Bizans Mozaikleri ifadesiyle MS 395 yılında ikiye bölünen Roma İmparatorluğu’nun doğu parçası olan Doğu Roma İmparatorluğu döneminde ve etkisi altında 1453 yılında başkent Konstantinopolis’in (İstanbul) fethine denk geçen süreçte üretilen mozaikler kastedilmektedir.
Romalıların lüks villalar ve devlet binalarının içini süslemek amacıyla yaptırdıkları mozaikler, Doğu Roma kiliselerinde merkezi bir rol oynamaya başlamıştır. Bizans mozaikleri daha önceki Helenistik ve Roma döneminin beğeni ve tercihlerinden etkilenmiş olsa da Ortodoks Hristiyan inancı ve Bizanslı zanaatkârların önemli teknik ilerlemeleri sayesinde gelişmiş hatta Emevi ve Abbasi Halifelikleri ile Osmanlı İmparatorluğu‘nun sanat anlayışını da etkilemiştir. Bizans sanatı ayrıca Venedik Cumhuriyeti ile Norman Sicilya Krallığı’nın yanı sıra 10. yüzyılın sonlarında, Büyük Vladimir’in Hıristiyanlığı kabul etmesinin ardından Ortodoks Hıristiyanlığın yayıldığı Bulgaristan, Sırbistan, Romanya ve Rusya’da ki sanatçıları etkilemekle kalmamış günümüzde bile modern sanatçılara ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Tarihi Kökler
Şaşırtıcı gelebilir ama Ayasofya gibi mabetlerin muhteşem duvar ve tavan mozaiklerinin kökleri Antik çeşitli desenler verilerek düzenlenmiş küçük çakıl taşların kullanıldığı Yunanlıların yol yapımı geleneğinden kaynaklanmaktadır. Helenistik Dönem‘de çakıl taşlarına tesserae adı verilen rengârenk kil veya cam parçaları ekleyerek zenginleştirdikleri bu zemin ve duvar sanatını gerek kamusal alan gerekse evlerde bolca kullanılmışlardı.
İmparator Büyük Konstantin (324-337), MS 11 Mayıs 330’de Roma İmparatorluğu’nun başkentini Roma‘dan Bizans’a (günümüz İstanbul’u) taşıdı ve öncesinde Byzantium olarak bilinen yerleşimin adını Konstantinopolis olarak değiştirdi. Tarihçiler genellikle bu tarihi Doğu Roma sonradan benimsenen adıyla Bizans İmparatorluğu‘nun kuruluş tarihi olarak kabul etmektedir. Sanat tarihçileri ise Bizans sanatını üç tarihi döneme ayırırlar: Erken (330–750), Orta (yaklaşık 850–1204) ve Geç (1261–1453).
Özellikler
Bizans dini sanatında, ondan önceki Klasik Yunan ve Roma sanatının aksine, sembolizm gerçekçilikten daha önemli hale gelmiştir. Bu dönemin mozaik sanatçıları, mümkün olan en gerçekçi görüntüleri sunmaya çalışmak yerine bir kişinin ruhunda var olanın idealize ve bazen abartılı imgelerini yaratmaya odaklanmışlardır. Bu mozaiklerin ortak yanı, kutsal kişilerin ve kilise babalarının ön cepheden resmi bir şekilde, altın renkli bir arka plan önünde görüntülenmesiydi. Bizans’ta dinî tasvirler öncelikle sanatın değil imanın nesnesi olarak kabul edildiklerinden tasvirlerin üslubu değişse de ikonografik özellikleri pek değişmez ve bir kurallar bütünü içinde resmedilirlerdi. Halkın büyük çoğunluğunun okuma yazma bilmediği bir dönemde cemaatin Hristiyanlığın temel dogmalarını kavrayabilmesi ve hayalinde canlandırabilmesi için kilisenin duvarlarında yer alan duvar resimlerinden faydalanılmıştı. İkon resim sanatından bildiğimiz görsel dil Meryem ve kucağında İsa’yı tutarken, Kilise Babaları, kilise için para kesesini ya da bir başka hediyeyi elinde tutan imparatorlar, kutsama hareketinde bulunan kutsal kişilerle sınırlıydı. Sanatçının amacı, genel bir huşu, ruhsal bir alemde olma veya hatta Tanrı’nın huzurunda olma duygusunu yaratmaktı. Bizans mozaik sanatın sadece dini amaçlara hizmet etmemiştir ki kamusal ve özel alanların zemin ve duvarları geometrik desenler ve dindışı figürlerle doldurulmuştur. Ayasofya’nın 10. Yüzyılda yapılmış belki de en güzel mozaiğinde Meryem ile İsa’nın yan taraflarında duran iki imparatorun ellerinde başka bir şey daha bulunmaktadır: Büyük Konstantin Meryem’e kurduğu şehri sunarken, Justinianus Meryem için yaptırdığı kiliseyi takdim etmektedir.
