Site icon Özhan Öztürk Makaleleri

Altaylar, Altay Türkleri: Tarih ve Kültür

Altay Türkü kadın geleneksel elbiseleriyle. Pazrırık (Fotoğraf: П. Филатов)

Altaylar veya Altay Türkleri, Rusya’ya bağlı Altay Cumhuriyeti (Rusça Respublika Altay ‘Респу́блика Алта́й’) ve Altai Krai (Rusça Altaysky kray ‘Алта́йский край’) federasyonlarında yaşayan Türklerin genel adı olup, Çelkan, Kumandin, Telengit, Teles, Teleut ve Tubalar adlı halklardan oluşmaktadır. Altay Türkleri kendilerini Altay halkı veya Altaylı anlamına gelen ‘Altay Kizhi’ olarak adlandırmaktaysa da Altay kabileleri kendielrini genellikle yaşadıkları yerin coğrafi özelliklerine göre sözgelimi nehrin (Mayma nehrine atfen ‘Mayma Kizhi’) ya da ormanın (Yiş ormanına atfen ‘Yiş kizhi’) adıyla tanımlayabilmektedir. Bazı yazarlar yanlışlıkla Güney Altayları,  Beyaz Kalmıklar, Biy Kalmıklar veya Dağ Kalmıkları olarak Kuzey Altaylar ise Tatarlar olarak anmışsa da Moğolca konuşan Kalmıkların Türklerle uzak ve zayıf bir bağlantıya sahiptir. Altay halkları arasında Telengit, Teles, Teleut gibi isimlere rastlanması ise bu halkların geçmişte yaşayan ve 6-8. yüzyıl Çin kaynaklarında Tele adlı bir Türk halkının soyundan gelmeleriyle açıklanabilmektedir.

Altay Türklerinden bir erkek atı üzerinde, 1911 (Fotoğraf: Sergei Ivanovich Borisov)

Tarihçi ve etnografların çoğu Altay Dağlarını tüm Türk halklarının orijinal vatanı olarak kabul etmesi dahası Altay Türklerinin dil ve kültürel açıdan bazı arkaik ögeleri günümüze taşıması dilbilim ve halkbilimciler açısından da ilginç bir araştırma alanı olmalarını sağlamıştır. Bununla birlikte Altay Dağlarında yaşayan Samoyed ve Ket halklarının ancak 18. Yüzyılda Türkleştiği ve uzun süre 13. Yüzyıl sonrasında asırlarca Moğol egemenliğinde kaldığı göz önüne alındığında Altay Türklerinin bu açılardan saflığını koruduğunu söylemek zordur. Altayların atalarının Güney Sibirya’nın Altay ve Sayan Dağı bölgelerinde ortaya çıkan Türkler olduğuna şüphe olmayıp, 13. yüzyılın başlarında Moğol egemenliğine giren bölge, Jotay ve Tului halkları arasında sınır olurken, Güney Altaylar Mavi Ordu’nun doğu sınırı, Kuzey Altaylar ise Moğolistan’ın kuzeybatı sınırını oluşturmuştur. 15. Yüzyılda Batı Moğol konfederasyonu olan Jungharların kontrolüne girmiş, 1756’da Mançular Jungharları yok edince kabile ldierleri Rus makamlarına kendilerini Rus hükümeti altına almak için dilekçe ettiler vererek Rusya’ya bağlanmışlardır.

Altaylarda bir balbal (Fotograf: Alexandr frolov Wikipedia)

Altaylar Tarihi

 

MÖ 10. Yüzyılda Altay Dağlarında ata binen ve diğer hayvanları da evcilleştiren, bronz ve diğer metalleri kullanmayı bilen pastoral göçebeler

