Olaylar

Araplar İstanbul Önlerinde: İlk Konstantinople Kuşatması, 674-678

Henüz taslak halindeki bu yazım gramer ve anlam hataları içerebilir. Akademik amaçla kullanılmak istenirse kontrol edilmesi tavsiye edilir.

İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur! …”[1]

 

Kuzey Arabistan, Ortadoğu, ve Kuzey Afrika topraklarına hakim olan Müslüman Araplar’ın Dört Halife döneminin sonuna doğru Sasani İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra ilerlemelerini engelleyebilecek tek güç olan Bizans İmparatorluğu‘nun bölgedeki kara ve deniz üstünlüğüne son vermeyi amaçlamış özellikle Suriye valisi Muaviye Bizans’ın düşüşünün ancak başkenti Konstantinopolis’in fethiyle mümkün olabileceğini düşünerek bu fikri neredeyse tüm kaynaklarını harcadığı bir saplantı haline getirmişti.

Öncesi

7. yüzyıl Bizanslılar için kâbus gibi geçmiş, uzun süren bir veba salgınından sonra, Despot Phocas (MS 602 – 610) Heraklius Hanedanı tarafından devrilmeden önce asırlardır süregelen iktidar geçişini kan dökerek sona erdirmişti. Sasaniler, Bizans’a karşı on yıllardır süren bir dizi savaş açınca iki imparatorluk da neredeyse yıkılma noktasına gelmişti. Bu savaş Roma-Pers (Bizans-Sasani) savaşlarının sonuncusu olacaktı çünkü 628’de güneyde daha tehlikeli bir düşman rotaya çıkmıştı: Hafif süvarilerden oluşan Müslüman Araplar, Bizanslıları Anadolu’nun derinliklerine iterek ve İskenderiye ve Antakya şehirleri de dâhil olmak üzere en zengin bölgelerinden üçünü alarak İran, Suriye ve Mısır’ı fethetmişti. Dört Halife döneminde Suriye valisi Muaviye bin Ebu Süfyan’ın önderliğinde Müslüman akıncılar İslam’ı Hıristiyanlığın merkezi olan Konstantinopolis’in kapılarına dek getirmişlerdir.

Phoenix (Finike) Muharebesi (Zatü’s-Savari savaşı)

Osman’ın halifeliği döneminde Suriye Valisi Muâviye b. Ebû Süfyân ve Mısır Valisi Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh hem ele geçirilen toprakları korumak hem Bizanslılar’ın Akdeniz’deki gücünü kırmak amacıyla için büyük bir donanma inşa etmişlerdir. Araplar bu sayede 649’da Kıbrıs’a başarılı bir sefer düzenledikten ve 651’de Sasani İmparatorluğu’na boyun eğdirdikten sonra, ordularının büyük kısmını batıya kaydırmışlardır. Muâviye’nin Bizans seferine hazırlanmakta olduğunu gören Trablusşamlı[2] iki Hıristiyan kardeş kendilerine katılanlarla beraber şehirde birçok kişiyi öldürüp buradaki gemileri yaktıktan sonra Bizans’a sığınmıştır[3]. İskenderiye tersanesinde 200 kadar savaş gemisi inşa eden Abdullah b. Sa‘d yanında Muâviye’nin temsilcisi Büsr bin Ebû Ertât olduğu halde Likya bölgesinde yer alan Phoenix[4]  üzerine yelken açmıştır. Müslümanlar açık deniz savaşlarında çok az deneyime sahip olsalar da düşmanlarını iyi incelemişlerdir. Savaş alanındaki gemi direklerinin çokluğundan dolayı Araplar bu savaşı “Zâtü’s-savârî”[5] olarak anmıştır. Bizzat İmparator II. Konstans tarafından yönetilen Bizanslılar inisiyatifi ele geçirerek Arap gemilerine saldırmış, savaş sırasında her iki taraf da yüzlerce gemiyi sıra halinde düşmanın üzerine sürerken Müslümanlar gemilerini halatlarla düşman gemilerine birbirine bağlamışlardır. Araplar üstünlük sağlamış, II. Konstans denizin Romalı kanıyla kırmızıya boyandığını gördüğünde askerlerinden birisiyle kılık değiştirerek gemisinden ayrılmıştır. Öğleye doğru sona eren savaşta 20 bin Bizanslıya karşılık pek çok Arap da ölmüştür.

