Makale: Özhan Öztürk
İlyada veya İlyada Destanı (Yunanca: Ἰλιάς, Iliás, İngilizce Iliad), Homeros’un Yunan ordusunun Troya kentini kuşatıp ele geçirmesinin son yılını (Bkz. Troya Savaşı) tüm arka planıyla anlattığı manzum destanının adı olup, muhteşem bir savaş öyküsü olmasının yanı sıra ilk tarihi roman olarak da kabul edilmektedir.
İlyada destanının tarihi arka planı
Çanakkale Boğazı’na hâkim olan Troya kenti Yunanlar tarafından sadece zenginliği
için değil Karadeniz’in giriş kapısındaki engelin ortadan kaldırılması amacıyla tahminen MÖ 1250 tarihinde yok edilmiş olmalıdır. Tarihi yerleşimin kalıntıları 20. Yüzyılda ortaya çıkarılmakla birlikte bugüne dek Troya Savaşının gerçekten yaşandığına dair hiç bir arkeolojik kanıt bulunamamıştır. MÖ 2600 tarihlerinde Yunanca konuşan Hint Avrupa kökenli bir halk Makedonya’yı işgal etmiş ve MÖ 1600 tarihine dek tüm Yunanistan’a yayılıp Miken adıyla bilinen bu uygarlık altın çağını MÖ 1450-1200 yılları arasında var olmuştur. Girit adası ile aralarında Troya’nın da bulunduğu Anadolu’nun Ege kıyılarının fethedilmesi de Mikenlerin altın çağına denk düşmüştür. Tıpkı Troya Savaşının gerçekliği gibi her ne kadar konunun uzmanları tarafından hem İlyada hem de Odysseia destanlarının atfedildiği ve hakkında çok az şey bilinen Homer’in de gerçekten yaşadığı tartışmalıdır. Her iki destanda kullanılan Yunanca MÖ 8. yüzyıldan daha eski değildir ve Miken uygarlığının çöküşünün ardından yaşanan karanlık çağda yazıya dönüştürülmüştür. Bununla birlikte efsanenin ana teması asırlar boyunca halk ozanları tarafından dilden dile dolaşıp, kuşaktan kuşağa olmalıdır. Çağdaş Homeros araştırmacılarının bazıları İlyada destanının yazılı bir metin olarak kurgulanmayıp ezberden söylenmek üzere düzenlendiği hatta okuryazar olmayan bu halk ozanlarından birisinin 24 bölümden oluşan kitabı Homeros’a dikte ettirip yazdırdığı kanısındaysa da çoğu araştırmacı bir yazarın elinden çıktığına inanmaktadır. Yunanistan’dan gelen Akhalar ile Anadolulu Troyalılar arasında 10 yıl boyunca sürmüş olan Troya savaşının ilginç bir özelliği de başta Zeus ile eşi Hera olmak üzere Olympos tanrılarının savaşın taraftarları haline gelmesidir.
İlyada destanının konusu
İlyada destanı, Troya prensi Paris’in Sparta kralı Menelaus’un güzel karısı Helen’i kaçırması yüzünden başlamakta Menelaus’un ağabeyi Agamemnon sözde kızı geri almak için büyük bir orduyla Troya surlarının önüne gelmektedir. Öykünün başlangıcı Akhilles ile Agamemnon’un arasını açıp, kahramanın öfkelenmesine sebep olan bir olayı anlatmaktadır. Agamemnon’un savaş sırasında, onur ödülü olarak aldığı Apollon rahibinin kızı Kryseis’in babası yüklü bir fidye ödemeyi teklif edip kızını geri isteyince kral rahibe hakaret ederek kovmuştur. Rahipte bunun üzerine kendisine yardım etmesi için Apollon’a yakarınca tanrı Yunan savaşçılarını hastalık ve ölüm göndererek cezalandırmıştı. Yunanlılar durumu tartışmak için toplandığında kâhin Kalkhas Akhilileus’un Apollon’un Yunanlıları cezalandırmasına neden olduğunu, onur ödülünü karşılıksız olarak geri vermesi gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine Agamemnon Kryseis’i sevmesine rağmen savaşçılarının güvenliği için babasına yollayacağını ama onur ödülü alınan tek Yunanlı olmak istemediği yerine kendisine başka bir ödül verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Akhilleus, krala hitaben konuşarak yağmalanan kentlerden elde edilen her şeyi aralarında paylaşıldığını bunları geri vermenin doğru olmadığını ama Troya’nın ele geçirilmesi durumunda Agamemnon’a kızın 3-4 katı değerinde ödül verileceği cevabını vermiştir. Agamemnon kızarak Akhilleus, Ajax ve Odysseus onur ödüllerini saklarken kendisininkini vermeyeceğini bildirmiştir. Cevabı duyan Akhilleus öfkesinden köpürerek şu unutulmaz cevabı vermiştir:
– Seni utanmaz, kurnaz adam! Sana hangi Yunan gönülden itaat eder? Ben buraya Troyalılar beni incittiği için gelmedim. Benim ne domuzuma, atıma ne de tarlalarıma zarar verdiler, Phthia’nın zengin topraklarıyla Troya arasında çok mesafe, gölge veren dağlar ve tuzlu deniz var. Senin için, utanmaz, köpek suratlı ve senin kardeşin Menelaos’un öcünü Troyalılardan almak için buraya geldik. Ama şimdi benim kazandığım ve Yunanların bana verdiği onur ödülünü alma tehdidinde bulunuyorsun. En büyük savaşçı ben olmama karşın, bir kenti yağmaladığımızda ödülüm senden büyük olmuyor. Ama gene de benim küçük ödülüm benimdir. Şimdi yurduma dönüyorum. Burada onuru kırılmış olarak, sana daha büyük zenginlikler kazandırmak için kalamam!”
