Bizans yapıları İstanbul Sarayları

Büyük Saray, Büyük Konstantinopolis Sarayı

Büyük Saray, Büyük Konstantinopolis Sarayı[1] veya Kutsal Saray[2], İstanbul’da (Bizans döneminde Konstantinopolis) tarihi yarımadanın güney-doğu ucunda Sultanahmet Meydanı (tarihi Hipodrom) ile deniz surları arasında eğimli bir alanda yer alan Bizans saray kompleksi olup, Bizans imparatorlarının ve saray görevlilerinin 330 ila 1081 yılları arasında ana kraliyet ikametgahı olarak hizmet vermiştir. Muhteşem bir taht odası, taç giyme salonu, resepsiyon salonları, kilise ve şapeller, okul, hamam, kütüphane, hazine, Pharos feneri, saray muhafızları kışlası, polo oyun alanı ile teraslı ve fıskiyeli bahçelerden oluşan görkemli ikametgahı olan saray Bizans İmparatorluğu’nun zenginliği ve gücünü yansıtan egzotik mermerler, heykel ve ince mozaiklerle görkemli bir şekilde dekore edilmişti. Günümüze ancak bazı kalıntı ve temel parçası ulaşabilen çoğu 6. Yüzyıl yapımı mozaikler Sultanahmet Camii’nin Külliyesi’nde Arasta Pazarı içerisinde yer alan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nde sergilenmektedir.

1700s map of Constantinople Jacques Nicolas Bellin, 1703
1700’lerin istanbul haritası. Kaynak: Jacques Nicolas Bellin, 1703. 1. Topkapı Sarayı. 2. Ayasofya 3. Sultan Ahmet Camii 4. At meydanı (Hypodrome)

Büyük Saray’ın ilk inşası, MS 323’te Roma İmparatoru Büyük Konstantin tarafından Konstantinopolis’in kurulmasıyla başlamış olup, imparatorluk sarayını Blachernai Sarayı‘na taşıyan I. Alexios saltanatına kadar ikametgahı olmuş ancak 1204 yılına kadar resmi imparatorluk konutu olarak kalmış hatta 1204 yılında İstanbul’un Haçlılarca işgal edilmesinden sonra Latin imparatorlarınca da kullanılmıştır.

Tarih

Konstantin, Roma’nın başkentini Konstantinopolis’e taşıdığından kendisi ve mirasçıları için Hipodrom ve Ayasofya arasında bir saray planlamış olup, yapı bu tarihten sonra birkaç defa yeniden inşa edilip, genişletilmiştir.  Büyük Saray’ın arkeolojik kalıntıları oldukça az olduğundan sarayın yapısını tamamen anlaşılamamışsa da kentin önemli fonksiyonlarına hizmet etmek için tasarlanmış, abartılı mimariye sahip, kültürel bir merkez olduğu anlaşılmaktadır. Büyük Saray Konstantinopolis’in yer aldığı tarihi yarımadanın güneydoğu köşesinde, Hipodromunun hemen doğusunda, kentin deniz surlarına karşı güneydoğuya, Forum’a ve Ayasofya kilisesine hemen doğuya doğru dikdörtgen bir alanı kaplamaktaydı. Osmanlı döneminde inşa edilen Topkapı Sarayı’na benzer bir dizi köşkten oluştuğu düşünülmektedir. Büyük Saray’ın toplam yüzey alanı 200.000 metrekareyi kaplamakta olup, Hipodromdan kıyı şeridine yaklaşık 33 metre yükseklik farkı olduğundan kıyıya doğru inen altı ayrı taraçaya sahipti.

