Site icon Özhan Öztürk Makaleleri

Vahit Tursun ile Romeika – Türkçe Sözlük Üzerine

Vahit Tursun ile Romeika – Türkçe Sözlük üzerine Söyleşi

Vahit Tursun ile Romeika – Türkçe Sözlük üzerine Söyleşi

1923 yılında Lozan Antlaşması sonrasında Türkiye ve Yunanistan’daki Ortodoks Hıristiyan ve Müslüman azınlıklar zorunlu mübadeleye tabi tutulmuş, bu süreçte anadili Karadeniz Rumcası olan yüzbinlerce Rum Yunanistan’a gönderilmiştir. Aradan neredeyse 1 asır geçtikten sonra artık Modern Yunanca konuşan bu mübadillerin torunlarının atalarının diline dair bilgisi son derece sınırlı iken Trabzon’un Çaykara, Köprübaşı ve Tonya bölgelerinde az sayıda Müslüman dağ köylüsü bu dili olanca orijinalliği ile konuşmayı sürdürmektedir. Yunanistan’da Standart Yunanca Ellinika, Karadeniz Rumcası Pontiaka olarak bilinirken Trabzon’da bu dili konuşan halk tarafından Romeika olarak adlandırılmaktadır. İşte Çaykara’nın Ogene (Köknar) köyünde doğup bu dili anadil olarak konuşan Vahit Tursun’un hazırladığı Romeika – Türkçe Sözlük adlı çalışması Heyamola Yayınlarınca henüz yayınlandı. Atina’da yaşayan yazarla internet üzerinden aşağıdaki söyleşiyi gerçekleştirdim.  

Romeika – Türkçe Sözlük Üzerine

Şaka maka Türkiye’nin internetle tanıştığı tarihten buyana aşağı yukarı 20 yıldır çalışmalarınızı takip ediyorum. O dönem Pontus

Romeika – Türkçe Sözlük, Heyamola Yayınları

Kültürü adlı kitap yeni yayınlanmış ve bırakın Türkiye’yi bizzat Trabzonlu pek çok kişi bile bazı dağ köylerinde Türkçe dışında bir dil konuşulduğunu yeni öğrenmişti. Ben, yeni karşılaşıp, olanca şaşkınlığımla anlamaya çalıştığım bu dili tanımaya çalışırken siz daha o dönemde bu dilin tanınırlığını arttırmak ve kıymetini kanıtlamak için çırpınıyordunuz. 90’ların siyasi-kültürel atmosferinde kimisi böyle bir dilin hiç olmadığı, en azından Trabzon’da konuşulmadığı şeklinde karşı çıkarken kimisi köy içinde kökeni belirsiz kelimelerden oluşan birkaç yüz kelimeden oluştuğu gibi iddialarla kıymetsizleştirmeye çalışmış, muhtemelen daha başka savlar da ileri sürülmüştü. Bu uzun süreçte siz köyünüzde anadil olarak konuştuğunuz Romeikanın envanterini çıkarıp kitaplaştırdınız. Yunanistan’a 1923’de Karadeniz bölgesinden giden Rumların orada ‘Pontiaka’ olarak da anılan diyalektlerine ilişkin başta benim de çalışmalarımda bolca kullandığım başucu kitaplarımdan birisi olan Papadopoulos’un ki olmak üzere pek çok sözlük vardı. Eminim ki bunlardan yararlandınız ama siz şaşırtıcı bir özveri ve sabırla Amerika’yı yeniden keşfedercesine bölgeden 100 yıl önce göç edenlerin değil bugün orada yaşayan Müslümanların dil varlığını derleyip yorumladınız. Bu bağlamda birkaç sorum olacak ama öncelikle bu yazıyı okuyanların bir kısmının bahsi geçen dil hatta bölge hakkında pek bilgisi olmadığını varsayarak temelinden başlayarak gitmek istiyorum.

Sözlüğünüzün kapağında ‘Romeika’ ve ‘Trabzon Rumcası’ olarak adlandırdığınız dili nasıl konumlandırabiliriz? Kapadokya Yunancası gibi Yunancanın Anadolu lehçelerinden biriyse Yunancadan ve diğer lehçelerden ne derece farklı ve varsa bu farklar hangi dönemde ve hangi şartlar altında oluşmuş olabilir? Bu soruyla başlamak istedim çünkü sizin çalışmanıza katkıda bulunan dilbilimci Peter Mackridge’in haklı olarak karşı çıkmasına rağmen Romeikanın standart Yunancaya uzaklığı dolayısıyla ayrı bir dil olduğunu bile iddia edenler oldu.

