Gezmeyi Öğreten Kitap: Baedeker Seyahat Rehberi
‘Krallar ve hükümetler yanılabilir, ancak Bay Baedeker asla yanılmaz’ (A.P. Herbert, 1929)
Seyahat Rehberleri
Sanılanın aksine Seyahat rehberleri 20. Yüzyıl icadı olmayıp Nuh nebiden kalma daha Antik Çağ yazarlarının beğenilerini yansıtan Antik Dünya’nın Yedi Harikası gibi listelerin hazırlandığı dönemlerden kalma şeyler. MS 2. yüzyılın sonlarında yaşamış Lidyalı gezgin ve coğrafyacı Pausanias, Yunanistan’dan Mısır’a kadar yaptığı seyahatlerinde gördüklerini Periegesis tes Hellados isimli ünlü 10 ciltlik eserinde aktardığı zaman Romalı turistler daha yola çıkmadan önce muazzam bir kaynağın bilgisiyle donanma şansı elde etmişlerdi. 381–386 civarında Kutsal Topraklara hac yolculuğu yapmış Egeria adlı Galyalı bir rahibenin mektup biçiminde kaleme aldığı günlükler de sadece Hristiyan hacılara hitap etse de ilk seyahat rehberlerinden biri kabul edilmektedir. Antik çağlardan beri sadece manzarası için bir dağa tırmanan ilk kişi olduğunu iddia edilen İtalyan hümanist ve şair Francesco Petrarca (1304-1374) 26 Nisan 1336’da 1912 metre yüksekliğindeki Mont Ventoux‘a çıkışını anlattığı mektubu da bu açıdan kıymetlidir. 1786-1788 yılları arasında hayallerinin ülkesi İtalya’ya giden Goethe’nin gezi notlarından oluşan “İtalya Seyahati” adlı kitabı tüm zamanların en çok okunan kitaplarından birisi olmasının yanı sıra halen bile ben dahil birçok turistin İtalya‘da Goethe’nin izini sürdüğü düşünüldüğünde seyahat rehberleri tarihçesinde dikkate değer bir çalışmadır.
Grand Tour
Tüm bunlara karşın rota önerileri, hotel tavsiyeleri, görülmesi gereken yerler ve yerel kültürler ve yerli halk ile temas konusunda faydalı uyarıları içeren dünya ilk modern gezi rehberleriyle 19. Yüzyılın başlarında tanışmıştı. 1815’de Waterloo Savaşı’ında Fransa İmparatoru Napolyon’un mutlak yenilgisinin ardından orduların boşalttığı Avrupa yollarına Paris’ten, Cenevre’ye, Roma’dan Berlin’e gezginler inmeye başlamıştı. 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, bu yeni tip gezginlere hitap etmek için seyahat acenteleri, seyahat rehberler, tur operatör ve rehberleri, oteller ve demiryolları gelişince bugünkü turizm endüstrisinin temelleri atılmıştır. 17. Ve 18. yüzyılın Avrupa’sında başta İngilizler olmak üzere soylu aileler üniversiteden mezun olan evlatlarına Batı uygarlığını tanıma fırsatı verir onları kıta Avrupası üzerinden İtalya’ya gönderirlerdi ki bu ilk turistlerin izlediği güzergâha Grand Tour adı veriliyordu. Bu ilke gezginler adını bilgeliğiyle ünlü Romalı devlet adamı Marcus Tulius Cicero’dan alan Cicerone rehberiyle birkaç yıllığına Antik çağ ve Rönesans kültürünün içine dalar, Alplerin ve İtalya’daki Campania’nın doğasının tadını çıkarırlardı ki. Bunlar arasından iyice maceraperest olanlar o zamanlar dönemler Türk egemenliğinde olan Yunanistan’a kadar gitmeyi bile göze alırlardı.
