Makale: Özhan Öztürk
“Başkasının tarihini tahrif etmek, Ulus devlet olmanın bir parçasıdır”
“Pontus” terimi 1923 Türk-Yunan Mübadelesi ile Türk siyasi literatüründen çıkıp büyük ölçüde unutulmuş veya olması gerektiği gibi antik bir coğrafi terim olarak algılanma sürecine girmişse de, uzun bir aradan sonra 1980 ve 1990’larda Türkiye’nin Kürt ayrılıkçılar yüzünden zayıfladığını düşünen Yunanistan’ın uygulamaya koyduğu dış politika araçlarından biri olarak “Pontus” konusu uluslararası kamuoyunun gündemine sokulmak istenmiş böylece siyasi bir terim olarak yeniden popüler olmuştur.
19 Mayıs Pontus Soykırımı İddiası
Yunan lobisince desteklenip, ABD’de faaliyet gösteren “Anavatanları Özgürlüğe Kavuşturma Uluslararası Komitesi” adlı örgütün 1982 yılında bastırıp çeşitli ülkelerde dağıttığı bir propaganda haritasında Ege, Marmara ve Kıbrıs Yunanistan’a dahil edilip, Doğu Karadeniz’de Pontus adlı bir devletin varlığına rastlanırken, Doğu Anadolu ise Kürdistan devletine aitmiş gibi gösterilmiş ve “topraklarımızın kurtarılması için beraberce çalışmalıyız” sloganıyla Kürt-Yunan ittifakına atıf yapılmıştır.[1] Aynı örgüt 1987 yılında Tübingen Üniversitesi’nin Tarih bölümünde öğretim üyesi olan Kostas Fotiadis’in bilimsel bir çalışmadan çok bir propaganda bildirisi niteliğinde olan “Türklerin Pontus Rumlarını imhası” adlı 38 sayfalık çalışmasını yayınlamıştır.
Kitapçığın önsözünde Anadolu’da Türklerin gelişinden önce 22 milyon Hristiyan yaşadığı, Genç Türkler’in gerçekleştirdiği Ermeni kırımından sonra 1923’de 1.200.000 Rum’u da sürerek Küçük Asya’daki Hristiyan varlığını yok ettiği, Türklerin benzer uygulamaları günümüzde Kıbrıs ve Kürdistan’da gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Fotiadis, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme çabasında olduğu şu dönemde dünyaca ünlü tarihçilerden tarafsız bir komisyon kurulasını, Türkiye’ye de kendini savunma hakkı verilerek soykırım iddiasının tartışılmasını talep etmekte ancak Türkiye’nin insan zekasını aşağılayan Nasreddin Hoca yöntemlerine başvurmaması şartıyla Avrupa kapılarının kendisine açılması gerektiğini bildirmektedir[2].
Fotiadis, Rumların da Genç Tükler tarafından “soykırıma” uğratıldığını iddia ederken yazısını döneme ait bazı tanıklık ve gazete kupürleriyle güçlendirmiş, o dönem için birisini sürgüne göndermenin ölüme göndermekle özdeş olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Fotiadis, rakam vermemekle birlikte yazısının başlangıcında Michalis Haralambides’in 17-18 Eylül 1986’da Kerome’de yayınlanan ve Rumların Büyük güçlerin kurbanı olduğunu, Lozan antlaşmasının Pontus Rumlarının hayatlarının son sayfası olduğunu bildirdiği “Pontus bir hatıraya doğru” makalesinden ilham aldığını açıklamış, makalede bahsi geçen 350 binin üzerinde Pontus Rumunun soykırıma uğradığı iddiasını alıntılamış ama bu rakamın nasıl bulunduğu konusunda bir açıklama yapmamıştır[3].
Yunanistan başbakanı Andreas Papandreau 1985 yılında Atina’da düzenlenen “1. Ulusal Pontus Kongresi“nde yaptığı konuşmada, yitirilen İstanbul, Pontus, Küçük Asya ve Kıbrıs’ın her şeyiyle Yunan uygarlığının bir parçası olduğunu, buralarda oturan Yunanlıların Türk devlet politikasıyla yurtlarından atıldıklarını bildirirken özellikle Kıbrıs üzerinde durarak “tarihimizde bir daha asla yitirilmiş ülkeler olmayacaktır” demiştir.[4] İlkinden 3 yıl sonra 1988 yılında üstelik bu sefer Selanik’te ve uluslararası katılımla “Dünya Pontuslular ikinci Kongresi” düzenlenmiş bu kongrede Karadeniz Rumları’nın tarih ve kimliklerine ilişkin tebliğler sunulurken, “Pontuslular Bankası” kurulması gibi grup kimliğini güçlendirecek çeşitli adımların atılması önerilmiş, Selanik Üniversitesi’nden Kostas Fotiadis yaptığı konuşmada “Türklerin mübadele öncesinde Rumlar’ı katlettiğini ve Türkiye’nin işlediği cinayetlerin hesabını vermesi gerektiğini” bildirmiştir.[5] Gerçekten de Yunanistan’da bir çalışma grubu oluşturan Pontuslular, Fotiadis’in konuşmasının ardından 1 yıl geçmeden Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak bastığı ve Türkiye’de “Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs’ı “Soykırım günü” olarak ilan etmişlerdir.[6]
Aynı yıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminde Anadolu’dan Kafkasya ve Kuzey Karadeniz’e göçen Rumlara Yunanistan’a göç hakkı sağlanması konusunda New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında Yunanistan Dışişleri Bakanı Karolos Papulyas ile görüşen SSCB Dışişleri Bakan yardımcısı Petrofski, Yunanistan’a gitmek isteyen Rusya Rumlarının engellenmeyeceğini belirtmiştir. Yunanistan bu hamle ile bir yandan göçmenlerin getirdiği taze kanla ucuz işçi ihtiyacını karşılarken diğer yandan “Pontus soykırımı” iddiasının diğer muhataplarını topraklarına kabul ederek konumunu güçlendirmiştir.[7] 1981’de iktidara gelen PASOK döneminde Yunanistan’ın Avrupa Konseyi’nden aldığı krediyle[8] Sovyetler Birliği’nden göç eden Karadeniz Rumları’nı Batı Trakya’nın Gümülcine bölgesinde Türkler’e ait arazilerin istimlak edilmesiyle inşa edilen “Ektonopol” bölgesine yerleştirilmesi, her ne kadar Yunan makamları tarafından iskanın geçici olduğu ilan edilmişse de hem Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlık hem de Türk hükümeti tarafından endişe ile karşılanmıştır.[9] Moskova’daki Yunan büyükelçiliği Rusya’daki Pontuslular’a Yunanistan’da “iş” ve “mesken” garantisi verirken diğer Sovyet ülkelerinde yaşayan ve sayılarının 500-650 arasında olduğu sanılan Rumların en azından bir bölümünün Batı Trakya’ya yerleştirilerek bölgenin demografisini değiştirmesi planlanmıştır. Batı Trakya’da halkının tamamının Pontuslu olduğu “Romania” adlı yeni bir kentin kurulması gündeme gelirken, 15 bin Rum göçmenin yerleştirildiği 1989 yılında Ankara-Atina arasında Cumhuriyet tarihinde ilk kez “Pontus” konulu bir gerginlik yaşanmıştır.[10] 1987-1992 arasında Sovyetler Birliği’nden Yunanistan’a göçüp, Selanik, Kavala, Şapçı ve Dedeağaç’a yerleştirilen 42 bin Pontuslu Rum, “Trakya’da kendilerini rahat bir hayatın beklediği” şeklindeki vaatlerin doğru olmadığını acı tecrübeler yaşayarak öğrenmiş, Yunancayı pek anlaşılmayan Pontus diyalektiğinde konuşan hatta bir çoğu Yunanca bile bilmeyen Pontuslu Rumların gelişi, uyum ve iskan sorunları bir yana bölge halkı tarafından hoş karşılanmamıştır[11]. Tepkilere rağmen göçmen sayısını yeterli bulmayan Yunanistan uyum sorunlarına karşın 1993’de 100 bin göçmeni daha Dedeağaç limanı üzerinden getirmek için “Altın Post Harekatı” adlı yeni bir planı uygulamaya sokmuştur.[12]