Altay Türkü kadın atının yanında,1911 (Fotoğraf: Sergei Ivanovich Borisov)

yaşamaktaydı. Rus Arkeolog Sergei Ivanovich Rudenko’nun Altay bölgesinde keşfettiği Pazırık (Пазырык) Kurganında MÖ 3. ve 6. yüzyıllara ait İskit sanatına özgü halı ve el sanatları örneklerini içeren eşsiz bulgular yüzünden alan UNESCO Dünya Mirası Bölgeleri arasına kabul edilmiştir. Kurganda bölgede yaşayan insanların İran, Hindistan, ve Çin ile ticari ve kültürel ilişkileri olduğu anlaşılmıştır. Kurganda dünyanın en eski halısı olarak nitelendirilip, günümüzde Ermitaj Müzesi’nde sergilenen ve Türk halı geleneği ile benzerlik gösteren 200 x 189 cm boyutlarında 2 mm kalınlığında bir halı bulunmuştur. Ayrıca Altay dağı eteklerinde arkeolog Natalia Polosmak kollarında Buz bakiresi adı verilen bir kadın mumyası ile keçi ve geyik gibi hayvan desenli dövmeleri bulunan mumyalar da bulunmuştur. Bu dönem bölgede yaşayan insanların kültürünü ya da dilini tanımlayıp bugünkü toplumlarla ilişkilendirmek zor olsa da bilim adamları Türkçe’nin bölgeye daha sonra geldiği iddiasındadır. 18. Yüzyılda bölgeye Ural Dil Ailesinden Güney Samoyed kolundan ve Yenisey dillerini (Ket, Kott, Arın Assan) konuşan Sibirya halkları bölgeye gelerek Türklerin arasında karışmış ve büyük ölçüde Türkleşmişlerdir. Altay Türkleri, Köktürk, Uygur ve Kara Kitay (Karahitay) ve Çin’i 12. Yüzyıl sonuna dek yöneten Kitay (Hitay) gibi eski Asya Türk krallıkları, 13-15.

Altay Türkleri yurt adını verdikleri çadırlarının yanında,,1911 (Fotoğraf: Sergei Ivanovich Borisov)

Yüzyıllar arasında Moğol İmparatorluğunun parçası olmuştur. 18. Yüzyıl ortalarında Rus Çarlığının Kuzeybatı Çin’de, Sincan’ın kuzeyinde yer alan Çungarya (Dzungaria,北疆) seferi sırasında Altay bölgesi Rus Çarlığının egemenliğine girmiştir.

 

Altaylar: Nüfus ve Coğrafya

 

Altay Dağlarının geniş yaylalarında yaşayan Altay Türkleri Rusya Federasyonu’nun küçük halklarından biri olmakla birlikte Sibirya şartlarında büyük bir grup oluşturmaktadır. 1959’da 45,270, 2002’de 68.000 olan Altay Türklerinin nüfusu 2010 Rusya resmi nüfus sayım sonuçlarına göre 74.238 olup 68.814’ü Altay Cumhuriyeti’nde, 1.763’ü ise Altai Krai’de yaşamaktadır. Sibirya’nın orta kesiminde doğusunda Moğolistan, güneyinde ise Kazakistan’a komşu olan Altay Dağları coğrafi olarak Kuzey, güney ve İç Altaylar olarak üç bölgeye ayrılmaktadır. Altaylarda karasal iklim hüküm sürmekle olup,

Altay Türkü kadın şaman (Fotoğraf: Sergei Ivanovich Borisov, 1908)

bölgenin güneydoğusundaki Chuya stepinin ortalama ocak sıcaklığı -31 ° C  kışın -48 ° C’ye kadar düşebilmekteyken Temmuz ayında ortalama sıcaklık 15ºc’dir. Sonbahar sonlarında hatta Temmuz ve Ağustos ayları bol yağışlı olup, yağış miktarı Batı Altaylarda yıllık ortalama 50 cm, Doğu Altaylarda ise 40 cm’dir. Altay göller ve akarsular açısından zengin bir bölge olup, en önemli gölleri güneyde Marka Kul ve Altay bölgesinin orta kesiminde Teletsk, en önemli nehirleri ise Biya, Katun, Bukhtarma, Kondoma, Ursul, Charysh, Kan, Sema ve Mayma’dır. Altaylar bölgesinin geleneksel ekonomisi, sınırlı tahıl tarımıyla desteklenen göçebe hayvan yetiştiriciliği olmakla birlikte 19. yüzyılın başlarında Rus yönetimi tahıl tarımının kademeli olarak artmasını sağlamıştır.

