İstanbul Cemaat ve Topluluklar İtalya Tarihi Olaylar

Doğu ve Batı kiliselerinin Ayrılması: Skizma

Bugün 40’tan fazla farklı Hristiyan mezhebi vardır, ancak 1054 Bölünmesi ya da Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması (Skizma) Kilise tarihindeki en uzun ve en kanlı anlaşmazlık olmuştur. Hıristiyanlık tarihindeki ilk büyük bölünme[1] 16 Temmuz 1054’te Konstantinopolis Patriği Michael Cerularius’un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesi sonrasında Roma Katolik ve Doğu Ortodoks adlarında iki büyük mezhebin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. O zamana dek 50 milyonluk tüm Hıristiyan alemi tek bir vücut altında bulunuyor ancak Doğu’daki kiliseler Batıdakilerden farklı kültürel ve teolojik bir gelişim sergiliyorlardı. Zamanla iki hizip arasındaki gerilim artmış, sonunda Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması gerçekleşmiştir.  Çatışmanın merkezinde Roma’daki papanın evrensel yargı ve otorite iddiası bulunmakta olup, Doğu Kilisesi 42-67 yılları arasında Roma’nın ilk piskoposu olan ve Papalığın kurucusu kabul edilen Aziz Petrus’un halefi ve İsa‘nın halefi olarak görülen papayı ‘souverain pontife’ unvanıyla onurlandırmayı kabul etmişse de dini meselelerin bir piskopos konseyi tarafından kararlaştırılması gerektiğine, dolayısıyla tek bir kişiye tartışmasız bir hâkimiyet verilemeyeceği iddiasını savunmuştur. İki kilise düşünsel olarak ayrılsa da 1204’te Dördüncü Haçlı Seferi’nde Haçlı ordusu Konstantinopolis’i ele geçirinceye kadar birbirleri ile dostça iletişim kurmuştur.

Öncesi

3. yüzyılda, Roma İmparatorluğu çok büyümüştü ve yönetilmesi zorlaşıyordu, bu yüzden İmparator Diocletian imparatorluğu doğu ve batıda iki büyük bölgeye ayırmaya karar vermişti. İmparator Konstantin (306-337) ise tebaasına 313’de Milano Fermanı ile din hürriyeti vermesi üzerine Hristiyan 3 asırdır uğradığı zulümlerden kurtulmuştur. Hristiyanlığın resmen devlet dini olmasından sonra Latince konuşulduğu için İncilleri Latin Vulgate  diliyle yazan Batı Roma İmparatorluğu ve Yunanca konuşulduğu için Eski Ahit’in Yunanca Septuaginta[2] çevirisini kullanan Bizans İmparatorluğu olarak da bilinen Doğu Roma İmparatorluğu‘nda teori ve pratikte küçük farklılıklar göstermeye başlamıştır.

Sezaropapizm

Sezaropapizm, Roma imparatorlarının pagan dönemdeki eski alışkanlıklarını devam ettirerek dine ve kilise yönetimine sürekli müdahale etmesine verilen isim Doğu Batı bölünmesinin de hazırlayıcı sebeplerinden birisidir. Konstantin, Milano Fermanı’nı yayınladıktan sonra kendisini Hristiyanların halimi ve hamisi olarak görmüş dahası devlet merkezini doğuya yani Konstantinopolis’e taşıdığında öncesinde pagan olan Roma İmparatorluğu’nu Hristiyan devlet haline dönüştürmüştür. Sözün özü imparator dini halka istediği şekliyle dayatmış halk da buna zorunlu olarak uymuştur.  Konstantin bu dönemde hem sivil hem dini lider olduğu için kilise işlerine karışmaktan geri kalmamış, İznik konsili onun talebi üzerine toplanmış bu tavrı din adamları tarafından da doğal karşılanmıştır. İlk 7 konsilin tamamı din adamları tarafından değil imparatorlarca düzenlenmiştir. Sözgelimi I. Theodos Ariusçuluğa düşman olurken özellikle Justinianus kiliseyi kendi otoritesine almak için büyük gayret sarf etmiştir. Tek, devlet, tek kanun, tek kilise görüşüne inanan imparatorun görüşüne göre Roma imparatoru hem Caesar hem de Papa olmalıydı. I. Justinianus döneminde Roma (Batı Avrupa), Konstantinopolis (Trakya ve Anadolu), İskenderiye (Mısır ve Libya), Antakya (Antakya ve Doğusu) ve Kudüs (Kudüs ve çevresi) merkezli beş patriklik (Pentarchi) ve otorite sahibi oldukları bölgeler sistemleştirilmiştir.

