Modern dünyayı eski Roma mirası olmadan bildiğimiz haliyle hayal etmek mümkün değildir. Antik Roma uygarlığı dünya tarihinde kalıcı bir miras bırakmış olup, Roma devleti gücünün zirvesindeyken çok büyük bir coğrafyaya egemen olmakla kalmamış, aynı zamanda neredeyse 1000 yıl varlığını sürdürebilmiştir. Antik Roma’nın mirası hem Roma Cumhuriyeti (MÖ 509-27) hem de Roma İmparatorluğu zamanından (MÖ 27 – MS 476) varlığını sonraki kültürler üzerinde önemli bir etki yaratmış olup, günümüzde özellikle batı kültüründe özellikle devlet yönetimi, sanat, hukuk, dil, mimari, mühendislik, mutfak, askeri örgütlenme, felsefe ve din gibi pek çok alanda hissettirmektedir.
Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından çok sonra,1764’te, Edward Gibbon adlı genç bir İngiliz Roma şehrini ziyaret etmiş, burada Kolezyumu gibi eski binaların kalıntılarını görmüş, Roma heykellerine, su kemerleri ve köprü kalıntılarına hayran kalan Gibbon, “Nasıl oluyor da böyle büyük imparatorluk yıkıldı? sorusuna kendi kendine sormuştur. İngiliz tarihçi ve Milletvekili Edward Gibbon böylece 1776-1788 yılları arasında altı cilt halinde basılan, ‘Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi’ adlı muhteşem çalışmasını birincil kaynak olarak kullanarak kaleme almıştır. Gibbon’un hayatının 20 yılını böyle bir çalışmaya damasının en önemli sebebi kuşkusuz Roma’nın batı medeniyeti üzerinde muazzam bir etkiye sahip olduğunun farkında olmasıydı. Bir tarihçinin dediği gibi, “Roma yok oldu ama yine de yaşadı”.
MS 100’lerde gururlu Romalılar imparatorluğun sonsuza dek süreceğine inanıyorlardı. Ancak MS 500 yılına gelindiğinde, imparatorluğun batı yarısı çökmüştü. Hadrian hükümdarlığı (MS 117-138) altında MS 122’de gücü zirveye ulaşan Roma İmparatorluğu’nun sınırları Avrupa’dan Kuzey Afrika, Küçük Asya ve Mezopotamya’ya kadar uzanıyordu. Romalılar, Batı İmparatorluğu çöktükten çok sonra ellerinde tuttukları bölgelerde izlerini bırakmışlardı. Kuzey Avrupa’da Roma mirası daha geç fark edilirken, Yunanistan ve İtalya gibi Akdeniz ülkelerinde daha önce benimsendi. Özellikle Rönesans sonrasında MS 16. yüzyılda, klasik eserlerin yeniden keşfedilmesiyle, daha fazla Avrupa ülkesi Roma kültürünün değerini anladı ve kendi kültür ve geleneklerini geliştirmede onun yönlerini benimsedi.
Hükümet
Günümüz hükümetlerinin çoğu, Roma Cumhuriyeti’nden sonra modellenmiştir. Güçler dengesi, veto ve temsil gibi kavramların tümü Romalılar tarafından geliştirilmiş ve kaydedilmiştir. Roma, siyasi gücün yeni ve yetenekli bir lidere barışçıl bir şekilde nasıl aktarılacağı sorununu asla çözemiyordu. Bir imparator öldüğünde, hırslı rakipler imparatorluk tacı için sık sık birbirleriyle savaşıyordu. Gerçek güç, liderlerin iktidara gelmesine yardım edebilecek veya onları yok edebilecek orduların eline geçiyordu. Buna rağmen Roma’nın en etkileyici katkılarından biri, hükümet kollarının yani yürütme, yasama ve yargının ayrılmasıdır, böylece ülkede hiç kimse münhasır yetkiye sahip değildi ve bu güçlerin her biri diğerlerine bir kontrol ve denge sağlamıştı. Romalılar, krallarını MÖ 509’da görevden almış ve yeni hükümet biçimlerini monarşi altında katlandıkları türden bir tiranlıktan korumak için Roma Cumhuriyeti’nde yürütme, yasama ve yargı güçlerini birbirinden ayıran bir sistem kurmuşlardı. Atina, Yunanistan demokrasinin doğum yeri olsa da bu kavramın geliştiği yer Roma idi. Bu hükümet modeli ve demokratik, temsili bir cumhuriyet kavramı daha sonra Amerika Birleşik Devletleri tarafından benimsenecekti. Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetimi Roma Cumhuriyeti’nden esinlenmiştir: Yürütme Kolu (Başkan), Roma’nın seçilmiş konsüllerine, Yasama Şubesi (Kongre) Roma meclisine (Senato) gibi ise Yargı Birimi, Roma’nın Praetorlarına benzemektedir. ABD, Roma Senatosunun ardından bir Kongre binasına Senato adını vermiştir.
