Karadeniz Tarihi

Osmanlı döneminde Lazlar ve Lazistan sancağı

Makale: Özhan Öztürk

Trabzon İmparatorluğu “Büyük Lazia” adıyla thema yapılan Laz topraklarının tamamında egemen olmuş hatta Pachymeres[1] gibi Bizanslı tarihçiler tarafından bir Laz sınır devleti olarak görülmüş, imparatoriçe Anna Anakhoutlou’nun tahta çıkmasına yardım eden Lazlar devletin askeri ve siyasi yaşamında aktif rol oynamışlardır.

1405 yılında Tebriz’den dönen Clavijo, Tortum ve İspir’e üzerinden indiği Karadeniz

Tuzcuoğlu isyanları sırasında Trabzon ve Rize halkı Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştı

sahilinde Lazlara rastlamışsa da kültürel yakınlıkları nedeniyle onları Gürcü olarak tanımlamış yakışıklı yüzleri olan yiğit insanlar olduklarını belirtirken Rumlar gibi Hristiyan olmalarına karşın dillerinin Rumca olmadığını bildirmiştir. II. Mehmet’in 1461’de Trabzon’u fethetmesine karşın doğuya ilerlememesinden çıkan otorite boşluğundan faydalanan Lazlar kısa bir süre için bağımsız olarak yaşamıştır.

Osmanlı döneminde Evliya Çelebi dâhil Müslüman yazarlar Lezgiler ile Lazları sıkça karıştırmışlarsa da Trabzonlu Mehmet Aşık Trabzon kentinin güneydoğusunun Laz dağları adını taşıyıp halkının Laz olduğunu bildirirken, Çepniler ve Lazların kötü huylu ve birbirinden farklı 2 halk

İmece (Lazca ‘noderi’ veya ‘meci’) sonrası mola veren Laz köylüler. Hopa (Artvin), 1927

olduğunu iddia ederken, Lezgilerin yaşadığı bölge ile Trabzon arasında Çerkez, Megrel, Abhaz, Gürcü ve Laz halklarının yaşadığını bildirmiştir. Aşık, 1598’de kaleme aldığı eserinde Osmanlı bakış açısıyla – bölgenin İslamlaşması tamamlanmamış olduğundan[2]– Trabzon’da ikamet ettiklerini bildirdiği Lazların Müslüman olanlarının “insaniyet ile ma’a’l vahşet” halde olduğunu, Hristiyan veya Müslüman Lazların tümünün kendini beğenmiş, laftan anlamayan, küfür ve sapıklık içinde bulunan insanlar olduklarını vurgularken, Lazların Gürcülere komşu yaşadığını bildirdiğine göre Lazları Trabzon-Hopa arasında yaşayan tek bir halk olarak ele almış olmalıdır[3].

Trabzon Vilayeti Haritası (Wikimedia)

Osmanlı döneminde yaşam alanları Lazistan olarak adlandırılan Lazlar dağlı bir topluluk olup, yazları evcil hayvanlarıyla yüksek yaylalarda geçiren yarı göçebe bir yaşam tarzı sürmekteydi. Lazistan’da mısır tarımı yaygınlaşmadan önce halkın temel gıda maddesini ilkel bir darı türü olan “kurmi” oluşturmaktaydı[4]. Antik Çağ sonlarında Animizden, Hristiyanlığa geçen Lazlar 16. yüzyıl ortalarında topluca İslam’a geçmeye başlamışlarsa da Ğormoti[5] adını verdikleri eski tanrılarının adını unutmamışlardır. Lazların Hristiyan günlerine dair folklorik materyalin eksikliği bir yana “ohvame” adı verilen kiliselerden de ancak 5 tanesinin yıkıntısı (Sumcuma, Makriyal, Azlağa, Peronit, Artaşeni) günümüze ulaşabilmiştir. 1614 yılında bölgeye gelen Fransız misyoner Lui Granjie, Lazların İslam’a geçmemek için direndiklerini buna karşın başarılı olamayınca bir bölümünün Gürcistan’ın içlerine doğru göçtüğünü bildirmiş[6] olup, “Tamara’ın saç teli” adlı bir efsanede de Lazların İç Kartli’ye göçünü doğrulayan bir bölüm bulunmaktadır.