Agmemnon’da aynı sertlikte
“-İstiyorsan kaç! Kalmanı istemeyeceğim. Bana onur veren başkaları var, hatta Olympos’un efendisi Zeus bile… Zeus’un sevdiği bütün krallar arasından çok senden nefret ediyorum, çünkü sen tartışmayı ve kavgayı bu kadar çok seviyorsun. Güçlüsün, çünkü bir tanrı sana güç verdi. Adamlarını al, evine dön”
cevabını verdikten sonra kahramanın onur ödülünü geri almış, Akhilleus dediği gibi savaştan çekilmiş, böylece Troyalılar önemli bir avantaj yakalamıştır. Bu sırada Akhilleus’un annesi oğlunun onurunu korumak için Zeus’a dua ederek Agamemnon’a Akhilleus olmadan Yunanlıların zaferi kazanamayacağını göstermesini ister. Zeus’ta Agamemnon’a rüyasında Pilos kralı Nestor’un kente saldırma zamanının geldiğini söylemiştir. Saldırı sırasında karısı kaçırılan Menelaos ile hasmı Paris savaş meydanında karşılaşsalar da yenişememiş, Yunan kuvvetleri ise Troya direnişine takılmıştır. Agamemnon’un danışmanları ona Akhilleus’tan özür dilemesi ve savaşa katılmaya ikna etmelerini önerince kral hatasını anlayıp Akhilleus’a çok değerli armağanlar teklif etmiş ama küskün kahraman kabul etmemiştir. Bu sırada Patraklos, Akhilleus’u, Mirmidonlara savaşta önderlik etmesine izin vermesi için ikna etmiş ve Akhilleus’un miğferini giyerek Troyalıları Yunan gemilerinden uzaklaştırmayı başarmıştır. Bununla birlikte Troyalıların lideri prens Hektor Mirmidonlara komuta eden Patraklos’u Akhilles sanarak savaşınca teke tek mücadelede hasmını öldürmeyi başarmıştır.
Akhilleus, Hektor’un arkadaşı ve kuzeni Patroklos’u öldürdüğünü öğrenince Hektor’u öldürmek için Agamemnon’la barışarak savaş meydanına geri döner ve rakibiyle teke tek karşılaşır. Düello öncesinde Hektor, Peleus oğlu Akhilleus’a yaklaşarak şu sözleri söylemiştir:
“- Artık senden kaçmayacağım Akhilleus. Birimiz ötekinin canını alana kadar seninle teke tek dövüşeceğim. Ama önce Olympos’un efendisi Zeus bana seni kesme gücü verirse sana iyi davranacağım. Senin görkemli zırhını çıkardıktan sonra ölü gövdeni hemşerilerine vereceğim ve senden de aynı sözü vermeni istiyorum.”
