Bizans yapıları

Haliç Zinciri

Ortaçağ’da, Bizans İmparatorluğu‘nun başkenti Konstantinopolis şehri neredeyse zapt edilemez olarak görülmekteydi. İstanbul Boğazı‘nın güçlü akıntıları düşman gemilerinin karaya yanaşmasını zorlaştırırken, tarihi şehir hem yaklaşık 6 km uzunluğunda kara hem de deniz tarafından oldukça kalın surlarla çevriliydi. Sözgelimi Osmanlı ordusu 1453’de kara surları önlerine geldiğinde 18 m genişliğinde ve 9 m derinliğindeki hendeği, ardından ise 3 sıralı tahkim edilmiş olan sur düzenini aşmak zorundaydı. Buna karşın Haliç’in sakin suları bir kuşatma sırasında savunmanın zayıf bir noktasını oluşturuyordu. Haliç, şehrin tam göbeğine uzanan belli belirsiz boynuz şeklindeki formuyla burada rahatça demirleyebilen düşman gemilerinin şehrin her iki tarafına da saldırı emri verebilecekleri bir pozisyona ulaşmalarına imkân vermekteydi. Bu duruma engel olmak için Haliç Zinciri olarak bilinen uzun bir demir zincir Haliç’in girişinde iki kıyı arasına gerilerek savunmasız su yolu kapatılmak istenmiştir.

Tarihçe

İstanbul, kuruluşundan itibaren çok sayıda kuşatma ve istilâ yaşamıştır.  MÖ 340’da Makedonya Kralı II.

İstanbul’un fethinde Haliç’i kapatan ünlü Bizans zinciri. İstanbul Arkeoloji Müzesi.Fotoğraf 1891 yılında çekildi.

Philip kente giremezken, MÖ 194’te Roma İmparatoru Septimus Severus’un kuşatması başarılı olmuş ve Byzantium Roma İmparatorluğu’nun parçası haline gelmiştir. 330’da İmparator 1. Konstantin’in İstanbul’u Konstantinopolis adıyla başkent yaparak kentin kaderini sonsuza dek değiştirmesinden sonra sırasıyla Hunlar, Avarlar ve Araplar tarafından pek çok kez kuşatılmış ancak ele geçirilememiştir.

Öncelikle bir limanın zincir kullanılarak kapatılması düşüncesi Bizans’a özgü bir adet değildir. Asırlar önce Romalı Vitruvius[1] limanların zincir ile kapatılabilecekleri düzende inşa edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kartaca’nın güneyinde Mahdia, Sicilya’da Motya ve Mahdia’nın yakınında yer alan Monastır limanları, Antik Çağ’da Pire ve Lykia kenti olan Myra limanlarının girişleri savunma amacıyla zincirle kapatılabilmekteydi. MÖ 410 yılında Karadeniz’den gelen gemilerin yüklerinden onda bir ölçüsünde gümrük vergisi almak isteyen Atinalı Alkibiadis[2] bugünkü Kız Kulesi’nin bulunduğu adacık üzerinde bir gümrük karakolu kurmakla kalmamış, gemilerin vergilerini ödemeden geçmelerini engellemek için adadaki karakoldan Sarayburnu’na dek bir zincir gerdirdiği iddia edilmiştir. Bizans tarihçisi Niketas Khonites’in[3] Historia’sında İmparator Manuel Komnenos’un (1143-1180) Sarayburnu ile Kız Kulesi arasına zincir gerdiğini dahası bu zinciri bağlamak için buraya bir kule (Damalis Kalesi sonradan Kız Kulesi) yaptırdığını yazmıştır ki zincirin diğer ucu Sarayburnu’ndaki (Ayadimitri) Alat-i Harbiyye Mangana Manastırı Kulesi’ne bağlanmıştı. Vergisini ödeyen ticaret gemileri, Damalis Kalesi ile Salacak arasındaki zincirli salların açılması ile geçit izni alabiliyordu ama bir süre sonra Sarayburnu sahiline çekilen zincirin ağır gelmesi sonucu Damalis Kalesi’ndeki kule yıkılmıştı. Bir başka Bizans gümrük kontrol noktası yine I. Manuel Komnenos tarafından Rumeli Kavağı Kalesi[4] ile karşısına inşa ettirilen Anadolu Kavağı Kalesi arasında zincir çekilerek ticaret gemilerinin geçişini kontrol etmek için kurulmuştur. Bu zincir Osmanlı döneminde de kullanılmıştır ki 17. Yüzyılda Evliya Çelebi, Yoros Kalesi ile Rumeli Kavağı arasında insan beli kalınlığında üç kat demir zincirler çekilip, düşman gemilerinin geçmesine izin verilmediğini bizzat gördüğünü bildirmiştir. Osmanlı limanlarını kapatmak için zincir kullanımı bununla sınırlı değildir. Papa IV. Sixtus Kardinal Carafa komutasında Napoli, Venedik ve Rodos’a ait 82 kadırgadan oluşan güçlü bir Haçlı donanmasını 1472’de Akdeniz’e göndermiş, 1423 yılında Osmanlı Devleti’nin eline geçen Antalya limanına (Satalia) yaklaşan Haçlı donanmasını limanın girişine gerilen bir zincir durdurmuştur. Limandaki iki kulenin arasında uzanan kalın bir zinciri kadırgalar top atışlarıyla kırmış, limana girip, Antalya çarşısını yağmaladıktan sonra gemilerini ganimetlerle dolduran Haçlılar zafer anısı olarak limandaki zinciri de beraberlerinde götürmüşlerdir. Kardinal tarafından Roma’ya getirilen zincir San Pietro Katedrali‘nin Ravenna kapısı üzerine bu zaferin anısına asılmış ve bir de mermer kitabe yazılmıştır. 1925 yılında kapıdan kaldırılan zincir önce Petri Müzesi’nin G salonunda sergilenmiş ardından San Pietro Atölyesi depolarındaki Clamentina Kubbesi’ni çeviren bir koridora asılmıştır.

