40°52′18″K 29°07′36″D İstanbul (Prens) adalarının en büyüğü olan Prinkipo (Πρίγκηπος) veya Büyükada, Maltepe sahilinden 2,3 km uzaklıkta Heybeliada ile Sedef Adası arasında yer almakta olup, Adalar ilçesinin merkezi konumundadır. 5.200 m uzunluk ve .1900 m genişliğe sahip ada 5.4 km²’lik alan kaplamakta olup, 164 m yüksekliğindeki Hristo (İsa) ile 203 m yüksekliğindeki Aya Yorgi (Yüce Tepe) adlı 2 tepesi bulunmaktadır.
Büyükada haritası, Büyükada’ya nasıl gidilir?
Büyükada Tarihi
Büyükada’nın Antik Çağ’daki adı bilinmemekle birlikte Plinius’un ayrıntıya girmeden
verdiği Megale “Büyük” adlı ada burası olmalıdır ki sistematik bir kazı yapılmadığından ancak rastlantı sonucu bulunan mezar ve sikkelerden, adada Aya Nikola yakınlarında antik döneme ait bir yerleşimin varlığı anlaşılmaktadır. Bizans döneminde adada Karacabey Koyu’nda (Aya Nikola Manastırı yakınlarındaki ‘Aya Nikola Koyu’) halkı balıkçılıkla uğraşan Karia (Καρυά) adlı tek bir köy
bulunmaktaydı. Doğu Roma İmparatoru I. Constantinus’un Konstantinopolis’i başkent yapmasından sonra, dönem şartlarında izole konumlarından dolayı adalar dünyevi sıkıntılardan uzaklaşmak isteyen keşişlerin sığındığı manastır bölgesi aynı niteliğinden dolayı sarayda istenmeyen kişilerin çile çektikleri sürgün merkezi haline dönüşmüştür. Adalar’a ilk sürülenler Büyük Konstantin’e, Ermenistan kralı tarafından gönderilen Aryan mezhebinden Ermeni piskopos I. Narses ve beraberindeki adamlarıdır.
Bizanslı tarihçiler Kedrinos, Leon Gramatikos ve Theofanis’in notlarından anlaşıldığı kadarıyla Bizans imparatoru II. Justin (565-578) 569’da kendi mülkiyetindeki adayı imar etmekle kalmamış, bugünkü Maden semtinin güneyinde Selvili Yokuş’un deniz tarafında bir manastır ile bugünkü Ayios Dimitrios kilisenin olduğu yerde bir saray inşa ettirmiş olup, İrene, Euphrosyne, Theophano, Zoe ve Anna Dalassena gibi prensleri sürgün amaçlı adaya gönderilmiştir. Hammer ve Janin gibi kimi tarihçilerin İstanbul adalarının (Nisos tu Prinkipos) adının konulmasını bu olaya ve döneme bağlamasına karşın adaların sürgün Bizans prens ve prenseslerinden dolayı ‘Prens adaları’ adını almadığını daha öncesinde de bu adı taşıdığını 572’de ölen Patrik Eutykhios’un
notlarından anlamaktayız. 780 ile 797 döneminde Bizans İmparatoru olup 9 yaşında tahta çıkan VI. Konstantin’in (771-797) naipliğini üstlenen annesi Atinalı Eirene, Büyükada’daki II. Justin sarayının yıkıntıları üzerinde bir kadınlar manastırı inşa ettirmekle kalmamış, oğlu büyüyüp kendisiyle taht mücadelesine giriştiğinde gözlerine mil çektirip torunu Efronisi ile birlikte bu manastıra
hapsetmiştir. Bununla birlikte imparatoriçenin kendisi de 802’de aynı manastıra sürgün edilmekten kurtulamamış, pek çok ikona taraftarıyla birlikte Büyükada’ya gönderilmiştir. Eirene’nin ölümünden 20 yıl sonra bile manastırda çile dolduran Efrozini kekeme lakaplı İmparator Mihail tarafından görülüp beğenilmiş, rahibe olduğu için evlenmesi günah kabul edilen kadınlara temayüllere aykırı davranarak evlenmiştir. Böyle Kadınlar Manastırındaki
çileli günleri sona erip imparatoriçe olarak saraya giden Efrozini kocasının ölümüne dek 6 yılı sarayda geçirmişse de tahta çıkan yeni imparator Teofilos bedbaht kadını yeniden Büyükada’ya göndermiş, kadın ömrünün kalan günlerini de Kadınlar Manastırı’nda geçirmiştir. Kadınlar Manastırı’na en ünlü sürgün ise 19 Nisan-11 Haziran 1042 tarihleri arasında kız kardeşi Theodora ile birlikte Bizans
imparatoriçesi olarak hüküm süren, VIII. Konstantin ile Byzantionlu Helena’nın kızı Zoe’dir. Hafifmeşrep bir kadın olarak ünlenen Zoe aşığı Mihail ile birlikte 1028’de evlendiği kocası İmparator III. Romanos’u önce zehirlemiş ardından banyoda boğdurarak, aşığı IV. Mihail’i 1034’de imparator olarak tahta çıkarmayı başarmıştır. Mihail imparator olduktan sonra müsrifliği ve hafifliğinden bıktığı kadını Harem’den dışarı çıkarmamış hatta bir daha görmek istememiştir. Zoe sonunda Büyükada’da Kadınlar Manastırı’na gönderilmiş ve Mihail’in ölümüne dek adada kalmıştır.