Kumandin halkı, bölgenin kuzeyinde Biya nehrinin kuzey kıyısı boyunca, Telengit, Güney Altay’daki Chuya ve Argut nehirleri boyunca, Tele, doğu ve merkez Altaylardaki Chulyshman nehrinin vadisinde, Teleut, Charga nehri vadisinde, Tubalar, Büyük ve Küçük Isha nehirleri vadilerinde yaşamaktadır. Altay Türkleri ayrıca Altay Krai’nin başkenti Gorno-Altaisk (Udala) olan Gorno-Altay Özerk Oblastında Ruslar arasında azınlık konumunda ve Komagach ilçesinde Kazaklarla birlikte yaşamaktadır.

Altay Türklerinin dili

 

Altay Türkleri Türkçe’nin şivelerini konuşmakta olup, Güney Altaylarda, Kazakca ve Kırgızca ile yakından ilişkili olan Kıpçak (veya Kuzeybatı) kolunun lehçeleri, Kuzey Altaylarda, Hakazca, Tuvanca ve Yakutca ile ilişkili olan Kuzeydoğu lehçeleri

konuşulmaktadır. Bununla birlikte gerek Kuzey gerekse Güney’de yaşayan Altay Türklerinin tamamı Rusça konuşmakta olup, nüfusun bir bölümünün dilsel açıdan asimile edildiğini de söylemek mümkündür. Altay Türkleri, 19. Yüzyılda Hıristiyanlığı kabul etmelerine karşın Türkçe kökenli isim geleneğini bir ölçüde sürdürmüşse de Karga ve Malçi gibi erkek, Aylu ve Satı gibi kadın isimlerine nazaran Rus isimleri daha yaygın kullanılır hale gelmiştir.  Rus misyoner M. Glukhov ile Altay asıllı M. V. Chevalkov 1840’lı yıllarda Altay Türkçesini ilk kez yazıya geçirmiş, 1930’larda önce Latin alfabesi ve sonra da Kiril alfabesinin kullanıldığı yeni bir yazılı dil geliştirilmiştir. Altay bölgesinde Altay Türkçesi resmi veya idari amaçla kullanılmamaktadır.

Altay Türkleri, Türklerin mitolojik ana vatanında geleneksel Türk din ve inançlarını neredeyse günümüze dek yaşatmayı başarmışlardır

Altay Türklerinin Din ve Kültürü

19. yüzyıl boyunca Rus misyonerler Altay kabilelerinin çoğunun Hıristiyan olmasını sağlamakla birlikte gerek Hıristiyanlığa dönen gerekse dönmeyi reddeden Altay Türkleri gizli veya alenen Türk Dini gelenek ve inançlarına bağlılıklarını terk etmemiştir. Üç koldan Ortodoks Hıristiyanlık, İslam ve Budizm’le çevrilen Altay Türkleri asırlar boyunca bu dinlerin tümüne direnmiş, Türklerin ana vatanında geleneksel Türk din ve kültürünü neredeyse günümüze dek önemli ölçüde yaşatmayı başarmışlardır. 1930’larda Sovyetlerin Türk dil ve dinine karşı uyguladığı baskı artıp asimilasyon kaçınılmaz hale geldiğinde Altay Türkleri ve Türk dinine bağlı diğer Türk kabileleri arasında Burhancılık (Burkhanism) adıyla bilinen bir direniş hareketi baş gösterilmişse de Ruslar tarafından şiddet kullanılarak bastırılmıştır.

Altay Türklerinin dünya görüşünde evren, Dünya Ağacı (Bay Terek) tarafından birbirine bağlı Üst Dünya (Gökyüzü), Orta Dünya (Yaşadığımız

Dünyanın en eski halısı kabul edilen Pazırık Halısı

yeryüzü)  ve Yeraltı Dünyası (İblisler ve ölülerin ikametgâhı) adlı üç yapıyı birleştirmektedir. Şamanist inançlarına göre Orta Dünya’da yaşadığına inanan Altay Türkleri alt ve üst dünya ile iletişim kurmak için aynı zamanda şifacılık yapan ‘kam’ adlı şamanları kullanmaktaydı. Şamanlar spritüal yolculuklarında özel bir kostüm giymekte ve üzerinde dünya ağacı sembolleri çizili bir davul çalarak performanslarını sergilerlerdi.