Türkiye’de Kürt ayrılıkçıların güç ve terör eylemi açısından önemli mesafe kat ettiği 1992-93 yıllarında, Yunanistan “PKK”ya verdiği desteği iyice arttırmış, devlet desteğinin yanı sıra “Kürtlerle Dayanışma Komitesi” gibi sivil oluşumlar da Atina sokaklarına astıkları posterlerde Yunanlılar’a Türkiye’ye turist olarak gitmeleri durumunda bile “Kürt, Ermeni ve Pontus soykırımını desteklemiş olacakları” gibi telkinlerde bulunmuşlardır.[13] Yunanistan bu dönemde PKK’ya verdiği desteğin yanı sıra “Pontus soykırımı” gibi Türkiye’ye karşı kullanabileceği yeni kozlar yaratarak, Türkiye’yi uluslararası platformlarda kendini savunur pozisyona sokmak, sosyal ve siyasi bütünlüğünü bozarak bölünme sendromuyla meşgul edip, Kıbrıs ve Ege gibi ihtilaflı konularda geri adım atmasını sağlamaya çalışmıştır.
Yunan Parlâmentosu 24 Şubat 1994 tarihinde oybirliği ile kabul edilen bir yasa ile 19 Mayıs günü “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak ilan edilmiş[14], tasarıda yer alan “Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak, 1916’da başlayan ve 1923’de biten Pontus soykırımını daha da vahşi ve sistematik olarak devam ettirdi” görüşü benimsenirken “Pontus soykırımının Türklerin Ermeniler’e yaptıklarının ardından çağımızın ikinci soykırımı” olduğu gibi ağır ithamlarda bulunulmuştur[15].
İktidardaki PASOK hükümetinin “Pontus soykırımını anma tasarısı” parlamentonun tüm kanatlarınca kabul edilirken ana muhalefetteki “Yeni Demokrasi Partisi” daha da ileri giderek 19 Mayıs’ın “ulusal bayram” olarak ilan edilmesini önermiş, karar 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Yunanistan Parlamento başkanı Apostolos Kaklamanis, ertesi yıl İskeçe’de düzenlenen “Anadolu ve Kıbrıs’ta Nüfusun Zorla İslamlaştırılması ve Türkleştirilmesi” konulu toplantıda Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türkler için “Müslüman Pomak” ifadesini kullanırken, Ermeni ve Kürt gözlemcilerin de bulunmasının dikkatleri çektiği toplantıda, Türkiye’yi Anadolu’da Yunan, Pontuslu, Ermeni ve Kürtler’e Kıbrıs’ta Rumlar’a soykırım uygulamakla suçlamıştır.[16] Kaklamanis bir başka toplantıda felaketin 80. yıldönümünde Pontus Rum soykırımının henüz tam olarak anlaşılmadığını bu yüzden ulusal bir ızdırap kaynağı olmaya devam ettiğini, geçmişte Ermeniler, Pontuslular, Kıbrıslılar’a karşı uygulanan katliamların Kürtler’e karşı uygulandığını, Almanya’yı örnek göstererek Türkiye’yi tanıma ve özür dileme eylemlerini gerçekleştirmeye çağırmıştır.[17]
Sonuç olarak Yunanistan, 1916-18 ve 1919-23 tarihleri arasında 2 aşamada Ortodoks Karadeniz Rumları’ndan 353 bininin katliam veya sürgün sonucu yok edildiğini resmen iddia etmiştir.[18] Türkiye’de 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlanırken Atina ve Selanik kentinde Pontuslu Rumların ‘soykırım’ını anma törenleri düzenlenmiş, PASOK Milletvekili ve eski Meclis başkanı Apostolos Kaklamanis (1936, -) 14 Haziran 1997 günü İskeçe’de bir “Pontus Anıtı”nın açılışını yapmış[19], 2001’de ise Selanik Belediye Başkanı Vasilis Papayorgopulos’da Selanik şehir merkezine ikinci bir anıt dikeceklerini ilan etmiştir.[20]
28 Eylül 1998 tarihinde ise aynı parlamento bu sefer 2645/1998 sayılı kanunla 14 Eylül gününü “Küçük Asya Helenlerinin Genç Türk Hareketi ve sonraki Türk rejimleri tarafından soykırıma uğratılmalarının Milli Anı Günü” olarak kabul etmiş, karar 21 Eylül 2001 tarihinde onaylanmıştır[21]. Türkiye Cumhuriyeti o güne kadar Yunan tarihçiler tarafından “Küçük Asya felaketi” olarak anılan ve her iki toplum için de trajik sonuçlar doğuran olaylar dizisinin tek yanlı ele alınarak “soykırım” olarak adlandırılmasından rahatsız olmuş, tepki olarak 30 Ekim’de toplanan Milli Güvenlik Kurulunca Yunan Ordusu’nun 1919-1922 Anadolu işgali sırasında gerçekleştirdiği yağma, yıkım ve katliamların işgalin başlangıç tarihi olan 15 Mayıs gününün “Batı Anadolu Türklerini Katliam Günü” ilan edilmesi kararı alınmış, hatta 24 Nisan tarihinin de benzer iddialarda bulunan Ermeniler için gündeme getirilmesi teklif edilmiştir.[22]
Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu
Avrupa Komisyonu ile Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi “Karadeniz’in kirliliğine dikkat çekmek amacıyla” 20-28 Eylül 1997 tarihleri arasında birlikte “Din, Bilim ve Çevre” adlı bir sempozyum düzenlemiştir. Giritli bir armatöre ait olan Yunanistan bandıralı El Venizelos gemisinde gerçekleştirilen sempozyum, geminin 20 Eylül’de Trabzon’dan demir aldıktan sonra sırasıyla Batum, Novorossisk, Yalta, Odesa, Köstence, Varna ile İstanbul ve 28 Eylül’de Selanik limanlarını ziyaret etmesiyle sona ermiştir. Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques ile Fener Rum Patriği Bartholomeos’nun himayesinin yanı sıra Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Yunanistan Ticaret Bankası’nın da desteğini alan sempozyumda 300’ün üzerinde katılımcı ve 107 gazeteci yer almıştır.[23] Katılımcılar arasında Karadeniz’e kıyısı bulunan Ortodoks Hristiyan ülkelerin patrikleri, Mısır El-Ezher Üniversitesi başkanı Muhammed Said Tantavi, Londra Üniversitesi İslam Bilimleri profesörü Zeki Badawi, Hristiyan ve Yahudi cemaatlerinin temsilcilerinin yanı sıra Dünya Bankası başkanı Sir James David Wolfensohn, Ürdün prensi Hasan bin Talat, Prens Sadettin Ağa Han ve Koç Holding yönetim kurulu başkanı Rahmi Koç bulurken, davet edilmelerine karşın Türkiye’den hiç Müslüman din adamı katılmamıştır. Toplantının sonuç bildirisinde Karadeniz’i 6 ülkenin kirlettiğine, acil tedbirler alınmasına ve çevre konusunda Müslüman, Hristiyan ve Yahudi din adamlarının dayanışma[24] içerisinde aktif rol oynaması kararına yer verilmiştir[25].