Benzer şekilde III. Leon, inanç konusu gibi görünmesine rağmen 730’da İstanbul’da toplanan bir konsilde ikonlara tapınmayı putperestlik alameti olarak görüp yasaklarken tam tersine Roma’da 731 yılında toplanan bir konsil ikonlara karşı olanları aforoz etmiştir. Leon’un dine sert müdahalesinin bir sebebi de bu dönemde manastır hayatı ve keşişliğin sosyal hayatı bozacak derecede büyük rağbet görmesi, gençlerin bile çalışmak yerine manastır hayatını tercih etmesiydi. Leon ile aynı derecede olmasa da oğlu Konstantin’de halktan topladığı yardımlarla büyük bir güç olan kilisenin kudretini kırmak, imparatorun otoritesine tehdit oluşturmasını önlemek için ikonları bahane ederek manastırlara bile el koymuştur. İkon karşıtlığı konusunda 717-178’de İstanbul’a dek ilerleyen Müslümanların, Hristiyanları ikonalar yüzünden putperestlikle suçlamasıdır ki Leon’un bu adet ile mücadele etmezse tebaasının İslam’a geçmesinden korktuğu ya da İslam ile arasını bu şekilde düzelteceği gibi tezlerde bazı yazarlarca ileri sürülmüştür.

Leon ve sonrasında oğlunun ikon karşıtlığı Papa tarafından şiddetle kınanmıştır. İmparator, papanın kendisine gönderdiği mektubunu umursamadığı gibi görüşünü paylaşmayan Konstantinopolis patriği Germain’i görevden alarak yerine III. Gregoir’i atamış, halkı büyük oranda Yunanlı olan Calabriya ve Sicilya piskoposluklarının gelirlerine el koymuş, Illyiria ve Selanik’teki papalık naipliklerini de İstanbul’a bağlamıştır. Görüleceği gibi 1054’den çok öncesinde Batı kilisesi ile Bizans imparatorlarının güdümündeki Doğu kilisesi arasındaki nüfuz mücadelesi iki kilisenin ayrılmalarında büyük rol oynamıştır. İkon karşıtlığı İmparatoriçe İrene döneminde sona ermişse de Bizans’ın Batı hâkimiyetine darbe vurmuştur. 752’de Papa’nın elçisinin Frenk kralı Pepin’e taç giydirmesi, 800 yılı Noel’inde ise Papa’nın Charlemagne’ye taç giydirerek ‘Kutsal Roma İmparatoru’ ilan etmesi, Doğu Kilisesince affedilmez bir ihanet olarak görülmüştür.

Erken Dönem Bölünmeleri

Germen ve Frank kabileleri Batı Avrupa’yı ele geçirmiş, 476’da Odoacer İtalya’yı fethettiğinde Batı Roma İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Yönetimsel olarak bölünen imparatorlukta bu dönemden itibaren kiliseler de bağlantıyı kesmeye başlamış, Roma, İskenderiye, Antakya, İstanbul ve Kudüs’de 5 ayrı patrikhane ortaya çıkarken, diğer patrikler üzerinde otoriteye sahip olmayan Roma patrikliği ‘eşitler arasında ilk’ kabul edilme onuruna sahip olmuştur. Bu 5 patrikhane arasında zaman zaman görüş farklılıkları yaşanmış olup, 1054’teki Büyük Bölünme’ye dek 3 önemli olayı anmak gerekir:

İmparator Konstantin ve İlk Nikea (İznik) konsili (325) piskoposları

Aryanizm (Ariusçuluk)

