29 Mayıs 1453 günü Osmanlı sultanı II. Mehmet 2 aydır kuşattığı Konstantinopolis kentine girmeyi başarmış olup, kuşatma sırasında son Bizans imparatoru XI. Konstantine Palaiologos da öldürülümüştür. Uzun süre önce gücünü yitiren Bizans İmparatorluğu’nu yıkan bu fetih Doğu Roma İmparatorluğu’nu resmen ortadan kaldırdığı ve Osmanlı Devletini devasa bir imparatorluk haline getiren sürecin sembolik başlangıcı olduğu için ayrıca önemlidir.
Bizans imparatorluğu 1204 Latin işgalinden sonra kendini bir türlü toparlayamamış ve eski gücüne kavuşamamış, Palaiolog anedanı üyeleri arasındaki iç savaş (1341-1354) ve Mora, Trabzon ve Selanik’te oluşan hemen hepsi impataorluk ailelerince yönetilen bağımsız yapılar devletin birliğini iyice zedelemişti. Kentin ekonomik gücü artık kırsal kaynaklarını kaybetmiş tıpkı İtalyan kent devletleri gibi tuz, şarap gibi satılan mallardan alınan vergilere dayanır olmuştu. Bu süreçte Bizans aleyhine büyüyen Osmanlı Beyliği 1300-30 arasında Bithynia’yı ele geçirmekle kalmamış,
1345’de John Kantakouzenos’un işbirliği ile Avrupa kıtasına çıkmış, 1354’te Kallipolis’i ele geçirerek Trakya’daki ilk kalesini ele geçirmiş, 1394-1402 arasında Balkanlarda önemli miktarda genişlemişti. Timur’un 1402 Ankara Savaşı’ndan galip çıkması Osmanlı büyümesini durdurup Bizans’a nefes aldırdıysa da 1421’de tahta çıkan II. Murad’ın ertesi yıl Konstantinople üzerine yürümesiyle kâbus yeniden başlamıştı. Osmanlı padişahlarına 1371’den beri itaatini sunup, yılda 15.000 altın haraç ödemeyi kabul eden Bizans imparatoru Osmanlılarca küçük bir tekfur olarak görülmekle birlikte gerek Hıristiyan gerekse İslam dünyaları açısından bundan çok daha fazlasını temsil etmekteydi.
Bizans’ın bu zayıflığına karşın Konstantinopoplis surlarının sağlamlığı ile Venedik ve Ceneviz gibi deniz güçlerinin kenti desteklemesi 1394-1402 ve 1422’de ki Osmanlı fetih girişimlerini başarısız kılarken tehlikenin farkına varan Batı Avrupa yeni bir Haçlı seferi örgütlemiş ama bu ordu 1444’de Varna’da Osmanlılar tarafından durdurulmuştu. Varna zaferi, Konstantinopolis’in kaderini mühürlemekle kalmamış, 1451’de ikinci kez tahta çıkan II. Mehmet’in Rumeli ve Anadolu topraklarının tam ortasında yer alan kentin ele geçirilmesinin kendi devletinin gelecek ve güvenliğini belirleyeceğini anlamasına yetmiştir. Genç padişahı fetih konusunda kışkırtan bir diğer sebep ise 1446’da kendisini tahttan uzaklaştırıp tekrar babası II. Murad’ı tahta çıkaran güçlü vezirazam Çandarlı Halil Paşa’yı görevinden uzaklaştırabilmek için böyle bir başarıya duyduğı ihtiyaçtı. Çandarlı Halil Paşa’nın fethe karşı çıkmasının nedeni Zağanos Paşa ve Şehabeddin Paşa ile birlikte kendine karşı iktidar mücadelesi veren III. Mehmed’in başarısızlığından medet umması değil, Osmanlı kuvvetleri kuşatma ile oyalanırken Haçlı güçlerinin Balkanlar üzerinde İstanbul’a ulaşması halinde yenilgiye uğrama ihtimalinin yüksekliğiydi. Bu yüzden Osmanlı ordusu önceki başarısızlıkların da verdiği deneyimle kuşatma stratejisini tüm ihtimalleri değerlendirerek hazırladı.