Büyük Saray. İlustrasyon: Antoine Helbert
Büyük Saray kesit

Mimari

Nigel Westbrook, Büyük Saray’ın Batı Avrupa mimarisi üzerinde önemli bir etki yarattığını Roma İmparatorluğu ile Ortaçağ sarayları arasında bir bağlantı oluşturduğunu iddia etmiştir.  Erken Bizans döneminde hem siyasi hem özel hem de kamu fonksiyonlarını barındıran Büyük Saray’ın ilk ve birincil işlevi imparatorluk konutu olmasıydı ki imparatorluk odalarından oluşan Daphne Sarayı’nı[3] barındırmaktaydı. Aşağı Saray denilen bölüm ise resmi resepsiyonlar, meclisler, saray işleri, saray memurları ve muhafızların yerleştirilmesi gibi idari amaçlar için kullanılmaktaydı. Büyük Saray hakkında bilgi edinmemizi sağlayan üç ana metin De Ceremoniis[4], imparator Theophilos ve I. Basil’in yaptığı binaların Theophanes Continuatus’taki tanımları ve Nicholas Mesarites’in 1200’deki John Komnenos’e karşı başarısız darbesinin muhasebesidir. Bu kaynaklara bakılarak sarayın tahmini çizimleri yapılmaya çalışılmıştır. Sarayın en eski kısmı I. Konstantin ve haleflerince 4. ve 5. yüzyıllarda inşa ettirilen Daphne Sarayı olup, bugün Sultanahmet Camii‘nin bulunduğu alanda yer almaktaydı. Hemen yanı başında Hippodrome, bitişik saraylar, Zeuxippos Hamamları, İmparatorluk Forumu veya Augustaion[5], Ayasofya, Aya İrini, sonradan inşa edilen kuzeydoğudaki Aziz John Diippion ve güneydoğusunda Aziz Sergios ve Aziz Bakchos kiliseleri ile Million (Milyon taşı)[6], Mese’nin[7] başlangıcı, kütüphane ve Basilica adlı sütunlarla dolu bir avlu bulunmaktaydı. Büyük Saray, ana caddeye açılan Halki (Chalke)[8] adlı giriş kapısına, toplantı salonları ve yemek odasına, Delphax avlusuna ve bir döner merdivenle Hipodrom’daki imparatorluk locasına bağlanan Daphne yerleşimine sahipti.

Magnaura Senatosu (solda) ve Halki Kapısı (sağda). İlustrasyon: Antoine Helbert

Halki Kapısı ve diğer eklenmeler

Sarayın ana girişi zafer geçitleri için tören alayı için kullanılan anıtsal Halki Kapısı devasa bronz kapılara sahip olup, I. Justinian  döneminde bir kubbe ve örtülü sütunlu kemeri destekleyen dört kemerden kubbenin içi, imparatoru ve Theodora ile bir grup senatör ile birlikte tasvir eden ışıltılı bir mozaikle süslenmişti. Kapının dış kısmı, eski Bizans imparatorları, Justinian’ın önde gelen generali Belisarius’u, Yunan filozofları ve dört Gorgon gibi figürlerin heykellerini ve İsa’nın yaldızlı bir temsili olan Konstantinopolis’teki en büyük ikonası olan Mesih Chalkites’ı taşıyordu. 5. Yüzyıl başlarında St. Stephen şapeli Pulcheria[9] tarafından 5. Yüzyıl bitmeden önce ise St. Michael şapeli saray kompleksine eklenmiştir. Saray bir limana sahip olup, kesinlikle başından beri bir duvarla korunuyordu. Kapalı Hippodrome adıyla bilinen imparatora ait özel bir spor alanı bu dönemde yapılmış olmalıdır. Chalke ve saray muhafızlarının karargahları Nika İsyanı sırasında (532) yakılmışsa da I. Justinian[10] tarafından yeniden inşa edilmiştir. II. Justin[11], sarayın tahtı ve tören merkezi olacak kubbeli bir sekizgen Altın Salon (Chrysotriklinos)[12] inşa ettirirken, I. Tiberios sarayın kuzey bölümünü, kendisi ve ailesi için yeni yerleşimler sağlamak üzere değiştirmiştir. Ana kabul odası olarak kullanılan Altın Salon imparatorun apsiste bir tahtı vardı ve ziyaretçiler için zarif sandalyeler düzenlenmiştir. V. Constantine (741-775) saraya önemli bir özellik eklemiştir: İmparatorun yedi çocuğundan en büyüğü Leo için Nadir görülen mor renkli bir mermer olan porfirden inşa edilen ‘mor renkte doğan’ porphyrogennetos odası. II. Justinian saray duvarlarını güçlendirmenin yanı sıra Justinian Triklinos (loustinianos) adında büyük bir resepsiyon salonu inşa etmiş, Theophilos (829-842) iki katlı bir kompleks (Trikonchos, Sigma ve çeşitli pavyonlar) sonrasında ise Basil, konut odaları (Kainourgion ve Pentakoubouklon), Nea Ekklesia, birkaç şapel ve Polo sahası (Tzykanisterion[13]) eklemiştir. Homojen binalar, duvar mozaikleri ve gül ve porfir mermerinden sütunlarla dolu beyaz mermerden koridorlarla birbirine bağlanmıştır.  Theodora’nın kardeşi Sezar Bardas, Magnaura’da ünlü üniversitenin kurulmasından sorumluydu. I. Basil, Kainourgion (‘Yeni Salon’) içinde dev kartalların tasvir edildiği mozaik döşemelere ve masif altın dolgulu bir taht odasına sahip yepyeni bir saray inşa etmiştir. 820 yılında Noel gününde şapellerden birinde, kendilerini keşiş kılığına sokan suikastçıla imparator Ermeni V. Leo’yu (813-820) öldürmeyi başarmıştır. İmparator III. Leo (r. 717-741 CE), inançlı bir ikonoklast, yani Hristiyan tasvirlerine ibadet etmenin yakışık almadığına inanıyordu. Leo, İsa’nın Halki Kapısı üzerindeki altın görüntüsünün 726’da kaldırılması için ısrar ederek ikon parçalama kampanyasını[14] başlatmıştır.