-Romeikayı konumlandırmak, ayrı bir dil midir, değil midir gibi dilbilimi ilgilendiren bir konuda benim fikir beyan etmem doğru değil. Ancak şunu ifade edebilirim: Bugüne kadar Romeikayı ciddi anlamda incelemiş olan bütün dilbilimciler (Yabancılar dahil), bunun bir İyon lehçesi olduğunda hemfikirdirler. Bir eğitim dili olarak Çağdaş Yunancaya, Romeikadan daha uzak lehçeler (Grekanika, Tsakonika, Thrakiotika) bile vardır. Diller belli bir dönem içerisinde aniden değişime uğramazlar. Kullanıldıkları coğrafyada komşu dillerden uzun sürede (Yüzyıllar, belki de binyıllar) ve yavaş yavaş etkilenir, değişir, gelişirler. Bu yüzden Romeika falan dönemde şu kadar ve şu biçimde etkilendi diye bir saptama yapmamız oldukça zordur. Buna karşın şu saptamaları yapmak zor değildir: Romeikanın, konuşulmuş ve belli köşelerinde halen konuşulmakta olduğu coğrafyasının engebeli, yoğun çalı ve ormanlarla kaplı oluşuna dayalı birtakım özellikler kazandığını söyleyebiliriz. Bunlardan en belirgin olanı, nefes yetmezliğinden kaynaklı, kolaycılığa dayalı olarak kelimelerden (kalathi < kalath(), skepari < şkepar(), drepanti < drepan(), vb.) veya sona gelen zamirlerden ses, hatta ses öbeği (pison afto < pison a()! : onu yap! / voyison atona! < voyison a()na! : onu çağır / ekremisan afto < ekremisan a() : onu düşürdüler, vb.) düşüşlerinin yaşanmasıdır.

Belirgin özelliklerden bir diğerine örnek, yön zarflarının detaylandırılması (Hada-pan-merika : Bu üst tarafta / Açi-pan-ce-ka : Şu aşağılara doğru / Haçi-pis-merika : Şu az arkada, vb.) ve bunların zamanla tek kelimeymiş gibi telaffuz edilmeye çalışılması, coğrafyanın özelliğine dayalıdır. Çünkü düz alanda bir şeyin nerede olduğunu tarif etmezsiniz. Direkt olarak (o, bu, şu, vb.) gösterirsiniz.

Romeika, ait olduğu Helencenin ardılları olan diğer lehçe veya şivelerden farkı, her bir şive veya lehçenin diğerleri arasındaki farkından daha fazla değildir. Bu farklılığı Azerbaycan veya Türkmenistan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki farklara benzetebiliriz. Hatta daha tanıdık Türkiye Türkçesi içerisinde mevcut şivelerden de örnekleyebiliriz. Mesela Karadeniz şivesiyle “Haoni al da geturu bobana ver! : Onu alıp götürüp babana ver!” ve Eğe şivesiyle “Aha şoon al da baban götü ve! : Şunu alıp babana götürüp ver!” gibi anlaşmazlık yaratacak kadar farklar da mevcuttur.

1923’de bölgemizden mübadele ile Yunanistan’a gönderilen veya Osmanlı döneminde Rusya, Gürcistan gibi ülkelere göç eden Hristiyan Rumların konuştuğu dil ile bugün Trabzon köylerinde konuşulan arasında ne gibi farklılık ve benzerlikler var?

-Karadeniz’den sürgün giden Hristiyan Rumların konuştuğu Romeika ile Trabzon köylerinde konuşulan Romeika aynı lehçe kategorisinde olduğundan aralarında sentaktik farklar bulunmamaktadır. Bununla birlikte, şiveleri Doğu ve Batı olarak ayıracak olursak, Batı Trabzon şivesinde, dolayısıyla Tonya Romeikasında daha çok ünlü düşüşlerine rastlamak mümkündür. Of (Çaykara, Sürmene, Dernekpazarı, vb.) şivesinde mevcut palatalizasyon (Artdamaksıl ünsüzlerin [özellikle K] damakta öne kayarak öndamaksıllaşması) ise bu şiveyi diğerlerinden farklı kılan en belirgin özelliktir. Ayrıca son yüz yıldır, eski SSCB ülkelerinde yaşayanlar dillerine yaşamış oldukları ülkenin dilinden, Yunanistan’dakiler de Çağdaş Yunancadan (Özellikle teknik, teknolojik, siyasi, tıbbi, vb.) kelime alıntılamışlardır. Buna karşın bizimkiler de Türkçe üzerinden farklı dillere ait kelimeleri alıntılamışlardır.