Yolculuk Tutkusu
Fransa’nın kuzeyindeki Calais ve İngiltere’nin güneydoğusundaki Dover liman kenti 1821’de buharla çalışan gemilerle birbirine bağlandıktan ve Ren, Rhône ve Tuna nehirlerinde vapurlar işlemeye başlaması ve 20 yıl kadar sonra şehirler birbirlerine demiryollarıyla bağlanmaya başladığında gezginleri durdurmak mümkün değildi. 19. Yüzyılın ortalarında tren trafiğinin ortaya çıkmasıyla birlikte Grand Tour’un da niteliği değişmeye başlamıştı. Avrupa artık zengin Amerikalılara da açılmıştı ki The Innocent Abroad (1869) adlı kitapta Mark Twain Amerikalı bir grubun Avrupa’da çıktığı Grand Tour’u detaylı olarak anlatmıştır. Tobias Smollett ve Laurence Sterne gibi İngiliz yazarlar Fransa ve İtalya’daki seyahatlerini detaylı olarak anlatmışlarsa da edebi olarak kıymet sahibi bu tür metinler rehber kitap olarak hem tamamen faydasız hem de genelde fazlasıyla taraflıydı.
Baedeker
Byron’un yayıncısı John Murray ve seyahat acentesi Thomas Cook çok sayıda seyahat rehberi yayınlamışsa da kurduğu Baedeker şirketi turistler için basılan rehber kitaplara örnek bir standart oluşturan Alman yayımcı ve şirket sahibi Karl Baedeker (1801-1859) bu dönemin yalnız gezginlerinin çoğunun ele veya seyahat çantasına (16 × 11 cm) sığacak şekilde tasarlanmış kırmızı bir Baedeker rehberi ile dolaşmasını sağlamıştı. Amacının yolcuyu istenmeyen tacizcilerden korumak, bağımsız kılmak, onu açık gözlü ve canlı yürekle kendi izlenimlerini edinebileceği bir konuma yerleştirmek’ olduğunu belirten Baedeker sayesinde wanderlust (İngilizce ‘Yolculuk tutkusu’) ve ferhweh (Almanca ‘Uzak ülkeleri özleme’) terimleri entelektüel dünyaya yayılmaya başlamıştı. Michelin, Fodor, Frommer’s, Falcon, Rough Guide, Eyewitness (Capitool), Lonely Planet, Rick Steves’ten çok önce Baedeker parlak haritaları, dizini, üzerinde altın renkli kabartma harfler bulunan tipik kırmızı yüzü, pratik tavsiyeleri, güvenirliliği ve kusursuzluğuyla gezginler arasında efsane olmayı başarmıştı.
Almanya’nın Renanya-Palatina eyaletinde bulunan Koblenz, 1832’de kurulan Baedeker yayınevinin merkeziydi. Biraz da bu yüzden Baedeker’in 1835’de ilk çıkardığı kitap Mainz’den Köln’e Ren Gezisi adını taşıyordu. Üstelik J.A. Klein adında biri tarafından yazılan bu kitap Baedeker’in devraldığı bir yayınevinin taşınabilir malları arasından çıkmıştı. Ren Gezisi kitabı içindeki pratik bilgilerden dolayı mevcut pahalı rehberleri gereksiz kıldığından hemen tutulunca Baedeker yeni gezi rehberleri çıkarmaya koyulmuşsa da bilindik Alman titizliğiyle görülecek yerlerin tamamını bizzat görüp ve geziyle ilgili tüm bilgileri elde etmeden yeni bir kitap çıkarmamıştır. Olağanüstü titiz olan Baedeker, görmediği sürece bir oteli asla tavsiye etmiyor, kitabın tüm içeriği yalnızca kişisel deneyime dayanıyor sözleriyle kitabın sadece yayıncısı değil, aynı zamanda ana araştırmacısı olmayı da hak ediyordu. Detaycıydı: Milano katedralinin çatısına kaç merdiven olduğu o saydıktan sonra literatürde yerine almıştı. Bir anektoda göre rehberinde Kaiser Wilhelm için öğlen muhafızların değişimini penceresinden seyrettiğini yazdığından koca Alman İmparatoru bile ‘Baedeker’ın okurlarını hüsrana uğratmamız gerekir’ sözleriyle saati geldiğinde pencereye çıkmayı ihmal etmiyordu. İngiliz siyasetçi ve yazar A. P. Herbert, Jacques Offenbach’a ait Paris Yaşamı operetinin metnini son derece özgür bir biçimde uyarlarken ‘Krallar ve hükümetler yanılabilir ancak Bay Baedeker asla yanılmaz’ övgüsünü araya eklemişti.
