Karadeniz’de Yunan kolonilerinde yeraltı evleri, tarım ve ticaret
Makale: Özhan Öztürk
Arkeolojik kanıtlara dayanılarak Olbia’da yerlilerin yer altı evlerinde yaşadığı iddia edilirken, bazı yazarlar bu evlerde sadece yerlilerin değil Yunanlı kolonistlerin de aynı şartlarda yaşadığını bazıları ise bunların gerçekte üst katları yıkılmış evlerin bodrum katları[1] olduğunu ileri sürmüştür. Anadolu yerleşim kültürüne yabancı olmayan bu çukur evlerin bugüne dek İonia’da bulunmaması çukur-evlerin konut mu yoksa başka amaçlarla (depo?) yapılmış mekânlar olduğu tartışmasını doğurmuştur. Yunan kolonistlerinin kurduğu kentlerde MÖ 7. yüzyılın son çeyreği ile MÖ 6. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bu yer altı ya da yarı-yer altı evlerinden pek çok sayıda olmasına karşın evlerin konumları farklılık arz etmektedir.
Sözgelimi Olbia’da yan yana dizilmiş 40 civarında evin karşısında ancak birkaç tanesi bulunmaktayken, Berezan’da düzensiz yerleşmiş 200 civarında ev bulunmuştur. Berezan kazılarında dairesel ya da dörtgen formlu 5-12 m² büyüklüğündeki yer altı evlerinin duvarlarında ahşap, çamur sıva ve taş kullanıldığı, 40-50 derece eğimli çatıların ise yer seviyesinde ya da biraz üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Başlangıçta düzenli bir planı olmayan yerleşimlerde MÖ 6. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren yerüstü taş yapılar görülmeye, agora ve temenos şekillenmeye başlamış, Olbia’da olduğu gibi MÖ 5. Yüzyıldan itibaren yer altı evler ortadan kalkmaya başlamıştır. MÖ 6. Yüzyılın sonları ve MÖ 5. Yüzyılın başlarında Nikonion’da bulunan yer altı evi örneklerinin tümü dörtgen formunda 11-25 m² genişliğinde ve 0.4 – 1.0 m toprağın altında iken Kerkinis’te aynı tarihli evler toprağın 0.7-1 m, Myrmekion’da 0.15-0.9 m Panticapeum’da 1.4 m altındadır.
Bu bölgeleri kolonize eden kentlerden birisi olan Karadeniz Ereğlisi’nde ve eski Dor yerleşiminde de aynı tip evlere rastlanması tesadüf olmayıp, İskit ve Sarmat gibi halkların, kolonilerin kuruluş aşamasının başından itibaren Yunanlılar ile birlikte yaşamaya başladığı düşüncesi de mantığa uygun değildir. Tsetskheladze’ye göre Yunanlıların yerel şartlara kolaylıkla adapte olmalarına karşın ki bu yer altı evlerin en azından bir bölümü kolonistlere ait olduğunun söylenebileceğini iddia etmiştir. İon kolonisi Gyenos’da yapılan arkeolojik kazılarda da MÖ 6. Yüzyıl ortalarına tarihlenen tek odalı 6 x 2 m boyutlarında ve toprağın 50-60 cm aşağısında, yer altı odalarına rastlanmıştır[2]. Duvarları kille kaplı odaların içinde bulunan saman kalıntılarının ise çatı yapımında kullanıldığı sanılmaktadır. Yunanlılar bina yapımı için yeterli taş bulunmayan Taman yarımadasında kerpiç ve dal örgü evlerde, Kolhis ve Doğu Karadeniz’in bataklık topraklarında ise bölgenin yerlileri gibi ahşap evlerde yaşamış olup[3] ilk Yunan komutlarına dek elimizde arkeolojik kanıt bulunmamasına karşın muhtemelen Yunanlılarda bu tip evlerde yaşamış, tapınaklarını bile ahşaptan inşa etmişlerdir.[4]
Tarım ve ticaret
Blavatski ve Kruglikova’nın çalışmaları Kuzey Karadeniz’de yetiştirilen tarım ürünlerinin Yunan kolonizasyonu döneminden beri değişmediğini ortaya çıkarmış, Khersonesos’ta 1970’li yıllarda yapılan kazılarda ise buğday ve arpanın yanısıra bezelye, darı, çavdar, mercimek, burçak tarımı da yapıldığı saptanmıştır. Yapılan arkeobotanik araştırmalarda Yunanlı kolonistlerin ektiği tarım ürünleri ile yerlilerinki arasında bir fark olup olmadığını, Yunanlıların beraberlerinde getirdiği türlerin yerlilerce benimsenip benimsenmediği araştırılmış, Yunan kolonistlerin başlangıçtan itibaren ekmeklik buğday (Triticum aestivum), arpa (Hordeum vulgare), bezelye (Pisum sativum), mercimek (Lens culinaris), burçak (Vicia ervilia), Hint bezelyesi (Lathyrus sativus), bakla (Vicia faba) ve kabuğu soyulan tahıllar (Triticum dicoccon, Triticum monococcum, Triticum spelta, Panicum miliaceum) ektiği saptanmıştır. Neolitik dönemden itibaren Kuzey Karadeniz’de üretilen kabuğu soyulan tahılların ticari önemi Yunan kolonistlerle birlikte azalarak kabuksuz tahıl üretimi artmıştır.