Kardeşi hadım ağası Yuvanis sayesinde manastırdan çıkan Zoe, yeğeni Mihail’in V. Mihail adıyla tahta çıkmasını sağlamışsa da kaderi değişmemiş yeni imparator tarafından da tutuklanıp saraydan Büyükada’ya gönderilmiştir. Bununla birlikte halk yeni imparatorun imparatoriçeye tavrına karşı isyan edince Zoe yeniden saraya geri dönmekle kalmamış önce kızkardeşiyle birlikte ardından da kendisinin 64 yaşında, eski sevgilerinden Konstantinos’un ise başka bir kadınla evli olmasına bakmadan adam ile evlenip 1042’de IX. Konstantin Monomakos’un imparator olmasını sağlamıştır.
Bizans kaynaklarında 9 Nisan 1182’de gerçekleşen Latin katliamı sonrası Bizanslılardan canını kurtarabilen 14 bin kadar Latin’in adalara kaçtığı buradaki manastırları yaktıktan sonra bölgeyi terk ettiği iddia edilmektedir. Tahtını kardeşine kaptıran Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 12. yüzyıl sonlarında kısa bir süre için Büyükada’da yaşadığı sanılmaktadır. Bizans- Venedik çekişmesi esnasında 1302’de
adaya çıkan Venedikli korsanlar ada halkını esir edip, Bizans’tan haraç alabilmek için Kosntantinopol surlarının önünde ada ileri gelenlerini kırbaçlamışlardır. 1352’de Nikola Pisani idaresindeki Venedik-Katalan donanması Bizans seferi sırasında Büyükada’ya asker çıkardığını bildiren Kantakuzenos’un notlarında adanın meskûn olmadığı kayıtlıdır. 1453’de Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki Türk donanması Büyükada’ya çıkmış 30 kadar askerin savunduğu
Büyükada kalesi ele geçirilmiştir. Bahsi geçen bu kalenin Maden bölgesindeki Kadınlar Manastırı’nı çevresindeki mi yoksa 19. yüzyıl sonlarına dek kalıntıları görülebilen kuzeydeki kale mi olduğu bilinmemektedir. Emest Mamboury, Kadınlar Manastırı’nın kıyı boyunca 300 m uzunluğunda olduğunu, ortada bir kilise kuzey ve güney kanatlarında 250 m uzunluğunda devam eden manastır binaları ile muhafız ve hizmetlilerin kaldığı diğer binaların ile hemen deniz kıyısında eski bir limanın ada halkınca “Mağara” ya da “Kamara” (Kemer) olarak anılan kalıntılarının 19. yüzyıl ortalarına dek korunduğunu bildirmiştir. Yazık ki bu bölgede arkeolojik kazı yapılmadığı gibi manastır kalıntılarının üzerine günümüzde tenis kortu, yine Mamboury’nin varlığını bildirdiği daha yukarıda yer alan bir temel kalıntısı üzerine betonarme bir bina ve tarihi liman kalıntısı üzerine de
özel bir kayıkhane inşa edilmiştir. Fetih sonrası Heybeliada gibi işgale direnmeyen adaların halkı yerinde kalırken Büyükada halkı esir edilip boşaltılmış, manastırlar terk edilmiştir. Osmanlı fethi sonrasında boşalan adaya II. Mehmet Karadeniz kıyısından Rum aileler getirip yerleştirmiştir.