MHP Trabzon il örgütü, Ülkü Ocakları[26] ve Türk Ocağı üyelerinden oluşan bir grup sempozyumu protesto edince[27] sempozyuma katılan heyet Trabzon gezisi yapmaktan vazgeçmiş, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz sempozyuma davet edilmelerine karşılık iştirak etmemiş, resmi izin olmayınca yöresel horon ekibi bile gemiye çıkıp programlanan gösterisini gerçekleştirememiştir.[28] Geminin adının Venizelos olması, uğradığı Karadeniz limanlarının Pontuslu Rumlar’ın göç ettikleri Batum, Yalta, Odesa, Köstence, Varna ve Selanik şehirleri olması, Sempozyum süresince Patrik Bartholomeos için Evrensel Patrik (the ecumenical patriarch) unvanı kullanılması[29], Balkan ülkeleri kiliseleri ve Moskova Kilisesi ile ilgili diyalogları ama en önemlisi etnik ve dini açıdan hassas bir bölge[30] olan Trabzon’a ilgisi Türkiye’deki resmi ve milliyetçi çevreleri rahatsız etmiştir. Dolayısıyla sempozyum girişimi Türk resmi kurumları ve milliyetçi yayın organlarında Yunanistan’ın Pontusçu eylemlerinin bir parçası olarak algılanmıştır. Sempozyum aleyhine verilen demeç ve yayınlanan makalelerden neredeyse tümünün özetini içeren ve bir şekilde devletin o zaman ki bakış açısını da yansıttığını sandığım ilginç bir tanesi Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Sevgi Erenerol’un, Fener Rum Patrikhanesi’ni siyaset yapmakla Bizans ve Pontus devleti hayali taşımakla suçlayan sözleridir:
“İstanbul’dan Konstantinopolis diye söz etmek suretiyle de Bizans’ı yeniden kuracaklarını ilân etmiştir. Bununla da yetinmeyen patrik efendi, bu defa Trabzon’da bir toplantı bahanesini ortaya çıkarmış. Bundan maksat, Bizans’tan sonra bu defa da Pontus’un ihyâsıdır. Güya Karadeniz’i kurtarma maskesine büründürülmüş olan bu toplantı, niçin Karadeniz’deki başka bir yerde değil de ille de Trabzon’da yapılmak isteniyor? İyi düşünülmelidir. Üstelik toplantının yapıldığı Yunan gemisinin Venizelos adını taşıması tesadüfi değildir. Bunların deniz kirliliği ile hiçbir ilgisi yoktur.”[31]
Rumca Konuşulan Trabzon Köyleri
1997’de Atina’da Yunan maddi desteğiyle Yunanca yayınlanan “Kürdistan’ın Sesi” adlı derginin “silahının namlusunu Karadeniz’e çeviren bir PKK militanı” resmi bulunan kapağı ve derginin içeriğinde yer alan PKK’nın Karadeniz’deki eylemlerinin Türk devletini paniğe sürüklediği makalesi ve TSK’nın Karadeniz’de Güneydoğu’dakine benzer askeri önlemlerin alınmaya başlandığı iddiaları Yunanistan’ın PKK’ya açık desteğini gösterirken Türk medyasında Karadeniz’de Rum-Pontus Devleti’nin canlandırılması için PKK’nın taşeron olarak kullanılacağı şeklinde algılanmıştır.[32] Gerçekten de bu haberden kısa bir süre sonra Şebinkarahisar’da valiler ve istihbaratçıların katıldığı Karadeniz bölgesinde son dönemde yaygınlaşan terör olaylarının masaya yatırıldığı bir zirve düzenlenmiş, “terör olaylarının gerisinde PKK değil Ermeni-Rum lobisi olduğu, PKK’nın DHKP-C ve TİKKO ile birlikte hareket ettiği, Karadeniz’in dağlık bölgelerindeki, hâlâ Rumca konuşulan köylerin üs olarak seçildiği, Pontus üzerine çıkan yeni kitapların Rumca baskısının yapılarak, bölgede bu dili bilen köylere dağıtıldığı, turistik seyahat adı altında teröre destek amacıyla bölgeye gelip köyleri dolaşanlara destek veren kişilerin adlarının bilindiği”[33] gibi sonuçlar kamuoyunu uyarmanın yanı sıra muhtemelen bölge halkına yönelik uyarı amacıyla basınla paylaşılmıştır. Görüldüğü gibi Türk resmi kurumları 1997’de ilk defa Trabzon’da yaşayan anadili Rumca[34] olan Müslümanların düşmanla işbirliği yapma potansiyelinden[35] duydukları kaygıyı açıkça dile getirmiş, karşı tedbirler alınacağını deklare etmiş dahası basın yoluyla kamuoyuna duyurmuşlardır. Yunanca bilmenin verdiği özgüvenle iş bulmak veya üniversite eğitimi almak amacıyla Yunanistan’a çalışmaya giden/götürülen bir grup Trabzonlunun Atina’da ki varlığı, dahası bunların Yunanistan’a 1923 mübadelesi ile göçmüş Rumlarca karşılanıp, himaye edilmeleri Türkiye’de işbirlikçilik ve Yunanistan’ın Karadeniz bölgesinde yeni bir azınlık yaratılma amaçlı Pontus faaliyetleriyle ilişkilendirilen stratejik bir hamle olarak algılanmıştır.