Pek çok yazar Pontus havzasını sınırsız tahıl kaynağı olarak görürken[5], Atina’nın nüfus ve ihtiyaç duyabileceği tahıl miktarı tartışma konusu olmuştur.[6] Kolonilerin kuruluş döneminde İskitlerden tahıl temin edildiğine veya Karadeniz dışında başka bir yerle tahıl ticareti yapıldığına dair bir kanıtın bulunmaması, MÖ 6. Yüzyılda apoikiaların polislere dönüştüten sonra kendi horalarını genişleterek Atina’ya kendi ürettikleri tahılı[7] gönderdiklerini düşündürmektedir.[8]
Herodot, MÖ 492-80 arasında gerçekleşen Pers savaşları öncesinde (MÖ 494) Pontus’ta ticari gemilerin varlığını bildirmişse[9] de Tsetskhladze gemilerin tahıl yüklü olduğunun belirtilmemesine dayanarak o dönemde Sicilya ve Mısır’dan tahıl temin edilebileceğini ileri sürmüştür. MÖ 5. Yüzyıl ortalarında gerçekleştirilen Mısır seferinin başarısızlıkla sonuçlanması ve Sicilya felaketinin ardından Pontus tahılı, Atina için yaşamsal önem arz etmeye başlamış olmalıdır[10]. İskit ve Trak kabilelerinin Karadeniz kıyısındaki Yunan kentlerine baskınlar düzenlediği bir dönemde koloni kentlerinin güvenliğini sağlamak ve Atina’nın potansiyel rakip ve düşmanı Sinop ve Megaralı Heraklea Pontika’yı kontrol altına almak Atina için zorunlu hale gelmiştir. Atinalı devlet adamı ve General Perikles MÖ 437 kalabalık bir deniz filosu ile Karadeniz seferine çıkarak gerek kolonilere ve kolonilere baskı yapan yerli halklara Atina’nın gücünü göstermiş, Sinop’u yöneten tiran Timesileos’u kentten sürerken, Olbia’da İskitler’i sınrı dışı etmiş, Nymphaeum ve Histria gibi pek çok koloninin Atina liderliğindeki Delos birliğine katılmasını sağlamıştır.
Klasik görüşe göre Antik dünya ekonomisinde Karadeniz tahılının bağımlılık yarattığı, MÖ 431-421 yıllarında Atina ile Sparta arasında gerçekleşen Arkhidamian savaşı sırasında Spartalılar’ın Çanakkale Boğazını abluka altına alınca Atina teslim olmak zorunda kaldığı iddia edilmektedir[11]. Perikles’in Sinop’un siyasi durumunu şansa bırakmamak için 600 Atinalıyı kentte bırakmasına karşın Atina’nın tahıl tarımı dışında Karadeniz’e ilgisinin sınırlı olduğu[12] hatta seferden sadece Plutarkhos’un söz etmesinden şüpheyle Perikles’in Karadeniz’e hiç açılmadığı[13]da iddia edilmiştir. Bununla birlikte MÖ 4. Yüzyıldan itibaren I. Leukon (MÖ 389-349) yönetimindeki Bosphorus krallığı ile Atina arasında geniş çaplı tahıl trafiğine dair çok sayıda belge bulunmaktadır. Örneğin Strabon Leukon’un Theodosia’dan Atina’ya bir seferde 2 milyon 100 bin medimnoi[14] tahıl gönderdiğini bildirirken[15], Demosthenes, Leukon’un Atina’ya yılda 400 bin medimnoi buğday gönderdiğini hatta kıtlık çekilen MÖ 360’de fazlasını satarak kar elde etmelerini sağlayacak miktarda buğday yolladığını bildirmiştir.[16]
Karadeniz kentlerinde az sayıda sikke bulunmasına karşın Attika’da bugüne dek Pontus sikkesi bulunmaması ticaretin mal takası yöntemiyle gerçekleştirildiğini düşündürmektedir. Aynı zamanda Karadeniz çevresinde bulunan Atina seramiğinin Yunan kent ve yerleşimlerinde yoğunlaştığı görülmüştür ki Karadeniz tahılına karşılık ödemenin seramik ile yapıldığı teorisi doğruysa ihraç edilen tahılın kolonilerin horalarında yetiştirildiği dolayısıyla tüm ticaretin Yunanlıların tekelinde olduğu akla gelebilir. Bununla birlikte Tsetskhladze, Demosthenes’in bir politikacı olduğunu ve Bosphorus krallığından rüşvet alarak ithal edilen tahıl miktarını yüksek gösterdiğini bu yüzden Karadeniz tahılının Atina için öneminin abartıldığını ileri sürmüştür.[17]
MS 1. yüzyıldan itibaren Mısır’dan tahıl ürünlerinin getirilmesi ve Hint Okyanusu’nun doğusuna açılan yeni ticaret yolunun oluşturulması Karadeniz kolonilerinin önemini azaltacaktır. Bu dönemde Yunan asıllı Romalı yazar Dio Chrysostom, Olbialı İskitlerin ticaretten anlamadığını, ticaret merkezi kurmak veya ticaret yapmaya yönelik istek ve bilgileri bulunmadığını bu yüzden Yunanlılar’a ihtiyaçları olduğunu bildirmiştir[18]. Braund’un ticaretin bizzat kendisinin Yunan özelliği taşıdığını saptaması[19] göz önüne alınıp genellendiğinde Yunan kolonilerinin tehlikeli Pontus coğrafyasında varlığını sürdürmesinin nedeni kabaca da olsa anlaşılabilmektedir.