Osmanlı Lazistan’ın da sanayi gelişmemiş olup, kıyı boyunca balıkçı teknesi yapan imalathaneler bulunmakta ve Lazların hayatının büyük bölümü bu teknelerle Karadeniz’de balıkçılık, taşımacılık hatta tuz kaçakçılığı gibi illegal işler yaparak geçmekteydi[7]. Lazlar, Roma, Bizans ve Trabzon devletleri ordularına başarıyla hizmet eden ataları gibi Osmanlı ordusunda da başıbozuk veya gönüllü güçler olarak kullanılmıştır. Kırım Savaşı sırasında Kars’ta görevli bulunan İngiliz doktor Humphrey Sandwith 1856’da yayınlanan anılarında Kars’a giren 600 Laz’ı anlatırken kendi memleketlerine has bir kıyafetleri olduğunu, yürürlerken korkunç bir şarkı söylediklerini, ellerinde üzeri gümüşle süslenmiş cilalı tüfekleri olduğunu, geniş ve uzun hançerler taşıdıklarını, idaresi güç ve gürültücü ve kaba bir halk oldukları halde beyleri Ali Bey’in emirlerine tamamen riayet ettiklerini, savaş sırasında aç kalınca Türk köylerini de yağmalayabilen Lazistan dağlılarının mermisi kalmayınca tüfeğinin dipçiği hatta düşmana taş fırlatarak da olsa vuruşmaktan kaçınmadığını bildirmiştir[8]. 1830’da Trabzon’a Fransa’nın geçici konsolosluk görevlisi olarak atanan Victor Fontanier, Mapavri’ye geldiğinde Rize topraklarının bittiği ve Lazistan topraklarının başladığını, burada değişik bir halk ve Mingrel dili denen farklı bir dil ile karşılaşıldığını, halkın da hepsi Müslüman olmakla birlikte Mingrelya’da yaşayıp bu dili konuşanlar gibi Mingreli olduğunu ve tıpkı Of’taki gibi, Lazarew adlı liderlerinin Müslümanlığı kabul edince atalarının onu takip ettiklerini söylediklerini kaydetmiştir. Fontainer, Laz adını anmadan Lazları anlatırken dinin çok fazla etkilemediği geleneklerinden hiçbir şey kaybetmemiş göründüklerini, Mingrelliler gibi ormanlarda yaşar, yabancıları gördükleri zaman uzaklaştıklarını ve kendi çocuklarını sattıklarını, kadınlarının köylerdeki işler ile uğraştıklarını eklemiştir[9]. Fontainer, genellikle Hopa’da ikamet eden Lazistan mütesellimi Mustafa Ağa’nın Gare[10] köyünden bir fersah uzaklıkta bulunan evinde misafir olmuş, adam gezgine Lazların barbarlığından sürekli birbirleriyle savaş halinde olduklarından, her gün bir cinayet işlendiğinden yakınırken, Serasker Osman Paşa’nın  bunlara karşı yaptığı bir sefer ile gözlerini korkuttuğunu, liderlerini toplayarak barışı zorla sağlayabildiğini anlatmıştır[11].

“ Mustafa Ağa, Fontainer’e eyaletin idaresi hakkında yaptığı konuşmalardan birisinde ‘Paşa’yı iyi tanı. Şu anda ortalık sakindir; fakat o görünüşe aldanmaz. Lazistan küçük bir rüzgar ile harekete geçen bir deniz gibidir. Benim varlığımda size itaat etmiş gibi görünen bu ağalar benden uzaklaştıklarında birbirlerini katletmeye başlarlar. Sizin de bildiğiniz gibi şimdiye kadar onları sadece tatlı dil ile engelleyebildim. Fakat her zaman böyle bahtiyar olacak mıyım? Aslında bunlar arasındaki ilişkileri, nefreti ve memleketin huzurunu ortaya çıkarmak için çok zaman ve emek harcamam gerekti’ demiş, Fontainer de mütesellimin söylediklerinde yanlış ve abartılı bir şey yoktu yorumuyla bu konuşmayı kaydetmiştir. Gerçekten de çok geçmeden Tuzcuoğulları yeniden isyan etmiştir[12].

Günümüz Türkiyesi’nde etnik tabanlı nüfus sayımı yapılmadığından Lazların toplam sayısını tespit etmek mümkün olmamakla birlikte 1945 sayımında Lazca konuşan 46.987 kişi ile 1926’da Rusların sınırın ötesinde yaptığı sayıma göre 643 Laz’ın bulunmasından projeksiyon yapmak mümkündür.

