Okültizm Yunanistan

Antik Yunan ve Roma’da Büyü

1. Büyü Nedir?

Büyü, tabiatüstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı tabii nesneler kullanılarak zararlı, faydalı veya koruma gayeli bazı sonuçlar elde etmek için yapılan işler olarak tanımlanabilir[1].  Edward Burnett Tylor, James George Frazer, Levi-Strauss, Marcel Mauss, Lévy Bruhl, Bronisław Malinowski gibi yazarlar çeşitli disiplinler açısından büyünün nitelik ve özelliklerini tartışmışlardır. Kültürel antropolojinin kurucusu Britanyalı antropolog Edward Burnett Tylor (1832-1917), İlkel kültür (Primitive culture, 1871) adlı kitabında büyüyü “sahte bilim” olarak tanımlarken, ilkel kabile mensuplarının büyü ile olaylar arasında kendilerine göre bir sebep-sonuç ilişkisi kurduklarını belirtmiş dahası din ile büyünün aynı düşünce sisteminin ayrı parçaları olduğunu ileri sürmüştür.

İskoç antropolog James George Frazer, Altın Dal[2] (The Golden Bough, 1890) adlı kitabında bu düşünceyi geliştirerek dinlerin kaynağının büyü olduğunu, insanların tabiatı kontrol etme çabalarında büyünün yetersizliğini anlayınca bu kontrol gücüne sahip ruhanî varlıklar inancına yer veren dinlerin ortaya çıktığını iddia etmiş dahası büyünün ilkel bir bilim olduğu, bilimin ortaya çıkması ve gelişmesine yardım ettiğini ileri sürmüştür. Buna karşın Fransız teolog Alfred Loisy (1857-1940), Fransız sosyolog Émile Durkheim (1858-1917), İngiliz etnolog ve İngiliz Evrimsel Kültür Antropolojisi Okulu’nun savunucusu Robert Ranulph Marett (1866-1943) tersine büyünün dinden çıktığını ileri sürmüşlerdir. “Ne kadar ilkel olursa olsun büyüsüz ve dinsiz toplum yoktur[3] diyen Polonyalı antropolog Bronisław Malinowski (1884-1942) ve Rus antropolog Alexander Goldenweiser (1880-1940) büyü ile dinin birbirine benzer bazı özelliklere sahip olduğunu, din adamı ve büyücü aynı pratik gayeyi güttüğünü ancak ikisinin de mitolojik temel ve geleneğe sahip olduğunu yazmıştır.

Başlangıçtan itibaren bilinmeyene karşı merak duygusu insanları yaşadıkları psikolojik olaylar ve farklı inançların da etkisiyle tabiatüstü üstü güçlere başvurmaya yönlendirmiştir. Binlerce yılda üretilen ve kuşaktan kuşağa aktarılan büyü uygulamalarına dünyanın çeşitli yerlerinde birbirinden farklı kültürlerde binlerce yıldır rastlanmaktaysa da kişilerin kendilerine veya başkalarına zarar verici sonuçlarından dolayı halk kültürünün bir parçası olarak değerlendirilmek yerine neredeyse her dönem yasak ve kısıtlamalara maruz kalmıştır. Tabiatüstü güçler aracılığıyla yapılan bu tür eylemler kendi içlerinde kullanılan bazı araç ve materyallerle de bütünleşmiştir. Bu makalede Antik Yunan ve Roma’nın Klasik kültürlerinde kullanılan sihir örneklerini ve bu amaçla kullanılan araç ve materyalleri ele alacağız.

2.     Eski Yunan’da Büyü

John William Waterhouse’un büyücü Circe resmi (Oldham Gallery, İngiltere)

İngilizce büyü anlamındaki magic kelimesinin kökeni MÖ 6. Yüzyıl sonlarında Farsça maguš kelimesinin magos[4] ve mageia[5] formlarında antik Yunan diline ödünçlenmesine dayanmaktadır[6]. Yani, başlangıçta dindar bir Pers kabilesinin Yunanca adı olan Magos kelimesinden türemişti[7]. Yunanlılar ve daha sonra eski Romalılar için “sihir, dinden farklı değildi, aksine onun istenmeyen, uygunsuz bir ifadesiydi veya bir başka deyişle ötekinin diniydi”. MÖ 1. yüzyılda, Yunan magos kavramı Latince’ye uyarlanmış ve bir dizi antik Romalı yazar tarafından magus ve magia formlarında kullanılmılştır. Terimin bilinen en eski Latince kullanımı, Virgil’in MÖ 40 civarında yazdığı eseri Ekloglar’dır.[8]  Eski Yunan’da büyüler ve kötü dualar (epoidai), lanet tabletleri (katadesmoi), şifa veren ilaçlar ve ölümcül zehirler (pharmaka[9]), muskalar (periapta) ve güçlü aşk iksirlerinden (philtra) oluşmaktaydı. Antik Yunan ve Roma’da büyü, bir şekilde din ile bağlantılıydı ve etkisi genellikle çeşitli tanrıların yardımına bağlıydı. Eski kültürlerde büyüler, batıl inançlar, din ile bilim arasında kolayca aşılabilen ince bir çizgi vardı. Eski büyücüler bir yandan bilgelik sembolleri, önemli sırların koruyucuları hatta çeşitli sanat ve bilimlerin ustaları olarak saygı görüyor diğer yandan doğaüstü güçlere erişimi olduklarına da inanıldıklarından kendilerinden korkuluyordu.