Açık denizlerde kazanılan bu ilk Müslüman zaferinden sonra karada zaten üstün olan Araplarla Konstantinopolis arasında denizde de bir engel kalmamış, Bizans’ın Doğu Akdeniz’deki hâkimiyeti sona ermiştir. Arap kaynaklarına göre Yakubi 661-662, Taberi ise 662-663’de Araplar Anadolu seferine çıkmışsa da Theophanes ilk Arap seferinin tarihini 663 olarak vermektedir.  Arap kaynaklarına göre Muaviye, 668’de Bizans imparatoruna isyan eden Armeniakoi thema’sının komutanı Saborios’a yardım bahanesiyle bir orduyu Anadolu içlerine göndermiş, ancak Hadrianopolis’te atının sakatlanması sebebiyle düşüp öldüğünde adamları tekrar Bizans saflarına geçmiş isyan kendiliğinden bitmiştir. Kadıköy’e (Khalkedon) dek ilerleyen Araplar açlık ve hastalıktan kırılınca Muaviye’ den yardım istemiş o da oğlu Yezid’İn de katıldığı ancak Sufyan b. Avf komutasında bir orduyu ayrıca deniz yoluyla bir de donanmayı İstanbul üzerine sevk etmiştir. Taberi’ye göre bu seferde Yezid’e İbni Abbas, İbni Ömer, İbni Zübeyr ve Ebu Eyyub el-Ensari[6] de eşlik etmiştir[7]. Bu iki ordu 669’da birleşip Boğazı geçerek ilk İstanbul kuşatmasını gerçekleştirmişlerse de surları aşamayıp, kış gelmeden geri dönmüşlerdir.

Kuşatma Hazırlıkları

Bizans başkentini fethetmek isteyen Araplar, 669’da gemi ustalarını toplayıp Rakka’daki tersaneyi de islah ettirerek Suriye ve Mısır’da 1.700 gemilik bir donanma kurmuşlardır. Karada asker sayısı açısından üstün olmalarına rağmen, surlarıyla ünlü efsanevi Bizans başkentini almak için kuşatmalarını deniz yoluyla desteklenmeleri gerekmekteydi. Araplar bu dönemde Anadolu’nun doğusunda Ermenistan’ı ve güneyde Kıbrıs adasını fethetmiş, yine Akdeniz’de Kos, Rodos ve Girit adalarına baskın düzenlediklerinde çok az dirençle karşılaşmışlardır. Muâviye’nin maiyetinde donanma kumandanlığını yürüten Cünâde b. Ebu Ümeyye, 673 yılında Rodos’u fethetmiş, Girit’i de kısmen almış ve 674’de kaynaklarda Ervâd/Arvad adası diye zikredilen Kapıdağ yarımadasında Müslümanların o dönemlerde deniz üssü olarak kullandıkları Kyzikos’u ele geçirmiştir.[8] Kolay elde edilen zaferlerinden aldığı cesaretle aklındaki nihai sefere yani Konstantinopolis kuşatmasına hazırlanmak için bugünkü Lübnan’daki Fenike’ye (Phoenicia) yerleşmiştir. Bu dönemde Müslüman imparatorluğunun en büyük arzusu Bizans başkentini fethetmekti ki bu durum Arapları sadece Roma kudret ve itibarının merkezine yerleştirirken aynı zamanda tüm Avrupa’yı İslam fetihlerine açacak bir kapı olacaktı.