Lazistan Sancağı

1846’da Trabzon Eyaleti, Liva-i Trabzon ve Liva-i Gönye olmak üzere iki yönetsel bölümden ve 5 sancaktan (Trabzon Merkez, Batum, Canik, Batum, Karahisar-ı Şarki, Gönye) oluşmaktayken 1867’de sancak sayısı 4’e (Trabzon Merkez, Batum, Canik, Gümüşhane) düşmüştür. Rize bu dönemde Trabzon Merkez sancağına bağlı 6 kazadan (Trabzon Merkez, Giresun, Bucak, Rize, Of, Tirebolu), Atina ise Batum sancağına bağlı 5 kazadan (Batum Merkez, Acara, Çürüksu, Hopa, Livane)  birisidir.

1869’da Batum yöresinde yer alan Kehaber ovasından gelen Çerkez[13] muhacirler Lazistan sancağında resmi kayıtlarda Karaşalvar adıyla geçen bölgeye yerleştirilmiş, yerli halkın tarım arazisinin bir kısmı göçmenlere verilince Temmuz ayında Lazlar ve muhacirler karşı karşıya gelmiş, çıkan çatışmada Lazlardan bazıları öldürülünce askeri birlikler bölgeye müdahale ederek olayların büyümesini engellemişlerdir[14]. 1870 yılında muhacirlerin yerleştiği bölgeye yakın ormanlarda çıkan yangın, rüzgârın etkisiyle 2 koldan yayılarak Hodangir, Çürüksu, Acara, Batum, Livaste, Gönye, Hopa, Mukril ve Arhavi dağlarında etkili olmuş, hatta Rusların kontrolünde bulunan Kutaişi’ye de sıçramış, açılan soruşturmada bölgedeki tarım arazilerini genişletilmesi amacıyla muhacirler tarafından başlatıldığından şüphelenildiyse de[15] kesin delil bulunamadığından kimseye suç isnat edilememiştir. Yangında Mukril’de bulunan 30-40 hane ev, Kutabe Mustafa Bey kabilesine ait 55 paskadan[16] 54’ü, Baıbek kabilesine ait 30 paskadan 10’u, Halil Bey kabilesine ait 15 paskanın hepsi ile bu kabilenin kölelerine ait 6 paskanın yandığı, Mukril’de 1 kadın ve çocuğunun yanarak can verdiği, Karaşalvar ve Mukril bölgelerinde zahire depolarının da zarar gördüğü rapor edilmiştir. Yangından etkilenen bölge halkı geçici bir süre için Kahaber ve Gönye’de iskân edilmiş, kendilerine para ve yiyecek yardımı yapılmıştır[17].

1872 Trabzon Vilayeti Salnamesi’ne göre mahalle- köy, hane ve erkek nüfus sayım sonuçları şöyledir:

Mahalle-Köy Hane Nüfus
Köy Mahalle Rum İslam Yekûn Rum İslam Yekûn
Rize Kazası 89 31 81 6150 6231 5051 19364 19625
Kuraiseba 24 1935 1935 5765 5765
Mapavri 20 1200 1200 4100 4100
Karadere 20 590 590 3800 3800

 

1828, 1853 ve 1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşlarında Laz asker ve gönüllüleri Rusların istila ettiği bölgede Osmanlı saflarında yiğitçe savaşmış olup, bu yüzden 1878’de Ruslar tarafından kıyıma uğratılacakları endişesiyle Hristiyanlara yar olmaması için evlerini yıkıp, meyve ağaçlarını bile kökünden kestikten sonra toplu olarak Osmanlı topraklarına göç etmişlerdir. Lazlar eski yurtlarına benzediği ve bir gün geri dönme umutlarını kaybetmemek için Rize civarına yerleşme arzusunda olmalarına karşın Osmanlı hükümeti büyük çaplı göçmen kitlesinin yaratacağı sorunların yükünü paylaştırmak için Lazları geniş alanlara yaymış özellikle Hüdavendigar ve İzmit sancağına yerleştirmiştir[18]. 1880’de Tiflis’te görev yapan İngiliz konsolosu Lyall, Rus ve Ermeni devlet memurlarının Lazları yurtlarında barındırmadıkları mülklerini sattırmadan üzerine konmak için ellerinden geleni yaptıkları, Lazlara ülkeyi terk edebilecekleri bir pasaport verme karşılığında bile soyup soğana çevirdiklerinden şikâyet etmiştir[19]. Savaşçı ve belalı şöhretlerinden ötürü Lazların iskân edileceği bölgelerin İslam ve Hristiyan halkları 1860’larda gelen Çerkez muhacirlerin bazılarının yağma ile geçinmesi tecrübesinden de hareketle Lazları da pek hoş karşılamamıştır. Bu durumun diğer bir sebebi de Osmanlı devletinin Laz iskânını destekleyebilecek parası olmadığı için iskân bölgelerindeki yerli halkı, Laz muhacirlerin yerleşmesi, arazilerinin tarıma uygun duruma getirilme ve tohum verme gibi yardımları yapmaya zorlanmasıydı.