Romeikanın Trabzon hangi köylerinde konuşulduğu artık sır değil. Bununla birlikte sözgelimi Tonya ve Of köyleri arasında bile önemli ağız farklılıkları olduğunu biliyoruz. Bu durumun sebebini nasıl açıklayabiliriz?

-Tonya’da konuşulan Romeikanın, Batı Trabzon şivesi kategorisinde olduğundan, Diaspora şivesiyle aynı olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Burada ancak Of şivesinde mevcut olan palatalizasyonun nedenlerine değinebilir veya bunları sorgulayabiliriz. Helence şive ve lehçeler içinde palatalizasyon olayı sadece Of şivesiyle sınırlı değildir. Bu dilsel değişim Helen dünyasının neredeyse yarısını etkisi altına almıştır. Örneğin Kıbrıs, Girit, On iki adalar, Efir gibi bölgelerde kullanılan Helence şive veya lehçelerde de palatalizasyon mevcuttur. Bununla birlikte, eski Atina (1700-1850) lehçesi de palatalizasyon içermekteydi. Her ne kadar dilbilimciler bunun nedenlerini uzun zamana dayalı kopukluğa dayandırsalar da, ben bu değişimde dış etkenlerin önemli rol oynadığını düşünüyorum. Mesela eski Atina lehçesinin palatalizasyonu, şehre yerleştirilmiş Arnavutlardan kaynaklandığını iddia edenler (Bkz. Nikos Pantelidis) vardır. Of yöresinde konuşulan Romeikanın palatalize oluşuna kimlerin veya hangi dilin etkisi vardır sorusu henüz bir araştırma konusudur.

Sözlükte binlerce kelime olduğunu görüyorum. Etimolojiye meraklı olduğunuzu da bilerek soruyorum: Romeika sözlük içerisinde yer alan kelimelerin aşağı yukarı ne kadarı Yunanca kökenli ve hangi oranda Türkçe, Arapça, Farsça ve diğer dillerden ödünçlenen kelimeleri barındırıyor.

-Romeika – Türkçe Sözlüğün içerisinde on dört bin dört yüz kadar kelime mevcuttur. Sırasıyla bunların dört yüz yirmi üç kadarı Arapça (Osmanlıca ve Türkçe üzerinden alıntılanmış), üç yüz yirmi beş kadarı Türkçe (Osmanlıca ve Türkçe üzerinden alıntılanmış), iki yüz yirmi altı kadarı Farsça (Osmanlıca ve Türkçe üzerinden alıntılanmış), doksan beş kadarı Fransızca (Büyük ölçüde Türkçe üzerinden alıntılanmış), otuz iki kadarı İtalyanca, yirmi altı kadarı (Üzerinde durulursa yüze kadar çıkabilir) Ermenice ve yirmi bir kadarı da Latince gibidir. Yani Romeikanın etkileşim oranı yaklaşık %8 gibidir. Bu da zaten çok doğal bir etkileşim oranıdır ki daha fazla etkileşim oranına sahip diller vardır. Bunlardan birisi de Türkçedir.

Romeika tamamen geçen yüzyıla ait kelime dağarcığına mı sahip yoksa internet, teknoloji ve küreselleşme sayesinde günlük hayatımıza giren yeni kelimeleri de bir şekilde hazmedip, dönüştürerek içine alacak esnekliği gösterebiliyor mu?

-Romeika esnek bir dildir. Dışarıdan kelime alarak bunları kendi içinde dönüştürebilecek soneklere sahiptir. Ancak sözlükte bunların önemli bir bölümüne yer verilmedi.

Romeika bildiğim kadarıyla sadece Trabzon’da değil, Van’ın Özalp ve Hatay’ın Kırıkhan ilçeleri gibi yakın zamanda bölgeden topluca göç edilen yerlerde de hala konuşuluyor. Konuşuluyor tamam ama yazılıyor mu hatta hiç yazılabilmiş mi? Osmanlı döneminde Arapça veya Cumhuriyet döneminde Latince harfleri kullanılarak bir külliyat oluşturma gayreti olmuş mu?