Haliç Zinciri

İlk olarak 8. Yüzyılda kullanılan bu savunma zinciri güneyde Topkapı Sarayı’nın doğusundaki bir kuleden kentin kuzey tarafında günümüzde Karaköy Yeraltı Camii’nin bulunduğu alana doğru gerilmekteydi. Araplar, 716 yılında Emevîler dönemindeki halifelerden Ümeyye oğullarından 7. Halife Süleyman İbn-i Abdülmelik zamanında (715 – 717) dördüncü defa İstanbul’u kuşattıkları zaman, İmparator III. Leon’un emri üzerine Haliç’in ilk defa düşman gemilerine zincirle kapatılmıştır. Arapların karadan ve denizden kuşattığı Konstantinopolis 13 ay süren bu kuşatmaya dayanmış, zincire kadar sokularak karşısına demirleyen Arap gemileri Haliç’e girememişlerdir. Kiev Rus Prensi Oleg 907 yılında Konstantinopolis’e büyük bir donanma eşliğinde gelmiş, Bizans ile oldukça avantajlı bir ticaret anlaşması imzalamıştır.  Oleg’in İstanbul seferi “Geçmiş Yılların öyküsü” adlı söylencelerde Haliç’İn girişinin demir zincirlerle kilitlenip Rus gemilerinin içeriye alınmaması üzerine Oleg’in gemilerini tekerlekler üzerinde yürüterek Haliç’e indirdiği anlatılmaktaydı. Zincir tahta şamandıralar ya da fıçılar üzerinde yüzdürülmekteyse de sonrasında dost gemilerin geçişine izin verecek şekilde yükseltilebilecek bir mekanizma kurulmuştur. Sonradan Norveç Kralı olacak Viking kökenli Vareg Muhafızı Harald Hardrada[5], yanında beş yüz Viking savaşçısı ile Bizans imparatoruna hizmet etmek için Miglagard (Büyük Şehir) olarak anılan Konstantinopolis’e gelmiş bu sırada gemileri zorlukla da olsa zinciri aşmayı başarmıştır. 1204 Latin İstilası sırasında Haçlı donanmasının Haliç’i kapatan zinciri Robert De Clari’nin anılarına göre bir Venedik gemisinin tayfaları baltalarını kullanarak kırmış bir başka anlatıya göreyse Galata yakasında Haliç’in ağzında yer alan kale zapt edilince zincir kırılabilmiş, böylece Haçlı filosu limandan içeriye girebilmiştir.