Bu ikilem yüzünden çoğu zaman büyü uygulamaları yöneticilerce ne tamamen onaylanmış ne de tamamen yasaklanmış olduğu için kendine özgü bir kültürel statüye sahip olmuştur. Şüphesiz ki hem Yunan hem de Romalıların büyülü uygulamaları kısıtlayan yasaları vardı, ancak sihrin güçlü bir cazibesi olduğu ve toplumun her düzeyinde kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Romalı tarihçi Suetonius[10], İmparator Augustus’un MÖ 13’te 2.000 büyülü parşömen yakılmasını emrettiğini yazmıştır ki bu baskının sonucunda büyücüler ve literatürleri yeraltına inmiştir. Onaylanmış ve onaylanmamış din biçimleri arasında seçim yapıldığında onaylanmayan inançlara ait her türlü öğreti ve literatürün Gnostik[11] ve Hermetik[12] sınıfına sokulmuş, büyü ve literatürü de bu gruptaki inançlarla ilişkilendirilmiştir. Hıristiyanlığın yükselişiyle birlikte ise sihir bilgisi tamamen yok olma sürecine girmiştir ki Havari Pavlus‘un birçok Efesliyi büyülü kitaplarını yakmaya ikna ettiği Havarilerin İşleri metni yeterince fikir vericidir.

Büyü uygulamaları deyince büyük ölçüde başkasına zarar vermekle ilişkilendirilen bencil veya ahlaksız amaçları hedefleyen “kara büyü” ile rahatsızlıkları iyileştirmek ve kullanıcısına koruma sağlamayla ilişkilendirilen “beyaz büyü” olmak üzere kabaca iki kategoriyi kastediyoruz. Lanet tabletlerini örnek verebileceğimiz ilki genellikle ödeme yapan bir müşteri için gizlilik içinde yürütülmekteyken muska ve tılsımları kapsayan ikincisi daha çok alenen gerçekleştirilmekteydi. Dini ritüelin amacı bir tanrıya hak ettiği şerefini vermek için gerçekleştirilirken, sihir yalnızca güç arayanlar tarafından uygulanmaktaydı.

Büyüye İnanma ve Uygulama

Eski Yunan’da sihir sadece fakir ve cahil kesimlerin ilgi alanı değildi iyi eğitimli zenginlerce de aynı oranda rağbet görüyordu hatta şehir devletlerinin kıtlık, salgın hastalık ve istila tehlikesi gibi olası felaketlerden korunmak için büyücüleri görevlendirdiğini biliyoruz. Bununla birlikte pharmaka deleteria olarak da anılan kara büyüye sıcak bakılmamaktaydı ki MÖ 5. yüzyılda Teos’ta[13] bir adam ve ailesine bu sebepten ölüm cezası verilmişti. MÖ 4. yüzyılda Theoris adlı bir kadın da büyülü ilaçlar dağıtıp ve büyülü sözler söylediği için ölüm cezasına çarptırılmıştı. Şehir yöneticileri de sihre inanıyor ve ondan korkuyor Epikürcü ve Stoacı filozoflar hatta ‘Devlet’ kitabının yazarı ünlü filozof Platon büyü ve lanet tablet satanları cezalandırılmasını savunuyor ve sihrin ortadan kaldırılması için mücadele ediyordu. Bununla birlikte Yunan toplumu büyüye tüm kalbiyle inanıyordu özellikle köylüler hasat ve evcil hayvanlarının kaderi doğrudan hava koşullarına bağlı olduğundan muskalar yoğun olarak kullanılıyor ve tarlalara bolca yağmur getireceğini umut ediyorlardı.  

3.     Muska ve Tılsımlar

Antik Yunan’ın büyü gelenekleri büyülü sözleri, kara büyü sınıfına giren lanet tabletlerini ki birazdan üzerinde duracağız ayrıca çeşitli ilaçları, iksir ve zehirleri, muska ve tılsımları kapsıyordu. Büyü ile yakından alâkalı kült nesnelerinden birisi olan muskaların, olumlu bir durumun korunmasını veya iyi özelliklerin çekilmesini sağladığına inanılıyordu ki bu sonuçları sağlamak için muska kişinin boynuna veya bileğine takılmakta veya duvarlar, evler ve hatta tüm kasabaları korumak için çeşitli yerlere yerleştirildi. Yani Eski Yunan’da insanlar muska kullanımıyla kendilerinin ve çocuklarının yanı sıra evlerini ve hayvanlarını da kötü güçlerden korumaya çalışmaktaydı. Muskalar bitkiler, çiçekler, hayvan dişleri, ince hayvan kemiği şeritleri, değerli metaller, oyulmuş tabletler veya yarı değerli taşlardan yapılan dekoratif mücevherlerden oluşmakta kimi zaman üzerine dua veya büyülü sözler yazılmaktaydı ki bu durum arkeolojik nesnelerin bize kullanım amacını içi kanıt da sunmaktadır. Muskalar vücutta genellikle korunulacak meş’um gücün görebileceği varsayılan açık yerlere takılmaktaydı ki ilkellerde vücudun belirli yerlerine uygulanan dövmelerin de bir çeşit muska olduğu iddia edilmektedir. Muskaların ilk örnekleri MÖ 3000’lerde aşağı yukarı Mezopotamya ile eş zamanlı eski Mısır’da görülmüş olup, muskalar hem yaşayan insanlar tarafından taşınır hem de öbür dünyada kullanılmak üzere ölülerin yanlarına bırakılırdı.

