Büyük İskender, Asya’yı fethetmek için doğu seferine giriştiğinde tek bir şehri fethetmek için durma zahmetine girmemişti. Termessos, Türkiye’nin güney kıyılarında Pisidia Bölgesi’nin “Milyas” olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün “Güllük” adını taşıyan Solymos Dağı’nın dorukları arasındaki vadide bir dağın tepesinde duruyor.
Termessos kentinin harabeleri Antalya‘da ormanlık alanda aynı adı taşıyan Milli Park içinde yer almaktadır. Efsanevi kahraman Bellerophon tarafından kurulduğu söylenen şehir, en parlak döneminde bin metre göğe yükselen dağın tepesindeki konumu sayesinde aşılmaz savunmasıyla ünlüydü. Termessos, Anadolu’nun en eski halklarından Luvi’lerin soyundan gelme Solym’ler tarafından kurulmuştur. Antik Çağ söylenceleri ve tarihçelerden toplanan bilgilerin çoğu inanılmaz derecede iyi korunmuş olmasına rağmen Termessos halkı veya kültürü hakkında çok az şey bilinmektedir.
Kasabanın “Kartal Yuvası” olarak adlandıran izole konumu ve savunmaya elverişli pozisyonu Büyük İskender tarafından fethedilmesini engellerken, Roma döneminde kısmen özerk olmasını sağlamıştır. MÖ 333’de Büyük İskender’in Termesosluların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle vazgeçip yoluna devam etmişse de İskender’in ölümünden sonra kent Ptolemy’ler tarafından ele geçirilmiştir. MÖ 319’da İskender’in ölümünden sonra, generalleri mirası için aralarında savaşmaya başladığında kendisini Küçük Asya’nın hükümdarı ilan eden
Antigonos Monophtalmos yendiği rakibi Alcetas mağlubiyetinden sonra arkadaşlarıyla birlikte Termessos’a sığındığında hasmını almak için Termessos önlerine gelip kamp kurmuştur. Kendilerinden olmayan bir Makedon uğruna şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemeyen Termessos yaşlı heyeti Alcetas’ın iade edilmesine karar vermişse de şehrin gençleri söz verdikleri Alcetas’ı korumak istemişlerdir. Yaşlılar, Alcetas’ı vereceklerini açıklamak için Antigonos’a heyet yolladıklarında adam intihar etmiş cesedi düşmana teslim edilmişse de sonrasında gençler adamı uygun bir cenaze töreniyle gömmüş ve onuruna bir anıt inşa etmişlerdir. MÖ 200’lerden itibaren Likya Birliği ile çatışma içerisinde olan hatta 10 yıllık bir savaştan sonra MÖ 189 yılında komşu şehir İsinda’yı zapteden Termessoslular İsindalıların şikayeti üzerine Anadolu’daki Roma Kuvvetleri Komutanı Manlius Vulso tarafından cezalandırılmıştır.
MÖ 71’de Roma ile arasında “dostluk ve ittifak” anlaşması bulunan Termessos’un işlerinde bağımsız olduğu ve kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma senatosunca kabul ve tasdik edilmiştir. Roma İmparatorluk döneminde şehrin bağımsızlığını koruduğu bastığı sikkelerden anlaşılmaktaysa da Bizans döneminde durumu hakkında hiç bir bilgi kayıtlı değildir. Dolayısıyla kentin izole bir dağ zirvesinde yer almasının hem avantaj hem de dezavantaj olduğu, Termessos’un diğer yerleşimlere uzaklığının çöküşü sebebi olduğu MS 200’lerde terk edildiği düşünülmektedir. Solym halkının bıraktığı yerleşim sonrasında büyük ölçüde yağmalanmış olsa da bölgede çok sayıda taş yapı ve mezarlar kalmıştır. Alan sıkı bir arkeolojik kontrol altında olmadığı için buradan çıkarılan birçok kabartma ve yazıt yakındaki Antalya Müzesi’ne taşınmıştır.
Otoparktan patika yola girip yukarı doğru yürünmeye başlandığında solda ilk katı kısmen ayakta kalmış Gymnasium’a ulaşılır ve kanalizasyon şebekesinin kalıntıları görülebilir. Düzlüğe ulaşıldığında agoranın kalıntıları, agoranın batısına portiko, doğusunda yamaç üzerinde tiyatro ve 5 adet sarnıç, onunda güneybatısında meclis binası yer almaktadır. Sitenin güneybatısında ise Kurucu Evi olarak anılan Roma tipi bir villanın kalıntıları bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir?
Antalya’dan kısa bir mesafede yer almasına ve arabayla kısa sürede ulaşılmasına rağmen, Termessos Antik kentine ulaşmak yolun dağın tepesine doğru dik bir rotada yürüyüş yapmanız gerekmektedir. Antalya-Korkuteli karayolunun 24’üncü kilometresinden sola tırmanan yolla sapıp, Güllük Dağı’ndaki kalıntılara ulaşabilisiniz. Bu nedenle burada Efes gibi diğer turistik antik kentleri ziyaret eden kalabalıklardan yoksundur. Buna rağmen Termessos’u ziyaret edenler, büyüleyici antik amfitiyatrodan yukarıdan geçen bulutları izleyebilir ve dağın yukarısındaki patika etrafındaki antik mezarları hayranlıkla izleyebilirler. Sözün özü ormanlık alan içerisindeki harabeler ve muhteşem dağ manzaralarının birlikteliği Büyük İskender’in düşündüğünün aksine, burayı görmek için biraz yokuş çıkma çabasına değer kılmaktadır.