Öfke içerisindeki Akhilleus hasmının sözlerini umursamadan rakibinin cesaretini kırmaya çalışmıştır:
“-Bana bunlardan söz etme Hektor. Aslanla insanın, kurtla kuzunun birbirine söz vermeyip sürekli kötülük düşünmesi gibi, bizim de birbirimize arkadaş gibi davranmamız ve bir şeye söz vermemiz olanaksız!. Onun yerine mızrakçılıktaki bütün cesaretini, gücünü ve yeteneğini topla; çünkü ölmek üzeresin. Artık kaderinden kaçamazsın, çünkü Zeus’un parlak gözlü kızı Athena benim mızrağımla senin canını alacak. Şimdi tunç uçlu mızrağınla Patroklos’u kesmekle bana verdiğin acının bedelini ödeyeceksin”
cevabını vermiştir.
İlk mızrak atışını Akhilleus yapmışsa da hedefini bulamayan mızrak uzağa düşüp toprağa saplanmıştır. Tanrıça Athena’nın yardımıyla mızrağını geri almayı başarmış, Hektor’un mızrağı ise Akhilleus’un kalkanına çarpıp ulaşamayacağı bir yere düşmüştür. Hektor Deiphobos’a kendisine başka mızrak vermesi seslenmişse de Troya surlarının içerisinde olan kardeşi kendisini duymamıştır. İşte o anda Hektor Athena’nın kendisini kandırdığını ve ölümün kendisini beklediğini anlamışsa da vakurlu tavrını kaybetmemiş kaderinden kaçmanın anlamı olmadığını, onurumla öleceğini ve gelecekte insanların kendisini bir kahraman olarak hatırlayacağını düşünmüştür. Gerçekten de Akhilleus rakibini öldürmeyi başardıktan sonra cesedini savaş arabasına bağlayarak savaşçılarının yanına dönmüştür. Akhilleus cesedi vermek istemese de tanrıların araya girmesiyle fidye karşılığında vermeye razı olmuştur. Destan büyük üzüntü içindeki Troyalılar Hektor’a cenaze töreni düzenleyip, yasını tutmaları ile son bulmaktadır.
Arete nedir?
Homerik Yunan kahramanlarının yaşam prensibi olan, insanın mükemmellik için savaşması düşüncesinin adı olup, sonradan “erdem tanrıçası” olarak kişileştirilmiştir. ‘Arete’, başlı başına cesaret demek değildir; cesaret tıpkı yetenek, kararlılık, zekâ, kavrayış gibi ‘arete’yi oluşturan pek çok bileşenden sadece bir tanesidir. Bir savaşçının aretesinin ölçüsü içinde yaşadığı toplumun, arkadaşlarının hatta düşmanlarının onun hakkında ne düşündükleriyle ölçülebilir. Bu yüzden kahraman ölümden sonra tatsız bir yeraltı dünyasının kendisini beklediğini bildiği halde dünyevi hayatın her anının tadını çıkarmaya çalışmadığı gibi bir an önce ölmek için de çabalamaz. Kahramanın amacı onurlu ve şöhretli bir biçimde yaşamak ve bu değerlere yakışan kahramanca bir ölümdür.
Homerik kahraman aşırı gurur (hybris) yüzünden ‘arete’ prensibinden sapıp düşüncesizce davranır, kendini diğer kahramanlardan üstün tutar ya da tanrılara eş görürse (ate) kaderi tanrılar ya da diğer insanlar tarafından cezalandırılmak (nemesis) olacaktır.
Homerik Kahraman Nedir?
Homeros’un İlyada destanında adları geçen kahramanlar, şairden 400 yıl önce MÖ 13. yüzyılda yaşamış Miken uygarlığının aristokratlarıdır. Savaşçı bir kültüre sahip olan Mikenler, güce, yeteneğe, kararlılığa, cesarete değer vermiş, ölümün kaçınılmazlığını kabullenmiş, onur ve şan kazanmak için yaşamanın hatta savaşmanın evde dostlarıyla oturup sohbet etmekten daha erdemli bir hayat tarzı olduğuna yürekten inanmışlardır. ‘Arete’ prensibine uygun bir yaşam süren Homerik kahraman aynı zamanda hak ettiği onur ve o onurun somut karşılığını henüz hayattayken kazanmak ister ki kahramanlığını somutlaştıran övgülü sözlerin yanı sıra altın, toprak ya da güzel kadın kölelerin kendisine hediye edilmesidir. Akhilleus, Patraklos, Hektor ve Agamemnon’un İlyada destanındaki aretik tavırları sadece döneme özgü Miken kahramanlık kültürünün değil aynı zamanda dört yüzyıl sonrasında yaşanan karanlık dönemde Homeros’un bizzat kendisinin kahramanlık ve savaşa değin Yunan düşüncesinin de yansımasıdır.
İlyada destanının en önemli kahramanları:
Akhilleus kimdir?