Trabzon’da ikamet eden İtalyan asıllı İngiliz konsolos Sir Alfred Biliotti (1833–1915) 5 Eylül 1878 tarihli bir raporunda 2 bin Laz göçmenin kente ulaştığını bin kişinin daha beklendiğini, yerel yönetimin kasasında hiç para olmadığı için muhacirlere yemek verilemediğini bildirmiştir[20].

1882’de yaklaşık 40 bin Laz Osmanlı topraklarına göç etmiş olup[21], Biliotti’nin bir başka raporunda söylediği “Lazistan halkının Türkiye halkına katılması, Türkiye için bir kazançtır; onlar, karakterleri yönünden, Çerkezlere ve Abazalara çok üstündür”[22] sözünü doğrularcasına Lazlar Batı Anadolu’da kendilerine sunulan koşullarına uyum sağlamayı başarmış ve korkulduğu gibi yağmacılık olaylarına karışmamışlardır. Pek çok Laz Gürcistan’dan ayrılmamakla birlikte bunlar Sovyet nüfus sayımlarında görülmeyip Müslüman Gürcülerle birlikte Acar olarak kaydedilmiş olmalıdır.

1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sonrası imzalanan Berlin Antlaşması’yla Artvin ve Batum’un Ruslara terk edilmesinin ardından Lazistan sancağı kurularak Rize hem kaza hem de yeni vilayetin merkezi yapılmıştır. 1878 sonrasında bir sınır kenti olan Rize’ye 4. Ordu, 14. Redif fırkasının 27. livası (tugay) yerleştirilirken, bu livaya bağlı 54. Alay ise Mapavri’de konumlandırılmıştır.

1880 yılında Trabzon vilayetinin 3 olan sancak sayısı (Trabzon Merkez, Gümüşhane ve Lazistan) 1888’de Canik mutasarrıflığının sancak yapılmasıyla dörde yükselmiştir. 1888 Trabzon Salnamesi’ne göre Lazistan sancağında 32.360 hanede 195.859 kişi yaşamakta, Rize kazası Mapavri, Karadere ve Kuraiseba adlı 3 nahiye ile 120 karyeden oluşmakta, nahiyeler hariç 7.336 haneyi barındırmaktadır. Cuinet’in verdiği rakamlarda ise gayrimüslim nüfusun salnamelerde bildirilenden daha kalabalık olduğu görülmektedir. V. Cuinet, Lazistan sancağının 1890 başlarındaki nüfusunun 138.820’si Müslüman, 16.000’i Rum Ortodoks ve 5.000’i Ermeni Gregoryen, 100’ü Ermeni Katolik, 40’ı Latin Katolik ve 40’ı Yahudi olmak üzere 160.000 olduğunu bildirmiştir[23].

1902 Trabzon Vilayet Salnamesi’ne göre Rize kazasında 92.930 İslam ve 990 Rum Ortodoks olmak üzere, toplam 93.920 kişi yaşadığı görülmekte olup, 1903’de Lazistan sancağına bağlı olan Of, Trabzon Merkez sancağına bağlanmış, böylece Lazistan sancağının kaza sayısı 3’e (Rize Merkez, Atina, Hopa) düşmüştür. 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinin ardından Canik bağımsız sancak olarak ayrılınca Trabzon vilayetinin 3 sancağı (Trabzon Merkez, Gümüşhane, Lazistan) kalmıştır. I. Büyük Millet Meclisi’ne katılan 16 Trabzon vilayeti mebusundan 5’i Lazistan sancağından seçilmiştir.

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Notlar

[1] Georgii Pachymeris, 1835: I, 520

[2] Lazların İslamlaşması Trabzon’un fethiyle başlasa da 16. yüzyıl ortalarında ivme kazanan bir süreçtir.