Muaviye’nin Halife Olması

Muaviye, Konstantinopolis’in surlarına bir saldırı başlatmaya hazırlandığında donanması sert bir fırtına ile durdurulmuş, Hristiyanlar bu olayı Tanrı’nın kendilerini koruduğu şeklinde yorumlamıştı. Kısa bir süre sonra Muaviye’nin akrabalarından Osman öldürülünce beş yıl süren iç savaşı başlamış, bu sayede Bizans sarayı rahat bir nefes almıştır. Bununla birlikte Emevi[9] hanedanının kurucusu Muaviye[10] eskisinden daha güçlü bir şekilde geri dönmüştür. Askerlerini Ermenistan ve Kafkasya’ya gönderen halife aynı zamanda Anadolu’da gerektiğinde Konstantinopolis’e yardım gönderebilecek kalelere ve şehirlere sürekli baskın düzenleyerek Bizanslılar askeri ve ekonomik açıdan ezici bir darbe indirdi. Paranoyak Bizans İmparatoru Konstans kardeşini öldürdükten ve takip ettiği Kilise siyaseti ile Ortodoks kilisesinin desteğini kaybettikten sonra başkenti maiyetine bırakarak önce Roma’ya ardından Napoli ve son olarak Sicilya’daki Syracuse‘a kaçmıştır. Bu durum Muaviye’ye Anadolu’yu yağmalama fırsatı vermekle kalmamış aynı zamanda Konstantinopolis’in bir karşı saldırı için yeterli kuvveti toplayamamasına sebep olmuştur. Buna karşın askerler Muaviye’nin oğlu Yezid’in kısa süreliğine kenti kuşatmasını kırmaya yetecek kadar dayanabilmiştir.

II. Konstans, 668 yılında banyoda dövülerek öldürülünce yerini yetenekli oğlu IV. Konstantin almıştır. Babasının aksine, Konstantin’in Konstantinopolis’i Araplara terk etme niyeti yoktu. Zaman kaybetmeden kendi hazırlıklarını yapmaya başlayan Konstantin 670 yılında kış için Kilikya ve Likya’ya yerleşmeden önce Cyzicus’ta yeni bir donanma hazırlamaya koyulmuştur. Bu sırada olağanüstü bir olay gerçekleşmiş, Suriye’den mülteci olarak gelen Kallinicus adlı bir mimarın kullanıldığı deniz savaşlarının seyrini değiştirecek su üzerinde bile yanacak bir madde gizli bir silah icat ettiğini iddia ederek imparatora başvurmuştur. Konstantin heyecanla Kallinicus’u dinledikten sonra sonradan ‘Rum ateşi’ olarak bilinecek bu silahı üreterek Marmara Denizi’nin ağzında sifonlar üzerine sabitlenmiş çift katlı bir gemi filosuna yükletmiştir.

Kuşatmanın Başlaması

673 yılında, gece gökyüzünde büyük bir gökkuşağının ortaya çıktığı söylentisi halk arasında yayılmış, Theophanes[11], bu olay üzerine ‘Bütün insanlar korkudan titreyerek, bunun dünyanın sonunun geldiğine inanmasına yol açtığını’ yazmıştır. Muaviye’nin ömrünü harcadığı Konstantinopolis kuşatmasına muazzam bir saldırı ile başlamıştır. Bizans askerleri kentin varışlarından savaşa savaşa çekilerek kapıların arkasına sığınmak zorunda kalmıştır. Sonbahar boyunca savaşan Araplar sonunda kışı geçirmek için yeni ele geçirdikleri Kyzikos’a geri çekilmişlerdir. Kyzikos’un kuzeyinde yer alan Kapıdağı, şehri ve limanını kuzey rüzgarlarına karşı koruduğu için mevzilenmeye elverişli olarak görülmüştür. İlkbaharda başka bir saldırı daha başlattıklarında Bizans’ın direncinin eksilmediğini görmüş ve dört yıl boyunca kent kapılarından içeri girmeyi başaramamışlardır.

Rum Ateşi (Grejuva ateşi). Madrid Skylitzes, Ulusal Kütüphane, Madrid

Rum Ateşi (Grejuva)

Petrolden oluşturulan bir karışım olan Rum ateşi doğrudan kazanlardan, ya da borular aracılığıyla karşı taraftaki gemilerin üzerine fırlatılıyor, anında ateş alıyor ve suyla da söndürülemiyordu. Bileşimin önemli kaynağı petrol veya neft muhtemelen Kırım bölgesinden elde edilmekteydi. Buna ayrıca sönmemiş kireç, kükürt, reçine ve potasyum nitrat da eklenmekteydi ki bazı araştırmacılar barutun karışıma dahil edildiğini ileri sürmüştür. Bu sıvının imalatı uçuculuğu göz önüne alındığında oldukça tehlikeli bir işlemdi ki da dönem için karmaşık teknoloji gerektiriyordu. Sadece birkaç kişi tarafından bilinen Yunan Ateşi tarifi, imparatorların haleflerine aktardığı kıskançlıkla korunan bir devlet sırrı olarak korunmaktaydı. Grejuva ateşinin[12] terkibi sözde 9. yüzyılda ‘Liber ignium a Marco Graeco descriptus‘ adını taşıyan Latince bir kaynakta neşredilmiştir. 678 kuşatmasında Arap donanması Rum ateşiyle yakıldıktan sonra bu gizli silah yine aynı amaçla başkent önlerine gelen 717-718’de Arap, 821-822’de Slav, 941’de Rus gemilerine karşı kullanılmış yine Konstantinopolis’e, 972’de Bulgar başkenti Preslav, 988-989’da ise isyan eden Bardas Phokas’ın askerleri bu karışımla yakılmıştır.