İstanbul’u fetheden Osmanlı ordusunun gücü
İstanbul kuşatması sırasında Osmanlı ordusu çeşitli Ortaçağ kaynaklarda 160-700 bin arasında gösterilmekte olup, modern yazarlara göre 70-80 bin asker ile 20’si kadırga 70 gemiden oluşmaktaydı. Sphrantzes’in bildirdiğine göre ise kentte 4.773 Rum ile 200 yabancı askerin bulunmaktaydı ki bunlara 1.000-3.000 arasındaki İtalyanları da ekleyince en çok 8 bin rakamı bulunmaktadır. Kuşatma sırasında II. Mehmed Osmanlı ordusununa bizzat komuta etmekte olup, Zağanos, Mehmet, Sarıca, Halil, Hamza Paşalar da fetihte görev alan önemli komutanlardı. Sur içinde ise XI. Constantine Dragases Rum ordusunun, imparatorun çağrısı üzerine Ceneviz’den 700 seçme askerle birlikte gelen Giovanni Giustiniani Longo İtalyan askerlerine komuta etmekteydi. Ayrıca Osmanlı donanmasıyla kıyaslanacak güçte olmasa da Haliç’te 5’i Venedikli, 5’i Cenevizli 26 gemi savaş için hazır hale
getirilmişti. Buna ek olarak Bizans imparatoruna sığınmış olan Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan da adamlarıyla kentin savunmasına katılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed, 1452’de Yıldırım Bayezid’in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı‘nın karşısında İstanbul Boğazı’nın Boğaz kesen (Rumeli) Hisarını inşa ettirmişti. Böylece Boğaz trafiğini kontrol altına alınarak Tuna Nehri vasıtasıyla kente Karadeniz’den gelecek yardımı önlendiği gibi Osmanlı Donanması Avrupa yakasında bir üsse kavuşmuş oluyordu. Edirne ile Konstantinopolis arasındaki yollar düzenlenirken, Mora Yarımadası kuşatılarak ve Trakya’da kritik noktalar tutularak kuşatma ordusunun arkası güvence altına alınırken, surları yıkmak için dönemin ünlü mühendisleri Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılar’a sığınan Macar Urban ile Cenevizli Donar Usta’nın hazırladığı aralarında 1200 m menzile sahip Şahi toplarının da olduğu çok sayıda top döktürülmüştür. Bir başka önlem olarak 1452 sonbaharı Mora Despotluğu’ndan yardım gelmesini önlemek için Uçbeyi Turahan, Korent Boğazı üzerine gönderilmiştir.
Umutsuzluğa kapılan imparator XI. Konstantin Palaiologos papa V. Nikola’ya Ortodoksluk ve Katolik mezheplerini birleştirmek için başvurarak yaklaşan tehlike karşısında Batı’nın desteğini sağlamaya çalışmıştır. Hazırlıklarını tamamlayan II. Mehmet Veli Mahmud Paşa’yı imparatora elçi olarak teslim olmasını istemişse de aldığı red cevabı üzerine kuşatma başlamıştır.
4-7 Nisan 1453’te Osmanlı ordusu Konstantinople önünde toplanmış, 6-7 Nisan günü ilk top atışı yapılmış, Edirnekapı surlarının bir kısmı yıkılmışsa da açılan gedik gece kapatılmıştır. 9 Nisan günü Baltaoğlu Süleyman Bey Haliç’e girmek için ilk saldırıyı yapmış, Boğaziçi üzerinde Therapia ve Studios kaleleri ele geçirilmiş, içindeki askerler kazığa oturtulmuştur. 11 Nisan’da, şiddetli saldırı karşısında surların orta kısmı önemli ölçüde tahrip olmuş devasa topların açtığı gedikler Bizanslılarca ağaç kazıklar ve toprak dolu çuvallarla kapatılmaya çalışılmıştır. 12 Nisan günü Baltaoğlu Süleyman Paşa, Haliç’i koruyan Hristiyan gemilerine saldırmışsa da deniz muharebesinde yüksek bordalı İtalyan gemileri üstün gelince Osmanlı kuvvetlerinde moraller bozulmuşsa da havan topları kullanılarak bir kadırga batırılıması kötü havayı dağıtmıştır.