Akhilleus (Yunanca: Ἀχιλλεύς; Fransızca: Achille Aşil) Homeros’un İlyada ile Statius’un Akhilleid destanlarının en önemli kahramanının olup, ayrıca Apollodorus, Bibliotheke (3.13.6), Homer Odysseia (11.470ff), Ovid’in Metamorphoses (12, 13) ve Hyginus’un Fabulae (96, 106, 107) eserlerinde de bahsi geçmektedir. Akhilleus, Teselya’nın Phthia kentinin ölümlü kralı Peleus ile deniz tanrıçası Thetis’in oğludur. Zeus ile Poseidon’un bir kâhinden âşık oldukları Thetis’ten doğacak oğlun babasından daha güçlü olacağını öğrenince onun bir tanrı yerine ölümlülerden birisi ile evlenmesini sağlamışlardır (Homer, İlyada XVIII, 429). Çiftin düğünü Pelion dağında gerçekleşmiş, düğüne çağrılmayan Eris’in masaya fırlattığı altın elmanın paylaşımı Paris’in hakem olduğu ilk güzellik yarışmasının düzenlenmesine sebep olmuştur.
Bir söylenceye göre Akhilleus’un ölümsüz annesi kocasından oğullarına geçen ölümlülere özgü özellikleri yok etmek için onları canlı canlı ateşe sokarak ölümlerine sebep olmuştur. Yedinci çocuğu olan Akhilleus’a de aynı işlemi uygularken gizlice karısını gözetleyen kocası Peleus, dudakları ve sağ ayağının aşık kemiği (ayak bileği) yanmış, oğlunu karısının elinden alarak son anda kurtarmıştır. Thetis, kocasının müdahalesine kızınca denize geri dönmüş, Peleus ise oğlunu Pelion dağında yaşayan kentaur Kheiron’a götürerek çocuğun yanık kemiğinin tedavisini istemiştir. Kheiron sağlığında çok hızlı koşmasıyla tanınan dev Damysos’un mezarından ayak kemiğini alıp yanık kemikle değiştirerek Akhilleus’un olağanüstü hızda koşuculuk yeteneğine sahip olmasını sağlamıştır. Bir diğer söylenceye göre ise Thetis, Akhilleus’u yeraltı ırmağı Styx’te yıkayarak oğluna ölümsüzlük kazandırmış ama çocuğunu topuğundan tutarak suya daldırdığı için bu bölge yaralanabilir olarak kalmıştır.
Kherion’un annesi ile karısı çocuk Akhilleus’a çok iyi bakmış, delikanlılık çağında avlanmayı, şarkı söyleyip lir çalmayı, atları terbiye etmeyi ama en önemlisi acıya dayanmak, yalan söylememek gibi savaşçılara özgü erdemlerin tümünü de öğrenmiştir. Kheiron’dan müzik, ilaç bilgisi ve şifacılık sanatını da öğrenen Akhilleus bu yeteneğini Troya savaşı sırasında kullanmıştır (Hom. İl. XI, 485). Kheiron, inançlı ve güçlü olması için bal ve hayvan sakatatıyla beslediği çocuğa o zamana dek Ligyron adıyla bilinmesine karşın Akhilleus adını vermiştir.
Cesaret, güç, askeri beceri, onur ve gurur gibi Yunanlıların değer verdiği niteliklere neredeyse tanrısal ölçülerde sahip olan Akhilles savaş yeteneğiyle idealize edilirken Homeros’un göz ününe serdiği öfke, inat ve intikam gibi insani zayıflıkların da kahramanın davranışlarına yön vermesi Akhilles’in İlyada destanında önemli bir rol oynamasını sağlamıştır.