Büyükada, Osmanlı döneminde ‘Cezire-i Surh’ veya toprağının rengine atfen ‘Kızılada’ olarak da adlandırılmıştır. 16. Yüzyılda Ayios Nikolaos Manastırının bulunduğu Karacabey koyundaki Karia köyü ile günümüzde Büyükada merkezini oluşturan Prinkipos balıkçı köyü olmak üzere toplam 2 yerleşim bulunmaktaydı. Osmanlı kayıtlarında göre 1548’de adada 191 Rum yaşamaktaydı ki bunların 49’u Kariye-i Kariye adıyla
anılan Karia köyünde, 96’sı Kariye-i Rumiyan adıyla anılan Prinkipo, 46’sı da yeni kurulduğu anlaşılan ve bugünkü Nizam bölgesi olduğu sanılan Kariye-i Serifiyan yerleşimlerindeydi. Ermeni yazar Kömürciyan Osmanlı denizcileri tarafından yağmalanan Karia köyünün zamanla terk edildiğini bildirmiştir. 1547 tarihli Patrikhane kayıtlarında da bahsi geçen 3 köy ile Ayios Dimitrios, günümüzde Saat Meydanı’nda yer alan Ayios İoannis, Panagia ile Çınar Meydanı’nda Ayia Fotini Ayazması’nın bulunduğu yerde dördüncü bir kilisenin varlığı bildirilmiştir. Janin’in, Bizans döneminde İstanbul ve çevresinde eskiden 325 olan manastır sayısının İstanbul’un fethi sonrasında 18’e indiğini ve bunların üçte birinin Prens Adaları’nda olduğunu bildirmesi adaların anakaraya nazaran manastır geleneğini sürdürebildiği bilgisi açısından değerlidir. Bir asır sonra 1688’de Flaman gezgin Dapper’in İstanbul Adaları’nı Papadonisia (Papaz Adaları) olarak anması bu durumu teyit eder niteliktedir.
18. Yüzyılda balıkçılık ve odun kömürü imalatıyla uğraşan ada halkı kuzeyde yeni yerleşim alanları oluşturmuştur. Ayrıca Mora yarımadasından Anadolu’ya yaşanan göçler sırasında pek çok Yunanlı aile prens adalarına yerleşmiştir. İstanbul ile ulaşım ve ticaretin 14 kayık ile sağlandığı 1824 yılında bugün Maden denilen bir semtte demir madeni çıkarılmaya başlanmıştır.