Muska Çeşitleri

Yunan muskaları iyi şans getirdiğine inanılan tılsımlar ve koruma amaçlı phylacteries[14] olarak iki grupta ele alınabilir. Babil, Mısır ve Yunan unsurlarının çeşitli formüllerinin bir karışımı olan ikinci gruptaki muskalar muhtemelen diğer sihir biçimlerine karşı korunmak için hazırlanmaktaydı. Kemik, tahta, taş hatta kıymetli taşlar tılsım yapmak için kullanılmakta olup, küçük papirüs parçalarına veya metal bir tabakaya da yazılabilirler. Tılsımlar genellikle bir kese veya küçük bir kapta taşınmaktaydı. Muskalar fiziksel bir rahatsızlığı iyileştirmek, salgın hastalıklardan korunmak, doğum kontrol yöntemi olarak, bir spor müsabakasını kazanmak, birisinin aşkını kazanmak, hırsızları uzak tutmak, kem gözlerden uzak tutmak veya takan kişiyi herhangi bir kötü büyüden korumak için takılmaktaydı.

Tılsımın işe yaraması için mutlaka bir veya birden çok tanrı veya tanrıçayı ki genellikle kavşak, giriş yolları, gece, ışık, hayaletler, büyü ve büyücülük, şifalı ve zehirli bitkiler bilgisi ile ilişkilendirilen bir tanrıça olan Hekate[15] çağrılmalı ve sihirli bir güce sahip olduğuna inanılan ve hiçbir insan diline ait olmayan yabancı kelimeler ezberden okunmalıydı. Ayrıca göz, düğümler, erkek ve kadın cinsel organları, Mısır bokböceği ve Türkiye’de ‘nah’ işareti olarak bildiğimiz müstehcen el işaretinin minyatür boyutlardaki küçük heykelciklerini taşımanın da şans getireceğine inanılmaktaydı. Bu muskalardan bazıları sözgelimi nazar boncuğu Yunanistan ve Türkiye’de, cornicello (İtalyanca ‘boynuz’) ise Yunan kültüründen etkilenen Güney İtalya’da hala aynı amaçla kullanılmaktadır. MS 1. Yüzyılda Romalı yazar Pliny’nin Doğa Tarihi’ adlı kitabında tılsım “bir kişiyi beladan koruyan bir nesne” olarak tanımlanmış ve Latince amuletum olarak anılmıştır ki İngilizce aynı anlamda bugün kullanılan amulet kelimesinin kaynağıdır.

Muskalar antik Roma toplumunda da yaygındı, Yunan geleneğinin mirasçısı ve ayrılmaz bir şekilde Roma dini ve büyüsüyle bağlantılıydı. Bazı değerli taşlar ve tanrılar arasında bağlantılar öne sürülmesine rağmen, muskalar genellikle normal din alanının dışında yer almaktaydı. Örneğin, Jüpiter sütlü kalsedon üzerinde, Sol (Güneş) Helyotrop (kantaşı), Mars kırmızı jasper, Ceres yeşil jasper ve Bacchus ametist ile ilişkilendirilmekteydi. Muskanın kendine özgü gücü olduğu üzerinde vterfexix (utere fexix) veya “kullanıcıya iyi şanslar” gibi yazıtlardan anlaşılmaktadır. Romalı çocuklar kötülüklerden korunmaları için bulla ve lunula adlı nazarlıklar takılmaktaydı. İnsanlar kendilerini kötü ruhlardan ve belalardan korumak için üzerine harfler kazınmış nesneler giyerler, sporcular, başarı sağlamak için kıyafetlerine veya deri sandaletlerine harflere diktirirdi.

Efes Artemis heykelinin üzerine kazınmış olduğu iddia edilen, gramer anlamı olmayan gizemli bir harf setinden oluşan Ephesia Grammata ise Yunanlılar ve Romalılar tarafından kullanılan özel bir tılsım türüydü.