1996 yılında Oflu araştırmacı Ömer Asan’ın kısmen Rumca konuşulan Çoruk köyünden yola çıkarak hazırladığı, yerel dili için Yunan alfabesi kullanımına da yer verdiği folklorik monografinin “Pontus kültürü”[36] adıyla Türkçe yayınlanması, aynı bağlamın ötesinde, ulus devletin inşasında kullanılmış Türk Tarih tezine karşı ideolojik argümanlar da içerdiği için[37] milliyetçi çevrelerce çoğunlukla kışkırtıcı bir dil kullanılarak sıkça eleştirilmiş[38] kitabının 2. baskısı “bölücülük propagandası” yaptığı gerekçesiyle toplatılmıştır. Asan, İstanbul 6 No’lu DGM’de 4 yıla kadar ağır hapis istemiyle yargılanmış olup, yazarın beraat ettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurusu üzerine Türkiye ifade özgürlüğünü ihlal ettiği için 2007’de 1.500 avro tazminata mahkûm edilmiştir.[39]
1998 yılında Türk Hava Kuvvetleri’nden bazı subaylar İzmir Konsolosluğu’nda 7 yıl görev yapan Savvas Kalenderidis adlı Yunan casusuna Türkiye’nin Ege’deki uçuş planları hakkında bilgi sızdırdığı için tutuklanırken bahsi geçen ajanın Karadeniz’de ‘Rum Pontus Cumhuriyeti’ fikrini hayata geçirmek için çalışmalar yaptığı ve Rumca bilen gençleri kandırarak Yunanistan’a götürmeye çalıştığına dair bir haber de medyada yer almıştır.[40] Gerçekten de Yunanistan İstihbarat Teşkilatı (EYP) üyelerinden Binbaşı Savvas Kalenderidis[41] emekliye ayrıldıktan sonra yazarlığa soyunmuş hatta Yunanistan’da yayınlanan 7 Ocak 2011 tarihli “Demokrasi” gazetesine verdiği bir röportajda “1997 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos büyük, akil ve cesur bir anında, Yunan Devleti’nin konuyla ilgilenmesi gerektiğini, konunun kültürel boyutunun çok önemli olduğunu hem Yunanistan’ı hem de bütün insanlığı ilgilendirdiğini düşünüp, Yunan üniversitelerinde okumak isteyen Trabzon köylerinden gençlerin taleplerini destekleme kararı aldı” sözleriyle yıllar sonra Türk tarafının iddiasını doğrulamıştır. Kalenderidis, uygulamadaki amacın anadili Rumca olan Karadenizli çocukların (modern) Yunan dilini öğrenmeleri, Yunan üniversitelerinde okumaları ardından da kökenlerini ve kültürlerini araştırmaları olarak saptandığını kaydetmiştir. Kalenderidis, alınan karar uyarınca Trabzon’un Rumca konuşulan çeşitli köylerinden yaklaşık 20 gencin Yunanistan’a götürülerek bunlara Yunanca öğretilip, Yunan üniversitelerinde okutulduğunu ama Öcalan skandalından sonra Theodoros Pangalos’un Dışişleri Bakanlığından istifa etmesiyle yerine geçen bugünkü Yunanistan Başbakanı Yorgos Papandreu’nun programdan vazgeçtiğini, Türk öğrencilerin ortada kaldığını ve hayatlarının kâbusa dönüştüğünü iddia etmiştir[42].
2000 yılında Hürriyet gazetesinin popüler köşe yazarlarından Emin Çölaşan bir yazısında Ankara’da görevli Anthony Pini ve Janet Necla Morgan isminde iki ABD’li diplomatın 12-15 Eylül tarihleri arasında Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon illerini gezdiklerini, seyahatlerinde Karadeniz Bölgesi’nin sosyal ve kültürel sorunları, bölgede yaşayan Rum asıllı nüfusun sayısı, Hıristiyan mezarlıkları, Hıristiyanlardan kalan kiliselerin nasıl korunduğu, Yunanistan’dan bölgeye turist gelip gelmediği gibi sorular sorarak kendilerine gösterilen saygıyı kötüye kullandıklarını, görevleriyle bağdaşmayan konulara soyunmamaları gerektiğini kaydetmiştir.[43] Çölaşan, 3 gün sonra konuya detay kazandıran ikinci bir köşe yazısı daha yazmış ve makalesinde Üniversite emekli öğretim görevlisi Murat Cihan adlı birisinden aldığı faksta[44] konsolosun bölgedeki Rumca konuşan kişiler hakkındaki merakı anlatılırken emekli öğretim görevlisinin ağzından “İskenderli halkının 1916 yılında Yunanistan’dan Trabzon’a geldiği” gibi bölge halkına aba altından sopa gösteren gerçekdışı bir iddia da kamuoyuna sunulmuştur.
Karadeniz bölgesi Ermeniler’in de gündemine girmiş, 4-5 Mayıs 2002 tarihleri arasında ABD’nin California eyaletinde Prof. Richard Hovanisyan tarafından organize edilen uluslararası bir konferansta, ‘‘Pontus’’ bölgesindeki tarihi Ermeni kentleri ve toplumları ele almıştır.[45] Aynı yıl Yunanistan’ın kuzey batısındaki Aleksandria kentinde Cumhurbaşkanı Kostis Stefanopulos “soykırım anıtı”nın açılışını yaparken ‘‘Soykırım gerçektir. Bunun yaşandığı sadece bizim tarafımızdan vurgulanmamaktadır. Yunanlılar, Pontus soykırımını hiçbir zaman unutmayacaklardır’’ sözlerini sarf etmiştir.[46]
Fethi Gültepe Olayı
2002’de Atina Pandia Üniversitesi Siyaset Bilimleri Bölümü öğrencisi Fethi Gültepe Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından Atatürk Havalimanı’ndan ülkemize giriş yapmak isterken yakalanarak gözaltına alınmıştır. Gültepe, polisteki sorgusunda 1998 yılında Yunanlı Feodoros Spardopulos tarafından Trabzon’dan Yunanistan’a götürüldüğünü her ay 500 dolar maaş aldığını, Sinop, Samsun, Trabzon, Ordu, Giresun, Amasya’nın Merzifon ilçesi, Sivas’ın Suşehri ilçesi, Gümüşhane ve Bayburt’u içine alan bağımsız Pontus devleti kurulmasına hizmet amacıyla faaliyetlerde bulunduğunu itiraf ettiği ve Nöbetçi 4 No’lu DGM Yedek Hâkimliği’nce tutuklandığı medyada haber olarak yer bulduysa da[47] bahsi geçen ağır suçlara rağmen birkaç ay sonra serbest bırakılmıştır[48]. 17 Ekim 1998 tarihli Vatan gazetesinde yayınlanan Salih Alkuş imzalı habere göre Gültepe, Yunanistan’da Teodoros Spartopoulos tarafından karşılanmış, Türk değil Türkler tarafından asimile edilmiş Rumlardan biri olduğu şeklinde propagandaya maruz kalmış, Türkiye’yi tazminata mahkûm ettirdikten sonra Pontus Rum toprağı olarak tanımlanan bölgeden Türkiye’nin çıkarılmak istenildiğini, Türkiye’deki propaganda faaliyetleri için Nikos Michailidis’in görevlendirilip, Türkiye’de Mehmet Şişman adlı birisiyle çalışmaya başladığını, Karadenizli işsiz gençlerin yüksek maaş, üniversite eğitimi benzeri vaatleriyle Yunanistan’a götürüldüğünü, masrafların Abdullah Öcalan’ı Yunanistan’a götüren Savvas Kalenderidis tarafından finanse edildiğini ve Kostantinos Konstantinidis adlı işadamının şebekeye maddi destek sağladığını bildirmiştir. Haberde ayrıca kaynak belirtilmeden Yunanistan’da 8 Türk vatandaşının aynı şekilde eğitildiği iddia edilmiştir[49]. Günümüzde Atina’da yaşayan Fethi Gültepe ile Facebook üzerinden yaptığımız 15 Ocak 2010 tarihli yazışmada bu haberi yalanlamış, tutuklanıp Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirildiğinde önüne getirilen evrakları okumadan imzaladığını ama avukatının uyarısından sonra hiçbir şey imzalamadığını ve savcıya yeni ifade verdiği, suçlamaların hiçbirini kabul etmediğini, hiç kimsenin aleyhine bir şey söylemediğini, Yunanistan’da öğrenim gördüğünü, yasadışı hiç bir eylemde bulunmadığını, Tekirdag F tipi cezaevinde 100 gün yattıktan sonra çıkarıldığı ilk mahkemede beraat ettiğini, komplo olarak gördüğü bu olaydan sonra kendisini Türkiye’de güvende hissetmediği için Yunanistan’a gittiğini bildirmiştir.