343-398 arasında Doğu Kilisesi’nde pek çok kişi tarafından kabul edilen İsa’nın Tanrı ile aynı maddeye sahip olduğunu veya Tanrı’ya eşit olduğunu inkâr eden ve bu nedenle kutsal olmadığını iddia eden bir inanç olan Aryanizm[3]  üzerinden yaşanmıştır. İmparator Konstantin’in isteği üzerine 325’de İznik (Nicea)‘de toplanan ilk konsil hızla gelişen Arius ve taraftarlarını sindirmek amacıyla toplanmıştır. İskenderiyeli Arius (öl. 336), İmpratorun da teşrif ettiği bu toplantıda düşüncelerini ortaya koymuş, isaa’nın Tanrı’nın oğlu değil sadece insan olduğunu iddia ettiğinde kendisine karşı çıkan Ankaralı Markellos ile İskenderiyeli Athanasius (295-337) görüşleri benimsenmiş, Arius ve taraftarları afaroz edilmiştir. Bununla birlikte tartışma son bulmayınca 381’de Konstantinopolis’te ikinci bir konsil toplanmış, Rühu’l-Kudüs’ün, Baba ve Oğul ile aynı cevherden olduğu kabul edilmiş, benzer şekilde 431’de toplanan Efes Konsili’nde ‘İsa’nın, Tanrı değil, ilahi vasıflar taşıyan bir insan olduğu’ görüşünü savunan Nestorius (öl. 451), afaroz edilmiştir. Aryanizm Batı Kilisesi tarafından şiddetle reddedilmiştir. Bu konsilde ‘Konstantinopolis’in Yeni Roma olmasına atfen’ protokol yönünden Roma piskoposundan sonra birinci sırada yer alması gerektiği fikrinin kabul edilmiştir.

Monofizitler

İkinci önemli ayrışma 482-519’de yaşanan Acacius Bölünmesi olup, Konstantinople Patriği Kayserili Acacius’un enkarne Mesih’in doğası, özellikle de İsa Mesih’in bir kutsal-insan doğası mı yoksa iki farklı doğası mı (tanrısal ve insan) olduğu üzerine bir tartışma ile ilgiliydi. Kadıköy’de (Khalkedon) 451’de toplanan dördüncü konsilde İsa’da tek tabiat gören Monofizitler hedef alınmıştır. Yine bu konsilde İstanbul konsilinde alınan ve Konstantinopolis patriğinin Roma’dan sonra mevkiinin onaylanması dahası Pontus, Asya ve Trakya papazlarını tayin hakkı tanınmıştır. Roma’dan gelen delegeler bu karara itiraz etmişlerse hatta 500 piskopostan ancak 200’ü kararı imzalamışsa da imparator baskısı ile karar çıkmıştır.

Photia

9. Yüzyılda ortaya çıkan Photia bölünmesi ise din adamlarının bekârlığı, oruç, kutsal yağ kullanımı ve geçit alayları gibi çeşitli alanlarındaki görüş farklılıklarından kaynaklanmaktaydı. 869 yılında İstanbul’da toplanan konsil Ruhu’l-Kudüs, Baba ve Oğul’dan neş’et ettiği, Hıristiyanlık akideisiyle ilgili hüküm mercii, Roma Kilisesidir ve Roma’nın aldığı kararlar bütün Hıristiyanlar için geçerlidir kararlarını almıştır. Bu konsilde Patrik Photius aforoz edilmişse de Photius 879’da İstanbul’da yeni bir konsil toplamış ve bu konsilde Rühu’l-Kudüs’ün, sadece Baba’dan doğduğunu kabul etmiştir. 869 Konsilinde Latin Batı Konsili, 879 Konsiline ise Yunan Doğu Konsili denilmiştir. Böylece bölünme fiiliyata geçmiş olup, iki kilise, öbürünü geçersiz saymış ve kâfirlikle itham ederek kendi konsilinin geçerli olduğunu ileri sürmüştür.

Latin ve Yunan Kiliseleri

Teolojik açıdan ayrı yollar izleyen Doğu ve Batı arasındaki bu tür ayrılıklar Hıristiyanlığın iki ayrı kolda ayrılmasına ve sorunların büyüyerek ilişkilerin bozulmasına sebep olmuştur. Latin düşüncesi Roma hukuku ve skolastik teolojiden etkilenirken, daha mistik ve spekülatif Yunan düşüncesi felsefeye dayanmış, ayrıca uygulama farklılıkları da çatışma noktası olmuştur. Sözgelimi Latinler din adamlarının bekâreti konusunda ısrar ederken Doğu kiliseleri rahiplerinin evlenmesine izin vermiş, cemaat törenlerinde Latinler mayasız ekmek, Yunanlılar ise aşai rabbani ayininde mayalı ekmek kullanmıştır. İskenderiye, Antakya ve Kudüs’te 451’den sonra Monofizitlik[4] hâkim olmuş, 637’de Antakya Patrikliği bir yıl sonrasında ise Kudüs Patrikliği Müslümanların hakimiyetine girmiş, böylece Antakya, Kudüs ve İskenderiye patrikleri zayıflarken dolayısıyla beş patriklik anlayışı önemini kaybederken, Roma ve Konstantinopolis iki güç merkezi olarak öne çıkmıştır.