Kutsal ve Şifalı Bitkiler

Hastalıkları önlemek ve iyileştirmek için kullanılan hazırlanan çeşitli iksirde kullanılan kutsal bitkiler de bir çeşit muska olarak kabul edilmektedir. Hasta veya yaralı insanlar şifalı bitkileri kullanarak tıbbın temellerini attığına inanılan Asklepius’a dua ederlerdi. Aristoteles’in halefi olan Eresuslu Theophrastus (MÖ 370-288) yüzlerce bitkiyi ve onların sözde sihirli özelliklerini tanımlamıştı. Bu dönemde Yunanistan’da doğum kontrol için yarpuz, veba gibi salgın hastalıktan kurtulmak için kabak, kırıklarda ebegümeci, afrodizyak olarak mor orkideler kullanılmaktaydı. Yunan Büyü Papirüsü ise iksir ve ilaç yapımı için 450’den fazla bitki ve mineralden bahsetmektedir.

Yunan Büyü Papirüsünden bazı sayfalar

4.     Yunan Büyü Papirüsü

Eski Mısırlılar tarafından binlerce yıldır kullanılıyordu ve Yunanlılar pek çok şeyi olduğu gibi büyü geleneğini de önemli ölçüde Mısır’dan öğrendiler. Greko-Roman Mısır kökenli Yunan Büyü Papirüsü (Latince ‘Papyri Graecae Magicae’) Eski Yunanca’nın yanı sıra Eski Kıpti dili ve Demotik Mısır dilinde, farklı kişilerce yazılmış büyü, formül, ilahiler ve ritüelleri içeren bir papirüs koleksiyonunun adıdır. Papirüslerin içeriği MÖ 100’lerden MS 400’ler arasında oluşturulmuş olup, 1700’lerden itibaren antika ticareti sayesinde gün ışığına çıkmıştır. En ünlüsü ‘Mithras Duası’ olan bu papirüs koleksiyonunda ayrıca fiziksel rahatsızlıkların nasıl üstesinden gelineceği, kişinin cinsel hayatını nasıl iyileştireceği, şeytan çıkarma, evdeki haşaratları nasıl ortadan kaldıracağı ve hatta kendi muskanızı nasıl yapacağınız gibi talimatlar bulunmaktadır. Yunan Büyü Papirüsü iksir tariflerinin yanı sıra, büyücülerin işini kolaylaştırmak için uygulanacak sihirli formüllerin, söylenecek ilahilerin ayrıca yakarılacak tanrı ve iblislerin isimlerinin listelerini içermektedir. Bu papirüs sayesinde eski Mısır dini kısmen hayatta kalmış kısmen de büyük ölçüde Helenleştirilmişse de bilim adamları ne kadar gizli ya da halka açık olduğu konusunda kararsızdırlar. Papirüslerde Zeus, Hermes, Apollo, Artemis ve Afrodit gibi tanrıların çağdaş edebiyatta olduğu gibi Helenik aristokratlar olarak değil, Yunan folklorunda olduğu gibi şeytani ve hatta tehlikeli olarak tasvir edilmesi dikkat çekicidir.

Mitolojide Büyü

Cadılar ve büyücüler Yunan mitolojisinde görünmektedir ki büyülü iksirleriyle kurnaz kahraman Odysseus’un adasından ayrılmasını engelleyen büyücü Circe bunların en ünlülerindendir. MÖ 8. yüzyılın başlarına kadar uzanan Odysseia efsanesinde destanın ana kahramanı Odysseus’un Titan Circe ile Aeaea adasında karşılaştığında Circe’nin büyüsü Odysseus ve adamlarına karşı bir asa kullanımıyken Odysseus’un büyüsü moly adlı bir bitkinin kullanımıdır. Bunlar sonraki dönem edebiyatında tekrarlanan sihrin yapılabilmesi için hayati önem taşıyan üç şartın ortaya konulduğu ilk örnektir: Özel güçlere sahip gizemli bir aletin (asa) kullanılması, nadir bulunan bir sihirli bitkinin (moly) kullanımı ve büyü eyleminin oluşmasına yardım eden tanrısal bir figür (Hermes). Mitolojide tanrıların habercisi Hermes, ay ve büyücülük tanrıçası Hekate, Trakya’da Homeros’tan bir nesil önce” yaşadığı söylenen ve karısı Eurydice’i geri getirmek için yeraltı dünyasına inen efsanevi müzisyen Orpheus büyü ile ilişkilendirilen diğer önemli karakterlerdir. İki şehirde aynı saatte görüldüğüne, hayvanları kontrol etme yeteneğine ve gelecekten haber verebildiğine inanılan ünlü matematikçi ve filozof Pisagor ile hastaları iyileştirebildiğine, yaşlıları canlandırabildiğine ve ölüleri çağırabildiğine inanılan Empedokles de sihirle ilişkilendirilmiştir. Ayrıca Hades‘ten gelen hayaletler, sihirli iksirler ve lanetlerle ilgili hikayelerde bol miktarda bulunur. Karısı Deianeira’nın kentaur Nessos’un sihirli kanını alıp kahramanın pelerinine yaymasının ardından zehirlenerek korkunç bir şekilde ölen Herkül bu lanetlerden birisine maruz kalmıştır.