Erken Dönem Bizans Mozaikleri
Konstantin’in imparatorluğa istikrar sağlamak ve kendi gücünü sağlamlaştırmak adına gerçekleştirdiği Hıristiyanlığı resmen kabulü, kendi içindeki dinî ve siyasi tartışmalara rağmen imparatorluğun kuruluşundan yıkılışına dek siyasi ve toplumsal yaşamdan sanat eserlerinin üretimine her alanda etkin ve belirleyici olmuştur. Hristiyanlığın başlangıcında, inananların bir araya gelerek ayinlerini gerçekleştirdiği mekânlar olan ev kiliseleri (“domus ecclesia”) ihtiyacı karşılamayınca ibadet için çok sayıda bazilika formunda kiliselerin inşa edilimiş tabii ki bunların zemin, duvar ve tavanları mozaiklerle süslenmişti. Hristiyan bazilikalarının en eski örnekleri günümüze ulaşamamışsa da her ikisi de 4. yüzyıldan kalma Santa Constanza ve Santa Pudenziana mozaikleri hala mevcuttur. 327 yılında Konstantin ve annesi Helena tarafından, Batı Şeria’daki Beytüllahim’de inşa ettirilen Doğuş Kilisesi‘nde tipik Roma geometrik motiflerine sahip orijinal mozaik zemin de kısmen korunmuştur. Konstantinopolis’te 461’de kurulan Studios Manastırı’nın Aziz Ioannes Prodromos’a (Vaftizci Yahya) ithaf edilen kilisesi Osmanlı döneminde camiye dönüştürülerek de olsa İmrahor İlyas Bey Camii adıyla günümüze ulaşabilmişse de yapının duvarlarını ve apsis yarım kubbesini görkemli biçimde süslediği anlatılan mozaiklerin tümü yok olmuştur. Kalenderhane Camii kazılarında bulunan ve İstanbul’da bilinen en eski İncil kaynaklı tasvir olan İsa’nın Tapınağa Takdimi mozaiği ile 5-6. yüzyıllara tarihlenen Büyük Saray mozaikleri dışında, günümüze ikona karşıtı dönem öncesine ait figürlü bezeme ulaşmamıştır. Polyeuktos Kilisesi’nde I. Konstantin’in yaşamını anlatan mozaiklerin, Ayasofya’da II. Justinianos dönemine tarihlenen İsa’nın yaşamı konulu tek figürlü mozaiklerin, On İki Havari Kilisesi’nde Meryem ve Göğe Çıkış konulu mozaiklerin ve Blakhernai Sarayı’nda Maurikios döneminde (582- 602) imparatorun yaşamından sahneler içeren duvar resimlerinin var olduğu yazılı kaynaklardan bilinmekteyse de bu eserler de günümüze ulaşamamıştır.
6. yüzyılda İtalya’yı ‘barbarlardan’ geri alan imparator I. Justinianus’un hükümdarlığı (527-565) ile Bizans İmparatorluğu’nun ilk altın çağı başlamış, özellikle kültürel ve genişleme politikaları sayesinde Bizans mozaik sanatı gelişme şansını elde etmiştir. Justinianus (527-565) döneminde 537’de başkent Konstantinopolis’te Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olacak yeni bir katedral inşa edilmiştir. Ayasofya o dönemde dünyanın en büyük binasıydı ve Bizans mimarisinin özü olarak kabul ediliyordu. Ayasofya’nın bu dönemde son derece güzel figüratif mozaiklerle süslendiğine şüphe olmasa da bunların hepsi ikonoklazma dönemi sırasında yok edilmiştir. Ayasofya’da bugün var olan en eski mozaikler, bu erken döneme değil, 10- 12. Yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Ayasofya fetihle birlikte camiye çevrildikten sonra da figürlerin yüzleri kapatılmış olarak mozaiklerin görülebildiğini 16. yüzyıl seyahatnamelerinden öğrenmekteyiz. Bununla birlikte 18. yüzyılda ise mozaiklerin üzeri kalın badana tabakası ile kaplanmış, Sultan Abdülmecid (1839-1861) tarafından İsviçreli mimarlar Fossati Kardeşler yapının onarımıyla görevlendirildiğinde mozaikler meydana çıkarılır, desenleri çizilir ve üzerleri yeniden örtülmüştür.