Komnenosların Tercihi

Aziz Stephen Şapeli, Augustaion ve Consistorion gibi Daphne Sarayı kompleksinin bazı bölümleri VII. Konstantine Porphyrogenetus döneminde (913 – 959) kullanılmışsa da Nikephoros Phokas, 969’da Büyük Saray’ı tahkim ettiğinde Daphne kompleksinin yapıları sınırlarının dışında bırakılmıştır. Daphne Sarayı daha sonra Latin İmparatorluğu döneminde (1204- 1261) yıkılmıştır. I. Alexios Komnenos döneminde (1081-1118), kentin kuzeybatısındaki Blachernae Sarayı birincil imparatorluk ikametgahı olmuş ancak Büyük Saray şehrin ana idari ve tören merkezi olarak kullanmaya devam edilmiştir. Buna karşın 12. yüzyılın sonlarına doğru, sarayın güney-batı bölgesinde Mouchroutas gibi konik kubbeli Arap veya Fars tarzında yeni yapılar inşa edilmişse de 4. Haçlı seferi sırasında kent yağmalanırken Montferrat Boniface’ın askerleri Büyük Saray’ı harap etmiş, sonraki Latin imparatorları Saray kompleksini kullanmaya devam etseler bile bakımları için para harcamamışlardır. Hatta son Latin imparatoru II. Baldwin, Sarayın kurşun çatılarını söküp sattıktan sonra gitmiştir. 1261’de Latinlerin gidip VIII. Michael liderliğinde Rumların başkentte yeniden egemen olmasından sonra kurulan Palaiologos hanedanı döneminde saray yavaş yavaş çürümeye bırakılmıştır. Büyük Saray ayrıca sadece altın, gümüş, değerli taşlar ve savaş ganimetinin yanı sıra paha biçilemez dini eserlerin de bulunduğu büyük bir hazineye sahipti ki bunların çoğu Haçlı yağması sırasında gemilerle Avrupa’ya taşınmıştır. Başka paha biçilmez bir eser de Mandylion[15] ikonu olup, İsa’nın yüzünün izi ile damgalanmış bir kefendi ki Haçlı şövalyeleri tarafından Fransa’ya götürülmüş ancak Fransız Devrimi sırasında kaybolmuştur.

Osmanlı Dönemi

1453 Osmanlı fethi ​​sırasında Büyük Saray harabe haline gelmiş olup, Nea Ekklisia[16] dışında pek az şey ayakta kalabilmiştir.  II. Mehmed 1453 yılında şehre girdiğinde sarayın yıkılıp terk edildiğini görmüş, sarayın boş salonlarını ve harap haldeki pavyonlarını dolaşırken, bir iddiaya göre Fars şairi Saadi’nin şiirlerinden birini fısıldayarak hayal kırıklığını dile getirmiş, belki ölümlü olduğunu hatırlayıp tüm zaferlerin geçici olduğundan dem vurmuştur [17]. Osmanlı döneminin başlarında Konstantinopolis yeniden imar edilirken sarayın çoğu yıkılmıştır. Saray yıkıntıları Osmanlı konaklarının yapımı için uygun hale getirilmişse de bölgede sürekli yangın çıktığından bu binalarda uzun ömürlü olamamıştır. Sultan I. Ahmet döneminde 1609’da Sultan Ahmet Camii ve bitişik binalarını inşa etmek için Daphne ve Kathisma Saraylarının kalıntılarını yıkmadan önce bile burada küçük bir cami ile konutlar yapılmıştı. Büyük saray kalıntılarının bazı bölümlerinin caminin yapımında kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. 19. yüzyılın sonlarında Büyük Saray araştırılmaya başlanmışsa da ancak 20. yüzyılın başlarında çıkan bir yangın Saray’ın bir bölümünü ortaya çıkarmış, hapishane hücreleri, pek çok oda ve mezarlar bulunmuştur.