Akhilleus, Nestor, Odysseus ve Pataraklos’un daveti üzerine Myrmidonlardan oluşan 50 gemilik bir filonun komutanı olarak Troya savaşına katılmıştır. Homerik anlatıya göre Akhilleus’un annesi Thetis’ten Troya’ya giderse büyük şöhret kazanacağını ama orada savaş meydanında öleceğini, gitmezse uzun ama şan ve şereften yoksun bir hayat sürebileceğini öğrenmesine rağmen düşünmeksizin şöhret ve ölümü seçmiştir. Statius’un Akhilleid göre ise bir kâhin Peleus’a oğlunun Troya’da öleceğini bildirince onu kız kıyafetleri giydirerek gönderdiği Skyros kralı Lykomedes’in sarayında 9 yıl boyunca Pyrrha (kızıl saçlı) adıyla saklamıştır. Akhilleus burada Lykomedes’in kızlarının biriyle sevişerek gelecekte kral olacak Neoptolemos’un doğumuna sebep olmuştur. Akhaların kâhini Kalkhas’ın kehaneti üzerine Troya savaşının Akhilleus olmadan kazanılamayacağını öğrenen Odysseus gezgin satıcı kılığında Skyros’a giderek kahramanı bulmaya çalışmıştır. Lykomedes’in hareminde renk renk kumaş ve elbiselerin arasında bir kaç silahı da sergileyen Odysseus, kız kılığında bile olsa kahramanın silahlarla ilgilenmesinden Akhilleus’u tanımıştır. Bu olaydan sonra oğlunun kaderine engel olamayacağını anlayan babası bir zamanlar Hephaistos’un kendisine düğün armağanı olarak verdiği hiçbir silah tarafından zedelenemeyen kutsal zırhını Akhilleus’a vermiştir.
Savaşın başlarında Akhalar, Troya’nın güneyindeki Mysia’ya çıkıp bölgeyi yağmalarken Akhilleus Telephos ile savaşıp, düşmanını yaralamayı başarmıştır. Troya’yı almak uğruna kızı İphigeneia’yı kurban etmeye karar veren Agamemnon kızını sözde Akhilleus ile nişanlamak için Aulis’e getirmişse de kahraman durumu anlayınca yaralarını iyileştirmesi için kendisini takip edip yanına gelen Telephos ile birlikte Yunanistan’ı terk ederek yeniden Anadolu’ya doğru yola çıkmıştır. Tenedos adasında Agamemnon ile tartışan ve Apolon’un oğlu Tenes’i öldüren kahraman Troya’da 9 yıl boyunca savaşmış, çok sayıda kenti yağmalayıp, sayısız düşman öldürmüştür. Çıkar gözetmeden savaşan Akhilleus yağmada aslan payını alan Agamemnon’a küsüp savaştan çekilmiştir. Akhilleus’un önderliğinde gerçekleşen bir akın sırasında elde edilen ganimetten Agamemnon’un payına Apollon rahiplerinden Khryses’in kızı Khryseis düşmüşse de rahibin tanrıya yalvarması sonucunda Yunan kampı Apollon’un gazabına uğramıştır. Yunanlı kâhin Kalkas musibetin ortadan kalkması için kızın serbest bırakılması gerektiğini söylemişse de Agamemnon isteksiz davranınca Akhilleus ile kavgaya tutuşmuş sonunda ikna olmuşsa da onurunu kırılan kral Akhilleus üzerindeki otoritesini gösterebilmek uğruna kahramandan kölesi Briseis’e kendisine vermesini istemiştir. Ganimetleri bizzat kendisi toplarken çadırından çıkmayan Agamemnon’un tavrına iyice öfkelenen Akhilleus o günden sonra çadırından ayrılmamış dolayısıyla savaşa katılmamıştır. Akhilleus’un savaş alanından uzaklaşmasıyla Yunan üstünlüğü sona erince bir süre sonra Agamemnon Akhilleus’un ayağına giderek Briseis’i başka hazinelerle birlikte geri vermeyi teklif etmişse de Akhilleus krala sunduklarının “toz tanesi kadar değersiz” olduğunu söyleyerek reddetmiştir. Bununla birlikte savaşın onuncu yılında Troyalıların gözünü korkutmak için Akhilleus’un zırhıyla Myrmydonların başında savaşa katılan dostu Patraklos’un Hektor tarafından öldürülmesi üzerine Agamemnon’la anlaşıp öfkeyle savaş meydanına geri dönmüştür. Hektor’u boğazına bir mızrak saplayarak yere yıkan, ölmek üzere olan hasmının cesedini Troya’da bırakması için yalvarışını dikkate almadan Yunan kampına geri dönmüştür. Patraklos için düzenlenen görkemli cenaze töreninden sonra Hermes tarafından yol gösterilen Troya kralı Priam gizlice Yunan kampına giderek Akhilleus’un karşısına çıkmış, kahramanın önünde diz çökerek ağlayarak oğlunun cesedini uygun bir cenaze töreni düzenleyebilmesi için kendisine vermesi için yalvarmıştır. Akhilleus acılı babanın ağlamasından etkilenerek isteği kabul etmiş ve Hektor’un cesedini Troya’ya göndermiştir. Homeros’un İlyada’sı burada bitmekle birlikte diğer kaynaklarda Akhilleus’un Troya düşmeden önce savaş meydanında bir anlatıya göre Apollon, bir diğerine göre ise Paris tarafından topuğundan vurularak öldürüldüğü anlatılmıştır (Hom. İl. Hom. Od. XI, 467-540; Apollod. Bibliotheke III, xiii, 5-8; Apollod. Epitome III, 14-V, 7; Ov. Met. XI, 217-265; XII, 580-XIII, 398; Ovid, Heroides III; Apollonius Rhodius, Argonautica IV, 783-879) Sadece topuğundan yaralanabilen kahramanın durumuna atfen Akhilleus’un topuğu deyimi batı edebiyatında ‘saldırı ve tenkide açık olan’ anlamında kullanılmıştır. Hatta siyasi belirsizliğinden ötürü “İrlanda” bazı yazarlarca -İngiltere için- Akhilleus’un topuğu olarak nitelendirilmiştir.