1839’da Hollanda, 1842’de Avusturya –Macaristan, 1844’de detaylı dağcılık tavsiyelerini içeren İsviçre, 1855’te Père Lachaise Mezarlığı’nın ilk gezi planını da içeren Paris gezi rehberleri çıktığında ülke ülke tüm Avrupa turizm için hazırlanmaya başlanmıştır. 1859’da Avrupalılara gezmeyi öğreten şahsiyet olarak tarihe geçen Karl Baedeker 48 yaşında kalp krizi sonucunda öldüğünde yayınevini üç oğluna kalmıştı. 1861’de İngilizce ve Fransızca olarak çıkarılan ilk rehberler uluslararası başarıyı getirmiştir. 1859’da şirketin başına geçen büyük oğlu Ernst, iki yıl daha yaşamışsa da ‘İsviçre’den Hollanda’ya Ren’ adlı ilk İngilizce kılavuzunu yayınlamayı başarmıştı ki buna Kuzey Almanya ve Berlin ile birlikte Kopenhag‘a yapılacak bir yan gezi dahildi. 260 sayfalık kılavuz 12 gravür resim ile 24 harita ve plan içermekteydi. Almanya’dan sonra kitapların en büyük tüketicisi İngiltere olmuştu. 1926’da sonuncusuna kadar 18 ardışık baskısı yapılan bu kitabın 1861 baskısı yaklaşık 3.000 £’a alıcı bulabilmektedir. Baedeker, 1872’de firma Alman yayıncılığının başkenti Leipzig’e taşındı. Filistin ve Suriye 1875, Aşağı Mısır 1877, İsveç ve Norveç 1879, Rusya 1883, Fransa 1884–1885, İngiltere 1887, Yukarı Mısır 1891, ABD 1893 ve diğerleri, 1. Dünya Savaşı çıkmadan hemen önce ise 1914’te Hindistan gezi rehberleri çıkmıştı. Arabistanlı Lawrence da Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların bağımsızlığı için Ortadoğu’ya giderken Baedeker’in Filistin ve Suriye (1876) adlı rehberini yanına almayı ihmal etmemişti. 1936’da yayınlanan Deutsches Reich und Einige Grenzgebiete‘dir (Alman İmparatorluğu ve bazı sınır bölgeleri) o yıl Berlin Olimpiyatları düzenlendiği için son derece popüler olmuştu. Hitler tarafından kontrol edilen bir ülkeye gelmek her ne kadar keyifli turistik bir aktivite olmasa da 33 harita ve 75 plan içeren kitapta Nazi rejimi tarafından verilen Almanlaştırılan isimleri içermesi bakımından tarihi belge niteliğindedir. Sözgelimi rehberde Fransa sınırındaki Saarlouis’in adının Saarlautern olarak kayıtlıydı ancak 1945’te Alman yenilgisinden sonra eski isimler geri dönmüştür.
2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF), Bombacı Arthur Harris’in kumandasında 1942 Mart’ında Almanların moralini çökertmek için Lübeck’in merkezini bombaladığında, Alman Hava Kuvvetleri de sivil hedeflere daha yoğun bir şekilde saldırmaya karar vermişti. Hermann Goering Birleşik Krallık’taki kültürel açıdan önemli hangi kasabalarını bombalanacağını seçerken Baederker rehberinin adı geçince Exeter, Bath, Norwich, Canterbury gibi yerleşimlere yapılan operasyonlar ‘Baedeker baskınları‘ olarak adlandırılmıştı. Alman Üsteğmen Gustav Braun von Stum, Baedeker rehberinde üç yıldız verilen her binayı bombalayacağız sözü haber olmuş ve yayınevinin İngilizce konuşan dünyadaki şöhretini kötü etkilemişti. Firma savaştan sonra 1948’de yayın hayatına devam etmişse de hem 19. yüzyılın sabit dünya görüşü hem de gezgin profili değiştiğinden eski başarısını sürdürememişti.