Sultanahmet’te yapılan kazı çalışmasından fotoğraflar (1927-57)

Kazılar

Kazı sırasında, 1952

Sultanahmet Camii’nin Büyük Saray kalıntıları üzerine inşa edilmesinin ardından neredeyse sarayın varlığı bile unutulmuştur. Paspates bu duruma hayret ederek Konstantinopolis ve Roma arasında karşılaştırma yapanlar, ikincisinde geçmişin her kalıntısının en büyük özenle korunduğunu ancak Konstantinopolis’te eski binalar yıkıldığını, sanat şaheserleri parçalara ayrıldığını, kitabelerin yazılarından sıyrılarak pürüzsüz bir şekilde kesildiğini, sanat eserlerini veya tarihi kalıntıları keşfetmek için hiçbir zaman kazı yapılmadığından şikâyet etmiştir. Bu ilgi eksikliği 20. yüzyıla kadar devam etmiştir. İlk kazılar 1921 – 23 yılları arasında R. Demangel ve E. Mamboury Fransız işgal kuvvetlerinin isteğiyle Mangana Sarayı[18] bölgesinde bir kazıya başlamış, ancak 1923 yılında yarım kalan kazı 1933 yılında tekrar izinli olarak başlamıştır.

1935’ten 1938’e kadar İngiltere’nin Edinburgh kentindeki St. Andrews Üniversitesi tarafından J.H. Baxter başkanlığında çok daha büyük bir kazı gerçekleştirilmiştir. Bu sırada saray kompleksinin orta taraçasında büyük bir Peristyl[19] yani ortası açık sütunlu avlu ile onun ekseninde yer alan Apsid salonu ve hemen bitişiğindeki yapıların bazı bölümleri ortaya çıkarılmıştır. Yapay taraça üzerindeki alanın 66.5×55.5 m ebatlarındaki bölümünü Peristyl kaplamakta olup, bu avlunun 9 m derinliğindeki salonlarında 10×12 Korinth stilinde 8.5-9 m yüksekliğinde sütun bulunmaktaydı. I. Justinianus döneminde Peristyl yenilenirken bugün Arasta pazarındaki müzede görebildiğimiz süs mozayiği döşenmiştir. Büyük Saray tarzının Roma saray mimarisi ile ilişkili olduğu Peristyl avlusuyla saray holünün ise Aya Sofya ve Aya İrini ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır. Sultanahmet Eski Cezaevi bahçesinde yapılan çalışmalarda, üst kotlarda Geç Osmanlı Dönemine tarihlenen duvar parçaları ve su sistemleri bulunurken, alt seviyelerde ise bir kısmını E. Mambourynin de tespit ettiği ve Senato Binası olarak adlandırdığı Bizans Dönemine ait yapı kalıntıları tespit edilmiştir. 1952’den 1954’e kadar ise yine aynı üniversiteden David Talbot Rice yönetiminde, Arasta Çarşısı’ndaki[20] güney batı binalarından birinin bir bölümünü ortaya çıkaran daha fazla kazı yapılmıştır.1983-1997 yılları arasında T.C. Kültür Bakanlığı ile Avusturya Bilimler Akademisi tarafından gerçekleştirilen proje kapsamında sarayın mozaik zemini restore edilmiş ve bulunduğu yerde, Büyük Saray Mozaik Müzesi adıyla müze haline getirilmiştir.