Medyada Kırmızı Alardan Normalleşmeye
Yunanistan’ın soykırım iddialarını çeşitli vesilelerle gündeme getirmesinden duyulan rahatsızlığın somut eylemlerinden birisi de Milli Mücadele döneminde yerli Rumlar’a kan kusturmasına karşın Giresun’da milli kahraman kabul edilen Topal Osman‘ın Giresun Kalesi’nde bulunan mezarındaki kitabede yer alan “Pontuslar’ın imhasında” cümlesinin Latince kitabede değiştirilmesi dahası Osmanlıca olandan ilgili bölümü bir gece gizlice kazılarak değiştirilmesidir ki yerel basının yanı sıra Murat Bardakçı tarafından da Hürriyet gazetesinin tarih köşesinde eleştirilmiştir.[50]
California Üniversitesi Gladstone Üniversitesi’nden Trabzon’a 2001 ve 2002 yıllarında gelen bir ekip “kolesterol-kalp hastalığı bağlantısını” araştırmak için valilikten izin istemişse de valilik araştırmanın etnik boyutlu olduğu ve Pontuslular’ın kökeninin araştırılacağı gerekçesiyle ekibe izin vermemesi konu Karadeniz olunca devlet kademesinin kırmızı alarm seviyesinin sürekliliğini göstermesi açısından ilginçtir.[51]
2003 yılından itibaren Türk medyasında Karadeniz bölgesi halkına yönelik uyarı ve psikolojik harp ögeleri içeren haber başlıkları ortadan kalkarken, “Pontus meselesi” yerini her yıl Selanik’te en azından vali ve belediye başkanı düzeyinde katılımın gerçekleşip, hükümet sözcülerince yayınlanan mesajlarla desteklenen, Türkiye karşıtı sloganların atılıp, öfkeli kalabalıkların Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğu’na soykırım anma tören ve yürüyüşü haberleriyle sınırlı kalmıştır.[52] Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu’nun 16 Mayıs 2006 tarihli Kıbrıs Raporu’nda “Pontuslu Rumların toplum nezdinde aşağılandığı, okullarda ve kamu hizmetlerinde ayrımcılığa maruz kaldıkları iddiası Pontusluların sadece Yunanistan değil Kıbrıs toplumu tarafından da Yunan kimliğinin dışında algılandığını göstermektedir. Eylül 2006’da Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporunda Pontuslu ve Süryani” azınlıklara karşı haksız muameleden bahsedilirken aynı yıl Avrupa Parlamentosu genel kurulu, Ermeni ve soykırımı iddialarının tanınmasının Türkiye’nin üyeliği öncesi ön koşul olarak getirilmesi yolunda bir çağrı yapmış, sonra geri çekmiştir.[53]
Yorgo Andreadis adlı Gümüşhane kökenli Yunanlı yazarın Pontusun yitik kızı Tamama (1997), Gizli din taşıyanlar (1999), Todoron/Temel Garip 1998), Neden Kardeşim Hüsnü (1992) ve Tolika (1999) adlı eserlerinin[54] Belge Yayınları’nca Türkçe’ye çevrilmesi Karadenizli aydınların nesiller sonra denizin öte tarafı hakkında bilgi edinmesini sağlarken yine milliyetçi çevreler bu kitapları yıkıcı faaliyet olarak algılamış, hatta Andreadis’in Türkiye’ye girmesi yasaklanmıştır[55].
Yunan medyasında 7 Eylül 2009 günü yayınlanan bir haberde İnternet üzerinden radyo ve TV yayını yapan Pontos[56] adlı bir televizyonun Dimitris Melissanidis tarafından kurulacağı bildirilirken yayın politikasından sorumlu olduğu anlaşılan eski subay Savvas Kalenderidis, kanalın amacının Yunanistan’da yaşadığını iddia ettiği 3.5 milyon Pontus Rumunun tarihsel hafızasını korumak ve Pontus dilinin yaşamasına katkıda bulunmak olduğunu ifade etmiş, yayından Avustralya ve Amerika’da yaşayan Ponstusluların’da faydalanacağını bildirmiştir[57]. 9 Mart 2011 günü Türk medyası Pontus konusunda sessizliğini bozmuş ve çeşitli yayın organlarında Cumhuriyet gazetesi kaynak gösterilerek “Uydudan Pontus TV” başlıklı haberde bahsi geçen haberin güncel bir versiyonu yayınlanmıştır. Habere göre Yunanistan’ın ünlü işadamı Melissanidis’in, Pontus TV adlı bir televizyon kanalı kuracağı ve kanalın başına da Öcalan’ı Kenya’ya götüren uçakta bulunan Yunan istihbarat görevlisi Savvas Kalenderidis getirildiğini bildirilmiştir. Proto Thema Gazetesi’ne konuşan Kalenderidis, Rusya ve Türkiye’deki Pontus bölgesi dâhil, bütün dünyada Pontuslular arasında köprü olmak olduğunu söylerken kanalın programlarının yanında, haber bültenleri de Pontus dilinde olacağını, uydudan dijital yayın yapacak kanalın Atina ve Selanik’te stüdyoları bulunacağını bildirmiştir[58].