Önyargılar
19.yüzyıl Alman ve İngiliz imparatorluklarının elit vatandaşlarının dünya görüşüne hitap eden rehberlerde gezginlerin karşılaşabileceği yerliler hakkında bugünün rehberlerinde rastlanmayacak denli kaba ifadeler korkunç ırkçı kalıplar içeriyordu. Sözgelimi birçok kez İspanyollar ‘tembel’, Yunanlılar ‘pis’, İtalyanlar ‘sahtekâr’, Doğulular ise ‘aptal’ olarak anılmıştı.
İspanya kırsalında yollarsa soyulmanız kuvvetle muhtemeldi. İspanyol kasabaları tütün dumanıyla süslenmişti ve kafeleri konfor ve temizlik açısından çok yetersizdi. İspanyol garson, hizmetçi ve hamallar, genellikle çok tembeldi ve onlara işlerini yaptırabilmek için sürekli bozuk para bulundurmak gerekliydi. Demiryolu vagonları ve otobüsler o kadar pisti ki bir elbise fırçası, bir toz bezi ve biraz böcek tozu her zaman elinizin altında olmalıydı. İspanya’nın ulusal boğa güreşi sporuna gelince, medeni bir adamın görebileceği en sportmenlik dışı ve korkakça gösteriydi.
1912 İtalya rehberine göre, İtalyanlar arasında gasp ulusal bir hobi olup, bizzat gümrük memurları bavulunuzu boşaltmakta, ülkedeki taksi şoförleri, kayıkçılar ve hamallar ise küstah ve açgözlüdürler. Napoli‘nin pis bir şehir olarak kaldığını, demirden karyola olan otellerde kalınması aksi taktirde tahtakurusu istilasına maruz kalabileceğinizi, 1884 kolera salgınından bu yana işlerin iyi gittiğini ancak yine de istiridye sipariş edilmemesi gerektiğini tavsiye ediyor.
Yunanistan’da hanlardaki yatak örtüleri pire, tahtakuruları ve bitlerle doluydu, her taraf kanatlı ve kanatsız iğrenç böceklerle doluydu. Yunan şarapları ‘tatsız ve zayıftı’. Mısır’da, ‘bir çocuktan daha zeki olmayan’ yerlilere temas eden herhangi bir gezginin, ‘gözlerini elleriyle ovmaktan kaçınması’ gerekiyordu. Suriye’de başıboş köpekleri şemsiye ile uzak tutmanız tavsiye edilirken, Mısır’da bastonunuzla sizi taşıyan bir arabacıya bastonunuzla vurmanız kabul edilebilir bir davranıştı.
Rehberlerde Almanya kınamanın ötesinde yer alsa da çok az ülke Baedeker’in eleştirilerinden kurtulabiliyor. Temizliğinden dolayı Hollandalılara gönülsüzce hayranlık duyulsa da Britanya papazların, köpeklerin ve tuhaf insanların yeri olarak tanımlanıyor. Ülkeye gelenleri yankesicilik ve sahtekârların hilekarlıklarına karşı uyardıktan sonra ulusal yemekleri cips ve biftek ile çay olan İngiliz mutfağı aşağılayıcı şekilde monoton olarak nitelendiriliyor.
Neredeyse iki yüzyıl boyunca kıta Avrupası ve İngiltere’de en çok kullanılan seyahat rehberleri olan Baedeker’in tarihçesi bu şekilde. Günümüzde ancak geçmişin dünyasını ve turizm tarihini anlamak adına okuyabileceğimiz kitapları ancak sahaflarda ve müzayede salonlarında görmemiz olası. 20. Yüzyıl baskıları 100 dolara dek inebilse de 19. Yüzyıla ait olanlar gerçekten servet değerine el değiştiriyor. Kütüphanenizde baba veya dededen kalma bir tanesine sahipseniz kıymetini bilin!