Karadeniz Tarihi

Kuman ve Kıpçaklar farklı halklar mı?

 

Kıpçaklar, Türk dili konuşan halkların en batıdaki kolu olup, MS 9-10. yüzyıllarda Güney Sibirya’da Tobol ve İşim nehirleri civarında yaşarken, Hıtay devletinin yıkılmasıyla 11. yüzyılın başlarında Rus prensliğinin güneyinde Karadeniz steplerine doğru sarkmışlardır. Döneme tanıklık eden İranlı Mervezi’nin ‘Qun’, adlı bir halkın ‘Qay’ adı verilen daha güçlü bir halk tarafından otlaklarından kovulup, Şarilerin topraklarına, Şarilerin ise Türkmenlerin topraklarına göçtüğünü bildirmiştir. Mervezi’nin çağdaşı olan Ermeni yazar Urfalı Mateos bu halkı ‘Harteşk’ adıyla anarken Bizans kaynaklarında Kumanlar (Κούμανοι), Alman kaynaklarında Valwen, Rus kaynaklarında Polovci (Половцы), Macar kaynaklarında Kun olarak bahisleri geçmektedir. Bununla birlikte Kuman adını yabancı bir kaynaktan aldığı sanılan İdrisi dışında tüm İslam kaynaklarında Kıpçak olarak anılmışlardır.

Kuman kelimesinin manası

Németh, ‘Kuman’ kelimesinin bu halkın kendilerine verdiği Türkçe bir isim olduğunu Türk dillerinde ‘sarı, renksiz, uçuk’ anlamına gelen /-Ku/ köküyle ilişkili olduğunu, Xartes, Polovsi ve Valwen adlarının ise çeşitli dillerde ‘sarışın, soluk renkli’ anlamlarına geldiğini iddia etmiştir. Györffy ise Quman ve Qun kelimelerinin birbiriyle özdeş olmayıp, Macarca “Kun” adının “Kun” kelimesiyle ilişki olması gerektiğini ileri sürerken Vasary’de Nemeth gibi Kumanların Macarca adının kendilerine taktıkları bir isim olan “Qun”a dayanması gerektiğini bildirmiş dahası Kumanlar ile Kıpçakların 2 farklı halk olup, 12. yüzyıl sonlarına dek birleştiklerini öne sürmüştür. MS 388 tarihli bir Çin kaynağında K’uo-muo-γiei adlı göçebe kabilenin adından bahsedilmesi bazı yazarların bunları Kumanlarla özdeşleştirmesine ve Kıpçaklardan ayrı düşünmesine sebep olmuştur. Kara Kırgız kabilesi Komanğelair, Kazak kabilesi Kumanay’a,  15-16. yüzyıllarda Romen asilzadesine ait Kumandur ve Moldova’dav Macaristan’a göçen kabile şefleri arasında Komán, Kuman, Koman isimlerine rastlanılmasının yanı sıra Piriştine’de Kumanovo, Kosova’da Kumanik, Makedonya’da Kumaničevo, Bulgaristan Nevrokop civarında Kumanič, Üsküp’te Kumanovo, Tărnovo ve Dryanovo bölgelerinde Kumanite köylerinin varlığı da Kuman halkıyla ilişkilendirilmiştir. Moğolistan ve Kırgızistan’da Mogoldur soyadının kullanımından hareketle bu toponimlerinde Kumanlarla ilişkisi olduğu iddia edilmiştir. Kumanlara atfedilen ‘sarı’ renk kimi yazarlarca yanlış algılanmış ve bu halkın ‘sarışın’ olduğu sanılmışsa da kanımca ‘sarı renk’ ile kastedilenin Avrasyalı göçebelerin kuzeyi “kara”, batıyı “beyaz”, güneyi “kırmızı”, yeşil veya maviyi “doğu”, merkezi ise “sarı” ile ilişkilendirdiği renk kodlu coğrafya bilgisi ile ilişki olmalıdır (Bkz. Karadeniz’in Adı nereden geliyor?) . Kumanların, Güney Sibirya ve Kuzey Kazakistan’a göç etmeden önce yaşadıkları ilk vatanlarının (Sarı nehrin doğu yakası) “sarı renkle özdeşleşen “merkezi” konumundan dolayı için bu adın yakıştırıldığını sanıyorum. Kaldı ki Kumanca’nın en yakın halefi ve devamının Karaimlerin dili olduğu ayrıca Kırım Tatarları ve Nogayların, Kafkas lehçelerinden Karaçay ve Kumukların dilinin nispeten yakın olduğu göz önüne alınıp bu halkların fizyolojik özellikleri de incelendiğinde kendileri sarışın olan Rus komşularınca ‘sarışın’ olarak adlandırılamayacakları anlaşılmaktadır.