Büyük Saray Mozaikleri Fotoğraf Galerisi (Özhan Öztürk, 2019)

Büyük Saray Mozaik Müzesi

Arkeologlar, bugün Büyük Saray Mozaik Müzesi’nde sergilenen muhteşem bir dizi duvar ve zemin mozaiği keşfetmişlerdir. Bugüne dek saray tarafından kapsanan toplam alanın dörtte birinden azı kazılmıştır. Açıkçası sarayın büyük bölümü Sultan Ahmed Camii ve diğer Osmanlı dönemi binalarının altında kaldığı için daha fazla kazı çalışması yapmak şu anda mümkün değildir.  Osmanlı döneminde Sultanahmet Camii ile değiştirilmesinin ardından Büyük Saray’ın fiziksel yokluğuna karşın yakın zamanda arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan ve Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nde sergilenen mozaikler bir zamanlar var olan toplumdan bahsetmektedir. Açık hava manzaraları, çobanların hayatı, köylülerin emeği ve avcıların kahramanlığını tasvir eden, mitolojik motifleri ve egzotik ülkelerden gelen vahşi hayvanlarla oynayan çocukları tasvir eden mozaikler 150 insan ve hayvan figürü ile 90 farklı temayı barındırmaktadır. Müze, saray kalıntılarını ve dolayısıyla mevcut parçaları sergilemekle birlikte, mozaiklerin azlığı, sarayın hala eksik olan kısımlarını vurgulamakta, bir zamanlar büyük bir imparatorluğun beynini oluşturan meşhur sarayın yokluğunun altını çizmekte, Bizans toplumunun eskiden ne olduğuna dair bir anı olarak yokluğuyla hafızamızı oluşturmamıza yardım ederek, kendini İstanbullu hisseden herkes için Pierre Nora’nın ifadesiyle lieux de memoire[21] fonksiyonu görmektedir.

https://www.youtube.com/watch?v=qTxY2lIt4_A

Kaynakça

Bagnall, R.S. The Encyclopedia of Ancient History. Wiley-Blackwell, 2012

Brownworth, L. Lost to the West. Broadway Books, 2010

Bury, J. B. History of the Later Roman Empire from the Death of Theodosius I. to the Death of Justinian (A.D. 395 to A.D. 565). London: Macmillan, 1923

Featherstone, Michael, J.-M Spieser, G. Tanman, and Ulrike Wulf-Rheidt. The Emperor’s House: Palaces from Augustus to the Age of Absolutism. Berlin: De Gruyter, 2015.

Gregory, T.E. A History of Byzantium. Wiley-Blackwell, 2010

Istanbul – The Great Palace Mosaic Museum.” Republic of Turkey. Ministry of Culture and Tourism

Magdalino, Paul. The Empire of Manuel I Komnenos, 1143-1180. Cambridge: Cambridge UP, 1993

Mango, C. The Oxford History of Byzantium. Oxford University Press, 2002

Necipoğlu, Gülru (1991). Architecture, ceremonial, and power: The Topkapı Sarayı in the fifteenth and sixteenth centuries Massachusetts: The MIT Press. s. 3. ISBN 0-262-14050-0.

Nora, Pierre. “Between Memory and History: Les Lieux De Mémoire.” Representations 26 (1989): 7-24

Paspates, A. G., and W. M. Metcalfe. The Great Palace of Constantinople. Paisley: Alexander Gardner, 1893

Rice, Talbot. “Palace of the Emperors Excavation.” British Institute at Ankara, 1954.

Rosser, J. H. Historical Dictionary of Byzantium. Scarecrow Press, 2001

Shepard, J. The Cambridge History of the Byzantine Empire c.500-1492. Cambridge University Press, 2009.

Stephanie Ying. The Great Palace: Presence and Absence as a Lieux de Mémoire. http://hum54-15.omeka.fas.harvard.edu/exhibits/show/thegreatpalace

Westbrook, Nigel. “The University of Western Australia.” An Architectural Interpretation of the Early Byzantine Great Palace in Constantinople, from Constantine I to Heraclius. The University of Western Australia., Feb. 2013.