Bizans Zaferi

678’de Müslümanlar bir kez daha saldırırken, Konstantin karşı saldırıya geçmeye karar vermiştir. İmparator, Arapların üzerine muazzam bir filo ile giderken tıpkı Phoenix (Finike) Savaşı’nda olduğu gibi iki tarafın gemilerini karşılıklı düz hatlarını oluşturmuştur. Bizanslılar bu sefer Arap gemilerine bordalamak yerine ahşap gemileri kolayca yakacak Rum Ateşi’ni püskürtmüş, Arap gemileri alevler içinde kalırken yanan gemilerdeki askerler kendilerini denize atıp kurtulmaya çalışmıştır. Bizans ordusu Rum ateşi sayesinde ezici bir zafer kazanmış ve Müslümanları kaçmak zorunda bırakmıştır.

Arap filosundan geri kalanlar Akdeniz’de Sillyon[13] yakınlarında yakalandığı bir fırtınada kayalara çarpıp parçalanınca Bizanslılar, karşı saldırı için bulunmaz bir fırsat yakalamışlardır. Ege adalarında ve Kapıdağ yarımadasında mevzilenmiş Arap kuvvetleri de Boğaziçi ve Ege sularından çekilmiştir. Bizans ordusu Likya’yı kuşatan Müslümanların 30 binini kılıçtan geçirmekle kalmamış Akdeniz’de yakaladığı üstünlük sayesinde donanma Tire ve Sidon’a yelken açarak Arapları Lübnan dağlarına dek kovalamıştır.

Sonrası

Konstantin, Celile[14] ve Kara Dağ arasındaki bölgeyi ele geçirmekle kalmamış, Mardaite[15] akıncılarını Araplar üzerine göndermiştir[16]. Edessa[17] şehrini tahrip eden güçlü bir deprem Mezopotamya’yı sarstığında ise Arap akınları tam olarak son bulmuştur. Muaviye, Bizanslılara yılda 216.000 nomismata[18], 50 köle ve 50 at vereceği bir ateşkes imzaladıysa da Rodos adası Araplarda kalmıştır.[19] Ertesi yıl Muaviye, Suriye valisi olarak 20 yıl, halife olarak 2 yıl halife geçirdikten sonra ölünce yerini oğlu Yezid almıştır. Muaviye, Müslüman dünyasının neredeyse tüm mali ve askeri gücünü Konstantinopolis’in fethine adamışsa da başarısız olmuştur. Yezid’in halifeliğinde Arap dünyası yeni bir iç savaşa girerken Konstantin fırsattan istifade ederek Suriye kıyılarını yağmalamıştır. Emevi dünyası ancak Abd ül-Melik tarafından 685’te yeniden birleştiğinde düşmanın yeniden güçlendiğini gören Konstantin nihayet ölüm döşeğindeyken kalıcı bir ateşkesi kabul etmiştir. Araplar 10 yıl boyunca Bizanslılara her gün 1.000 altın para, bir at ve bir köle verecekler bunun karşılığında Mardaitler Lübnan’dan çekileceklerdi. Kıbrıs’ta toplanan vergiler ise paylaşılacaktı. Sonrasında Konstantin’in oğlu II. Justinian’ın, Müslümanlar yaralarını sarmayı bitirdikten sonra ateşkesi bozması Arapları yeni bir Konstantinopolis kuşatması için kışkırtacaktı.