Londra’da bulunana bir lanet tabletinden: “Tretia Maria’ya ve onun yaşamına, zihnine, hafızasına, ciğerlerine ve sözlerine, düşüncelerine ve hafızasına karışmış karaciğeri ve akciğerlerini lanetliyorum”

5.     Lanet Tabletleri

Greko-Romen dünyasından bize kalan çeşitli “lanet tabletleri” (Yunanca κατάδεσμοι, Latince tabellae defixionum) kesinlikle kara büyü kategorisine girmektedir. Bir lanet tableti, bir düşmana karşı bir lanet okunarak yazılmış, daha sonra katlanabilen ve genellikle mühürlenip bir çivi ile delinebilen ince kurşun plakalarıydı. Kurşun levhalar dışında çanak çömlek parçaları, papirüs ve kireçtaşı parçaları da benzer şekilde yazılmıştı. Muhtemelen ucuzluğu ve kolay bulunabilirliğinden ötürü daha çok kurşun ya da kurşun alaşımı kullanılmıştır. Bunlar üzerine kurbanın adını çeşitli sihirli formüller veya sembollerle birlikte yazılmasıyla oluşturuluyor, mezarlara veya su kuyularına gömülüyordu. Kuyu ve mezarların Yeraltı Dünyası’na geçit olduğu böylece Hades, Hekate ve Hermes gibi tanrıların mesajları daha çabuk alacağı düşünülüyordu. En eskileri MÖ 5. yüzyıla tarihlenen bu tabletlerden Yunan dünyasının kalbi Atina’dan Roma imparatorluğunun ucunda yer alan İngiltere’nin güneybatısındaki Bath’a dek binlerce örnek bulunmuştur. Üzerinde büyü işaretleri bulunan Yunan lanet tabletleri ise Atina Agora’sında, Britanya’da Segontium ve Billingford’da ve Fransa’da Augustoritum’da bulunmuş olup, MS 1. yüzyıl sonu ile 2. yüzyıl başlarına tarihlenmiştir.[16]

Lanet tabletleriyle hedefi yok etmek veya öldürmek değil bağlamak, kısıtlamak veya ona zarar verme girişimi söz konusudur. Esnaflar arasındaki rekabetten karşılıksız aşka kadar toplumun her kesiminden insan bu tabletlerin müşterisi ve kurbanı olmuştur. Bath lanet tabletleri Aquae Sulis’in (modern Bath) 1980’da bulunduğu yerde bulunmuş olup, 130 tabletin biri hariç tümü, çalınan malların iadesi ile ilgiliydi. Lanet tabletleri üzerindeki anlaşılmaz yazılar genellikle Voces mysticae yani bilinen herhangi bir dile ait olmayan olarak tanımlanır. MS 3. Yüzyılda yaşayan Hristiyan filozof İskenderiyeli Clement gibi antik çağdan bilim adamları, insan dilinin tanrılara hitap etmeye uygun olmadığına inanıyorlardı.

6.     Vudu bebekleri (Kolossoi)

Ayrıca lanetin kurbanına benzemek için yapılmış kolossoi adıyla bilinen kurşun, bronz, kil veya balmumundan vudu

Çıplak kadın vudu bebeği diz çökmüş pozisyonda, bağlı ve on üç iğne ile delinmiş durumda. Bağlama büyüsü (katadesmos) taşıyan kurşun tablet içeren pişmiş toprak bir vazoda (Mısır’da) bulundu. (Musée du Louvre, Paris)

bebekleri de MÖ 4. Yüzyıldan itibaren Yunanistan’da lanet tabletleri kadar yaygın olmasa da aynı amaçla kullanılmıştır. Mısırlıların bu bebekleri ilk olarak MÖ 2000’lerden beri kullandığı bilinmektedir. Kolossoi kabul edilebilmesi için heykelciklerin şu kriterlerden en az ikisini karşılamalıdır: (1) bebeğin kolları veya bacakları sanki bağlanmış gibi arkasından bükülmüş olmalı (2) bebek çivilerle bağlanmış olmalı (3) bebeğin başı veya ayakları veya üst gövdesi öne doğru bükülmüş olmalı (4) oyuncak bebek bir kaba sıkıca kapatılmış olmalı (5) oyuncak bebek bir kurbanın adıyla yazılmış olmalı (6) oyuncak bebek bir mezarda, kutsal alanda veya suda keşfedilmiş olmalı.

Kolossoi heykelciklerde kurbanı temsil eden figürün genellikle kolları arkadan bağlanmış, bükülmüş, bazen çivi çakılmış olup, genellikle Yeraltı Dünyası’na yolculukları minyatür bir kurşun tabutun içine gömülmüş durumda tasvir edilmekteydi. Platon, oyuncak bebeklerin üç yolun kesiştiği noktalarda, kapılarda ve ebeveyn mezarlarında sergilendiğinden bahsetmiştir[17]. Louvre müzesinde sergilen bir örneğinde görüldüğü gibi aşk büyüsü amacıyla yapılan heykelciklerde, iğneler genellikle zarar vermek için değil, uyarılmayı teşvik etmek için gözlere, ağza ve cinsel organlara yerleştirilirdi. İnanışa göre lanet tabletleri ve lanet bebeklerini etkisiz hale getirmek mümkündü. Tabletler bulunup kırılırsa lanet sonra eriyordu, bebekler ise bulunduktan sonra ise önce üzerine batırılan çivileri sökmek gerekmekteydi. 6. yüzyılda Kudüs Patriği Sophronious’un ‘Aziz Cyrus ve John’un mucizeleri’nde bildirdiğine göre tüm eklemleri bir lanet yüzünden ağrıyan İskenderiyeli Theophilus’un rüyasına giren meleklerin din adamına bir balıkçı tutup, denize göndererek bir kutuyu aratmasını tavsiye etmişlerdi. Gerçekten de balıkçı denizde bir kutu içerisinde her uzvuna çivi çakılmış bronz bir Theophilus büstü bulup getirmişti. Büstteki çiviler çıkarıldığında Theophilus ağrı ve felçten kurtulmuştu.  