1453 yılında Osmanlı ordusunun pozisyonu, karadan yürütülen gemilerin ve Haliç zinciri

İstanbul’un Fethi Sırasında Kullanılan Haliç Zinciri

23 Mart 1453 günü Edirne’den hareket eden Osmanlı ordusu, 2 Nisan’da Konstantinopolis’e varmış ve 6 Nisan’da surların önünde ilk saldırıyı

Haliç Zinciri ve dubaların tasviri (Anapniotis, 2019: 2)

başlatmışsa da Osmanlı donanmasının etkinliği Haliç Zinciri yüzünden büyük ölçüde sınırlı kalmıştır. Türk tarihçilerin çeşitli söylenceleri derleyerek aktardığı bilgilere göre zincir Bizans İmparatoru XI. Konstantin Paleologos’un emriyle Venedikli Bartholomeo Soligo tarafından Türk donanmasının Haliç’e girmesini önlemek için Sarayburnu ile Galata Rıhtımı arasında konulmuştur. Kritovulos, zincirin tam konumunu Konstantinopolis tarafında Yeni Galata Köprüsü’nün 800 m doğusunda bugünkü Sepetçiler Köşkü yakınlarındaki Eugenius Kulesi ile Galata tarafında ise kalıntıları üzerinde bugün Yeraltı Camii’nin bulunan Bizans Galata Kulesi arasında uzandığını bildirmiştir. Diğer Bizanslı tarihçilere ise zincirin tarihi yarımada ucu Sirkeci’deki Gümrük Dairesi ile Vakıf Hanı arasında yer alan ve Bizanslıların Neorion Kapısı dediği Tersane Kapısı’nda (Cıfıt Kapısı, Bahçe Kapı) bir kale bedenine bağlanmaktaydı.

Kimi yazarlar Haliç Zincirinin varlığının bir rivayetten öteye gitmediğini dolayısıyla II. Mehmet’in Osmanlı gemilerini karadan yürütmediğini iddia etmiştir. Prof. Dr. Selçuk Mülayim konuya ilişkin tartışmayı şöyle ifade etmektedir:

“Haliç Zinciri’nin varlığına karşıt görüştekiler bu zincirin Haliç ağzının tamamını değil, geçişi kapatmak için eski gemilerin birbirleriyle

Selçuk Mülayim’in 2002’de çizdiği Haliç’te Zincirin Kullanım Biçimi (Genç, 2010: 235)

bağlanmasında kullanıldığını ileri sürüyorlar. Bu tezi savunanlar gemilerin karadan yürütülmesinin de mümkün olmadığını, Osmanlı gemilerinin Haliç ağzındaki gemileri batırarak yol açtığını ileri sürüyorlar. Genel bir zincirin olmadığını savunanlar şu anda üç farklı yerde bulunan ve yaklaşık 100 metreyi bulan parçaların Haliç’i kapatmaya yetmeyeceğini delil olarak sunuyorlar. Bu arada müzelerde bulunan ve herkesin Haliç Zinciri dediği zincir parçalarının ne amaçla kullanıldığı belirtilmiyor. Öncelikle Haliç’e gerilen bir zincirin olup olmadığını ortaya çıkarmak gerekir. Haliç’e tam gerilmiş bir zincirin olması gemilerin karadan yürütülmesi konusuna son noktayı koyacak. Ancak eğer zincir gemileri birbirine bağlamakta kullanıldıysa o zaman bu tartışmalar devam edecek gibi gözüküyor.”[6]