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Notlar
[1] “Yunan Küstahlığı” Milliyet Gazetesi, 16 Eylül 1985. s. 5; Atina’da türedi bir örgüt ortalığı karıştırıyor” Milliyet Gazetesi, 26 Temmuz 1984 s. 10
[2] Fotiades, 1987: 3-5
[3] Fotiades, 1987: 6
[4] “İstanbul ile Kıbrıs herşeyi ile Yunan’dır” Milliyet Gazetesi, 8 Temmuz 1985 s. 5
[5] “Yunan’ın Pontus hayali” Milliyet Gazetesi 3 Ağustos 1988. s. 7
[6] “Şimdi de Pontus” Milliyet Gazetesi 20 Mayıs 1989 s. 1, 12
[7] “Pontusluların Dönüşü” Milliyet Gazetesi, 3 Ekim 1988 s. 9
[8] “Konseyden Kredi” Milliyet Gazetesi 4 Nisan 1990 s. 4
[9] “Batı Trakya’da Yunan Oyunu”. Milliyet Gazetesi 23 Temmuz 1990 s. 12
[10] Yunanlı politikacılar Pontuslu göçmenlerin Batı Trakya’ya yerleştirilmesi konusunda Türkiye’nin tepkisi üzerine geri adım atmayı egemenlik sorunu saymışlardır ki PASOK Merkez Komitesi üyesi Mihalis Haralambidis, Yunan Dışişleri bakanlığındaki bazı çevreleri Türkiye konusunda kompleksli olmakla suçlamıştır (“Pontuslar Gümülcine’ye” Milliyet Gazetesi, 7 Ocak 1990. s. 4)
[11] Örneğin Şapçı kazasının Belediye Başkanı Yorgis Polihroniadis başlangıçta göçmenler için yapılacak devlet yatırımları ve istihdam alanlarından bölgenin faydalanacağını düşünerek Pontusluların bölgeye yerleştirilmesine olumlu baktıklarını ama sonradan devletin bölgeye hiç yatırım yapmadığını, kavgacı ve hayırsız olan Pontuslularla geçinemedikleri için onları bölgede istemediklerini- kendi ailesi de 1922 mübadili olmasına karşın- bildirmiştir (“Pontuslu dert küpü” Milliyet Gazetesi, 23 Temmuz 1990″ s. 12)
[12] “Rumlar Şanslı Olanlar” Milliyet Gazetesi, 20 Ekim 1993 s. 17
[13] “Atina’da Kampanya: Türkiye’ye gitmeyin”. Milliyet Gazetesi, 16 Temmuz 1993
[14] “Yunanistan’ın 19 Mayıs kini”. Milliyet Gazetesi, 25 Şubat 1994 s.1, 21
[15] Ocak 2011’de Atina’yı ziyaret eden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın “Milletlerimiz 20’nci yüzyılda acılar yaşadı. 1915’deki Ermeni soykırımını, Pontus’taki Helenizmin soykırımını unutmuyoruz. Aynı barbar tarafından katledildik. Ülkelerimiz doğal müttefiktir. Stratejik ilişkilerimizi her alanda geliştirmek istiyoruz” sözleri diplomatik bir gaf olmayıp, Yunanistan’ın duygusal ve politik sebeplerle de Pontus konusunu yastık altında sakladığının ve olmadık zamanlarda gündeme getirebileceğinin örneklerinden birisidir (“Türklere ‘Barbar’ çıkışı Yunan medyasını şaşırttı” Hürriyet Gazetesi, 20 Ocak 2011)
[16] “Kaklamanis’e Türk dersi” Milliyet Gazetesi 2 Temmuz 1995 s. 16
[17] 20 Mayıs 1998, Atina Haber Ajansı
[18] Sarınay- Sünbül, 1999: 130-131; Gökçen, 2006: 73-75
[19] Anadolu Ajansı, 18 Haziran 1997
[20] Yunanlılar Pontus’u andı. Radikal Gazetesi, 21 Mayıs 2002
[21] Kıbrıs Rum Yönetimi’de 5 Aralık 2003’de benzer bir kararı onaylamıştır.
[22] Kararda şöyle denilmektedir: “1919-1922 yılları arasında Batı Anadolu’da Türklere karşı yaptıkları ve Lozan Barış Anlaşması’nın 58. maddesi ile tescil edilmiş olan yakma, yıkma ve zorunlu göç eylemlerini Türk insanı ve dünyaya hatırlatmak amacıyla Yunan ordularının İzmir’e çıkış tarihi olan 15 Mayıs gününün TBMM tarafından Batı Anadolu Türkleri’nin katliam günü ilan edilmesi kararlaştırılmıştır.” (“Yunanistan’a soykırım misillemesi yapacağız”. Sabah Gazetesi, 05.12.2001)
[23] Hürriyet, 21.09.1997, Milliyet, 20.09.1997
[24] Sırf bu ifadeden bile toplantının bir şekilde sonradan “Medeniyetler Arası Diyalog” veya “Dinler Arası Diyalog” çalışmalarıyla bir şekilde ilişkili olduğu düşünülmelidir. Aynı yılın Haziran ayında İstanbul Hilton Oteli’nde “Medeniyetler Arası Diyalog Kongresi” düzenlendiği, 1998’de UNESCO’nun Fas’ta “Dinler Arası Diyalog” toplantısını organize etmesinden hatta bizzat T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 27 Kasım 1998 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen 2. Din Şurasında aldığı 37 sayılı kararla 1999’da “Dinler Arası Diyalog Merkezi” kurması ve bir Türk sivil toplum örgütünün “Diyalog Avrasya Toplantıları” adlı bir dizi organizasyon gerçekleştirilmesi gibi benzer çok sayıda girişim dikkate alındığında koordiner bir tepki gösteren Türk resmi makamları ve milliyetçi grupların, 1990’lı yılların başlarında yeni bir nizam arayışına giren, bu sebeple geleneksel kurumlara yeni görevler tanımlayan küresel güçlerin manipülasyonunu göz ardı ederek meseleyi Türk-Yunan veya Hilal-Haç çatışması olarak algıladığını göstermektedir.
[25] Türkiye Gazetesi, 21 Eylül 1997 s.11 (İHA)
[26] “Trabzon, papaza mezar olacak” sloganları atılmıştır (Sabah Gazetesi, 27 Eylül 1997 s.16)
[27] “Din, bilim ve çevre gemisi” Milliyet Gazetesi, 20 Eylül 1997 s. 14
[28] “Gemide Hayal Kırıklığı” Milliyet Gazetesi. 27 Eylül 1997 s. 17
[29] Patrik Bartholomeos’un T.C. Anayasası, Lozan Antlaşması, 3335 Sayı ve 26.03.1997 tarihli yasa, 2908 sayılı Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan Vakıfların eylemlerini düzenleyen 25.07.1970 tarih ve 7-1066 sayılı tüzüğe göre Bakanlar Kurulu’nun izni olmadan uluslararası faaliyetler yapamayacağı ileri sürülmüştür. Detaylı bilgi için Bkz. Gökçen, 2002: 819-846
[30] Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Elçin Macar, 2010 yılında Trabzon Sümela Manastırı’nda, 88 yıl sonra, Rum Ortodoksların ayin yapmasına izin verilmesinden ardından yaptığı analizde Karadeniz bölgesi ve Patrikhane’ye yönelik devlet politikası değişikliğini şu cümlelerle açıklamıştır: “Rahmi Koç’un, 1997’de organize ettiği çevre toplantısı kapsamında, Karadeniz limanlarına uğrayan geminin Trabzon’a çıkması engellenmişti. Bizzat İçişleri Bakanlığı, bir yazıyla valilikten geminin Trabzon’a çıkmasını engellemesini resmen istemiş olduğu ortaya çıktı. Milli Güvenlik Kurulu da dışarıdan gelen ve Sümela’yı ziyaret eden Ortodokslar ile Rumca konuşulan köylerdeki gençleri Yunanistan’a götürüp ‘Yunanlılık bilincini’ öğretme faaliyeti yürüten Yunanistan’a karşı bölgeyi hassas bölge ilan etmişti. Bölgedeki milliyetçilik konusunda hassas kesimler ise teyakkuza geçirilmişti. Bu devlet politikası olarak son 10 – 15 yıldır bölgede yürütülüyordu. Şimdi bu değişmeye başlıyor. Sümela dışında Kapadokya ve Demre’deki kiliselerin senede bir yıl ibadete açılması, başbakan Erdoğan’ın bir anlamda itiraf niteliğindeki azınlıklarla ilgili genelgesi bütün bunların adımları.” (Sümela’da Ayin “Eşitlikçi” Değil, “Sembolik”, 17 Ağustos 2010 17 Ağustos 2010 <http://www.bianet.org/bianet/din/124170-sumelada-ayin-esitlikci-degil-sembolik>