17-18 Nisan’da Prens Adaları Baltaoğlu Süleyman Paşa tarafından fethedilmiştir. 18 Nisan günü gerçekleşen ilk Osmanlı hücumu başarısız olurken 20 Nisan günü Papanın gönderdiği erzak ve silah yüklü 3 Ceneviz gemisi ile buğday yüklü büyük bir Bizans gemisi Çanakkale’yi geçip, lodosunda yardımıyla Osmanlı donanmasının arasından ve deniz zincirini kırıp geçerek Haliç’e girmeyi başarmıştır. Bu sırada gerçekleşen deniz savaşında Cenevizliler 23 Osmanlılar 300 asker kaybetmiştir ki idam edilmekten zor kurtulan Baltaoğlu görevinden azledilmiş yerine Hamza Bey Kaptan-ı Derya olmuştur. Bu başarısızlık Osmanlı ordusunda bozgun havası yaratırken, Akşemseddin’den gelen bir mektupla moral bulan II. Mehmed, topçu ateşini yoğunlaştırdığı Lykos (Bayrampaşa) vadisine hâkim Baktatinianos Kulesi’ni yıktırmayı başarırken, tarihe geçen bir kararla 21-22 Nisan gecesi 67 veya 72 parçadan oluştuğu sanılan Osmanlı kadırgalarnın Dolmabahçe üzerinden karadan Haliç’e indirilmesi emrini vermiş, 22 Nisan günü denize inen Osmanlı gemileri savaşa katılmıştır. 28 Nisan’da Haliç’e inen Osmanlı gemileri yakılmak istenmişse de kıyıdan açılan şiddetli top ateşi Bizanslıalr ile Cenevizlilerin elini kolunu bağlamıştır. Osmanlılar batırdıkları iki gemiden kurtulabilen 40 askeri kenttekilerin moralini bozmak için kent duvarları önünde idam edince suriçindekiler 260 Osmanlı tutsağının kafasını keserek karşılık vermiştir.
Kara surları önündeki savaş Haliç vasıtasıyla deniz suları önüne gelince imparator, Cenevizliler aracılığıyla II. Mehmed’e elçi göndererek kuşatmanın kaldırılması karşılığında vergi verebileceğini teklif etmişse de kendisine fetihte kararlı olunduğu ama teslim olması halinde Mora hâkimiyetinin verilebileceği bildirilmiştir. İlginç olan İstanbul’un fethinden sonra Lukas Notaras’ın kenti teslim etmeyi düşündüklerini ama İtalyanların razı olmadığını söylemesidir. İmparator kenti terk edip Balkanlarda bir ordu toparlayıp gelmeyi de düşünmüşse de ayrılması halinde savunmanın çökeceği endişesiyle sonuna dek direnmiştir. 7 Mayıs’ta Topkapı’ya, 12 Mayıs’ta Blahernai ve Teodosios surları’na yapılan saldırılar sonuçsuz kalmış, 16-23 Mayıs arasında Navo-Brdo gümüş madenlerinden getirilen Sırp madenciler surların altına lağım kazarken, 18-23 Mayıs arasında bir yürüyen kule ile Meseteinon üzerine yürünmüş ise de surlar bir türlü aşılamamıştır. 23 Mayıs günü bir Venedik brigantini Osmanlı donanmasının elinden kaçarak umutsuz durumdaki kente girmişse de Ege’de bekleyen Venedik donanması İstanbul’a gitme işini ağırdan almış, Macar kralından beklenen yardım bir türlü gelmemiştir. 25 Mayıs günü İsfendiyar Beyoğlu İsmail Bey, imparatora son kez gönderilmiş, 100 bin altın ve şehrin terk edilmesi karşılığında kentten ayrılmak isteyenlerin tüm malları ile birlikte gidebilecekleri bildirilmişse de İtalyanlar anlaşmaya razı olmamıştır.