18. Yüzyılda Evliya Çelebi Büyükada’da 200 hanenin bulunduğunu bildirirken 20.
yüzyıl başlarında bile 1.350 hanede yaşayan Rumlar nüfus açısından büyük bir topluluktur. 1745 yılında adayı ziyaret eden İngiliz gezgin Richard Pococke ise harap durumdaki adada 1 yerleşim (Pringipos) ve 4 kilise ile 2 manastırın varlığı dışında Ayios Nikolaos Manastırının bulunduğu yerde terk edilmiş bir köyün ve harap durumda üçüncü bir manastırın varlığını da bildirmiştir. Hollandalı gezgin Van
Egmant ise 1759’da Büyükada’ya, İstanbul’daki Fransız tüccarların gezmek için geldiğini, ayrıca Müslümanların da içki içip eğlenmek için kayıklarla Tophane’den günübirlik geldiğini kaydetmiştir. 1770 Mora isyanı sonrasında Mora’da ki Hristiyan Rum nüfusun bir bölümü Marmara Kıyıları ve İstanbul Adalarına yerleştirilmiştir. 1779’daa Domenico Sestini, 1788’de Thomas Watkins’in notlarından adalarda buğday, arpa, fasulye, bezelye, bakla ve meyve sebze
yetiştirildiğini, eski Karia yerleşmesinin tamamen terkedildiğini ayrıca ada halkının balıkçılık ve odun kömürü yapımıyla geçindiğini anlıyoruz. 19. yüzyıla gelindiğinde Pringipo adıyla anılan köy, kayık iskelesinin bulunduğu Panço meydanı, Aşağı Çınar Meydanı ve Ayios Dimitrios Kilisesi ile çevresinden ibaretken, Rum, Ermeni ve Frenklerin yaz aylarını Adalarda geçirmeye başlamıştır ki Heybeliada ve Büyükada’daki tüm manastırları ziyaret eden Baron
Anton von Prokesch 30 Mart 1826 tarihinde Pera’dan yazdığı bir mektubunda Büyükada’da Rum ve Ermenilere ait büyük bahçeli köşklerin bulunduğunu bildirmiştir. Tanzimat sonrasında Büyükada’ya zengin Müslüman Türkler de yerleşmeye başlarken, 1846’dan itibaren Pazar kayıkları ile sağlanan ulaşımın yerini Karaköy’den buharlı vapur seferlerinin alması Adalar’ın İstanbul ile bağını güçlendirmiş ve ada nüfusu hızla artmıştır. Büyükada’da Macari adıyla bilinen panayır yerine yönüne doğru bugünkü Saat Meydanı ve yukarısına bahçeli köşkler inşa edilmeye başlanmıştır. 1850’den hemen önce çıkan bir yangında Prinkipos’un eski mahalleleri yok eden büyük yangın sonrasında, Çınar meydanındaki Agios Dimitrios
Kilisesi 1856’da yıkılan evlerin üzerine inşa edilirken yeni yerleşim bugünkü Saat Meydanı ile Anadolu Kulübü arasında doğru gelişmiştir. 1854’de Agios Nikolaos, 1857’de ise Ermeni Katolik kiliseleri inşa edilmiş, 1867’de ise yılında Panayia (Meryem Ana) ve Ayios İoannis Kiliseleri’nin önü doldurularak, 2 gazino, 5 ev bir otel ile eski vapur iskelesi yıkılarak Osmanlı Donanması’nın müteahiti Joseph Baudouy ve onun için çalışan inşaat kalfası Tsilenis’e
‘Debarcadere’ (Fransızca ‘iskele’) adıyla bilinen nhtım alanı yaptırılmıştır. Debarcadere’de iskele çıkışında karşılıklı bulunan Delakuridis ve Delagramatika gazinoları, Nikopulos eczanesi, sonradan tütün deposuna dönüştürülen Confisserie et Patisserie l’Orient pastanesi, Stilyanos Zizikos’un kahvesi, Pana kardeşlerin Bonmarse gazinosu, Select birahanesi, Faros ile Milto lokantaları, Diamandaki gazinosu, dönemine göre Hotel des Etrangers, Hotel Petersburg, New Hotel adlarıyla da anılan Ankara Palas Oteli ile bir oyuncakçı ve adı bilinmeyen bir başka pastane de keyifli rıhtım gezmeleri sırasında uğranılan Belle Époque Çağı’nı yansıtan mekanlardı. Macari bölgesinin yukarısında ise başta tek katlı kargir, 1984 depremi sonrasında ise ahşap olarak
yenilenen Giacomo Oteli bulunmaktaydı ki bu binanında yerine 1908’de İngiliz avukat Leon Pearce’in çabalarıyla 12.500 İngiliz lirası karşılığında sonradan Atatürk tarafından Anadolu Külübü’ne dönüştürülecek ‘Prinkipo Yacht Club’binası inşa edilmiştir. 20. Yüzyıl başlarında adaya sayfiye için gelen zenginler Debarcadere veya Macari etrafındaki gazinolarda toplanırken ada halkından arabacılar Panagia Kilise sokağında, hamallar, Çarşı içinde, bahçıvanlar, Çınar Meydanı’nda, kayıkçılar, Kenef Sokağında, balıkçılar, denize dik açılan sokaklarda, adanın ileri gelenleri ise Kantarocak ve Koto’nun kahvesinde
toplanmaktaydı. 1860 öncesinde İtalyan asıllı Achille Corpi tarafından yaptırılan değirmen Kosmeto tarafından satın alınmış hatta büyütülerek önüne taş rıhtım yatırılmışsa da iskelesi lodos rüzgarına açık olduğu için verimli kullanılamamış, sonradan değirmen kapanmış önü de plaj olarak değerlendirilmiştir.