[31] “Patriğe Büyük Öfke” Türkiye Gazetesi. 30 Eylül 1997. s.9
[32] “İşte hain ittifakın belgesi” Hürriyet Gazetesi, 25 Kasım 1997
[33] “Hedefleri Pontus Devleti” Hürriyet Gazetesi, 28 Kasım 1997
[34] Bölgede Romeika olarak adlandırılan Trabzon Rumcası, Yunanca’nın bir diyalekti olan Pontus Yunancası’nın arkaik ögeler taşıyan sub-diyalekti olup, halen daha Trabzon’n doğu ve güneyindeki dağlık köylerde Müslümanlar tarafından konuşulmaya devam edilmektedir (Detaylı bilgi için Bkz. Mackridge, 1987: 115- 137; Asan, 1996). Osmanlı döneminde İngiltere’nin Trabzon konsolos yardımcısı Alfred Biliotti 1885 tarihli bir raporunda Trabzon vilayetindeki tüm Rumların Türkçe konuşurken ancak Trabzon kentinin doğusu (Sürmene, Of) ve güneyindekilerin (Maçka, Gümüşhane) imparatorluğun diğer bölgelerinde anlaşılmayan bir Bizans dönemine ait bir lehçe ile Rumca konuştuklarını bildirmiştir (Şaşmaz, 1997b: 45). Batı medyasında Trabzon Rumcası’na ilişkin son haber ise 3 Ocak 2011 tarihli The Independent gazetesinde yayınlanan “İason ve Argonotlar; Antik Yunan Dilinin Yaşamakta Olduğu Topraklarda” başlıklı makaledir. Makalede Cambridge Üniversitesi’nden Profesör İoanna Sitaridu’nun “Trabzon iline ait Tonya (antik Toania) bölgesinin uzak bir köyünün 5 bin sakinin ana dili ve günlük hayatlarında kullandıkları dilin, antik Yunanların; Perikles, Platon ve Sokrates’in konuştuğu dile çok yakın bir diyalekt olduğu burasının dilbilimciler için “altın madeni” olduğunu çünkü dünyanın herhangi bir yerinde konuşulan Yunancadan çok antik Yunancaya bir kültürün aracı olan dile en fazla benzeyen canlı bir dili ancak Trabzon’da duyulabileceği” sözlerine yer verilmiş, ayrıca bu haber Türkçe’ye çevrilerek Türk medyasında da yer almıştır (“Jason and the argot: land where Greek’s ancient language survives” 22 Ocak 2011 <http://www.independent.co.uk/life-style/history/jason-and-the-argot-land-where-greeks-ancient-language-survives-2174669.html>
[35] Ata topraklarını ziyarete gelen Karadenizli Rumların bölgede “imeteros (bizden)” adını verdikleri Rumca konuşan Müslümanlarla karşılaşmaları hatta mübadele sırasında kaybettikleri kardeşlerini bulmalarına dair dramatik öyküleri dile getirmeleri Yunanistan’da son derce duygusal sahnelere sebep olurken, Türk kamuoyunca genellikle başka bir ülkenin “potansiyel vatandaşı” olabilecek bir topluluğun kendi kimlik ve kültürünü sorgulaması hoş karşılanmamıştır.
[36] Ömer Asan’ın Pontus Kültürü adlı çalışması 1996 yılında Belge Yayınlarınca İstanbul’da yayınlanmış ve 2 baskı yapmış, Yunanca’ya “Ο Πολιτισμóς του Πóντου” adıyla çevrilerek Kyriakidis Yayıncılık tarafından 1997 yılında Selanik’te de basılmıştır.
[37] ATV’de canlı yayınlanan ve Ömer Asan’ın da konuk olarak bulunduğu Ceviz Kabuğu adlı TV programında Türkiye’de doğup büyümüş sosyoloji profesörü Neoklis Sarris’in kitap için yazdığı önsözde yer alan bir cümleden yola çıkılarak Asan kamuoyuna hedef olarak gösterilmiştir. Sarris’in Doğan Avcıoğlu (Avcıoğlu, 1974: I, 1189) ve Falih Rıfkı Atay’ı kaynak göstererek (Asan, 2000: XIX) Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasının resmi sebebinin İzmir’e çıkan Yunan askeri ile aynı resmi sebebe sahip olduğunu iddia etmesi sanki Mustafa Kemal’e ve Milli Mücadeleye karşı hakaret edilmiş gibi sunulmuş, akabinde Asan’ın kitabı toplatılarak hakkında DGM’de dava açılmıştır. Ayrıca aynı önsözde Rum yazarın “Türkiyeli bir Elen olarak selam sana Ömer Asan kardeşim” cümlesinden “Elen” kelimesiyle kendisini, değil Asan’ı dolayısıyla bölgedeki Rumca konuşan Müslümanları tanımlayarak onlara Türklük dışında bir etnik tanım yakıştırıldığı iddiası da çeşitli yazarlarca polemik konusu yapılmıştır. Yine Asan’ın International Herald Tribune 25 Nisan 2000 tarihinde yayınlanan bir söyleşisinde Romeika dilini konuşan tahmini (muhtemelen kendi köyü ve civar köylerin muhtarlıklardaki nüfus kayıtlarından projeksiyon yaparak bulduğu) 300 bin kişi olduğu belirtmesi de tartışma konusu olmuştur. 18.08. 2010 <http://www.omerasan.com/eng/pontian.html>
[38] Ömer Asan’ın etnoloji, kültür ve dil konulu çalışmasına tepki olarak özellikle 1997-2001 arasında yoğun olarak yazılan düzinelerce makale ve köşe yazısından çok azı bilimsel kaygı taşımakta hatta eserin içeriğiyle ilgilenmekten çok Asan’ı kişisel olarak yıpratmak, Yunanistan’ın teşviki veya başka birileri tarafından yazıldığı gibi komplo teorilerinin parçası yapmaya çalışmak, Trabzon’da Yunanca konuşulmadığı ya da konuşulan dilin Yunanca ile alakası olmadığı, Karadenizlilerin başından beri Türkmen veya en eski Türk topluluklarıyla ilişkili olduğu gibi ideolojik tezleri kamuoyuna benimsetmek amacıyla yazılmış havası taşımaktadır. Pontus konusunda resmi tarihin özet karşı tezini yazı dizisi olarak yayınlayan Prof. Orhan Türkdoğan’ın “Pontus hem Rum hem de Türk halkı için gerçekten milli bir davadır. Üzerinde duygusal değil, bilimin ışığında tarafsız belgelere dayalı yeni araştırmaların konulması gerekir” sonsözü yerinde bir tespit ve temenni olmakla birlikte konu Karadeniz olunca Türk tarih tezinin sağlam bilimsel karşı argümanlar üretememesinden duyduğu endişeyi de içerir görünmektedir (Türkdoğan, 1997a: 22-30; 1997b:32-39).