Kamu Hizmetleri
Antik Roma, günümüzde belediyelerin verdiği kamu hizmetlerinin belki de ilk örneklerini vermekteydi. İlk itfaiye teşkilatı Roma Cumhuriyeti ‘nin Roma İmparatorluğu na dönüşümünde anahtar rol oynayan Romalı general ve politikacı Marcus Licinius Crassus (MS 115-53) tarafından kurulmuştur. Tabii ki hizmet niteliği bugünkünden biraz farklıydı: İtfaiyeciler, yanan bir eve veya binaya hemen ulaşır ancak Crassus, mal sahibi ile fiyat pazarlığı yapana kadar hiçbir şey yapamadan beklerdi. Mal sahibi mülkü Crassus ile fiyatta anlaşabilirse yangın söndürülür anlaşamazsa bina alevler içinde yanmaya bırakılırdı. İmparator Nero (MS 54-68) kendi itfaiye teşkilatını (Vigiles) yarattığında hizmet için haraç alınmasını yasakladı ve bu model halefleri tarafından muhafaza edildi.
Augustus Caesar (MÖ 27 – MS 14) döneminde Cohortes Urbanae olarak bilinen Roma polis gücü kurulmuştur. Roma polis gücü geceleri dolaşan Vigiles’ın aksine şehrin sokaklarında gece gündüz devriye gezmekte, düzeni sağlayıp, kanunu uygulayıp, valiye rapor vermektelerdi.
Roma’da ilk kanalizasyon MÖ 750’de kentin kurulmasından hemen sonra inşa edildiği iddia edilirken, MÖ 600’de büyük kanalizasyon sistemi (Cloaca Maxima) oluşturulmuş, temizliği sağlamak için düzenli olarak sokaklardaki atıkları toplayan ve lağımların bakımını yapan işçiler görevlendirilmiştir.
Hukuk
Roma hukuku, birçok ülkenin modern kanunları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Jüri tarafından yargılanma, medeni haklar, sözleşmeler, kişisel mülkiyet, hukuki vasiyetler ve şirketler gibi hukuki fikirlerin tümü Roma hukukundan ve Roma bakış açısından etkilenmiştir. Herkesin sosyal sınıfı ne olursa olsun eşit şekilde hukuka tabi olduğu kavramı belki de en önemli Roma yeniliğidir. 12 Levha Kanunları MÖ. 451-MÖ. 449, günümüz Avrupa Hukuku’nun temelini oluşturan Roma Hukukunun gelişiminde, yazılı olmayan hususların yazılı biçimde hukuki kurallar haline getirilmesi devrine ait hukuk kaynağıdır. 12 Levha Kanunları Justinianus döneminde (MS 527-565) Pandect (‘Digesta seu Pandectae’) olarak bilinen ancak daha çok Roma’nın çöküşüyle kaybolan ve yalnızca Orta Çağ’da keşfedilip, ‘Roma Özeti’ olarak bilinen 50 hukuk kitabına genişletilmiştir.