Yunan edebiyatında tüm ailelerin ve hanedanların lanetlendiği örnekler vardır, belki de en ünlüsü Oidipus ve torunlarıdır. İlginçtir ki, mitolojideki büyücüler genellikle kadın olsalar da lanet tabletleri ve büyüleri daha çok erkeklerce sipariş edilmekte, çoğunlukla anlaşmazlıkları kendi lehine çözmek için bir araç olarak kullanılmaktaydı.

Günümüze dek çoğu Yunanca yazılmış 220’si Attika’da yaklaşık 1600 lanet tableti keşfedildi. Lanet tabletlerinin en ünlüsü 1986’da Makedonya’nın eski başkenti Pella’da bulunan, Dor Yunancası ile kurşun bir tablet üzerine yazılmış bir metinden oluşan Pella tableti olup, MÖ 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. Pella tableti Dagina adında bir kadın tarafından eski sevgilisi Dionysophon’un başka bir kadınla değil kendisiyle evlenmesi ve yanında yaşlanmasını diliyordu.

7.     Nekromansi

Nekromansi, ölmüş kişilerin ruhlarını doğaüstü kötü güçlere karşı ruhsal koruma olarak çağırma olayına verilen isim olup, Mısır, Babil, Yunanistan ve Roma’da yaygın olarak uygulandığı bilinmektedir. Yunanca νεκρομαντεία’dan (nekromanteía), Antik Yunan νεκρός (nekrós), “ceset” ve μαντεία (manteía), “aracılığıyla kehanet” kelimelerinin birleşiminden oluşan kelime Geç Latince necromantia üzerinden Batı dillerine geçmiştir. Antik Yunan’da nekromansi yasadışı bir ritüel olmakla birlikte gizlilik içinde uygulandığını gösteren çok sayıda kanıt vardır. Antik Yunan’da Epir bölgesindeki arkaik bir yerleşimin kuzey batısında acheron ırmağına nazır bir yerde Yeraltı Tanrısı Hades ve eşi tanrıça Persephone onuruna kurulan Nekromanteion ünlü bir nekromansi tapınağıdır. Eski Yunanlılar, ölülerin bedenleri yeryüzünde çürürken, ruhlarının serbest kalacağına ve yeryüzündeki çatlaklar yoluyla Yeraltı Dünyasına gideceğine inanıyorlardı. Ölülerin ruhlarının, geleceği önceden bildirme gücü de dahil olmak üzere, yaşayanların sahip olmadığı yeteneklere sahip olduğu söyleniyordu. Bu yüzden için Yeraltı Dünyasının girişi olduğu düşünülen yerlere tapınaklar dikilmişti.

Büyücülüğün en eski edebi örneği Homeros’un Odysseia‘sında bulunmakta olup, güçlü bir büyücü olan Circe’nin yönetimi altında olan Odysseus, Circe’nin kendisine öğrettiği büyüleri kullanarak yeraltı dünyasına (katabasis) seyahat etmiştir. Özellikle Tiresias’ın ruhunu çağırmak ve sorgulamak istemişse de başkalarının yardımı olmadan amacına ulaşamaz. Odysseia nekromantik ritüellere birçok açıklayıcı referans bulunmakta olup, ayinler gece saatlerinde içerisinde ateş yakılan bir çukurun etrafında yapılmalıdır. Ayrıca Odysseus, yeraltı dünyası ruhları ve tanrıların içmesi için bir içki uydurmak için kurban hayvanların kanını içeren belirli bir tarifi uygulamıştır.