Hektor kimdir?
Troya kralı Priam ile Hekabe’nin en büyük oğlu, Dardanus’un torunu, Aesaus, Kassandra, Kreusa, Deiphobus, Helenus, Paris, Polydorus, Polyxena ve Troilu’nun kardeşi, Andromakhe’nin kocası ve Astyanaks’ın (Skamandrius) babasıdır (Hom. Il. ii. 817; Apollod. iii. 12. 5). İlyada destanına göre halkının neredeyse tanrı gibi sevdiği prens Hektor Troya savaşı sırasında orduya liderlik etmiş, göğüs göğüse mücadelelerde 31 Yunanlı savaşçıyı öldürmüşse de Akhaların en büyük savaşçısı Akhilleus tarafından teke tek mücadelede öldürülmüştür. Homer’in eserinde “Vatanını savunmaya” yemin etmiş prens Hektor kötü düşüncelerden uzak, barışçıl, iyi bir baba ve koca olan kibar ve soylu birisi olarak tasvir edilmiştir. Troyalıların liderinin öldürülmeden kenti ele geçiremeyeceğini bilen Agamemnon çatışmalarda özellikle Hektor’un üzerine gidilmesini sağlamıştır. Hektor, Akhilleus’tan çekindiğinden açık arazide dövüşmekten mümkün olduğunda kaçınmasına karşın Yunan kahramanın yokluğunda Akhalara büyük zarar vermiş, teke tek dövüşte ise gün boyunca dövüştüğü Aias ile yenişememiştir.
Akhilles, Agamemnon ile tartıştıktan sonra savaşmaktan vazgeçince arkadaşı Patroklus gizlice Akhilles’in kıyafetlerini giyerek savaş meydanına giderek Yunanlılara liderlik etmiş bu sırada kendisini Akhilles sanan Hektor tarafından öldürülmüştür. Bu olay üzerine Akhilles arkadaşının intikamını almak için savaşa geri dönmüş, önce Hektor’un kardeşlerinden Polydorus’u öldürmüş ardından göğüs göğüse mücadelede Athena ve Apollon’un kaderine terk ettiği Hektor’u da yenmeyi başarmıştır. Akhilles, Hektor’un cesedini topuklarından savaş arabasının arkasına bağlayarak kentin çevresinde gezdirmiş ardından Yunan kampında korumasız olarak ortalığa bırakılmıştır. Homer’in İlyada’sı Priam’ın cenaze töreni için yüklü bir fidye karşılığında oğlunun cesedini istemesiyle son bulmaktadır.
Agamemnon kimdir?
Miken (veya Lakedaemon) kralı Atreus (veya Tantalus) ile Aerope’nin oğlu, Menelaos’un kardeşi, Klytemnestra’nın kocası, Khrysothemis, Laodike, İphianassa ve Orestes’in babası olan Argos kralıdır. Bununla birlikte İlyada’da zaman zaman Diomedes Argos kralı Agamemnon ise Miken kralı olarak anılmış, geç dönem efsanelerinde ise başkenti Amykai olan Lakedaimon ülkesinin kralı olarak gösterilmiştir. İlyada’ya göre Agamemnon, kardeşi Menelaus’un karısı Helen Troyalı Paris tarafından kaçırılınca Troya’ya savaşmaya giden ve Akhalar olarak anılan birleşik Yunan güçlerine komuta etmiştir.