[3] Usta, 1999: 38-39

[4] Antik çağda Prokopius’un yanı sıra 1673’de bölgeye gelen Chardin Lazların darı ektiğini doğrulamıştır. Mısır bitkisi Avrupalı seyyahlarca 15. yüzyıl sonlarında Avrupa’ya getirilmişse de Osmanlı topraklarında ekimi daha geç dönemlere rastladığından ancak 1850’de Walpole Lazların ekmeklerini mısırdan (indian corn) yaptıklarını kaydetmiştir (Chardin, 1686: 134-98; Walpole, 1851: 239-52)

[5] Ğormoti’nin Hristiyanlık öncesi Laz panteonunda gök tanrı olması muhtemel olup, günümüzde çoğunlukla  “iblis” le özdeşleştirilmektedir ki bu olumsuzlamanın Hristiyanlık döneminden mi ödünçlendiği yoksa Hristiyan tanrı da bu adla anıldığı için İslam sonrası ters yüz edildiğinden emin değilim. Lazların yine tanrı anlamında kullandıkları “Tengriçkimi (Tanrıcığım)” kelimesi doğrudan Türkçe “Tengri” kelimesinden ödünçlenmiş olup, günümüzde Türklerin bile unutmuş olduğu Tengri kelimesinin kullanılması ilginç olmakla birlikte Lazların 16. yüzyılda İslam olmadan önce bu kelimeyi Kafkasya’daki Türk kavimlerinden öğrenmiş olmaları da ihtimal dâhilindedir.

[6] Siharulidaze vd, 1998: 22

[7] Yurt Ansiklopedisi, 1982: 2, 905

[8] Londra’da John Murray tarafından basılan kitabın tam adı “A Narrative of the Siege of Kars, and the six month’s resistance by the Turkish garrison under general Williams to the Russian Army: together with a arrative of Ttravels and Adventures in Armenia and Lazistan: with remarks on the present state of Turkey, by Humphrey Sandwith, Chief of Medical Staff” olup ilgili bölümü Türkçe’ye çevire Önder Lazistan keleimesi yerine “Livanalı”yı tercih etmiştir (Önder, 1971: 23-28)

[9] Fontanier, 1832: 76

[10] Ğare veya Ğere. Günümüzde Ardeşen ilçesine bağlı Işıklı köyü

[11] Fontanier, 1832: 78

[12] Fontanier 1832: 78 (Çev. Yılmaz, 2014: 128)

[13] Resmi yazışmalarda Kafkasya’ göçmeni oldukları için “Çerkez” adıyla anılan kişilerin Batum göçmeni oldukları için Müslüman Gürcüler olması muhtemeldir.

[14] BOA., İrade Dahiliyye, No. 41519, “Rebiülahir 1286 tarihli Teftiş Kumandanı Muhlis Esat’ın Dahiliye Nezareti’ne sunduğu teftiş raporudur”.

[15] BOA, İrade Dahiliyye, Nr.42309, “Hacı Derviş Ağa’nın Meclise sunduğu 22 Şevval 1286 tarihli talimatnamesi.”

[16] Ahşap malzemeden derme çatma inşa edilmiş kır evi

[17] Erler, 2000: 211-214; BOA, İrade Dahiliyye, No. 42309, “Hacı Derviş Ağa’nın Meclis’e sunduğu 22 Şevval 1286 tarihli talimatnamesi”

[18] Foreign Office 78-3281. Marlow’dan Duffrin’e yazı. Tarabya, 28 Haziran 1881.

[19] Foreign Office 65-1092. Lyall’dan Granville’e yazı. Tiflis, 14 Temmuz 1880; McCarthy, 1998: 123-24

[20] Foreign Office, 78-2845. Biliotti’den Slisbury’e yazı. Trabzon, 5 Eylül 1878

[21] Foreign Office, 78-380. Trabzon, 5 Ocak 1882

[22] Foreign Office 78-2845. No. 118. Biliotti’den Salisbury’e yazı. Trabzon, 7 Eylül 1878

[23] Cuinet, 1892: I, 119

Ayrıca Oku: Laz tarihi konulu makalelerim

Laziler, Çaniler, Tzaniler: Antik Çağ’da Lazlar
Lazika Krallığı
Lazika Krallığının Başkenti: Archaeopolis, Tsikhegoji, Ciha Goci, Nokalakevi 
Lazika Savaşları: Bizans ve Sasaniler arasında Lazların var olma mücadelesi
Osmanlı döneminde Lazlar ve Lazistan sancağı
Tuzcuoğlu İsyanları
Megreller ve Megrelya
Abhaz Efsanelerinde Atsan Duvarı ve Ğumik halkı Laz mirası olabilir mi?