Peçenekler, I. Aleksios döneminde Kumanları Bizans ordusu ile yapacakları savaşa yağmayı paylaşma şartıyla yardıma çağırmışlarsa da Kumanlar bölgeye geldiklerinde savaşın bittiğini ve yağmadan kendilerine pay verilmeyeceğini anladıklarında Peçenek ordusu üzerine saldırarak hak ettiklerini düşündükleri zaferin karşılığı olan malları almışlardır. Enez civarında gerçekleşen Lebounion Meydan Savaşı’nda ise 40 bin kadar Kuman, Bizans ordusu ile birlikte Peçeneklere karşı kesin zafer kazanmıştır. İmparator I. Aleksios, savaşta tutsak edilen binlerce Peçenek savaşçının öldürülmesini emredince Kumanlar kendilerinin de aynı sona uğrayacağından çekinerek imparatorun vaat ettiği ödülü bile almadan ülkelerine dönmüşlerdir.

13. yüzyılda Fransisken keşiş Rubruck Kırım’dan ayrıldıktan hemen sonra Kıpçak ve Kuman adlarının özdeş olduğunu kaydederken, bölgenin Tatar istilasına uğramadan önce Kumanların yurdu olduğunu bildirmiştir. Kumanlar merkezi bir siyasi güç oluşturmamakla birlikte ülkeleri İslam tarihçileri tarafından Deşt-i Kıpçak (Kıpçak Stepleri) Ruslarca -Dinyeper ile Volga arasındaki stepler- Zemlja Poloveckaja (Polovci Ülkesi) veya Pole Poloveckoe (Polovci Ovası), Latin kaynaklarında Kumania adlarıyla anılmıştır. 1246’da Plano Carpini (1180-1252) ile Kumania’yı baştan aşağı geçen Benediktus Polonus doğuda Ural nehrinin Kagit ülkesi ile sınır olduğunu bildirmiştir ki Rubruck’a göre Kumanlarla akraba olan Kagitler, Moğolların Gizli Tarihi’nde de hep Kıpçaklarla birlikte anılmış, 1223’de Tatarlara karşı Kumanlarla birlikte savaşıp, yenilmişlerdir. 1241’de alınan ikinci yenilginin ardından ise Kıpçak kabileleri dağılmış veya Tatar-Moğol egemenliğine girmiştir.

Kaynakça

Györffy G. “A kun és a komán népnév eredetének kérdéséhez”. Antiquitas Hungarica, 2. Budapeş-te, (1948): 158-76

Kurat, Akdes Nimet. Peçenek Tarihi. İstanbul Devlet Basımevi. İstanbul, 1937. s. 185

Menges K. H. “The Oriental Elements in the Vocabulary of the Oldest Russian Epos, The Igor’ Tale Slovo o Púlku Igorevì”. Linguistic Circle of New York Supplement to Word 7 (Aralık 1951)

Minorsky, V. “Sharaf al-zaman Tahir, Marvazi, On China, the Turks and lndia: Arabic Text (circa AD 1120) with an English Translitaion and Commentary”. Londra, 194.s. 95-104

Öztürk, Özhan. Pontus: Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi. Nika Yayınevi (3. Baskı) Ankara, 2016

Németh, J. “Die Volksnamen quman und qun”. KCs A 1940 IIIc (1940): 95-109

Rásonyi L.  “Tuna Havzasında Kumanlar”. Belleten, 3, (1939): 401-422

Stoyanov, Valery. “Cumanian Anthroponymics in Bulgaria During the 15th Century. İçinde: The Great Ottoman-Turkish Civilisation. 4. Cilt: Culture and Arts. Ankara, (1999): 113-126

Vásáry, István. Kumanlar ve Tatarlar: Osmanlı Öncesi Balkanlar’da Doğulu Askerler (1185 – 1365). Çev. Ali Cevat Akkoyunlu. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008. s. 20-22