8.     Delphi Kahinleri

Antik Yunan’da büyü ritüellerine katılan belki de en önemli gruplardan birisi de Delphi Kahinleri olup, bunların doğrudan tanrılardan gelen şifreli mesajları tercüme etme ve kehanet açıklamaları yapma yeteneğine sahip olduğuna inanılmaktaydı. Delphi’deki Apollon Tapınağı’nda kâhin olarak hizmet veren rahibelerden Pythia çok ünlüydü. 50 yaşın üzerinde bir kadın olmasına rağmen kocasından ayrı yaşayan ve bakire kıyafeti giyen Pythia, Plutarch’a göre kehanette bulunmadan önce tapınağın iç odasına (Adyton) girer, burada bir tripodun üzerine oturur ve gözenekli topraktaki bir uçurumdan kaçan içeriği bilinmeyen bir gazı solumaktaydı. Bu şekilde transa girdikten sonra ölümlüler için anlaşılmaz kelimeler mırıldanmakta, bu sözler Delphi rahipleri tarafından ortak bir dilde yorumlanarak talep edenlere aktarılırdı. Amerikalı klasikler uzmanı Joseph Fontenrose (1903-1986) ve Antik Çağ uzmanı Lisa Maurizio gibi bilim adamları bu düşünceye karşı çıkarak Pythia’nın anlaşılır bir şekilde konuştuğunu ve kendi sesiyle kehanetlerde bulunduğunu iddia etmişlerdir. Gerçekten de MÖ 5. yüzyılda Herodot, Pythia’nın daktilik heksametreler[18] ile konuştuğunu yazmıştır.

Pythia adı, efsanede Delphi’nin orijinal adı olan Pytho’dan türemiştir. Etimolojik olarak, Yunanlılar bu yer adını, canavar Python’un Apollo tarafından öldürüldükten sonra parçalanmasının hastalıklı tatlı kokusuna atıfta bulunan πύθειν (púthein) “çürümeye” fiilinden türetmişlerdir. Tapınağın MÖ 1400’e ulaşan bir tarihe sahip olduğu iddiasına karşın Pythia rahibesi, MÖ 7. yy’ın sonunda öne çıktı ve klasik dünyanın en güçlü kadınları arasında yer alıp MS 4. yüzyılın sonlarına kadar danışılmaya devam edildi. Kahin’den bahseden yazarlar arasında Aeschylus, Aristoteles, İskenderiyeli Clement, Diodorus, Diogenes, Euripides, Herodotus, Julian, Justin, Livy, Lucan, Nepos, Ovid, Pausanias, Pindar, Plato, Plutarch, Sophocles, Strabo, Thucydides ve Xenophon sayılabilir.

9.     Bergama’nın Kutsal Diski

MÖ 3. Yüzyıla tarihlenen ve kehanet amacıyla kullanıldığı anlaşılan Bergama’nın Kutsal Diski 1899’da Anadolu’da Pergamon‘da (Bergama) keşfedilmiş olup, Berlin’deki Bergama Müzesi’nde (Almanca: Pergamonmuseum) Antikensammlung koleksiyonunda muhafaza edilmektedir. Anadolu’daki Pergamon antik kentinin kalıntılarında, Alman arkeologlarca bulunan ve Bergama Kiti (Zaubergerät aus Pergamon) olarak adlandırılan 10 parçadan oluşan büyücü kiti bulunmuştur. Parçalardan biris kayıp olup geri kalan dokuzu 4 taraflı bir bronz çivi; iki bronz yüzük; Taş ustalarının monogramlarına benzer karakterlerle yazılmış iki dikdörtgen bronz lamel, aynı yazıtlara sahip üç düzleştirilmiş siyah nehir taşı ve Prognosticon – çok sıradışı bir bronz dışbükey disk ve bir dikme dikenli üçgen bir tabandan oluşan bronz bir masadan oluşmaktadır. Prognosticon’un yüzeyi, aralarında Yunanca ünlüler de bulunan farklı karakterler içeren bölümlere ayrılmıştır. Bilim dünyasında diskten ilk bahseden yazar 1905 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde Dr. R. Wünsch olmuştur. Okültistler, diskin, çoğu modern arkeologun zannettiğinden bile daha eski bir inanç sistemi ile Orta Doğu’dan gelen büyü sistem ve uygulamaların bir karışımı olduğu iddia edilmekte hatta Kral Süleyman muskalarında kullanılan bazı yaygın sembollerin kullanıldığı iddia edilmektedir. Buna karşılık kimi yazarlar parçaların farklı kaynaklardan bir koleksiyon olarak bir araya getirildiğini iddia etmişlerdir.

Bu makaledeki konuyu Youtube Kanalımdan Dinleyin!

https://www.youtube.com/watch?v=ron70UMjMDE&t=693s

Kaynakça

Bonnefoy, Y., Mitolojiler Sözlüğü. 2 Cilt. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2000

Brashear, W. M. “The Greek Magical Papyri: An Introduction and Survey; Annotated Bibliography (1928-1994)”, in W. Haase (ed.), Aufstieg und Niedergang der römischen Welt II, 18.5, Berlin, New York, 1995, pp. 3380-3684.

Copenhaver, Brian P. Magic in Western Culture: From Antiquity to the Enlightenment. Cambridge: Cambridge University Press, 2015

Dzwiza, K. “Das ‘Zaubergerät’ aus Pergamon”, in: R. Grüssinger, V. Kästner, A. Scholl (Hrsg.), Pergamon – Panorama der Antiken Metropole. Begleitbuch zur Ausstellung in den Staatlichen Museen zu Berlin, Petersberg, 2011, s. 239-241, 542-543.