Bunların dışında Ortodoks geleneğinin temelini teşekkül ettiren gerçek sebep ikinci Roma olarak görülen Konstantinopolis’in, doğu Hıristiyanlarının kafasında Petrus ve Pavlus’un Roma’sının yerine geçmiş olmasıdır. 381’den sonra Bizans patrikliği Roma’daki papaya karşı ikinci derecede hiyerarşiye sahip olarak kabul edilmişse de 588’den itibaren patrik, ‘Konstantinopolis Yeni Roma Bapiskoposu ve Dünya Patriği’ unvanını taşımıştır. Günümüzde Doğu Kilisesi’nin en büyük patriği, İstanbul Fener Patrikhanesinin ruhani lideri olup sadece Yunanlılar değil Balkan ülkelerinin çoğu, Ruslar, Mısırlı Hıristiyanlar, Gürcüler, Suriye, Filistin ve Ermenistan’daki Hıristiyanlar da Ortodoks’tur.

Diğer Tartışmalar

İkonoklazm Tartışması

8-9. yüzyıllarda ibadette dini resimlerin kullanımı konusunda da şiddetli tartışmalar yaşanmış tartışmalar ortaya çıkmış, Bizans İmparatoru III. Leo, dini imgelere tapınmanın sapkın ve putperest olduğunu açıklamıştır. Doğu piskoposlarının çoğu imparatorun ile iş birliği yapmışsa da Batı Kilisesi dini sembollerin kullanımını desteklemek için sağlam durmuştur.

Filioque Tartışması

Filioque, Doğu ve Batı Hıristiyanlığı arasında büyük tartışmalara konu olan Latince bir terim olup, Hristiyan doktrininde Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan üçlü doğası olan Teslis veya Üçleme (Trinity) doktrininde Kutsal Ruh’un yalnızca Baba Tanrı’dan mı, yoksa Baba ve Oğul’dan mı ilerlediği üzerine bir ayrılma gerçekleşmiştir.  Filioque “ve oğlu” anlamına gelen Latince bir terim olup, Kutsal Ruh’un hem Baba’dan hem de Oğul’dan geldiğini göstermek için Batı Kilisesi tarafından inançlara eklenirken, Doğu Kilisesi bu kelimeyi dışarda bırakmak için büyük çaba sarf etmiştir. Doğu’nun patrikleri Batı’nın Doğu Kilisesi’ne danışmadan Hıristiyanlığın temel inancını değiştirme hakkının olmadığını yüksek sesle savunmuş, iki taraf da filioque konusunda tartışmayı reddetmiş ve önce birbirlerini suçlamaya başlamış ardından iki kilise de diğer kiliselerin ayinlerinin kullanımını yasaklamıştır.

Doğu kilisesine Konstantinopolis Patriği Michael Cerularius (1000-1058), Roma kilisesine Papa IX. Leo’nun (1002-1054) önderlik ettiği dönemde Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olan Güney İtalya’da sorunlar ortaya çıktığında Norman savaşçıları bölgeyi fethetmiş ve Yunan piskoposlarının yerini Latin piskoposlarıyla değiştirmiştir. Patrik Cerularius, Normanların Güney İtalya’nın kiliselerinde Yunan ayinlerini yasakladığını öğrendiğinde, Konstantinopolis’te ayin yapılan Latin kiliselerini kapatarak misilleme yapmıştır. Papa Leo, baş danışmanı Kardinal Humbert’i bu sorunu çözmek için çeşitli talimatlarla Konstantinopolis’e gönderdiğinde uzun süredir birikerek devam eden anlaşmazlık patlak vermiştir. Humbert, Cerularius’un eylemlerini ağır ifadelerle sert bir şekilde kınarken, Cerularius da papanın taleplerini görmezden gelmiştir. Bunun üzerine Humbert, 15 Temmuz 1054 günü Ayasofya’ya giderek patriğin önceden hazırlanmış aforoz belgesini bırakmış ertesi gün de papa, Konstantinopolis Patriğinin sapkın olduğunu açıklayarak, resmen aforoz etmiştir. Böylece Doğu-Batı Kiliselerinin ayrılması resmen kesinleşmiştir.