Başta Homer’in İlyada’sı olmak üzere antik kaynaklardaki ayrıntılı anlatımlara rağmen Agamemnon’un tarihi bir karakter mi yoksa mitolojik bir kahraman mı olduğu hala tartışmalıdır. Yunan yazarlarca cesur ama aynı zamanda küstah ve kibirli birisi olarak tasvir edilen Agamemnon aşırı gurur ve kendini beğenmişliğinden kaynaklanan hatalarının bedelini canıyla ödeten talihsiz bir adam olarak gösterilmiştir. Agamemnon, Troya savaşında pek çok rakibini öldürmüşse de ne Akhilleus büyük bir savaşçı ne de Odysseus akıllı birisi olarak tasvir edilmemiş, onun kişiliğinde feodal yapının kusurları ortaya serilip, eleştirilmiştir.
Agememnon henüz çocuk denecek yaştayken Miken kralı olan babası Atreus, yeğeni Aegisthus tarafından öldürülmüş, bunun üzerine Agamemnon ile kardeşi Menelaus Sparta kralı Tyndareus’un yanına sığınmak zorunda kalmıştır. Agamemnon, Tyndareus’un kızlarından Klytemnestra’nın kocası Tantalus’u ve çiftin yeni doğan çocuklarını öldürdükten sonra zorla ikna ettiği genç kadınla kardeşi Menelaus ise kralın küçük kızı güzel Helen ile evlenmiştir. Tyndareus, güzelliğiyle ünlü küçük kızının taliplerine kazanana saygı göstermeleri hatta bir saldırıya uğraması durumunda yardım etmeleri konusunda yemin ettirmeyi ihmal etmeyerek benzer cinayetlerin önüne geçmiştir. Klytemnestra’nın kardeşleri Kastor ve Polydeukes (yani Dioskurlar) yeğenlerini öldüren Agamemnon’un peşine düşmüşse de Tyndareus’un yardımıyla uzlaşma sağlanmıştır.
Agamemnon sonradan Mykenai’ye dönerek amcasın Thyestes’i sürgüne göndererek babasının tahtını ele geçirmeyi başarmıştır. Agamemnon’un Klytemnestra ile evliliğinden Khrysothemis, Laodike, İphigenia adlı üç kızı ve Orestes adlı oğlu dünyaya gelmiştir. Geç dönem efsanelerinde Laodike’in yerine Elektra alırken, İphianissa’nın da eklenmesiyle kızların sayısı dörde yükseltilmiştir.
Agamemnon’un kardeşi Menelaus ise kayınpederi Tyndareus’un ölümünden sonra Sparta kralı olmuştur. Bir süre sonra Troya kralının ortanca oğlu Paris Sparta’ya giderek Menelaus’u ziyaret etmiştir. Daha önceden Paris’e dünyanın en güzel kadını Helen’in kendisine âşık olacağı sözünü veren Aphrodite’in de yardımıyla Paris, Hellen’i beraberinde Troya’ya kaçırmıştır. Menelaus’un evlilik töreni sırasında Yunan kent devlet krallarının tümü gerektiğinde Menelaus’a yardım etmeye söz verdiği için, Agamemnon’un araya girip krallara sözlerini hatırlatmasıyla güzel Helen’i Yunanistan’a geri getirebilmek için hep birlikte Troya’ya savaş ilan etmişlerdir. Aulis’te toplanan Yunan birlikleri yola çıkmadan önce Apollon’a sunu sunmuş sonra da kâhin Kalkhas bir yılanı üzerinde kuş yuvası olan bir ağaca asarak kehanette bulunmuştur. Kalkhas bahsi geçen yılanın serçe ile birlikte 8 yavrusunu yemesini Zeus’un Troya’nın 10 yıl içerisinde düşeceğini bildirmesi olarak yorumlamıştır. Mysia’ya çıkan Yunan birlikleri ilk çarpışmalarda püskürtülmüş ve fırtınada dağılmak bahasına geri dönmek zorunda kalmıştır.