Evans-Prichard, E. E. Witchcraft, Oracles, and Magic among the Azande, Clarendon Press. Oxford, 1976

Fontenrose, Joseph Eddy, Python; a study of Delphic myth and its origins, New York, Biblio & Tannen (1959; 1974)

Frazer, J. G. Altındal: Dinin ve Folklorun Kökleri, (Çev., M. Doğan), İstanbul, Payel Yayınları, 1991

Goldenweiser, A. Antropology, London 1937, s. 216-217.

Hans Dieter Betz (ed), The Greek Magical Papyri in translation. University of Chicago Press, 1985

Kartopu S., Ünalan A. Büyü ve Tabiatüstü Güçlere Başvurma Nedenleri Üzerine Bir Saha Araştırması. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Yıl: 2019 Cilt:19 Sayı:2

Demirci, Kürşat. TDV İslâm Ansiklopedisi. İstanbul, 2006 Cilt 31, s.267-269

Gager, J. G. Curse Tablets and Binding Spells from the Ancient World, Oxford, 1992

Levi-Strauss, C., Din ve Büyü. (Çev: Ahmet Güngören), İstanbul: Yol Yayınları, 1983

Malinowski, B., Büyü, Bilim ve Din. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000

Maurizio, Lisa, “The Voice at the Centre of the World: The Pythia’s Ambiguity and Authority” pp. 46–50. İçinde: (Ed.) Andre Lardinois & Laura McClure Making Silence Speak: Women’s Voices in Greek Literature and Society, Princeton University Press, 2001

Ogden, Daniel. “Binding Spells: Curse Tablets and Voodoo Dolls in the Greek and Roman Worlds.” Witchcraft and Magic in Europe: Ancient Greece and Rome. University of Pennsylvania Press, 1999

Ogden, Daniel. Greek and Roman Necromancy. Princeton, NJ: Princeton University Press, 2001

Otto, Berndt-Christian; Stausberg, Michael. Defining Magic: A Reader. Durham: Equinox, 2013

Rivers, W. H. R. Tıp, Büyü ve Din (Çev: İbrahim Enis Köksaldı), İstanbul 2004, s. 17-21, 71-129.

Russell, B. Din ile Bilim, (Çev. A. Göktürk), İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1997

Tanyu, Hikmet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. İstanbul, 1992 cilt 6, s.501-506

Wünsch, R. Jahrbuch of the German Archaeological Institute, Ergänzungshaft, No. 6, 1905

Notlar

[1] Tanyu, 1992: 501

[2] Frazer’ın aktardığına göre eski bir İtalyan halk töresinde kaçak bir köle, özel bir altın ağaçtan bir dal koparabilirse, Nemi’deki kutsal ormanın kralıyla ölümüne dövüşmeye ve belki de ormanların ondan sonraki kralı olmaya hak kazanırdı. Altın dal umudu günümüzde de bazı insanlarca heyecan verici ve denemeye değer bir yol olarak görülmektedir.

[3] Malinowski, 2000:70

[4] Yunanca μάγος

[5] Yunanca μαγεία (çoğul μαγείες) ‘büyü, büyücülük’

[6] Otto & Stausberg 2013: 16

[7] Copenhaver, 2015: 6

[8] Bucolics olarak da adlandırılan Ekloglar (Eclogues), Latin şair Virgil’in üç büyük eserinden ilkidir.

[9] Yunanca φάρμακα ‘ilaçlar’

[10] Gaius Suetonius Tranquillus (MS 69/75-130), Suetonius olarak da bilinen, Roma’nın en dikkat çeken tarihçisi ve biyografi yazarı

[11] Gnostisizm Antik Mısır hermetizmini, Antik Yunan ezoterizmini, İbrani geleneklerini, Zerdüştçülüğü, bazı Doğu geleneklerini ve dinlerini, Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikâtın benimsediği mistik felsefeye verilen genel addır.

[12] Hermetizm, Antik Mısır’da yaşamış bilge Hermes Trismegistus’un öğretisidir. Hermetizm adının sonundaki “izm” sonekine bakılarak ilk bakışta bunun günümüzdeki bir felsefi akım olduğu sanılabilirse de, felsefi bir akım değildir.

[13] Teos veya Teo, Eski İyonya’da batısından yer alan bir antik şehirdir. İzmir İli, Seferihisar İlçesi, Sığacık Mahallesi’nde yer alan antik liman kenti Teos, İzmir’in yaklaşık 60 km güneybatısında yer almaktadır.

[14] Yahudilerin bayram ve şabat günleri hariç, sol kol ve başlarına taktıkları, içlerinde Tevrat’tan bölümler içeren deriden yapılmış iki küçük kübik kutucuk Tefilin bu gruptan bir muskadır.

[15] Yunan sanatında başlangıçta genellikle bir çift meşale veya anahtar tutarken sonraları üçlü biçimde tasvir edilen tanrıçaya özellikle Tesalya cadıları tapınmaktaydı. Ayrıca Zeus, Hestia, Hermes ve Apollon ile birlikte eski Atina’da oikos’un (ev halkının) koruyucusu olarak tapınılan birkaç tanrıdan biriydi.

[16] Gager, 1992:180-183

[17] Platon, Yasalar 933a

[18] Altı ayaklı dize