleri başka bir isim ya da daha önceden burada yaşayan yerlilerin tanımladığı bir başkasıyla adlandırmış olması gerekmektedir. Yine Dionysios’un aktardığı bir söylenceye göre Akhilleus’un karısı Klytemnestra’dan kaçmak için bu bölgeye gelen kâhin Khryses’in kızı Khryseis burada öldüğü için veya Agamemnon’un burada ölen oğlu

Üsküdar, 1880

Khyrsos’a atfen kentin Khyrsopolis olarak anılması daha makul teorilerdir. Kentin modern adı ise “Scutarii[3] adı verilen Roma ordusunun zırhlı süvari birliklerinden birisinin kent civarındaki kışlasına verilen Skutari[4] adıyla ilişkili olup, Türkçe’de Üsküdar’a dönüşmüştür.

Üsküdar’ın bugün Bülbülderesi ve Çavuşdere adlarıyla bildiğimiz iki derenin döküldüğü bir koy olması ve zamanla alüvyonla dolması hatta 8. Yüzyıl dan itibaren doldurulması, antik çağ ve öncesine dair bulguların açığa çıkmasını engellemiştir.

Khyrsopolis, MÖ 7. Yüzyılda Khalkedonlular tarafından Persler ile Yunanlılar arasında ticaret yapılmasını sağlamak için kurulmuş bir liman yerleşimi olup, antik çağda basit bir kome[5] iken MS 9. yüzyılda bile niteliğinin pek değişmediği I. Nikephoros’un Konstantinopolis’in karşısındaki horion bahsetmesinden anlaşılmaktadır[6]. Karagöz, arkeolojik verilere dayanarak Khyrsopolis’in III. Ahmet Çeşmesi yakınlarına bir apsidal yapıya dayanarak antik limanının bugünkü Üsküdar’a göre daha geride olduğunu vurgulamıştır:
Apsidal yapının çıktığı zemin dolgu alüvyon niteliğindedir ve özgün zemin değildir. Çünkü burasının antik liman olduğu, ele geçen amfora, çıpa, olta gibi taşınır buluntular ile iskele-rıhtım-mendirek gibi taşınmaz kalıntılardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Karanın içine doğru derin bir koy gibi ilerleyen bir liman ve bu limana alan, bugün cadde olan Bülbül ve Çavuş dereleri ile bölgenin coğrafi konumu günümüzden farklıdır. Bu coğrafi konum, Khrysopolis’in kurulduğu MÖ 7-6. Yüzyıllarda Kolonizasyon devirlerindeki sosyal coğrafyaya uymaktaydı. Ayrıca meydanın zemin etüt çalışmaları ile çevredeki diğer yapı temel kazılarındaki toprağın durumu, eski çağlardaki limanı açıkça işaret etmektedir.”

Üsküdar semalarında Türk Hava Kuvvetlerinden bir savaş uçağı

MÖ 476’da Pers baskısından kurtularak Attika-Delos Deniz Birliği’ne girmiş, MÖ 410 yılında Atinalı devlet adamı ve General Alkibiades Kleiniou Skambonides (MÖ 450–404) tarafından etrafı surlarla çevrilmiştir. MÖ 280 yılında bölgenin yerli halkı Bythniler kendi krallıklarını kurmuşlarsa da MÖ 74’de tüm bölgeyle birlikte Roma hâkimiyetine girmiştir. Licinius[7] tarafından ele geçirilmişse de 324’de yenilgiye uğrayınca tahtı gibi Khyrsopolis’i de I. Konstantin’e terk etmiştir.

Üsküdar Roma ve Bizans Dönemi Tarihi

Skutari, Roma ve Bizans dönemlerinde Khalkedon’a bağlı önemsiz bir yerleşim olmasına karşın, Bizans imparatorlarına karşı ayaklanan askerlerden bazılarının mesela 715’de II. Anastasios’a karşı Opsikianoi, 717’de III. Thedosios’a karşı II. Anastasios, 987’de II. Basil’e karşı General Bardas Fokas’ın askeri üssü olmuştur. MS 1200’de Konstantinopolis’de çıkan bir siyan sırasında imparator III. Alexios Angelos (1153-1211) Skutari‘ye kaçmıştır.

Paşalimanı, Üküdar (1956)

Üsküdar Osmanlı Dönemi Tarihi

1352 yılında Orhan Gazi döneminde Osmanlı topraklarına katılan Üsküdar, bir liman kenti olarak gelişme göstermiş, Anadolu üzerinden Doğu’ya yapılan seferlerin ikmal noktası olarak hizmet görmüştür. 1432’de Byzantion’a Anadolu üzerinden gelen Burgundyli hacı Bertrandon de la Broquière, Üsküdar’ın Türklerin elinde olduğunu ve Byzantium’a geçmek isteyenlerden vergi aldıklarını, Rum kayıkçıların karşıya geçmeyi sağladıklarını bildirmiştir[8].

1. Mahmud döneminde (1730-1754) Sadr-ı A’zam Topal Osman Paşa’nın (1731-1732) teklifiyle 1734 tarihinde Üsküdar’da Hendesehane veya Humbarahane adı verilen ilk Mühendis Mektebi açılmışsa da Yeniçeriler 1730’da ayaklanıp öğrencilerin çoğunu öldürünce kapatılmıştır[9].

Skutari, Bizans döneminde önemli bir dini merkez olup, günümüze ulaşmayan manastırları Philippikos tarafında inşa edilmiştir.[10] İstanbul’un Avrupa ve Asya yakalarını bir sualtı tüneli ile birleştirecek olan Marmaray Projesi ile bağlantılı olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden İsmail Karamut başkanlığında arkeolojik çalışmalar Boğaz’ın her iki yakasında 2004 yılından bu yana devam etmektedir. Yapılan kazılarda Osmanlı dönemine ait rıhtım kalıntılarının yanı sıra 13. Yüzyıla tarihlenen üç apsidli bir kilise, muhtemelen kilisenin varlığıyla açıklanabilen 20 civarında gömüt bulunmuştur.

Notlar

[1] Yunanca Χρυσόπολις

[2] Dionysios Byzantinos, 2010: 137

[3] Latince “zırhlı süvari” anlamına gelen Scutarii kelimesi ile Antik Çağ’da bozkırların atlı savaşçıları olarak tanınan İskitlerin kendilerine verdikleri “okçular” anlamındaki skudat ismi arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.

[4] Yunanca ‘Σκουτάρι

[5] Yunanca κώμη “köy”

[6] The Oxford Dictionary of Byzantium, 1991: I, 455; Nikephoron 44.10-11

[7] Valerius Licinianus Licinius (MS 263-325) Roma İmparatoru (308-324)

[8] Bertrandon,  1807: 213

[9] Hendesehane’nin, 1747’de kurulan Avrupa’nın en prestijli mühendislik okulu ENPC’den (École nationale des ponts et chaussées) tam 17 yıl önce kurulmuş olması ne kadar dikkat çekici olsa da varlığını sürdürememesi aynı oranda üzücüdür.

[10] Janin, 1975: 23-29

Kaynakça

Altunay, Erhan. İstanbul’un Pagan Çağı. Destek Yayınları (3. Baskı). İstanbul, 2019

Karagöz, Şehrazat.Marmaray-Üsküdar İstasyonu Arkeolojik Kazıları. Hayalden Gerçeğe Bir İstanbul Öyküsü. Marmaray. Gama Holding. İstanbul, 2014

Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016