 Sonrası

12. yüzyılda Bizans imparatoru I. Manuel, Antakya Maria bir Katolik kadınla evlenmiş, 1180’de öldüğünde, Maria naip olarak tahtı devraldığında Konstantinopolis’te yaşayan Venedikli Katolik tüccarları kayırmaya başlamıştır. 2 yıl sonra öfkeli kalabalık tarafından devrildiğinde 60 bin Latin sakininin tamamı katledilmiş, köle olarak satıldı veya kaçmaya zorlanmıştır. 1185’te ise Katolik Norman şövalyeleri Yunanistan’ı istila edip Selanik şehrini ele geçirdiklerinde Bizanslıların sırası gelmiş, kentte yaşayan 7 bin kadar sivil Yunanlı öldürülmüştür. En kötüsü 1204’te, 4. Haçlı Seferi sırasında yaşanmıştır. Haçlılar Konstantinopolis’i acımasızca yağmalayıp, Bizans İmparatoru’nu gözlerini oyarak öldürmüş, rahibelere tecavüz etmiş, ikonaları tahrip edip, Konstantinopolis’in kutsal hazinelerini İtalya’ya kaçırıp üstüne bir de Ayasofya‘daki büyük Bizans Kilisesi’ni Latin katedrali olarak kullandığında ipler iyice kopmuştur. Bölünme kalıcı hale geldikten çok sonra 1274’te Lyon İkinci Konsey’de uzlaşma girişimi yapılmış ancak anlaşma Doğu piskoposları tarafından kesin olarak reddedilmiştir.

15. Yüzyılda Doğu’daki Patrikliklerin tümü Osmanlı hakimiyetine girmişse de Türkler Hristiyanların iç işlerine karışmamış, her türlü vergiden muaf tutulan İstanbul Patriği Osmanlı coğrafyasında yaşayan tüm Hristiyanların temsilcisi sayılmıştır. 20. Yüzyıla kadar Doğu-Batı arasındaki farklılıkların düzeltilmesine dair bir gelişme sağlanamamışsa da ancak 1965’te Roma’daki İkinci Vatikan Konseyi ve Konstantinopolis’te özel bir törenle Katolik-Ortodoks Ortak Bildirgesi kabul edilmiştir. Deklarasyon ile Papa, Doğu kiliselerindeki törenlerin geçerliliğini kabul etti, karşılıklı aforozlar kaldırıldı ve iki kilise arasında uzlaşma arzusu dile getirilmiştir. 1995 yılında İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi patriği ve İstanbul Başpiskoposu I. Bartholomeos dinler arası barış için dua gününe katılmak üzere Vatikan‘ı ilk kez ziyaret etmiş, 2005 yılında ise diğer Doğu Ortodoks Kilisesi liderleriyle birlikte Papa II. John Paul’ün cenazesine katılmıştır.

Son önemli gelişme olarak ise 2014 yılında ise Papa Francis ve Patrik Bartholomeos, kiliseleri arasında birlik arama taahhüdünü teyit eden bir Ortak Deklarasyon imzalamışlardır. Bununla birlikte Katolik papaz ve kardinaller arasında da Ortodoksluğa yaklaşmak için geleneklerden taviz verilmesine karşı çıkanlar da bulunmaktayken Ortodoks kilisesi daha ılımlı bir yaklaşım içerisindedir. İleride Kiliselerin birleşmesi kararı çıkarsa Papa’nın rolünün de yeniden tanımlanması, Katoliklerin de ikinci evlilik, boşanma, cemaatin yönetimi gibi konuları yeniden düşünmeleri gerekecektir. Ortodoksluk günümüzde, inanç ve kilise yapılanması konusunda görüş birliği içindeki 15 bağımsız Patrikhane’den oluşmaktaysa da Rus Ortodoks Kilisesi, Yunan Ortodoks Kilisesi ve Türk Ortodoks Kilisesi ile Bartholomeos’un Fener-Rum Patrikhanesi arasında milli yaklaşımlar nedeniyle kısmen ayrılıklar bulunmaktadır.

Katolik ve Ortodoks Hristiyanlık Arasındaki Farklar

Katolik Kilise teşkilatı papa otoritesine dayanırken, Ortodoks Kilisesi özellikle ruhani meclis ile idare edilir.

Katolikler, 1870’de Papanın, inanç ile ilgili konularda yanılmazlığını ilan etmişlerse de Ortcdokslar, sadece ekumenik konsilin inanç He ilgili kararlarında Ruhu’I-Kudüs’ün yanılmazlık bahşettiğine inanırlar.