1894 depremi sonrasında pek çok aile ama özellikle Heybeliada boşalmış ve Boğaz
kıyılarına göç etmiştir. 1895’te II. Abdülhamit’in emri ile Büyükada’da Hamidiye Camii inşa edilmiş, ilk Türk okulu bu camii bünyesinde kurulmuş, adada ölenlerin cenazeleri Kartal veya Üsküdar’a gönderilmek zorunda kalındığından Sadrazam Rıfat Paşa’nın tezkeresiyle Ayia Nikola manastırından Diaskelos’a giden cadde üzerinde adanın ilk Müslüman mezarlığı da oluşturulmuştur. 1910’dan itibaren İttahat ve Terakki’den çekinen Abdülhamit’e yakın kişiler Büyükada’ya yerleşerek gözden uzaklaşmak istemesi de Türk nüfusu arttırırken, gayrimüslimlerin zorunlu askerlik hizmetine alınması bir miktar Rum’un adadan ayrılmasına sebep olmuştur.
1930’lu yıllardan itibaren Yahya Kemal Beyatlı gibi pek çok Türk aydını ve zengin
Türkler yazlıklar inşa ettirerek adaya yerleşmeye başlamıştır. Batılı seyyahlara göre 19. Yüzyıl başlarında 2-3 bin kişinin yaşadığı adada Koçu’ya göre 1960 yılında 7.022 kişi yaşamakta hatta yazlığa gelenlerle nüfus 75-80 bin kişiyi bulmaktaydı. Ayrıca Koçu, 1962’de Büyükada’da 2740 ev, 10 otel ve 390 dükkân bulunduğunu bildirmiştir. Kurtuluş Savaşı, 6-7 Eylül Olayları, 1964 ve 1974 Kıbrıs krizleri ve bunlara bağlı gelişen olaylar sebebiyle Rum nüfusun büyük bölümü Türkiye’yi terk etmiş bu durumun sonucu olarak Rum kaynaklarına göre ise 1951 yılında 500 hane Rum evi bulunmaktayken 2000 yılı itibarı ile Sedef Adası dâhil olmak üzere nüfusu 7.335 kişi olan Büyükada’da en çok 100 kadar Rum yaşamaktadır.
Büyükada Kilise ve Manastırlar
Büyükada’da 9 Rum kilisesi bulunmaktaysa da 1860 yılında eski bir Bizans
kilisesinin kalıntıları üzerine bazilika formunda inşa edilen ve Zağanos Paşa Caddesi ile Alaçam sokağının kesiştiği nokadan bahçe içerisinde yer alan Aya Demetrius (Άγιος Δημήτριος ) ile 1735, 1793 ve 1871’de birkaç kez inşa edilen Theotoku adlı iki kilise ile 963 yılında II. Phokas Nikephoros (963-969) tarafından inşa edilen Aya Yorgi manastırı açıktır. Aya Yorgi (Agios Georgios ‘Αγίου Γεωργίου’) manastırı çan kulesi yüzünden halk arasında ‘çıngıraklı anlamında ’Kudunas’ veya ‘Kuduna’ (Κουδουνά) olarak anılmaktaydı. 23 Nisan ve 24 EylüL’de yılda iki kez yortu düzenlenen kiliseye Scarlatos Byzantios’a göre (1862) ruh hastaları getirilerek şifa dilenmekteydi. Manastırda kır gazinosunun hemen yanında aynı adlı kilise 190-1906 arasında inşa edilmiş olup, maden semtindeki Kadınlar Manastırından taşındığı söylenen tarihi bir gümüş ikonayı barındırmaktadır. 1852 yılında yanan, Kırım savaşı sırasında esir alınan Rus subayları barındırılan ve 1860’da yeniden inşa edilen Aya Nikola (Αγίου Νικολάου) manastırı ve kilisesi, Aya Yorgi tepesinin kuzeydoğu eteğinde adanın ilk yerleşim yeri Karia köyü civarında yer almakta olup halk arasında ‘Batık Manastır’ adıyla bilinmektedir. Bizans döneminde deniz kenarında bulunan manastır 14. yüzyılda bugünkü yerinde inşa edilmiştir. Agios Theodoros, Maden semtinin eski mezarlık kilisesi olup, eski mezarlık arazisi üzerinde bugün köşkler bulunmaktadır.