Sonuç

Tarihçi Georgije Ostrogorsky[20]‘ye göre, Avrupa tarihi açısından Ortadoğu, Kafkasya ve Afrika’da karşı konulmaz bir şekilde ilerleyen Arap fetihlerinin gerçekten ilk kez durdurulabildiği 678 Bizans zaferi göz ardı edilemeyecek denli önemlidir. Tarihçiye göre IV. Konstantin bu zaferiyle sadece Bizans İmparatorluğunu değil tüm Avrupa medeniyetinin kurtardığı bir dönüm noktasıydı[21]. Buna karşın günümüz tarihçileri aynı dili kullanma konusunda çekimserdir.

Kaynaklar

674’ten 678’e kadar dört yıl sürdüğü düşünülen Konstantinopolis’in ilk Arap kuşatması hakkında detaylı bilgi veren bir Bizans tarih kitabının olmaması dikkat çekicidir. Kuşatmanın ayrıntıları hatta süresi bile hala tartışmalı olup kimi yazarlar 674-78 değil 670-77 arasında gerçekleştiğini iddia etmiştir. Açıkçası Bizans tarihinin belki de en karanlık yıllarında gerçekleşen Bizans-Arap savaşının en önemli kaynağı Theophanes’in notları olup, ayrıca o dönem meydana gelen önemli olaylardan bahseden Yunanca, Latince, Süryanice ve Arapça farklı kaynaklar da bulmacanın eksik parçalarının yerine konmasında kullanılmıştır. Theophanes’in Yezid’in Kadıköy’e kadar gittiği sefer hakkında bilgi vermemesi de dikkat çekicidir. Ayrıca Ermeni tarihçi Sebeos’un bahsettiği Arapların 652 Konstantinopolis seferi ise başka bir seferle karıştırılmış intibası uyandırmaktadır.

Kaynakça

Bagnall, R. The Encyclopedia of Ancient History. Wiley-Blackwell, 2012

Brownworth, L. Lost to the West. Broadway Books, 2010

Canard, M. Tarih ve efsaneye göre Araplar’ın İstanbul Seferleri. Tercüme: İ. H. Danişmend, İstanbul Enstitüsü Mecmuası II İstanbul, 1956,

Ebü’l-Ferec. Târih (Tercüme: Ömer Rıza Doğrul), Ankara, 1999

Gregory, T.E. A History of Byzantium. Wiley-Blackwell, 2010

Jankowiak,Marek. The first Arab siege of Constantinople. İçinde: Ed. Zuckerman, Constantin. Construction the Seventh Century. Collège de France – CNRS Centre de Recherche d’histoire et Civilisation de Byzance. Travaux et Mémoires 17. Association des Amis du Centre d’Histoire et Civilisation de Byzance. Paris, 2013 s.237-321

Lammens, H. Etudes sur le règne du calife omaiyade Mo’awiya Ier. Beyrouth, 1907

Ostrogorsky, G. History of the Byzantine state, New Brunswick NJ 1969

Önkal, Ahmet. Cünâde b. Ebî Ümeyye. TDV İslâm Ansiklopedisi. 8. Cilt. İstanbul, 1993 s. 116

Öztürk, Murat. Zâtü’s-savârî. TDV İslâm Ansiklopedisi. 44. Cilt. İstanbul, 2013

Rosser, J.H. Historical Dictionary of Byzantium. Scarecrow Press, 2001

Sarıçam, İbrahim. ‘Arapların İstanbul Kuşatmaları’. İçinde: 550. Yılında Fetih ve İstanbul. The Conquest and İstanbul in 550th Anniversary İstanbul, 14-15 Haziran 2003 s. 51-63. Ankara, 2007 ISBN 978-975-1&-1962-4

Shephard, J. The Cambridge History of the Byzantine Empire c.500-1492. Cambridge University Press, 2009

Süryani Mikhail. Chronique de Michel le Syrien patriache jacobite d’Antioche: 1166-1199 (Tercüme: J.-B. Chabot), Paris 1901

Theophanes. The Chronicle of Theophanes (Tercüme: H. Turtledove), Philadelphia 1982

Uçar, Şahin. Müslümanların İstanbul’u Fethetmek için Yaptıkları İlk Üç Muhasara. Selçuk Üniversitesi Selçuk Dergisi, 1986, cilt: II, sayı: 1