-Bu konuda bir fikrim yok. Bir dönem, insanların dedelerinden kalma kitaplarını yaktıklarını veya gömdüklerini duymuştum. Bazılarında halen kütüphaneler mevcuttur ama bunların arasında Romeika veya Helence alfabe kullanılarak yazılan kitaplar, el yazması eserler, vb. var mıdır bilmiyorum. Bu konu da araştırma konusudur. Ancak elime Osmanlıca alfabe kullanılarak yazılmış Romeika bir-iki mani metni geçtiğini söyleyebilirim.

İtalya araştırmalarımda Magna Grecia’da Calabria ve Salento’da yaşayan 60-70 bin kişilik Yunan kökenli bir topluluğun Griko veya Grekanika adlı Ortaçağ’a özgü bir Yunanca diyalektini konuştuğuna şahit olmuştum. Aynı Karadeniz’de olduğu gibi çok zengin türkü, destan, masal, bilmece gibi folklorik içeriği barındıran bu dilde de Mussolini döneminden sonra siyasi bir baskı da olmamasına karşın çok az basılı yayın bulunması da üzücü. İnsanlar atalarının konuştuğu dili belki de içgüdüsel olarak gelecek kuşaklara aktarıyor ama pratik bir getirisi olmadığı için yazıya dökme ihtiyacı duymuyor deyip geçmeli miyiz?

-Evet, Grekanika da artık kaybolmaya yüz tutmuş Dorik lehçelerden birisi. Bizim Of şivesinde olduğu gibi bunda da palatalizasyon mevcuttur. Bu yüzden bu şivenin türkülerinden bazılarını defalarca dinlemişimdir. Ne yazık ki faşizm her yerde aynıdır. Egemenliğinde bulunan halklara zulüm yaşatır, onlara ait ne varsa yok eder. Bundan ülkedeki demokrat insanlar da nasibini alır. Herkes zarar görür. Normalde, tek başına hiçbir dilin bir getirisi yoktur. Ancak ana dilinizin yanında, egemenliğinde bulunduğunuz ülkenin dilini çok iyi öğrenebilirsiniz. Hatta daha iyi öğrenebilirsiniz denebilir. Ayrıca, her dilin sorunları çözmede, hayatı algılamada, onu anlamlandırmada farklı kodları mevcuttur. Bu yüzden çok dilli insanların hayata bakışlarında tek dilli insanlardan daha ileri olduklarını söylemek abartı olmayacaktır. Romeikadan bir örnek vereceksek, bu dilde Türkçede olmayan cinsler ayrımı (Eril, dişil, nötr) mevcuttur. Romeika bilen birisi, İngilizce, Almanca, Arapça, vb. dilleri öğrenirken, cinsler ayrımı yapmakta kesinlikle zorlanmaz. Bu dillerde bulunan ve kendi ana diline ait (neo, neu : yeni / air : hava / port : kapı / scorpion, skorpion : akrep vb.) binlerce kelimeyi daha kolay kavrar. Latincede bulunan bir yığın kelimeyi (platyphyllum : geniş yapraklı / stenophyllum : dar yapraklı / glycyrrhiza : tatlı kök (bir bitki adı), vb. daha iyi anlar. Arkeolojide başarılı olur. Yine tıpta bir sürü kelimenin (hemoptysis : kan tükürme / cardiology : kalp hastalıkları dalı /  gynaecology : kadın hastalıkları dalı / hematology : kan ile ilgili bilim dalı / dentology : dişle ilgili bilim dalı, vb. ne anlama geldiğini daha iyi analiz eder. Romeika bilenler, Arapça, Almanca gibi Türklerde telaffuzu zor dilleri doğru telaffuz etmekte de zorlanmaz. Demek istediğim, her bir dilin mutlaka bir getirisi vardır ve korunmalıdır.

Of bölgesi Karadeniz Bölgesi’nde İslam’ı ilk kabul eden yerlerden birisi olmakla birlikte çok daha geç İslamlaşan yerlerde köy isimleri ve Türkçeye geçen bazı doğa terimleri dışında Rumca yok olurken nasıl olmuşta burada tutunabilmiş? Rahmetli araştırmacı Hasan Umur bölgeye İslam’ı getirdiği söylenen Maraşlı âlimler söylencesinin doğru olmadığını bu insanların bölgenin yerlisi olduğunu açıklamıştı. Bir zamanlar Artvin’de olduğu gibi atabeyleriyle ya da Lazlarda gibi ağalarıyla birlikte topluca hareket etme gereği duyuldu ama bir sebepten dolayı Hristiyanlıkla özdeşleşen eski dil kullanılmaya devam mı etti?