[39] “AİHM, Pontus Kültürü Kitabına Yasağı Haksız Buldu” 27 Kasım 2007 17 Ağustos 2010 <http://bianet.org/bianet/ifadeozgurlugu/103168-aihm-pontus-kulturu-kitabina-yasagi-haksiz-buldu>
[40] “Karadenizli gençler Yunan oyununa gelmedi”. Hürriyet Gazetesi, 10 Ağustos 1998
[41] Savvas Kalenderidis (Σάββας Καλεντερίδης) 2007 yılında yazdığı “Öcalan’ın Teslimi: Hakikatin Zamanı” adlı bir kitap yazarak önemli bir kısmına doğrudan tanık olduğu Abdullah Öcalan’ın yakalanma sürecinin hikâyesini anlatmış, çalışmasında Öcalan’ın Türkiye’ye Amerikalılar tarafından teslim edildiğine inandığını kaydetmiştir (“Abdullah Öcalan’ın Son Yolculuğu”, Aktüel Dergisi Sayı: 187; ‘İşim diplomasiydi, daha fazlasını söyleyemem’ Sabah Gazetesi, 11 Ocak 2010)
[42] Turquie Diplomatique Gazetesi 15 Ocak-15 Şubat 2011 sayı: 24
[43] “Emin Çölaşan: Anadolu gezileri!” Hürriyet Gazetesi, 24 Eylül 2000
[44] Bölgenin yerlilerini göçmen gibi göstermeye çalışan bir ifadeyi de içeren faksın tam metni şöyledir: ‘‘24 Eylül tarihli yazınızda bahsettiğiniz olay tamamen doğru, fakat biraz eksik. Şöyle ki: Ben kendilerini o gezide tesadüfen tanıdım. Anthony isimli şahsın yanında ikisi bayan üç kişi vardı. Yani toplam dört kişi. Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinden İskenderli beldesine gitmek için yola çıkmışlar. Ben Zemberek köyünde fındık bahçemde yol kenarında fındık topluyordum. Geldikleri modern jeep dikkatimi çekti. Hoşbeş sırasında kendilerine taze fındık ikram ettim. Eğitimci olduğumu öğrenince arabadaki erkek ‘‘Ben de eğitimciyim. Erzurum Üniversitesi’nde araştırma görevlisiyim’’ dedi. 30-35 yaşlarında, adı Kemal’miş. Doğru olup olmadığını bilemem. Soyadını da söyledi ama unuttum. İskenderli’ye kaç kilometre olduğunu sordular. Çevre köylerdeki okuma yazma yüzdesini, yüksek tahsil oranını sordular. Misafirperverlik anlayışıyla bildiğim kadarını anlattım. Not alıyorlardı. İskenderli’ye gidişlerinin nedeni, eski Rum köylerinin sosyal ve ekonomik durumunu öğrenmekmiş. Orada yaşlıların halen Rumca konuşup konuşmadığını, köylerde kilise olup olmadığını sordular. Köylerde yaşlıların Rumca, gençlerin Türkçe konuştuğunu, ama gençlerin çoğunun da Rumca bildiğini anlattım. Rumca bilme nedeni, 1916 yılında Yunanistan’dan o bölgeye göç etmiş olmalarıdır. Fakat aralarında Hıristiyan yoktur. Tam tersine, son derece inançlı insanlardır. Benim söylediklerimi birbirlerine Rumca tekrarladılar. Ben de biraz Rumca bildiğim için anlıyordum. İki bayan ile üniversite araştırma görevlisinin Rumca bilmelerine hayret ettim. Anthony bilmiyordu. İskenderli beldesinde hangi köylerde kimlerle ne konuştuklarını bilmiyorum. Ne zaman geri döndüklerini de bilmiyorum ancak aynı yoldan dönmediklerini tahmin ediyorum. Özellikle son yıllarda Karadeniz bölgemizde bazı oyunlar tezgáhlandığı kanısındayım. Devletin çay ve fındıktan elini çekmesi sonrasında ekonomik ve sosyal dengeler bozuldu ve bu durum bazılarının iştahını kabarttı. Bu konuda gösterdiğiniz hassasiyet için size teşekkür ederim.’’ (“Emin Çölaşan: Meğer dahası varmış”. Hürriyet Gazetesi, 27 Eylül 2000)
[45] “Ermeniler Karadeniz’i de sahiplendi”. Hürriyet Gazetesi, 2 Mayıs 2002
[46] “Yunan Cumhurbaşkanı ‘soykırım’ anıtı açtı”. Hürriyet Gazetesi, 27 Mayıs 1002
[47] “Dokuz ilimizde Pontus devleti kurma hayali” Hürriyet Gazetesi, 16 Kasım 2002
[48] Vatan gazetesinde çıkan haberde Gültepe’nin ağabeyi “Kardeşim, hem alıştı hem de üniversiteye girdi. Kazandığı paranın yarısını bize gönderdi, sayesinde bir otomobil aldık. Fethi kimdir ki tek başına Pontus devletini canlandıracak, saçma sapan iddialar bunlar. Tek derdi vardır, aç karnını doyurmak. Onun gibi 20 kadar genç Yunanistan’a gitti” sözleriyle konuyla ilgili görüşlerini bildirmiştir.
[49] “İşsiz Gençleri Pontus Hayaliyle Kandırdılar” Vatan Gazetesi, 17 Ekim 2002 Perşembe s. 5
[50] “Murat Bardakçı: Topal Osman’ın mezar taşı AB yüzünden mi kazındı?” Hürriyet Gazetesi, 20 Kasım 2002
[51] “Pontus Savaşları”. Milliyet Gazetesi, 16 Aralık 2002 s. 1
[52] “Selanik’te bakan destekli Pontus gösterisi” Hürriyet Gazetesi 20 Mayıs 2003; “Yunanistan’da ‘Pontus soykırımını’ anma töreni” Hürriyet Gazetesi 20 Mayıs 2005
[53] “AP’den Ermeni ve Pontus soykırımının ön şart olmasına ret” Hürriyet Gazetesi. 27 Eylül 2006
[54] Çoğunlukla yaşanmış anıların romanlaştırılmış dramatik kurgusundan ibaret olan çalışmaların konusu genelde Karadenizli Rumların yaşamları ve mübadele sırasında çektiği sıkıntılar üzerinedir.
[55] Andreadis 4 Aralık 1998’de geldiği İstanbul’da ülkeye sokulmayıp 13 saat bekletildikten sonra ertesi gün Olympic Hava Yollarının ilk uçağıyla Yunanistan’a gönderilmiştir.
[56] Τηλεόραση-ράδιο Πόντος (Tiliorasi radio Pontos “TV-Radyo Pontus”)
[57] “Πόντος ΤV από τον “Tίγρη” στο Internet!” (Haber: Yannis Maraziotis, 7.9.2009) 13 Mart 2011 <http://www.espressonews.gr/default.asp?pid=79&la=2&catid=42&artid=1057016>
[58] “Uydudan Pontus TV”. Hürriyet gazetesi, 9 Mart 2011