Roma çöküş döneminde Ostrogotlar tarafından yağmalandıktan sonra Büyük Theodoric fethedilip yıkılana dek 402’den 476’ya kadar Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti Ravenna olmuştu. Ravenna Gotların kontrolü altındayken, Ariusçular Ravenna’da önemli bir şapel ve vaftiz binası inşa programına başlamıştır. Bununla birlikte 535 yılında şehir Ravenna Eksarhlığı‘nı yaratan I. Justinianus tarafından fethedildiğinde İtalyan Yarımadası’ndaki Bizans gücünün merkezi haline getirilmiştir. Justinianus yönetimindeki Ortodoks piskoposlar, dönemin en iyi mozaik ustalarını bazılarını görevlendirerek, bazilikaların yapımını bitişik liman kenti Classe’ye kadar genişletmiştir. Bazıları Ravenna Eksarhlığı’ndan önce inşa edilen ve günümüze ulaşan San Vitale Bazilikası, Başpiskopos Şapeli, Arian Vaftizhanesi, Neon Vaftizhanesi, Galla Placidia Mozolesi, Sant’Apollinare Nuovo Bazilikası, Teodorik Mozolesi ve Sant’Apollinare Bazilikası gibi erken Hıristiyan mozaik sanatının İtalya’da ki mükemmel örnekleri UNESCO Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Ravenna, erken Bizans Mozaikleri’nin iyi korunmuş olduğu tek yer olmayıp, Bizans imparatorluğunun en önemli ikinci şehri Selanik’te de erken mozaik sanatının başyapıtları arasında Hosios David Kilisesi, Hagios Demetrios ve Rotunda bulunmaktadır. Tüm bunlara ek olarak 19. ve 20. Yüzyıllarda gerçekleştirilen arkeolojik keşiflerde Ürdün’deki Madaba Haritası‘nın yanı sıra Mısır, Lübnan, Suriye, İsrail ve Filistin’de Erken dönem Bizans mozaik örnekleri gün ışığına çıkarılmıştır.
Orta Dönem Bizans Mozaikleri
Erken ve orta Bizans sanatı arasındaki ayrımı belirleyen 726-842 yılları arasında gerçekleşen İkonoklastik Tartışmalar olmuştur. Bu dönemde İmparator III. Leo, dini resimlerin yapımını kesin olarak yasaklarken Ortodoks Kilisesi içindeki yetkililer de mozaiklerin de dahil olduğu dini sanatların yok edilmesini teşvik etmiştir. İkonoklazma dönemi Bizans sanatının erken döneminden günümüze çok az mozaik kalmamasının en önemli, sebebi olmuştur.
İkona yandaşlarının ikona karşıtlarına karşı kazandıkları zafer sonrasında dolayısıyla insanların ikonları ibadet edilecek putlar olarak değil, dini ritüel mekanlarının sembolik ve törensel unsurları olarak kabul etmesiyle Bizans sanatçıları yeniden dini imgeler yaratmaya devam edebildiler. Bu dönemin 867-1056 arasındaki ilk bölümü bazen Makedon Rönesansı olarak adlandırılmakta ve Bizans İmparatorluğu’nun ikinci altın çağı olarak görülmektedir. İmparatorluk genelindeki kiliseler ama özellikle Konstantinopolis’teki Ayasofya, Bizans sanatının en iyi örnekleriyle yeniden dekore edilmiştir. İstanbul’da Komnenoslar döneminden günümüze bütün olarak kalabilen tek mozaik, Ayasofya’nın güney galerisindeki II. Ioannes Komnenos ve karısı İrini’yi Meryem ile birlikte gösteren pano olup 1118-1136 arasına tarihlenmektedir. Ayrıca bu dönem mozaiklerine rastlayabileceğimiz Distomo’da Hosios Loukas, Atina’da Daphni ve Sakız Adası’nda Nea Moni’deki manastırların tümü UNESCO Dünya Mirası Alanları olarak kabul edilmiştir.