-Bu bölgede Romeikanın günümüze değin yaşaması tek bir etkene dayandırılamaz. Bölgenin dağ köylerinden oluşması, merkezi otoritelerle iletişimin azlığı, 1930’lara kadar birçok köyde Türkçe okulların olmayışı, buna karşın İslam’ın öğrenimi sırasında medreselerde Romeikanın kullanılışı gibi değişik etkenler mevcuttur.

İstanbul ağzının baskısıyla Türkçe ağızların bile unutulmaya yüz tuttuğu bu dönemde UNESCO tarafından unutulmaması lazım hatırlatması yapılan Romeikanın barındırdığı pek çok terimin –ki bunların pek çoğu karşılığı olmadığı için yerel Türkçe tarafından da ödünçlenmiştir- bizim coğrafya ve kültürümüzün hafızası olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden çalışmanızın akademisyenlerden çok hafızasını tazelemek, belki de ninesinin kullandığı kelimeleri öğrenmek isteyecek, aile arasında konuşulurken kulak misafirliğiyle bu dili yarım yamalak öğrenen gençlere de hitap edecek. Çalışmanız başlarken işin bu yönünü düşündünüz mü?

-Elbette ki sözlüğü hazırlarken hem konunun uzmanlarını (dilbilimcileri, araştırmacıları) hem de basit okurları düşünerek hareket etmeye çalıştım. Kelimeleri, ağızlara dokunmadan ama asıllarına uygun biçimde yazmaya çalıştım. Bu nedenle sözlüğün kendisine ait bir yazım metodu oluştu. Bunu oluşturabilmek için sözlüğü bir yaz-boz tahtasına çevirmiştim. Bu konuda çok zorlandığımı ifade edebilirim.

Trabzon Rumcası konuştuk diyelim peki yazmaya çalıştığımızda ne olacak? Latince harflerle yazmak bir anlam ve telaffuz eksikliği yaratıyor mu? Çağdaş Yunancadan ve Katharevousadan içerdiği farklılık standart Yunanca gramer bilgisine ek bazı bilgilere sahip olmamızı da gerektiriyor mu?

-Romeika, sınırlı da olsa, Çağdaş Yunancadan sentaktik farklılıklar içerir. Her ne kadar Çağdaş Yunanca gramer bilgisi Romeika kullanmayı büyük ölçüde karşılayabilse de, bazı uyumsuzlukların aşılabilmesi için kendi gramerine kesinlikle ihtiyaç vardır.

Uzun süredir Yunanistan’da yaşıyorsunuz. 90’lı yıllarda başta Rusya olmak üzere eski Sovyet ülkelerinden gelen Karadeniz Rumlarının –ki ana dilleri Trabzon Rumcasından pek de farklılıkları olmayan Pontiaka idi- halk tarafından pek de hoş karşılanmadığını ve uyum sorunu yaşadıklarını basında yer alan haberler vasıtasıyla biliyoruz.  Ofluların sosyal beceri sahibi, olağanüstü yetenekli kişiler olmasını göz ardı etmiyorum ama siz üstüne üstük bir de Türkiye göçmeni olarak on yıllardır dil, kültür ve topluma kabul edilme konusunda sıkıntı yaşadınız mı?

-Doğrusunu söylemek gerekirse, Trabzon’un bir dağ köyünden merkeze inip yerleşseniz, uzun süre orada yabancısınızdır. Hele ki Türkiye’nin bir başka yerinde hepten yabancılık çekersiniz. Bir atasözü “Her kuş, vatanında öter” der. Bu bağlamda, Yunanistan’a göç etmiş Karadeniz kökenliler de uzun süre yabancılığın sıkıntılarını çekmişlerdir. Bu konuda, yaşlıların bir hikâyesi mutlaka mevcuttur. Ancak burada doğup büyüyen yeni nesilde bu durum sıfırlanmıştır. Benim durumum elbette ki diğerlerinden farklı gelişmiştir. Ben otuz yıldır oturum sorunuyla karşı karşıyayım. Bu sorun halen dahi sonra ermiş değil. Bu biraz da benim ihmalkârlığımdan kaynaklanmıştır. Sürekli olarak yazı çiziyle uğraştığımdan, pek fazla bürokratik sorunları aşmak için koşturmamışım/koşturamamışımdır. Yabancılık meselesine gelince, yine okumaya, araştırmaya ve yazıp çizmeye dayalı bir iş-ev hayatım olmuştur. Pek fazla çevre ile haşir neşir olamadığımdan, yabancılara yönelik olumsuz davranışlara pek maruz kalmadım diyebilirim. Atina zaten kozmopolit bir şehir ve şimdilerde merkezine gittiğinizde, Yunanlıya rastlayabilmek için adeta Diyojen’in fenerine ihtiyacınız var. Dolayısıyla orada bir Pontos kökenli, kendisini yerliden daha yerli hissedebilir. Nerede ve kimlerle rekabet içerisinde olduğunuza dayalı bir olaydır.