Ticaret: ‘Müşteri her zaman haklıdır’
Ticaretin hükümet tarafından kontrolü, bir başka Roma yeniliği olup, Roma devlet kendi çıkarları ve malların kalitesini korumak için, yapıldıkları yer, geldikleri ve bırakıldıkları liman, malların türüne bağlı olarak saflık ve ağırlık seviyelerini işaretleyen mühürlerle damgalanmaktaydı. Düzenli olarak ithalat-ihracat yapan Romalı tüccarlar bir liman kentinde sık sık kredi çekip bir başkasında geri ödediğinden bu durum bankaların gelişmesine yol açmıştı. Romalıların, “müşteri her zaman haklıdır” kavramı ve günümüzde hala müşteri hizmetlerini bilgilendiren politikalar ile itibar görmektedir. Çünkü bir müşteri satın aldığı bir üründen memnun kalmazsa, Roma hukuku müşterinin para iadesi veya değiştirme için iade edebileceğini garanti altına almaktaydı. Romalı tüccarlar mallarını tanıtmak için reklamı ve reklam panosu konseptini, dahası zanaatkarlar isimlerini özgünlük ve kalitenin sembolü olarak mallarını mühürleriyle damgalayarak ticari markayı icat etmişlerdir.
Dil ve Kültür
Romalılar tarafından konuşulan Latince dili, Roma İmparatorluğu döneminde Batı Avrupa’nın çoğuna yayılmıştır. Günümüzde “Roman dilleri” olarak adlandırılan birçok Avrupa dili Latinceden gelişmiştir ki Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Romence bu gruba dâhildir. Bugün dünya çapında yaklaşık 800 milyon insan bir Roman dili konuşmaktadır. Latince, erken Roma İmparatorluğu’nun ve daha sonra Batı Roma İmparatorluğu’nun ortak dili haline gelmişse de özellikle Doğu Roma İmparatorluğu‘nda Yunanca ve daha az ölçüde Mısır ve Aramice gibi yerli diller kullanılmaya devam etmiştir. Latin dili Orta Çağ’ın çok farklı sosyal ve ekonomik ortamında gelişmeye devam etmiş çünkü Roma Katolik Kilisesi’nin resmi dili olmuştur. Buna karşın Doğu İmparatorluğu’nda lingua franca olarak hizmet veren Koine Yunancası, bugün bazı Doğu Ortodoks kiliselerinde kutsal bir dil olarak kullanılmaya devam etmektedir.
İlk olarak Etrüskler tarafından geliştirilen Latin alfabesi dünya çapında birçok dilde kullanılmaktadır. Roma rakamları bugün hala kullanılmaktadır. Latince terimler bilim, tıp ve hukukta hala yaygın olarak kullanılmaktadır. Nicolaus Copernicus’un De Revolutionibus orbium coelestium (1543) gibi bilim üzerinde devrimci etkisi olan kitaplar Latince yazılmıştır ki Latince kökler İngilizce, Almanca ve Hollandaca kelime dağarcığının sırasıyla% 59,% 20 ve% 14’ünü oluşturmaktadır. İngilizce birçok kelime Latince’den etkilenmiştir ve Latince kökenlere sahiptir. Latince, Batı Germen dillerinin hem grameri hem de sözlüğü üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Latince imparatorluğun çöküşünden çok sonra Roma edebiyatı yoluyla yayılmıştı: Ovid, Virgil, Horace, Juvenal, Marcus Aurelius, Cicero, Quintilian ve diğerleri gibi büyük Latin yazarlar, sonraki yazarların eserlerini ve sonraki dillerin gelişimini etkileyecek olan dili ve kültürü korumuşlardır.
Romalılar, bir kahramanın maceraları hakkında uzun bir şiir olan Yunan destanı biçimini benimsemiştir ki Virgil’in destansı şiiri Aeneid, Roma’nın Troyalı kurucusu Aeneas‘ın hikayesidir. Devlet adamı Cicero, topluluk önünde konuşma sanatının yani hitabetin bilinen en büyük ustasıydı. Roma tarihinin en önemli hükümdarlarında biri olan Marcus Aurelius MÖ 300’de Atina’da Kıbrıslı Zenon tarafından kurulduğu kabul edilen Stoa Felsefesinin benimsemiş ve XII bölümden oluşan ünlü Düşünceler kitabını yazmıştır.