26 Mayıs günü kent halkına moral vermek için Meryem Ana ikonası dolaştırılırken Eğrikapı’da yere düşürülünce halk bu olayı kötüye yorarak “Meryem Ana da Osmanlılar’dan yana! Artık şehrimizi korumuyor” sözleriyle umutsuzluğa kapılmıştır. Osmanlı tarafında ise 6 ve 12 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen saldırılar da neticeye ulaşmamış, Venediklilerin ve Macarların yardıma gelmekte olduğu haberi asker arasında umutsuzluğa sebep olmuş, II. Mehmet’in otağında yapılan toplantıda Çandarlı Halil Paşa Sultan’a kuşatmanın kaldırılmasını teklif ederken Akşemseddin ve Zağanos Paşa kuşatmanın devamı konusunda fikir beyan etmiş, Koca Turahan Bey ve Şehabeddin Paşa’nın da desteğini almıştır. 28 Mayıs gecesi saat birbuçukta saldırı emri alan Osmanlı güçleri deniz ve karadan saldırıya geçmiştir. Yaya ve Azeplerin ardından, karanlıkta İshak Paşa kumandasında Anadolu askerleri saldırıya geçmiş hatta ağaç siperde açılan gedikten giren 300 kadar Osmanlı askeri öldürülmüştür. Şafak vaktine kadar hırpalanan düşman güçlerine karşı son olarak seçkin askerler olan yeniçeriler harekete geçmiştir. Sultanın
askerleriyle birlikte göğüs göğüse savaştığı, Blahernai’de açık kalan bir kapıdan Osmanlı kuvvetlerinin şehre girmeyi başardığı hatta Ulubatlı Hasan adlı bir yiğidin siperler üzerinde yol açmayı başardıktan sonra öldüğü gibi o güne dair anlatı ve söylencelerdendir. Bu sırada Venedik balyosu esir alınmış, bir gemiye binip kaçmaya çalıştığı söylenen imparator da azeplerle karışılaşınca öldürülmüştür. Sonunda 29 Mayıs 1453 Salı günü Osmanlı güçleri topyekün saldırı sonucu Hıristiyan kaynaklarına göre Kerkoporta’dan Tursun Bey’e göre top gediğinden kente girmeyi başarmış, kent düşmüş, II. Mehmet, Fatih ünvanını almıştır.
Fetih sonrasında dük Loukas Notaras örneğinde olduğu gibi iyi davranıp sonradan katlini emreden Fatih’in tavrı kentin yerel aristokrasisini yok etmeye yönelik olmuştur ki aynı tavrı 8 yıl sonra Trabzon’da da tekrarlayacaktır. Bununla birlikte Hristiyan tebaanın varlığını sürdürmesine izin verilmiş hatta fetihten 6 ay sonra Ekümenik Patriklik yeniden oluşturularak bu makama Gennadios Scholarios atanmıştır. Fatih’in Osmanlı başkentini 1458’de Konstantinople’e taşıması da stratejik ve tarihi bir karar olmuş, kent yeniden imar edilirken Ege, Trakya ve Anadolu’dan getirilen İslam ve Hristiyan ahali kente yerleştirilerek nüfusu arttırılmıştır.
Kentin Türklerce fethinden yaklaşık 2 asır sonra Osmanlı tarihçilerinden Mehmed Halife şu sözleriyle Roma’nın son başketinin düşmesini büyük felaketleri halkın uygunsuz davranışlarına ve işlediği günahların kefaretine bağlayan kadim geleneğe ilginç bir örnektir:
“Hala Osmanlıların merkezi, ehli İslamın iftiharı olan ‘İslambol, uleması ve münevveri bol bir şehirdir. O kadar mamur olmuştur ki cihanı dolaşan bir kimse yeryüzünde buna benzer bir şehir asla göremez. Bu şehirde sultanlar, hanım sultanlar ve vezirlere ait yüzyirmiden fazla saray vardır. Her biri Şeddad’ın (Ad kavminden cennete nazire İrem bağını yaptırttığı söylenen hükümdar) binalanndan bir örnektir. Şeddad kavminden sonra buna benzer şaşırtıcı binalan hiçbir kimse yapamamıştır. Bu binalardan en düşüğü At meydanındaki İbrahim Paşa Sarayıdır, en iyisi ise Süleymaniye Camii altındaki Sultan Süleyman vezirlerinden Siyavuş Paşa’nın yaptırttığı saraydır… Bu şehrin büyüklüğüneve halkın çokluğuna nisbetle daha birçok dükkân, kervansaray, han, hamam, tekke, medrese, imaretler, mescitler ve camiler vardır ki tarifi bile zordur. İşte bu ‘İslambol’ şehri o kadar mamurdur, böyle olunca içinde yaşayanlar devletlerine mağrur olup Hakk’ın yolundan aynldılar, daima birbirlerini aldatmaya ve belaya, töhmete uğratmaya, birbirlerinin elinde olaru almaya, yalan söylerneğe, iftira atmaya, alimiere ve diğer ilim ehline itibar etmemeye başladılar. Âlimler ise ilmin gereği üzere hareket etmediler, satıcılar ve esnaf