Konstantinopolis’in 1204’te Dördüncü Haçlı Ordusu tarafından feci şekilde yağmalanmasına dek Roma uygarlığının mirasını devam ettiren Bizans kültürel gelişmişliği nedeniyle Avrupa’dan bakıldığında tarafından medeniyetin son ışığı olarak görülüyordu. Dolayısıyla, 10. ve 11. yüzyıllarda Bizans İmparatorluğu ile çatışan devletler bile Bizans stilini taklit etmiş hatta dini mozaiklerin yapımı için Yunan sanatçıları görevlendirmişlerdir. Bizans’ın düşmanlarından Sicilya Norman Kralı II. Roger’ın Cefalù Katedrali’nin mozaik işleri için Yunan zanaatkarları kiralaması ile Venedik‘teki Aziz Mark Bazilikası‘nın 11. Yüzyıl mozaiklerinin Konstantinopolis’ten ayrılan ve Torcello Katedrali’nde çalışan sanatçılar tarafından yaratılması bu duruma örnektir.
Geç Dönem Bizans Mozaikleri
Latin işgali başkentteki sanatsal gelişim kesintiye uğratmış olup gerek işgal süresince gerçekleşen yağma gerekse bu dönemde yapıların bakımsız kalması kentin dokusunda geri dönülmez bir tahribata yol açmıştır. Palaelogos Hanedanı’nın 1261’de kenti Latinlerden geri alması sonrasında Osmanlı fethine dek geçen süreçte kültürel sürekliliğin yeniden sağlanması için sanat bir araç olarak kullanılmıştır. Bu dönemin en önemli anıtsal eseri II. Andronikos Palaelogos (1282-1328) iktidarının önemli bir devlet görevlisi olan Theodoros Metokhites baniliğinde inşa edilen Khora Manastırı Kilisesi (Kariye Müzesi) olup, bu dönem mozaiklerinin kilisenin sert kurallarından sıyrıldığı ve dinî konuların daha özgür bir biçimde dile getirildiği anlaşılmaktadır. Kariye Müzesi mozaiklerinde Helenistik üslubun yeniden canlandırılırken, derinliği vurgulayan perspektif
ögelerinin yer aldığı kompozisyonlar dikkat çekmektedir. Yine Ayasofya’nın güney galerisinde yer alan Deesis mozaiği işçilik ve anlatım özellikleri açısından bu dönemin en nitelikli eserlerindendir. Azize Thekla Kilisesi olduğu sanılan Ayvansaray’daki Atik Mustafa Paşa Camii’nde 1988 yılındaki tamir sırasında duvarlardan düşen mozaik parçalarının bir zamanlar bu yapının duvarlarının mozaiklerle kaplı olduğunu düşündürmektedir. 14. yüzyılda Galata’da muhtemelen daha eski bir Bizans kilisesinin kalıntıları üzerine Dominiken tarikatına mensup Cenevizliler tarafından inşa edilmiş gotik bir kilise olan ve fetihten sonra camiye çevrilerek ‘Arap Camii’ adıyla anılan yapı içinde Bizanslı fresk ustaları çalıştırılmış olup, 1999 depreminde mihrap önündeki alanda sıvaların kısmen düşmesiyle bunların bazıları ortaya çıkmıştır.
Kaynakça
Barut, Ferdağ. İçinde: Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları. İstanbul, 2015. ss. 308-321
Demus, Otto. The mosaic decoration of San Marco, Venice. Kessler, Herbert L., 1941-. Chicago: University of Chicago Press, 1988
Eyice, S., Tarih Boyunca İstanbul. İstanbul,2006.
Finlay, George. “The Fall of the Byzantine Empire.—A.D. 1185–1204”, A History of Greece, Cambridge University Press, 2014. ss. 219–280
Kitzinger, Ernst, 1912–2003, author. Byzantine art in the making : main lines of stylistic development in Mediterranean art, 3rd–7th century, 1977
Mango, C., The Mosaics of St. Sophia at Istanbul. Washington, 1972.
Marinis, V., Architecture and Ritual in the Churches of Constantinople. Cambridge, 2014
Necipoğlu, N. (ed.), Byzantine Constantinople: Monuments, Topography and Everyday Life, Leiden 2001.
Striker, C. L., Y. D. Kuban (ed.), Kalenderhane in Istanbul, Mainz 2007.