Kesin olan Osmanlı filosunun art arda düzenlediği saldırılara ilişkin günlük kayıtlarından, özellikle Haliç’teki olaylara bizzat tanık olan Venedikli hekim Niccolò Barbaro’nun günlüğünden zincirin şehrin başarılı bir şekilde savunmasında önemli rol üstlendiğini anlamaktayız. Baltaoğlu Süleyman Haliç’i kapatan zincire ilk taarruzu 12 Nisan günü gerçekleştirmişse de Osmanlı kadırgaları küçük kalibreli toplarıyla Lukas Notaras komutasındaki Bizans gemilerini aşmaya başaramamıştır.  Bu olaydan bir kaç gün sonra Papa’nın İtalya’dan göndermiş olduğu erzak, mühimmat ve asker taşıyan yüksek bordalı 3 büyük gemi açık denizden İstanbul açıklarına gelmiştir. Osmanlı donanmasının ateşinden kaçmayı hatta kendilerine bordalayan çok sayıda mavna ve kadırgadaki leventlerle 2 saat göğüs göğüse savaştan da sıyrılan Cenevizliler, sonunda Haliçe’e girmeyi ve gece alçaltılan zinciri aşıp kente ulaşmayı başarmıştır.  Deniz savaşını kıyıdan seyreden II. Mehmet Ceneviz gemilerinin Osmanlı donanmasını yararak Haliç’e girişi yüzünden öfkelenmiş ve çatışma sırasında taş ile gözünden yaralanan Baltaoğlu’nu donanma ile Dolmabahçe’ye döndükten sonra azletmiştir. İstanbul’u surları ve Marmara Denizi dışında üçüncü bir cihetten daha kuşatmak isteyen II. Mehmet, Osmanlı gemilerini sokmak için zinciri aşmak dışında başka bir yöntem düşünmüş ve gemileri karadan yürütmeye karar vermiştir. Tursun Bey’in “Kadırgalar ve faik kayıklardan bir nicesini Galata ensesinden, Boğaz denizinden karadan çektirip liman denizine salalar. Böylece muhasara tamam kılınıp, düşmanın endişesine ve tefrikine sebep ola.” Sözleriyle orta boyda 67 parça Osmanlı gemisi Boğaziçi’nden Haliç’e indirilmiştir. Bizanslılar 22 Nisan 1453 Pazar sabahı, bu filoyu Haliç’te gördüğünde dehşete kapılmışsa da 28 Nisan’da, şafaktan iki saat sonra, Trabzon’dan gelen kadırganın kaptanı Giacomo Coco önderliğinde bir baskın birliği saldırıya geçse de ağır kayıplar verdikten sonra geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı sultanı Ayvansaray ile Sütlüce arasında bir köprü yaptıktan sonra Blaherna surları da dövülmeye başlanmış ve nihayetinde 28 Mayıs gece yarısı verilen saldırı emri sonrasında 29 Mayıs günü Konstantinopolis fethedilmiştir.

1493 tarihli Rodos Limanı çiziminde zincir açık olarak görülebiliyor

Zincir Nerede?

Baltaoğlu’ndan sonra Donanma komutanı olan Hamza Bey şehrin alındığını ve askerin şehre girdiğini gördükten sonra gemileriyle zincirin üzerine yürümüş ve zinciri kırarak limana girmiştir. Bu sırada İtalyan gemileri Osmanlı donanmasını yararak açık denize açılıp kaçmayı başarmış, Bizans gemileri ise kaçamayıp esir düşmüş ya da yakılmıştır. Birbirine büyük demir kancalarla ve zincirlerle bağlanan kütüklerden oluşan Haliç zinciri Pera ve Konstantinopolis surları arasında bulunmaktaydı. Isidoros 5 Venedik kadırgasıyla 12 ticaret gemisinin, Khioslu Leonardo ise 7 Cenova, 3 Girit gemisinin, Tedaldi ise 30 Hıristiyan gemisi, imparatora ait 3 kadırga ve Giustiniani’nin kadırgasının Türklerin limana girmesini ve zincire yaklaşmasını engellediğini bildirmiştir. Zincir’e yaklaşan düşman gemileri, Galata Kulesi’nden, Konstantinopolis’in yanındaki Eugenius Kulesi’nden ve bu bekçi gemilerinden aynı anda üç noktadan ateş altına alınmaktaydı.

Hartmann Schedel’in 1493 yılında yaptığı Constantinople gravüründen alınan detayda İstanbul surlarında kırılmış iki zincir resmedilmektedir