alışverişlere hile karıştırdılar, fakirlere sadaka vermediler, rüşvete meylettiler. Halk arasında dahi zina ve livata fiili yaygınlaştı, askerler her zaman isyana ve fesat işlere hazır hale geldiler. İşte bu sınıflar ‘Bir beldede zina ve kumar ya da kötülük baş gösterir ve doğruluk yok olursa Yüce Allah dört şeyle temizler: yangınla, kıtlıkla, salgın hastalıkla ve savaşla. Allah dilediğini yapar, dilediği şekilde hükmeder’ yolundaki peygamber hadisine kulak asmadılar. Nitekim bu hadisin öngördüğü gibi bundan önce çok kere veba salgın ortaya çıktı, bir iki ayda 700-800 kişi öldü, aynca yangınlar şehri mahvetti, İstanbul’un yarısı yanıp kül oldu… “
İstanbul’un fethinin kutlanması düşüncesi ilk olarak Osmanlının çöküş döneminde II. Meşrutiyet zamanı (1908-1918) gündeme gelmiştir. 1939’da dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1953’e kadarki 14 yıl boyunca İstanbul’un 500. fetih yıldönümü için bir imar programı yapılmasını emretmiştir. 1944’te Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’in başkanlığında “İstanbul’un Fethinin 500’üncü Yıldönümü Hazırlık Heyeti” oluşturulmuş, 1950’de ise “İstanbul’un Beşyüzüncü ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği” kurulmuştur. 29 Mayıs 1953 Cuma günü, Topkapı-Edirnekapı arasında saat 10.00’da vali ve belediye başkanının konuşmasını müteakipen Fetih Bayramı başlamıştır. Bununla birlikte İzmir’de NATO Karargâhını ziyarete giden dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Londra’da İngiltere Kraliçesi II. Elisabeth’in taç giyme törenine katılmaya hazırlanan başbakanı Adnan Menderes, biraz da Yunansitan ve Batı nezdinde ilişkilerin gerilmemesi için törene katılmamıştır. Bununla birlikte ertesi yıldan itibaren 29 Mayıs İstanbul’un fethi günümüze değin resmi erkânın da katılımıyla kutlanmaya devam etmektedir.
Bizans Tarihi Makale Serisi
Byzantium Kuruluş Söylencesi
Byzantium: Antik Topografya ve Antik Çağ Tarihi
Byzantium Kuşatması (Roma İç savaşı) 193-195
Byzantium Sikkeleri
Byzantium Tarihi: Konstantinopolis’e dek
Konstantinopolis’in Kuruluşu
Konstantinopolis: Antik eserlerin başkente getirilmesi
Konstantinopolis Aristokrasisi
Konstantinopolis Ermenileri
Konstantinopolis Surları
Konstantinopolis Sarnıçları
Konstantinopolis: Bizans dönemi tarihi
Konstantinopolis: 1204 Latin İşgali
Konstantinopolis: 1261 Latin İşgalinin Sona Ermesi
Konstantinopolis: 1394-1403 ve 1422 Başarısız Osmanlı Kuşatmaları
Konstantinopolis’in Sonu: 1453 İstanbul’un Fethi
KAYNAKÇA
Barbara, N.(1953). Konstantiniyye Muhasarası Ruznamesi, istanbul
Bartusis, M., The late Byzantine Army. Arms and Society, 1204-1453. Philadelphia, 1992. s. 129-132.
Dolfin, Z. (1953). “1453 Yılında İstanbul’un Muhasarası ve Zaptı”, Fatih ve İstanbul, S. 1 (29 Mayıs 1953), s. 19-62
Emecen Feridun M. (2003). Lanetli Şehir Düştü: İstanbul’un Fethi ve Kıyamet Senaryoları. Osmanlı Araştırmaları, XXII s. 191
İnalcık, Halil (1994). Fetih. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. III: 302-305
İnalcık, Halil. Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600). Yapı Kredi Yayınları. İstanbul, 2008 s. 27
İnalcık, Halil. Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar I. Türk Tarih Kurumu. Ankara, 1995 s.56-57
Mehmed Halife, Tarih-i Gi/mani, haz. E. Oral. (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul 2000, s.77-78
Nicolle, David . Constantinople 1453: The end of Byzantium, Osprey Publishing, ISBN 1-84176-091-9, s. 44
Pertusi, A. (ed.), La Caduta di Costantinopoli 1. Le testimonianze dei contemporanei (Milano 1976), no. LXXII-LXXIII
Runciman, S. (1965). The Fall of Constantinople, Cambridge
Sakaoğlu, Necdet (1994). Fetih Bayramı. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. III: 305-307
Tansel, S. (1953). Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, Ankara.
Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-Feth, istanbul, 1977