Antik Roma’nın Jülyen takvimi, standart modern Gregoryen takviminin temelini oluşturmuştur. Roma İmparatorluğu’nun takvimi Ianuarius (Ocak), Februarius (Şubat) ve Martius (Mart) aylarıyla başladı. 5. yüzyılın Romalı keşişi Dionysius Exiguus, Anno Domini (AD) döneminin, İsa’nın hesaplanan doğum yılına dayanan modern tarihlendirme sistemini tasarlamıştı.
Mimari
Antik Roma’nın binaları ve mimarisi bugün bile hala birçok bina tasarımını etkilemektedir. 18. yüzyılın neoklasik mimari hareketi, Romalıların mimari fikirlerinin çoğuna dönüş kabul edilmektedir. Roma mimarisinin etkisini hükümet binalarında, büyük bankalarda ve hatta Amerika Birleşik Devletleri Capitol Binası gibi bazı ünlü binalarda görebilirsiniz. Roma aynı zamanda bir şehirde kendine ait bir ada gibi olduğu için insula olarak bilinen apartman binasını ve şehir bloğunu da inşa etmişti ki bu apartmanların sakinleri temiz su ve kanalizasyon kullanımı bugünkü apartmanlardakinin öncülüdür.
Mühendislik ve İnşaat
Romalılar, mühendislik alanındaki yeniliklerini imparatorluğun tamamına yayarak batı dünyasını değiştirdiler. Ticaretin artmasına yardımcı olan ve ordularının imparatorluk içinde hızla hareket etmesine yardımcı olan uzun ömürlü yollar inşa ettiler. Bu yolların çoğu bugün hala kullanılmaktadır. Romalılar ayrıca kamusal projeleriyle tanınıyordu. Şehirlere herkesin kullanması için su getirmek için su kemerleri inşa ettiler. Bazıları bugün hala kullanılan Roma su kemerleri, suyla çalışan freze makineleri, Roma hamamlarında kullanılan ve ayrıca saraylarda ve zengin evlerde kullanılan termal ısıtma sistemleri, kanalizasyon ve boru sistemleri ve betonun buluşu ve yaygın kullanımı Roma’nın mimari dehasının izleridir. Cam pencereler ilk olarak Roma’da kullanılmıştır.
Hamam gibi kamu binaları da inşa ettiler. Romalılar bu projelerin çoğunu inşa etmek için betonu mükemmelleştirdiler. Çoğu insan 19. yüzyıldan kalma bir icat olduğunu sansa da hızlı kuruyan ve oldukça güçlü Roma betonu, taştan daha düşük maliyetle güçlü ve dayanıklı binalar inşa etmelerine izin verdi. Olağanüstü betonları sayesinde sağlam su kemerleri ve köprüleri ile diğer mimari yapıları üretebildiler. Romalılar ayrıca bina projelerinde tonoz, kemer ve kubbeyi mükemmelleştirdiler. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Capitol binası Roma Pantheon’undan esinlenmiştir dahası ve Lincoln ve Jefferson anıtlarının her ikisi de Roma mimarisine göre şekillenmiştir. Amfitiyatro kavramı Yunanlılardan gelmekteyse de Romalılar tarafından geliştirilmiş, insanlar en sevdikleri takımların oynadığını görmek veya popüler bir şair veya yazarın oyunlarını izlemek ve gladyatör dövüşlerini seyretmek için bu amfitiyatroların koltuklarını doldururlardı.
Romalılar, Britanya’nın kuzeyinde İskoçya Pictleri gibi başa çıkamadıkları bir halkla karşılaştıklarında Roma topraklarını diğer insanlarınkinden ayırmak için bir duvar (Hadrian Duvarı ve daha sonra Antonine Duvarı) inşa etmişlerdir. MS 122’de inşa edilen Hadrian Duvarı, sembolik olarak Roma’nın gücünü gösterirken aynı zamanda artık Roma İmparatorluğu’nun genişlemesinin sonunu işaret ediyordu. Romalılar bir bölgeyi fetheder ve sonra fethedilen toprağı kültürel aktarım yoluyla geliştirirken, bu insanların en iyi yönlerini kullanmayı ihmal etmezdi.