Wellhausen, J. Die Kampfe der Araber mit den Romaern in der Zeit der Umaijaden, Philosopische Heft 4, Göttingen, 1901

Notlar

[1] Ahmed bin Hanbel, IV, 335; Buhârî, et-Tarihu’l-Kebîr, I (ikinci kisim), 81; et-Târihu’s-Sagîr, I, 341; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, II, 24; Hâkim, Müstedrek IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219

[2] Trablusşam, Lübnan’ın Şimal vilayetinin merkezi ve 2. büyük şehri. Beyrut’un 85 km kuzeyinde yer alan şehrin nüfusu 500.000’dir. Nüfusun yaklaşık %80’i Sünni Müslüman olmakla beraber Hristiyan ve Arap Alevileri de bu şehirde yaşamaktadır.

[3] Theophanes, 1982: 45; Süryani Mikhail, II, 445; Ebü’l-Ferec, s. 181

[4] Bugünkü Finike (Antalya)

[5] Arapça savârî ‘gemi direkleri’

[6] Ebu Eyyub el-Ensari bu sefer esnasında Kostantiniyye yakınında vefat etmiş ve surlara yakın bir yerde defnedilmiştir. Hicreten sonra İslam peygamberi Muhammedi Medine’deki evinde misafir eden ve Türkiye’de “Eyüp Sultan” olarak tanınan sahabdir.

[7] Taberi, c. VII, s. 86

[8] Canarda bir makalesinde Arap kaynaklarında Arvad ile Rodos adalarının birbirine karıştırıldığını iddia etmiştir (Canard,1956: 223)

[9] Emevîler ya da Emevîler Hilâfeti, Dört Halife Dönemi’nden sonra kurulan Müslüman Arap devleti. Ali bin Ebu Talib’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emevîler, 750’de Abbâsîler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler.

[10] Muaviye bin Ebu Süfyan (602-680), İslam Devleti’nin Ali’den sonraki halifesi ve Emevi Hanedanı’nın kurucusu. Müslüman olmadan önce Uhud Savaşı’nda ve Hendek Savaşı’nda Mekkeli paganların komutanı olarak Muhammed komutasındaki Müslümanlara karşı savaşan Ebu Sufyan bin Harb’in oğludur.

[11] Aziz Günah Çıkartıcı Theofanis (758-817), vakanüvis ve keşiş olmuş bir Bizans asilzadesidir. Katolik Kilisesi ve Ortodoks Kilisesi tarafından 12 Mart yortusu olarak kabul edilir.

[12] C. Zenghelis’e göre Grejuva ateşinin terkibi ‘Saltpetre’ adı Potasyum nitrat veya sodyum nitrattan oluşmaktaydı.

[13] Sillyon, Antalya’nın Serik ilçesinde bulunan kale ve antik bir kent. Serik ilçesine 15 km. uzaklıkta olan Sillyon (Σίλλυον), Pamfilya’da Aspendos ile Perge arasındaki bir tepe üzerinde kurulu bir kaledir. Bu kale, bugün harabe durumundadır.

[14] Celile, İsrail’in kuzeyinde bir bölgedir.

[15] Mardaitler, kökenleri bilinmeyen Güney Anadolu, Isauria, Suriye ve Lübnan’ın yayla bölgelerinde yaşayan Aramice kabile gruplarından oluşan bir gruptu. Bazı kaynaklar, bunların Hıristiyanlığa dönüşen Pers Zerdüştleri olduğunu söylerken, diğerleri Ermeni mirasını iddia etmektedir. Bugünkü Hıristiyan Maronitlerin ataları oldukları sanılmaktadır.

[16] Lammens, 107: -14- 21

[17] Edessa (Ἔδεσσα) Yukarı Mezopotamya’da bir şehir olup (bügünkü Urfa), Selevkos I Nicator tarafından MÖ 302’de kurulmuş, MÖ 2. yüzyıldan sonra Antiochia olarak adlandırılmıştır. MS 242’de Roma egemenliğine girmiş ve Hıristiyanlığının önemli bir merkezi olmuştur.

[18] Para

[19] Wellhausen, 1901: 425

[20] Georgiy Aleksandroviç Ostrogorskiy, Rus asıllı Sırp Bizantolog (1902-1976)

[21] Ostrogorsky, 1969: 125