Altay sözlü destanları sadece Altay Türkleri açısından değil aynı zamanda Türk dünyası açısından muazzam değeri olan kültür mirası olup, bu durumda geleneksel Türk dinini 19. Yüzyıla dek korumayı başaran çekirdek toplum olmalarının etkisi büyüktür. Altay’ın kuzeyindeki Yenisey vadisinde ve doğudaki Orkhon (Orhun) vadisinde yer alan 6-8. Yüzyıllara tarihlenen anıtsal yazıtlar Türk dil mirasının en önemli ögelerindendir.  Uygur alfabesi zamanla tüm neredeyse Türk topluluklarınca benimsenmiş hatta Cengiz Han zamanında Batıda Moğollarca da kullanılmıştır. 19. Yüzyılda Rus misyonerler vasıtasıyla gönülsüzce Hıristiyanlığa geçen 20. Yüzyılda Sovyet yönetimince din ve kültür açısından baskılanan Altay toplumu Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra eski inançlara ve geleneksel Şamanizmi canlandırma çabaları dikkat çekicidir. Altay müzikal geleneği de Şamanizm ve destanlarla ilişkili olup, boğazdan söylenilen dinsel nitelikli şarkı destanlara topşur adlı iki telli kopuz, topşura göre daha uzun boyunlu kopuz ikili, şor adlı 70 cm uzunluğunda ahşap flüt ile daha kısası şagur, seramik flüt  ungurek, huş kabuğu ve geyik derisinden flüt  adişi manok ile amirgi-manok, koyun kemiğinden flüt şagay ile şatra adlı çıngırak gibi geleneksel Altay müzik çalgıları eşlik etmektedir. Kaiçi adı verilen kadın veya erkek destancılarca anlatılan, kai adıyla bilinen sözlü Altay destanlarının en önemli kahramanları Altay Buuchai, Maadai Kara ve Koguteei’dir. M. Yutkanakov ve N. Ulagashev (1867-1946) geçmişin, A. Kalkin ve N. Yalatov

Altay Türkü erkek geleneksel kıyafetleri içerisinde (Fotoğraf: П. Филатов)

günümüzün en önemli kaiçileridir.

Altaylarda 1937 yılında Ulusal Drama Tiyatrosu kurulmuş ve  Altay Türkü aktörlerce Altay edebiyatının önemli kalemlerinden P. Kuchiiak’ın (Kuçyak) yazdığı Çeyneş ve Orolor ile Üç Kız gibi  Türkçe oyunlar oynanmıştır.

 

Altay Türklerinin Geleneksel Yaşam Tarzı

 

Altay Türklerinin geleneksel konutu Orta Asya pastoral göçebeleri tarafından yoğun olarak kullanılan yuvarlak keçe çadırlardır. Kuzey Altaylarda ise keçenin, deri kayışlarla bağlanmış ahşap çerçeveli çadırlar ve ağaç dallarından yapılmış koni formunda ağaç evlerde yaygın olarak kullanılmaktaydı. Sovyet döneminde Altaylar Sovyet ekonomisine entegre edilirken Türkler kolektif çiftliklerde Rus tarzı konutlara taşınmaya teşvik

Altay Türkü yaşlı kadın (Fotoğraf: П. Филатов)

edilmiştir. Bununla birlikte göçebe hayat tarzını sürdüren kırsal topluluklarda geleneksel çadır yaşamı sürdürülmektedir. Altay Türkleri yakın zamana dek nehir, göl ve derelere yakın yerlerde yaşamakta, hayvan yetiştiriciliği ile geçinmekte, avlanmakta ve yakındaki ormanlarda odun toplamaklaydı. Günümüzde kırsal bölgelerdeki yerleşimlerde bile 3-4 odalı, kendi mutfağı ve tuvaleti olan modern konutlarda yaşanmaktaysa da neredeyse her ailenin eve yakın bir arazide yazın mutfak kışın depo olarak kullandığı ‘yurt’adını verdiği bir çadırı bulunmaktadır. Altay toplumu Sovyet döneminde sosyal birliktelik açısından önemli ölçüde zayıflatılmış olup, yoksulluk ve ucuz votka tüketimi düzeltilmesi zor sosyal problemlere sebep olmaktadır.