Hıristiyanlık
Roma İmparatorluğu’nun son dönemi, Hıristiyanlığın yayılmasıyla Avrupa’da din üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Roma dini inançları ve ritüelleri de Hıristiyanlığın sonraki gelişiminde etkili oldu. Büyük Konstantin (MS 306-337), Katolik Kilisesi tarafından ve bazen değiştirilmiş biçimde daha sonraki Protestan kiliseleri tarafından kabul edilip, Hıristiyan ayinlerinde yaygın olarak kullanılan bir inanç ifadesi MS 325’te İlk İznik Konseyi tarafından Nicaea şehrinde kabul edilen Nicene Creed’i dikte etmişti. Roma, önümüzdeki bin yıl boyunca Avrupa üzerinde büyük etkiye sahip olacak olan Katolik Kilisesi’nin eviydi ki bugün Hristiyanlık dünyanın en büyük dinidir. Kişisel olarak tanrıya hizmet eden rahip kavramları, ritüel yoluyla dönüşüm, rahiplerin bir kurul tarafından atanması, bir başrahip ve daha küçük rahiplerin varlığı, Latince bir dini ritüelin okunması ve tütsü kullanımı Kilise tarafından benimsenen Roma gelenekleriydi.
Mutfak
Roma, makarna yemekleri, pizza, peynir yemekleri, balık ve özellikle soslu yemekler gibi modern restoranların zevk aldığı en popüler yiyeceklerin çoğunu ya geliştirdi ya da icat etti. Roma mutfağı, diğer birçok kültürden daha iyi bilinmektedir ki çünkü Roma günlük yaşamı hakkında bilgi sahibi olabileceğimiz, Pompeii ve Herculaneum şehirleri, MS 79’da Vezüv Yanardağı’nın patlaması sırasında küle gömüldüğünde olduğu gibi korunmuştur. Romalılar soslara düşkündü, özellikle de hemen hemen her şeyle yenen fermente balık ezmesi olan garum adı verilen bir sosu bolca kullanmaktaydı. Termopolium, genellikle bir sokakta veya pazar yerinde bulunan, içinde sıcak, hazırlanmış yiyecek kavanozlarının bulunduğu bir tezgâhın bulunduğu basit bir restoran tipi olup bugünkü fast-food konseptinin atasıydı. Termopolium’a gelen müşteri tezgâhta sipariş verir, ödeme yapar, yiyeceklerini bir kaptan seramik bir kâseye alır ve yoluna devam ederdi ki düşük fiyata karın doyurulabilen bu bistrolar özellikle alt sınıflar arasında popülerdi. İnsanlar buradan aldıkları yiyecekleri hareket halindeyken kolayca yiyebilirdi.
Askeri Organizasyon
Dünyanın ilk profesyonel sürekli ordusu Asurlulara ait olmakla birlikte profesyonel Roma ordusu zamanının en verimli ve güçlü ordusuna sahip olup, Romalılar bugün hala kullanımda olan pek çok askeri örgütlenme ve yeniliği geliştirmiştir. Roma lejyonları, en düşük sınıftan bir askerin bile subay olmak için rütbe alarak yükselebilmesi açısından sınıf ve etnik ayırım olmadan eşitlik sunmaktaydı. Profesyonel Roma ordusu savaş ve silah kullanma becerisinin yanı sıra disiplinin aşılanması için temel eğitim zorunluydu. Roma ordusunda muharip sınıflar dışında mühendisler, lojistik ve destek personeli, mühimmat birlikleri, iletişim birimleri ve kalifiye tıbbi destek personeli vardı. Roma sömürgeciliği, savaş modelleri, askeri organizasyon, silah iyileştirmeleri, zırh, kuşatma teknolojisi, denizcilik inovasyonu da Batı kültür ve mühendisliğinin gelişiminde etkili olmuştur.
Bugün bile kullandığımız Roma rakamlarının aslında MÖ 850 -750 yılları arasında daha Roma kurulmadan önce yaratıldığını biliyor muydunuz?
Roma Rakamlarının Tarihçesi video
https://www.youtube.com/watch?v=t_iOSk9oV1M