Notlar

[1] Yunanca Mega Palation (Μέγα Παλάτιον), Latince Palatium Magnum

[2] Yunanca Hieron Palation (Ἱερὸν Παλάτιον), Latince Sacrum Palatium

[3] Daphne Sarayı (Yunanca Δάφνη), Bizans İmparatorluğu başkenti Konstantinopolis (İstanbul) şehrinin Büyük Saray’ının ana kanatlarından biridir. George Kodinos’a göre Roma’dan getirtilen bir Nemf olan Dafni heykelinden sonra bu isimle anılmaya başlanmıştır. Sultan Ahmet Camii altında kalması nedeniyle kesin planı ve sarayın görünümü belirsizdir, bilinen tüm kanıtlar yazılı kaynaklardan gelmektedir.

[4] VII. Konstantinos, Latince “De Ceremoniis aulae Byzantinae” adıyla bilinen “Ekthesistes Basileiou Takseos” (Seremoniler Kitabı) adlı en kapsamlı yapıtında imparatoru devletin ruhani simgesi durumuna getiren ve görkemiyle yabancıları etkilemeyi amaçlayan tören ve gösterileri ayrıntılı biçimde aktarmıştır.

[5] Augustaion (Αὐγουσταῖον) Antik ve Orta Çağ Konstantinopolis şehrinin tören meydanı, yaklaşık olarak günümüzde Aya Sofya Meydanı olarak adlandırılan alana karşılık gelir. Başlangıçta pazar yeriydi, 6. yüzyılda revaklarla çevrelemiş kapalı bir saray avlusuna dönüştürülmüş ve Bizans İmparatorluğu başkentinin en önemli binalarının bazıları ile ilişkilenmesi sağlanmıştır. Meydan, geç Bizans dönemine kadar yaşamış, ancak harabeleri ve izleri 16. Yüzyıl başlarında bile hala görülebiliyordu.

[6] Milyon taşı, Yunanca Million (Μίλιον veya Μίλλιον) İstanbul’da Doğu Roma döneminden kalma bir anıt olup, Divan Yolu Cd. No:2 adresinde yer almaktadır. Bizans İmparatorluğu’nun şehirlerine giden tüm yolların mesafelerinin ölçülmesi için başlangıç noktası olan Bizans sıfır mil işaretçisi 4. yüzyılda dikilmiştir. Böylece Roma forumunda Altın Kilometre Taşı (Milliarium Aureum) ile aynı işlevi görmekteydi. 16. yüzyılın başlarında ortadan kayboldu. 1960’lı yıllarda yapılan kazılarda, bölgedeki evlerin altında bazı kısmi parçaları keşfedilmiştir.

[7] Mese (Yunanca ἡ Μέση [Ὀδός] “Orta [Cadde]”) Konstantinopolis şehrinin ana yolu ve Bizans İmparatorluğu’nda kullanılan protokol yoludur. Eski yol, Osmanlı Devleti’nde ve günümüzde Divanyolu Caddesi olmuştur.

[8] Halki Kapısı veya Halki Pili (Yunanca Χαλκῆ Πύλη), “Bronz kapı” anlamına gelen bu adın, bronz kapı kanatları ya da çatısında bulunan yaldızlı bronz döşemeler yüzünden verildiği düşünülmektedir. İç tarafı mermer ve mozaiklerle süslenmiş; dış yüzüneyse birçok heykel yerleştirilmiştir. Bunların en baskını, Bizans İkonoklazmı sırasında ana sembol olmuş İsa ikonudur. 10. yüzyılda kapının hemen yanına inşa edilmiş bir şapel vardır. Kapı, 13. yüzyılda yıkılmıştır. Şapel ise 19. yüzyıl sonuna kadar ayakta kalmıştır.

[9] Aelia Pulcheria (399-453) Doğu Roma imparatoru Arcadius ve Aelia Eudoksia’nın ikinci kızıydı. Büyük kız kardeşi Flaccilla, 397 yılında doğduğu ama erken yaşta öldüğü varsayılmaktadır.

[10] I. Justinianus Jüstinyen olarak da bilinir. 1 Ağustos 527-14 Kasım 565 döneminde Doğu Roma İmparatorluğu’nun imparatoru. Bazı tarih yazarları tarafından kendisine büyük unvanı yakıştırılmaktadır.

[11] II. Justinus 565 ile 578 yılları arasında Jüstinyen Hanedanı üyesi olarak, 574-578 döneminde II. Tiberius ile ortak imparator olarak, Doğu Roma/Bizans İmparatorluğu imparatoru olarak saltanat sürmüştür. Annesi Vigilante, I. Justinianus’un kızkardeşi ve eşi Sophia ise I. Justinianus’un eşi Theodora’nın yeğeni idi.