Altay Türkleri yetenekli demir ustaları olarak tanınmakta olup, bu durumun bir sebebi de demircilik mesleğinin Türk dini açısından da önemli bir meslek olarak görülmesidir ki Türklerle uzak kökten akraba olan Fin mitolojisinde Kalevala destanında demirci Ilmarinen’in konumu aynı sebebe dayanmaktadır. Altay Türklerinde ahşap oymacılık da gelişmiş olup, geçmişte dini semboller ahşap, kumaş ve hayvan kılları kullanılarak yaratılmaktaydı.

1904 yılında rüyasında Ak Burhkan’ı (Ak Tanrı) gören ve Sovyet zulmüne direnmek için kendilerine Oyrat Han adlı bir kurtarıcının gönderileceğini etrafında müjdeleyerek Burhanizm adlı Türk dini direnişini başlatan Türk şaman Çet Çelpan ile evlatlığı Çugul Sarok Çandık

Mutfak

 

Altay Türkleri geleneksel olarak hayvancılık ile uğraştığından Altay mutfağı temelde hayvanlarından sağlanan et ve süt ürünlerine dayanmaktadır. Altaylarda sulandırılan yoğurttan elde edilen ayran en sevilen içecek olup ayrıca çegen (chegän) adı verilen fermente kısrak sütünün damıtılmasıyla elde edilen hafif alkollü içecek de tüketilmektedir. Sert peynir çeşitlerinin üretildiği bölgede başta at olmak üzere koyun ve keçi eti tüketilmektedir. Altaylarda Rus köylülerin yerleşimi ile sebze ve tahıl tarımı da yaygınlaşmış olup, Ruslarla komşu yaşayan Altay Türkleri de sebze, arpa ve mısır ekmekte, kendi ekmeklerini kendi pişirmektedir. Kuzey Altaylarda ayrıca balık, meyve ve çeşitli orman ürünleri de diyete eklenmektedir. Altaylarda tütün tüketimi ve çay içimi de Rus döneminde yaygınlaşmıştır.

 

Kaynaklar

A. J. Frank. Worldmark Encylopedia of Cultures and Daily Life. Vol 5. Gale Learning, 2009 (Second Edition)

Alekseev, N. A. Shamanizm Tiurkoiazychnykh Narodov Sibiri.Novosibirsk, Russia: 1984.

Butanaev, V. Ia. Burkhanizm tiurkov Saiano-Altaia. Gorno-Altaisk, 1994.

Diószegi, Vilmos. “Libation Songs of the Altaic Turks.” Acta Etnographica Academiae Scientiarum Hungaricae 19 (1970): 95–106.

Forsyth, James. A History of the Peoples of Siberia: Russia’s North Asian Colony, 1581–1990. Cambridge: Cambridge University Press, 1994.

LAWRENCE KRADER, VERA DIAKONOVA, AND GREGORY S. ANDERSON Encyclopedia of World Cultures Volume VI s. 19-23

Pazırık Kurganında bir halıda atlı tasviri

Potapov, L. P. (1964). In The Peoples of Siberia, edited by M. G. Levin and L. P. Potapov, 304-341. Translated by Stephen P. Dunn and Ethel Dunn. Chicago: University of Chicago Press. Originally published in Russian in 1956.

Ayrıca Oku

Esaret ve İşgale karşı umutsuz direniş: Hayalet dansı ve Burkanizm

Şaman ve Şamanizm

Türk Dini: Türklerde Tengri inancı ve Tengricilik

Exit mobile version