İstanbul’un 1453’te Türklerce fethedilmesinden sonra zincirin bir depoya kaldırılıp korunduğuna ve günümüzde zincirlerin ve bağlantıların çeşitli bölümlerinin İstanbul’daki Harbiye Askeri Müzesi, İstanbul Deniz Müzesi, Rumeli Hisarı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde kentteki gibi çeşitli müzelerde saklandığı ileri sürülmektedir. Sergilenenlerin bir zamanlar Bizanslıların Haliç’e gerdiği zincirinden geldiğine dair herhangi bir belge bulunmamasına rağmen Askeri Müze, Deniz Müzesi ve Arkeoloji Müzesi’nde “Bizans İmparatorluğu’nun, Haliç’in girişini kapatmak için kullandığı zincirin parçasıdır” gibi kesin bir ifade kullanılırken Rumeli Hisarı Müzesi’nde teşhir edilen zincir parçası için daha ihtiyatlı bilgi verilmektedir. Ayrıca İstanbul Askeri Müzesi’nde teşhir edilmekte olan büyük zincirin Kanuni devrinde gerçekleştirilen Rodos Seferi’nde şövalyeler tarafından oradaki limana gerilmiş olan zincirin parçası olduğu da bir başka söylence olarak kaydedilmiştir. 1309’dan beri Saint Jean d’Hospitaliers veya Saint Jean de Jerusalem olarak anılan şövalye tarikatının elinde bulunan Rodos’a 30 Osmanlı kadırgasından oluşan filo sefer düzenlediğinde karşılarına Rodos Üstada-i Azamı Philippe Villiers de l’Isle Adam’ın limana çektirdiği zincir çıkmışsa da ada şiddetli çatışmaların ardından 21 Aralık 1522’de teslim olmuştur.  Osmanlının Kıbrıs’ta ele geçirdiği Gazimağusa Limanı’nda bulunan zinciri kullanmaya devam ettiği bilinmekteyse de Rodos limanındaki zincirin kaderi bilinmemekte, zincirin zafer hatırası olarak İstanbul’a götürüldüğüne dair hiçbir belge de bulunmamaktadır. Bu yazımda bolca faydalandığım Prof. Dr. Selçuk Mülayim’in gözetiminde Marmara Üniversitesi’nden Uğur Genç’in 250 sayfalık Haliç zinciri konulu yüksek lisans tezinde Haliç zincirinin varlığına ilişkin tarihçiler tarafından sunulan tanıklıklar, benzeri zincirler ve deniz savaşlarına ilişkin detaylı bilgiler verildikten sonra müzelerde sergilenen dövme demirden zincir parçalarının orijinal olduğundan hareketle baklaları ortalama 14 kg ağırlığında ve 50 cm uzunluğunda olan zincirin burçlar arasındaki 550-600 metrelik mesafeyi kapatmak için yaklaşık 1200-1300 bakladan oluşması gerektiğini, bu şekilde 17-18 ton geleceğini ancak belirli aralıklarla düzenli bir sırada dubalar ya da başka taşıyıcılar ile su üzerinde tutulmuş olabileceğini bildirmiştir. Genç, ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzesi, İstanbul Deniz Müzesi ve Rumeli Hisarı Müzesi’nde bulunan parçalar ile Askeri Müze’de bulunan boğumlu zincir parçaları aynı bütüne ait olduğunu ve tüm bu zincirlerin geliş yeri Aya İrini Kilisesi yani eski Cebehane olduğunu kaydetmiştir. Buna karşılık Yunan araştırmacı Georgios Anapniotis, Kritovulos’un verdiği mevkiyi dikkate alarak Genç’in 550-600 m olarak verdiği mesafenin 750 m olması gerektiğini, ilkel dubaların büyük bir gemi ile şiddetli çarpışmaya dayanamayacağından hareketle çalışmasında kullandığı çizimlerin hatalı olduğunu, analizlerin son teknoloji aletlerle yapılmasına rağmen zincirin yaşı hakkında bilgi sunulmadığını ve kapsamlı laboratuvar analizlerinin Haliç’in Büyük Zinciri’nin bir parçası olduğu dair net bir kanıt sunamadığı eleştirisini getirmiştir[7]. Son olarak  müzelerdeki zincirin Haliç Zinciri olduğundan emin olamadığımız dolayısıyla zincirin yaşını da kesin olarak bilemediğimiz için 716’da ortaya çıkan zincirin, 1453’teki son görünümüne kadar aynı zincir olup olmadığını da yazık ki bilemiyoruz.

Notlar

[1] Marcus Vitruvius Pollio, Romalı yazar, mimar ve mühendis. Mimarlık Hakkında On Kitap ile bilinir. MÖ 1. yüzyılda yaşamiş olan Romalı mimar Vitruvius “De Architectura” adlı kitabında başarılı bir mimarlık için “Utilitas, Firmitas, Venustas” etmenlerinin gerekli olduğunu ileri sürmüştür.

[2] Alcibiades Cleiniou Scambonides, Antik Yunan general ve devlet adamı. Alcibiades Atina’da doğdu. Babası Cleinias, annesi ise Deinomache’dir. Annesi Megacles’in kızıdır. Alcibiades annesinin aristokrat kökenli ailesinin son şöhretli kişisidir. Peloponez Savaşı ile ünlenmiştir.

[3] Niketas Khonites veya Nikitas Honiatis, gerçek soyismi Akominatos olarak geçer, Yunan asıllı Bizans hükümet görevlisi ve tarihçidir – kardeşi Mihail Akominatos gibi, Chonae’den gelip ona Konstantinopolis’te eşlik etmiştir. 1118 ile 1207 yılları arası Doğu Roma İmparatorluğu tarihini yazmıştır.

[4] Bizans döneminde Polikhion Kalesi, Asomaton Kalesi, İmros Kalesi Osmanlı döneminde ise Ceneviz Kalesi ve Eski Kale adlarıyla biliniyordu.