8 yıl sonra Agamemnon yeni bir sefer için büyük bir filo hazırlamışsa da kutsal geyiklerden birini öldürdüğü ve Artemis’ten daha iyi avcı olduğunu iddia ederek hakaret ettiği ve İphigenia’nın doğduğu yıl söz verdiği halde en güzel ürününü tanrıçaya sunmaması sebebiyle (Atreus’un bir zamanlar altın kuzuyu tanrıçaya kurban etmemesi de sebepler arasındadır) Artemis tarafından rüzgârların esmesi kesilince Yunan tekneleri denize açılamamıştır. Kâhin Kalkhas’a danışan Agamemnon Artemis’in öfkesini yatıştırabilmek için İphigenia’yı kurban etmesi gerektiğini öğrenince kral karısı Klytemnestra’yı kızı büyük savaşçı Akhilleus ile evlendireceğini söyleyerek kandırarak İphigenia’yı öldürmüştür. Artemis’in öfkesi yatışıp rüzgârlar başlayınca Yunan filosu Troya’ya gitmiş ve kanlı savaş yeniden başlamıştır. Yunanlılar savaşın başlangıcında küçük zaferler elde etmişlerse de Troya’yı ele geçirmeyi başaramamışlardır. Bir çatışma sonrasında Agamemnon Apollo rahiplerinden Khryses’in kızı Khryseis’i, Akhilleus ise Briseis’i savaş ganimeti olarak almıştır. Bununla birlikte Khryses krala fidye ödemeyi önererek kızını geri istemiş ama olumlu cevap alamayınca Apollon Yunan askerleri üzerine bir salgın hastalık musallat etmiş, Homer’in İlyada destanı da işte tam bu noktada başlamıştır. Akhilleus durumu anlayıp kızı Agamemnon’dan alıp babasına vermeyi teklif etmiş, Yunan askeri meclisi de aynı yönde bir karar almışsa da kral öneriye karşı çıkmış hatta Akhilleus’a savaş ganimeti olarak verdiği Briseis’i de geri istemiştir. Agamemnon’un adamları Talthybios ile Eurybates Akhilles’in çadırına kadar gelerek kızı istemiş kahraman Briseis’i vermek zorunda kalmıştır. Bununla birlikte Agamemnon’a gücenen Akhilleus, savaşmaktan vazgeçince Yunanlılar Troyalılara karşı üstünlüklerini kaybetmiştir. Akhilleus’un İlyada’da Agamemnon’a karşı sarf ettiği sözler Akha askerlerinin bildiğini okuyan kibirli krala karşı o anki duygularını yansıtmakta aynı zamanda halktan birinin bir krala yönelttiği ilk yazılı eleştiri olarak büyük önem taşımaktadır:
“Ey doymak bilmez adam… Seni gidi edepsiz, çıkarma düşkün yürek… Seni şarap fıçısı, seni it gözlü, seni geyik yürekli… Halkını kemiren bir kralsın sen” (Hom. İl. İ. 122)
Akhalar arasında çıkan bir anlaşmazlık sırasında Troya’nın düşeceği şeklindeki bir kehanete inanan Agamemnon Akhilles’in savaş meydanından ayrılmasını önemsememişse de çarpışmalar sırasında Yunan ordusu ağır kayıplar vermeye başlayınca her şeyin biteceğini görerek pişman olmuş hatta kahramandan özür dileyerek barışmıştır (İlyada XIX, 85). Akhilleus bir süre sonra yakın arkadaşı Patroklus’un ölümünden sonra kendiliğinden savaşa dönmüş hatta Troya prensi Hektor’u öldürerek, savaşın kaderini yeniden Yunanlıların lehine değiştirmeyi başarmıştır. Troya’nın alınmasından sonra karısı yeğeni Aegisthus ile aşk yaşayan Agamemnon ise prenses Kassandra’yı savaş ganimeti olarak almıştır. Kehanet yeteneği olan Kassandra Agamemnon’a ülkesine dönerse karısı tarafından öldürüleceğini bildirmişse de tanrıların lanetlediği kız birkaç yanlış kehanette bulununca güvenilirliğini yitirmiş, kral ülkesine döndüğünde gerçekten de kurban edilen kızı İphigenia’nın intikamını almak isteyen Klytemnestra ve aşığı Aegisthus tarafından (veya sadece Klytemnestra tarafından baltayla) bir şölen sırasında banyo yaparken öldürülmüştür.
Homer’in İlyada destanının merkez karakterlerinden olan Agamemnon ayrıca Odysseia’nın 4. kitabında, Aeskhylus’un “Agamemnon” ve “Khoephoroe”, Euripides’in “Aulis’te Elektra, İphigenia, Tauris’te İphigenia”, “Orestes”, Sophokles’in “Elektra”, “Ajax”; Vergil’in Aeneid’inin 6. kitabında Ovid’in Metamorphoses’unun 12. kitabında ve Seneka’nın “Agamemnon” adlı çalışmalarında konu edilmektedir.
Kaynakça
Özhan Öztürk. Folklor ve Mitoloji Sözlüğü. Phoenix Yayınları. Ankara, 2009
Özhan Öztürk. Dünya Mitolojisi. Nika Yayınevi. Ankara, 2016