Adada Dil arazisinde dikçe bir falez altında ‘Aya Kostantinos’ (Αγίων Κωνσταντίνου), Aya Yorgi manastırında ‘Aya Yeorgios’, Lona ve Aya Nikola Manastırı yanlarında iki ayrı ‘Aya Paraskevi’ (Αγίας Παρασκευής) ve Çınar Meydanı sokağında Aya Fotini’ (Αγίας Φωτεινής) adlı 4 ayazma bulunmakla birlikte son ikisi susuzdur. Adada İslam Mezarlığı Tepeköy’de, Rum Mezarlığı ise Aya Nikola mevkiinde yer almaktadır.
Ayrıca Eski mezarlık alanında bugünkü balıkçı Caddesi ile Arabacılar Meydanı arasında kalan Panagia (Meryem Ana) Kilisesi, Profitis İlias mezarlık kilisesi (1878), Ermeni Katolik kilisesi, Lala Hatun ve Yeni Sokak arasında yeralan San Pasificio Latin Katolik Kilisesi (1862), Surp Asdvadzadzin Ermeni Katolik Kilisesi (1858), ile 1921’de yıkılıp yeniden inşa edilen Musevi sinagogu ile adada yer alan dört camiden en eskisi Selvili Cami (Eski Hamiye Cami) diğer önemli dini yapılardır. 1597’de iki rahibin adanın ortasında inşa ettiği “Hristos” adlı bina, 1840’dan itibaren kullanılamaz hale gelmiş, 1869’da tamir edilmişse de 1903’de yıkılarak yerine Yovakimion adlı yetimhane binası (Büyükada Rum Yetimhanesi) inşa edilmiştir. Büyükdere Mehmet İpkin İlköğretim Okulu ve Sarıyer Kız Teknik ve Meslek Lisesi adlı iki okul ile Sahil
Güvenlik Komutanlığına ev sahipliği yapmaktadır. Ekim Devrimi’nin önderlerinden Lev Troçki olmuş, Stalin tarafından ihanetle suçlanıp 1929’da Rusya’dan kovulunca eşi Natalia ile birlikte bir süre Büyükada’da konaklamış hatta anılarını burada yazmıştır.
1850’de yaplan ahşap okul binası, 20. yüzyıl başlarında kız ve erkek toplam 250 öğrenciyi barındırmaktaydı. 1914 yılında yanan okul binası Aya Dimitriou kilisesinin avlusunda bu sefer üç katlı taş bina olarak yeniden inşa edilmişi 1933’de karışık eğitime geçen okul 1977’de Milli Eğitim Bakanlığı talimatıyla kapatılmıştır. 1925-1926 eğitim yılında Rum okulunda 130 erkek ve 135 kız öğrenci eğitim görmekteyken, bu rakam 1971-72 döneminde 50, 1981-82 döneminde 8, 1988-89’da ise sadece iki öğrenciye dek düşmüştür.
Büyükada Ulaşım
Büyükada’da bugün de kullanılmakta olan yollar 1888’de yapılmış olup, o dönemde ada turu faytonlarla 2 Mecidiyeye, eşeklerle 10-15 kuruşa yapılmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında ada sahilinde yer alan Beua Rivage, Kalypso, Giakomo otelleri daha yüzyılın başlarında yıkılmış, Yorgoli (sonradan Yörükali) denilen hamam ve Bella Vista (Belvü) gibi gazinolar da çoktan kapanmıştır.