Karadeniz havzasında MS 1. Yüzyılda şaraplık üzüm vitis vinifera’nın ekildiği, incir, şeftali ve kabuklu yemişlerin ise Yunanistan’dan getirildiği tespit edilmiş olup, Yunanlılar yerleştikleri andan itibaren ihtiyaç duydukları besin çeşitliliğini komşu kabilelerden almaktansa kendileri üretmeyi tercih ettikleri anlaşılmaktadır.
MÖ 259 tarihli bir belgede İskenderiye’ye güneydoğu Karadeniz sahilinde bolca yetiştirilen fındık[20] meyvesinin ihraç edildiği anlaşılmaktadır ki bu durum hem Karadeniz kolonilerinin eski dünyanın uzak sınırlarına dek ticaret ilişkileri kurduğunu hem de fındık ticari öneminin sanılandan daha eskiye dayandığını göstermektedir[21]. Pausanias’ın MS 2. Yüzyılda Hiperborealılar’ın Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan barbarlar aracılığıyla Atina’ya haraç olarak turfanda meyve gönderdiğini bildirmesi[22] de ihraç ürünü çeşidinin sanılandan fazla olduğunu düşündürmektedir.
Miletus’un maden ve mücevher işleme sanatı açısından gelişmiş bir merkez olduğunu ileri süremesek de Miletli sanatçıların Kuzey Karadeniz’e göçerek burada İskit zevkine uygun -hayvan formunda ama bariz Yunan karakteri taşıyan- eserler ürettikleri anlaşılmıştır.[23]
Strabon ve Polybios’un Karadeniz’den önemli miktarda köle sağlandığını bildirmesine ve Tanais’i köle pazarı olarak bildirmelerine[24] karşın MÖ 5. yüzyıl öncesinde Pontus’un Yunanistan’a köle sağladığına dair de herhangi bir delil bulunmamaktadır.
MÖ 2. Yüzyılda Polybius Karadeniz kolonilerinden elde edilen ürünlerin genel bir özetini yaparken en kaliteli büyükbaş hayvanlar, köleleri, bal, balmumu ve tuzlanmış balık ihraç eden Karadenizlilerin zeytinyağı ve şarap ithal ettiğini tahılın ise ihtiyaç duyulduğunda hem ihraç hem de ithal maddesi olarak işlem gördüğünü bildirmiştir[25].
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Karadeniz’de Yunan Kolonileri Makale Serisi
1. Yunanlılar Antik Çağ’da Karadeniz’e yerleşmeye neden ve nasıl geldi?
2. Yunanlılar Antik Çağ’da Karadeniz’e nasıl yerleşti?
3. Karadeniz kentlerinin Egeli anası: Miletus veya Milet
4. Karadeniz’de Yunan kolonilerinde yeraltı evleri, tarım ve ticaret
Notlar
[1] V. Kuznetsov, 1999
[2] Tsetskhladze, 1997 ve 1998 b, 5-70.
[3] Ksenophon, Anabasis V. 4. 26; Strabon VII. 3. 18
[4] Tsetskheladze, 2005: 98
[5] Garnsey, 1985: 67-74
[6] Hansen, 1988: 1-28
[7] Vinogradov, 1988: 375-76
[8] Tsetskhladze, 2005: 12-13
[9] Herodot, Historiae VI. 5, VI. 26
[10] Braund, 2007: 62-63
[11] Grant, 1988: 273
[12] Mattingly, 1996: 157
[13] Tsetskhladze, 2005: 14-15
[14] Yaklaşık 110 milyon litre (1 medimnos= 6 hekteis= 48 khoinikes= 192 kotylai= 52.176 litre)
[15] Strabon VII. 4. 6
[16] Demosthenes’in Leptines’e karşı söylevi (20. 32-33).
[17] Tsetskhladze, 2005: 19
[18] Dio Chrysostom, 36. 5
[19] Braund, 1995: 168
[20] Yunanca funduki (Φουντούκι) veya Pontus cevizi anlamına gelen Karia Pontika (Κάρια Ποντικά)
[21] Magie, 1950: II, 1073-74; Bryer ve Winfield, 1985: 128. dipnot 35
[22] Pausanias, Desription of Greece. I. 31. 2
[23] Boardman, 1994: 192-216
[24] Strabon XI.2. 3; Polybios, IV. 38
[25] Polybios, IV.38.4-6