Katoliklere göre Kutsal Ruh, hem Baba ve hem de Oğul’dan çıkarken, Ortodokslar onun, yalnız Baba’dan çıktığına inanırlar.

Katolikler 1854’de papalık kararıyla Meryem’in de İsa gibi günahsız doğduğuna inanırken, Ortodokslar da bu konuda bir görüş birliği yoktur.

Papa’nın 1950’deki kararıyla Meryem’in Göğe Yükselmesi’ne Katolikler inanırken, Ortodokslar bu inanca katılmakla birlikte bir dogma olarak görmezler.

Katolikler, Araf’a inanırlar. Ortodokslar için, yalnız cennet ve cehennem vardır.

Yukarıdakiler dışında dini ayinler ve cemaat duası bakımından da iki mezhep arasında farklılıklar bulunmaktadır.

Takdis için Katolikler mayasız, Ortodokslar mayalı ekmek kullanırlar.

Katolik çocuk, Komünyon’da yalnız birini alabilirken, Ortodoks hem ekmek hem de şarabı alabilir.

Katoliklerde vaftiz edilecek kimsenin üzerine su dökülür; Ortodokslarda o kimse tamamen suya daldırılarak bu işlem yapılır.

Katolik papazları bekâr kalmaya mecburken, Ortodokslarda papazlar evlenebilmekte yalnız keşişler ve ruhani liderler bekâr kalırlardı.

Katolik Kilisesi boşanmaya izin vermemekte, Ortodoks Kilisesi ise vermektedir.

Batıda ruhban sınıfı sakal bırakmamakta, Doğuda ise bırakmaktadır.

Katolikler İsa’nın doğuşunu 25 Aralık’ta Ortodokslar ise 6 Ocak’ta kutlamaktadır

Kaynakça

Vasiliev, Aleksandr. Bizans İmparatorluğu Tarihi. Çev. Arif Müfid Mansel. Ankara, 1943

Büyük Dinler ve Mezhepler Ansiklopedisi. Akşam Matbaası. İstanbul, 1964

Dinler Tarihi Ansiklopedisi. Gelişim Yayınları, 3 cilt. İstanbul

Dvornik, Francis. Konsiller Tarihi. İznik’ten Vatikan’a.Çev. Mehmet Aydın. TTK Basımevi. Ankara, 1990

Eroğlu, Ahmet Hikmet. Doğu Batı Kiliselerinin Ayrılış Sebepleri. Dini Araştıralar, Eylül-Aralık 1999 c. 2, s.5 ss.387-413

Lemerle, Paul. Historie de Byzance. PUF, Paris, 1948

Mending the Great Schism: The Pope Takes a Second Step. Christianity Today, 24(1), 56.

Pocket Dictionary of Church History: Over 300 Terms Clearly and Concisely Defined

Şahin, Süreyya. Doğu-Batı Kiliseleri, Ayrılmaları ve Sebepleri. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 4. İstanbul, 1986

The Oxford Dictionary of the Christian Church, 1989

Notlar

[1] Yunanca skizma (σχίσμα) ‘bölünme’ kelimesi batı dillerince de ödünçlenmiş Latince schisma, Fransızca scisme ve İngilizce’ye schism olarak geçmiştir. Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması İngilizce ‘En Büyük Bölünme’ anlamında Great Schism veya Doğu-Batı Bölünmesi Anlamında East-West Schism olarak anılmaktadır.

[2] Septuaginta, Tanah’ın elde mevcut olan en eski Antik Yunanca çevirisi. 70 anlamına geldiği için LXX şeklinde kısaltılır. Dil analizleri, Tevrat kısmının MÖ 3. yüzyılda, geri kalan kısmın MÖ 2. yüzyılda çevrildiğini göstermektedir.

[3] Aryanizm veya Ariusçuluk, 4. yüzyılda İskenderiye’de yaşamış olan Arius’un geliştirdiği kuramsal öğretidir. Aryanizmin en tartışmalı tarafı Hristiyanlıktaki baba-oğul ilişkisiyle ilgilidir. Kısaca İsa’nın tanrısallığının inkârıdır.

[4] İnanç farklılığından dolayı diğer Hıristiyanlarca dışlanan ve baskı altında tutulan Monofizitler, Müslümanları kurtarıcı olarak görmüştür.