Büyükada’nın ana fayton yolu vasıtasıyla çevresinin dolaşılmasından ibaret olan ‘Büyük Tur Yolu’, bu yoldan Birlik Meydanı (Lunapark Meydanı) olarak anılan yerde ayrılan kestirme ‘Küçük Tur Yolu’ ile Birlik Meydanı’ndan Hristos Manastırı’na ulaşan ‘Aşıklar Yolu’ adanın doğal güzelliklerini görmek açısından izlenecek en güzel gezi güzergahlarıdır. Aya Nikola Mevkii’nde İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi Adalar’ın tarihçesi konulu 20 bin belge, 6 bin fotoğraf, yüzlerce obje ve belgeleme çekimi, film ve sözlü tarih kayıtlarından oluşan bir koleksiyonu ziyaretçilerine sunmaktadır. Günümüzde İstanbul’un her iki yakasına da Sirkeci, Kabataş ve Bostancı’dan kalkan ada vapurları ve deniz otobüsleriyle bağlı olan Büyükada diğer İstanbul adaları gibi motorlu araç trafiğine kapalıdır.
BÜYÜKADA YAT KULÜBÜ
1906 yılında Büyükada’da kurulmuş olan İngiliz “Prinkipo Yacht Clup Company Limited Şirketi”nin adı İstanbul’un işgalinin ardından Büyükada Yat Kulübü Osmanlı Anonim Şirketi, Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Büyükada Yat Kulübü olarak değiştirilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk 8 Ağustos 1928’de Büyükada’ya gelip Yat Kulübü’ndeki bir eğlenceye katılmıştır. Dernek 1929 yılında yayınlanan tüzüğünde amacını “Büyükada’da gezinti ve sosyal ilişki
araçlarını sağlamak ve arttırmak” olarak açıklamıştır. Kulüp 1937’de Emlâk ve Eytam Bankası’na olan borcunu ödeyemez hale gelip, malları icra ile satışa sunulacak duruma gelince 1926’da kurulan Ankara merkezli Anadolu Kulübü tarafından 100.000 liraya satın alınmış ve Anadolu Kulübü’nün Büyükada Şubesi olarak faaliyete devam etmiştir.
Kaynakça
Akçura, G. (2010). Ada Sahillerinde Bekliyorum. İstanbul: Adalı Yayınları.
Βυζάντιος, Σ.(1862). Η Κωνσταντινούπολις. Περιγραφή Τοπογραφική, Αρχαιολογική και Ιστορική Β. Atina.
Çankaya, Aylin (2016) Bir İçe Kapalılık ve Dışa Açık Olma Hali Olarak Adalık ve Ada Hakkı. İstanbul Adaları ve Burgazada
Örneği. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul Bilgi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. İstanbul
Erdenen, Orhan (1962), İstanbul Adaları, Belediye Matbaası, İstanbul.
Freely, J. (2015). Prens Adaları. istanbul: Adalı Yayınları.
Gürsoy, Ç., Büyükada Yetimhanesi. İstanbul, 2001. s. 11-12
Gyllius, P. (2000) İstanbul Boğazı. İstanbul, s. 245-246
I-stamboul http://i-stamboul.irht.cnrs.fr
Koçu, R.E. (1963). İstanbul Ansiklopedisi. Tan Matbaasi. İstanbul, Cilt 6. s.3191-3202
Mamboury,E., (1943), Les Îles des Princes. Maarif Matbaası, İstanbul.
Kömürciyan, E.Ç., XVII. Asırda İstanbul. İstanbul, 1988. s. 50.
Μήλλας, Α., Κτηματολόγιον Νήσου Πριγκήπου. Atina, 2006. s.9-11, 14-17, 35-36, 63
Okay,K., (1982), Büyükada’nın Tarihsel ve Kültürel Değerleri (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). YÜ Fen Bilimleri Enstitüsü
Poridis, Apostolos (1999). İstanbul Adaları’nın Sosyal ve Fiziksel Gelişiminin Analizi ile Fiziksel Çevrenin Değerlendirilmesine İlişkin Sistematik bir Yaklaşım. (Yayımlanmamış doktora tezi). Yıldız Teknik Üniversitesi/Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul
Refik, Ahmet (1982) Bizans Devrinde İmparatoriçelerin Sürgün Yeri Büyükada. Tarih ve Edebiyat Mecmuası ss. 51-56
Schlumberger, Gustave. İstanbul Adaları. Kesit Yayınları. İstanbul, 2006. s.75-147
Tuğlacı,P., (1992), Tarih boyunca İstanbul Adaları II, Pars Yayın, İstanbul.
Tuğlacı,P., (1995), Tarih Boyunca İstanbul Adaları I, Say Yayınlan, İstanbul.