[5] Harald Sigurdsson, III. Harald veya sonradan verilen lakabıyla Harald Hardrada, 1047 ile 1066 yılları arası Norveç Kralı. Once Kiev’de Rus Grand Prensi I. Yaroslav yanında muhafızlık yapmış; 1034-1042’de Konstantinopolis’te Vareg Muhafızlarına katılıp, komutanlığa kadar yükselmiştir. Kral Magnus, 1047 yılında ölünce Norveç Kralı olmuştur.

[6] Haşim Söylemez, 2002: 24

[7] Anapniotis, Glavanis’in 1877’deki çalışmasını referans göstererek zincirin eliptik formdaki bağlantılarının 1.20 uzunluk, 0,80 m yükseklik, 0,18 m kalınlığa sahip 550 kg ağırlığında olduğunu, demir plakalarla tutturulmuş büyük ağaç gövdelerinden üst yapısı piramit formunda sekiz dubanın kullanıldığını, zincirin askıya alındığı kulenin yakınındaki ilk dubaların her biri, denizden 7,5 m çıkıntı yapan 3 m çapında bir kayma tekerleği taşıdığı dahası Büyük Kule’nin arkasına takılan Su Kulesinin karşı ağırlığın tepesinden gerekli ek yükü sağladığı gibi teknik detaylar vermişse de bu tasarımın da gerçek olduğuna dair delil sunulamamıştır.

Kaynakça

Coşkun Bilgi, Antik Kartaca Limanı, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2006, s.38.

Çelik Gülersoy, “Kız Kulesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1994, c.5, s.11.

Donalt M. Nicol, Bizans ve Venedik (Diplomatik ve Kültürel İlişkiler Üzerine Bir Araştırma), Sabancı

Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2000, s.389-390.

Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), İstanbul, 2003, s. 408.

Erendiz Özbayoğlu, “Bizans ve Batı Kaynakları”, 550. Yılında Fetih ve İstanbul, Türk Tarih Kurumu

Yayınları, Ankara 2007, s.116.

Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, Oğlak Yayıncılık, İstanbul 2002, s.91.

Georgios Anapniotis. ‘The Truth About the Great Chain of the Golden horn’. 2019 https://www.academia.edu/39589520/

Halil İnalcık, “Fetih”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.3, s.303

Haşim Söylemez, “..Ve Zincir Gemileri Karadan Yürüttü”, Aksiyon Dergisi, S.390, 27.05.2002, s.24.

Hüseyin Çimrin, Bir Zamanlar Antalya, Antalya Sanayi ve Ticaret Odası Yayını, Antalya 2007, c.1, s.57-59

Hüseyin Kandemir, “Rus Edebiyatında İstanbul”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Dergisi, S.19,Konya 2008, s.154-155.

İbrahim Atis, “Haliç’i Kapayan Zincir”, Tarih Hazinesi, Ülkü Kitap Yurdu Yayınları, İstanbul 1951, S.8,

s.375-376.

İbrahim Sarıçam, “Arapların İstanbul Kuşatmaları”, 550. Yılında Fetih ve İstanbul, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2007, s.59-60.

Kritovulos, İstanbul’un Fethi, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2005, s.79-86

Nicola Barbaro, Konstantıniyye Muhasarası Ruznâmesi 1453, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1976, s.30.

Refik Turan, “Efsanelerle İstanbul’un Fethi”, 7. Eyüp Sultan Sempozyumu, İstanbul 2003, s.70.

Semavi Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2006, s.242-243.

Steven Runciman, The Fall of Constantinople 1453, Cambridge University Press, New York 2004, s.86.

Uğur Genç. ‘Haliç Zinciri Üzerine Bir Değerlendirme: Kuşatma Sırasında Liman Girişi Nasıl Kapatıldı?’. II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu Bildirileri. 27-29 Mayıs 2014, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi. Emecen, Feridun M. (ed.) ISBN 978-605-65277-0-8 s.71-88

Uğur Genç. ‘Haliç Zinciri’. Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı. 2010 ISBN 978-975-409-584-5

Vikingler, Koç Müzesi’nde Diriliyor”, Yeni Şafak Gazetesi, 08.12.2002.

Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Yem Yayınları, İstanbul 1998, s.121.

Yeliz Erkoç, “Boğaz’ın Son Durağı Rumeli Kavağı”, The Gate Dergisi, TAV Yayınları, S.4, Nisan 2007, s.22-23.