[12] Hrisotriklinos, Konstantinopolis’te bulunan Büyük Saray’ın yapıldığı geç 6. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar ana kabul ve tören salonu. Görünümü hakkındaki tüm bilgiler, başta özellikle 10. yüzyıla ait De Ceremoniis isimli Bizans protokol kitabı olmak üzere yazılı kaynaklardan gelenlerdir.

[13] Tzykanisterion (Modern Yunanca: τζυκανιστήριον) Sasani İmparatorluğu’ndan Bizans İmparatorluğu’na uyarlanmış bir çeşit polo oyunu olan tzykanion (Yunanca τζυκάνιον, Farsça çuqan) isimli oyunun oynandığı stadyumu verilen addır.

[14] İkonoklazm, bir kültürün kendi dini ikona ve diğer sembollerine ya da anıtlarına dini ya da politik güdülerle planlı saldırısıdır.

[15] Kutsal Mendil (Yunanc: Άγιον Μανδήλιον), Hristiyan geleneğinde İsa’nın yüzünün izi çıktığına inanılan ve ilk ikona sayılan kare ya da dikdörtgen bir bez parçası. İngilizce konuşan Ortodokslukta dahil olmak üzere Doğu Ortodoks Kilisesi’nde genellikle Mandylion olarak bilinir.

[16] Nea Ekklisia (Yunanca Νέα Ἐκκλησία ‘Yeni Kilise’), Bizans İmparatoru Makedonyalı I. Basileios tarafından 876 ile 880 yılları arasında Konstantinopolis’te inşa ettirilmiş bir kilisedir. Bizans başkentinde 6. yüzyılda inşa edilen Aya Sofya’dan sonra inşa edilmiş ilk anıtsal kilisedir. Bizans mimarisinin orta çağının başlangıcını işaret eden bu kilise Paleologos Hanedanı dönemine kadar kullanılmıştır. Osmanlılar tarafından barut deposu olarak kullanılan bu yapı, 1490 yılında yıldırım düşmesinden sonra tahrip olmuştur.

[17] Bir başka iddia Fatih’in aynı şiiri (“Bum nevbet mizened der tarem-i afrasyab/Perdadari mikoned der kasr-ı kayzer ankebud…”) Ayasofya’nın tepesine çıkıp kentin harap haline baktıktan sonra söylediğidir.

[18] İstanbul ili Eminönü ilçesi, Topkapı Sarayı ile Sarayburnu Değirmen Kapısı arasındaki yamaç ve alanlarda Bizans döneminde Mangana olarak isimlendirilen saray, savaş gereçlerinin depoları ve Ayios Yeryios Manastırı bulunuyordu. Mangana Sarayı olarak tanımlanan bu yapının beş katlı olduğunu İmparator I.Aleksios’un kızı Anna Komnena yazmıştır. Onun söylediğine göre, sarayın son derece muhteşem bir görünümü vardı. Mangana Sarayı ile ilgili bunun dışında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

[19] Peristyl (Yunanca peristylon ‘περίστυλον’; Latince peristylium), Helenistik Yunan ve Roma mimarisinde bir peristil, binanın çevresini veya bir avluyu çevreleyen bir sıra sütun tarafından oluşturulan sürekli bir sundurmadır. Tetrastoon, bu özellik için nadiren kullanılan bir antik terimdir. Bir Yunan tapınağındaki peristil bir peristasistir.

[20] “Arasta” kelime olarak üstü örtülü çarşıların eski adıdır. Arasta Çarşısı, İstanbul‘da Osmanlı döneminden kalma bir çarşıdır. Sultanahmet Camii arkasında bulunan çarşıda halı, kilim, takı ve el yapımı ürünlerin satışının yapıldığı birçok yer bulunmaktadır. Sipahi Çarşısı olarak da bilinen çarşının iki tarafında 70 kadar dükkân yer almaktadır. Sipahi Çarşısı olarak anılmasının nedeni kurulduğu dönemde bu çarşıda sipahiler için malzeme satılıyor olmasıdır.

[21] Fransız tarihçi Pierre Nora tarafından üç cilt halinde yayınlanan bir kitabında adı olup, Fransızca ‘hafıza yerleri’ anlamına gelmektedir.