Kültürel politika açısından Yunanistan’ın ‘Pontiaka’ ve bu dili konuşan insanlara karşı tavrı nasıl? Bir destek veya köstek söz konusu mu?

-Türk vatandaşlarına tuhaf gelebilir ama Yunanistan’da devletin kimseye özel bir davranışı söz konusu değildir. En fazla, bürokratik işleminiz sırasında karşınıza çıkabilecek bir memurun size daha fazla ilgili davranmasıyla karşılaşabilirsiniz. O da çok sık rastlanan bir olay değildir. Yani kişi olarak siyasal statünüz ne ise, onun üzerinden işlem görürsünüz. Kim olduğunuza pek bakılmaz.

Özelde Trabzon Rumcasının genel olarak Doğu Karadeniz Bölgesinde Türkçe dışında anadil olarak konuşulan Lazca, Hemşince, Gürcüce gibi diğer yöresel dillerimizin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Beklentileriniz var mı?

-Ne yazık ki Türkiye toplumunda demokrasi bilinci olmadığından bu ülke de demokratik değildir. Görünen o ki, her geçen yıl mevcut temsili demokrasisinden dahi uzaklaşmaktadır. Ne zaman bu yönde bir hava esmeye başlasa, belli bir güruh tarafından kısa zamanda önü tıkanarak daha kötü bir noktaya taşınıyor. Tavandan tabana da demokrasi olmayacağına göre, daha yüzyıllar boyunca o memlekette demokrasinin yeşereceğini düşünemiyorum. Dolayısıyla sözünü ettiğiniz dillerin daha uzun süre yaşayabileceğine olan ümidim gitgide azalmaktadır. Umarım bir mucize olur da bütün diller bir arada yaşarlar.
Size toplumun demokratik bilinciyle ilgili şu örneği verebilirim: Normal ve sağlıklı birisi olduğunuzu bilseler ve buna rağmen siz bir anlık sinirle Atina semtlerinden herhangi birisinde dışarıya çıkıp toplumun değerlerine veya kutsallarına bağırarak hakaret etmeye başlasanız, sizi tanıyan veya tanımayan herkes, sizi neyin çıldırttığını merak eder onu sorgularlar. Kesinlikle herhangi bir dayak atma, saldırma veya linç olayı yaşanmaz. Tam tersini, cebinizde deli raporu olduğu ve bunu toplumun bildiği halde Türkiye’de düşünün!

Son olarak sizin ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

-Umarım gün gelir, Türkiye evrensel normlarda demokratik bir ülkeye dönüşür, bütün farklı diller yaşar ve o zengin mozaik korunur.

Önsözden

Peter Mackridge

…Son yıllarda Karadeniz Bölgesinde Rumca konuşan sayısı, köylerden şehirlere göçün sonucu, modernizmin diğer veçhelerinin de etkisiyle azalmıştır. Bütün yıl boyunca köylerinde yaşamayanların artık ürün yetiştirememelerinin, hayvancılık yapamamalarının doğal sonucu bu tür geleneksel faaliyetlerle yakından ilişkili zengin kelime hazinesinin kullanım dışı kalmasıdır. Göç dışında, Rumca konuşan sayısının azalmasında modernizm kaynaklı en büyük etmenler Türkçe eğitim ile gelişen ulaşım ve iletişim imkânlarıdır. Bu son sayılan etmen, izole olmuş köylerin dış dünya ile daha yakın temasa girmesi sonucunu doğurmuştur.

Karadeniz Rumcası şu anda tehlikede olan yani yok olma tehdidi altında bir dil olarak tasnif edilmektedir. Her bir dilin dünyayı görme ve hissetmeye dair kendine özgü bir yolu vardır, Dolayısıyla dünya dillerinin toplamı, insanlığın toplam tecrübesine eşittir. Karadeniz Rumcası bütün bir kültürün açıklayıcısı, hissiyatı, bilgisi, bakış açısı ve fikriyatıdır. Bu kültür Karadeniz dışındaki Helen kültüründen çarpıcı biçimde farklıdır, ancak Türkiye’nin geri kalanındaki kültürden de farklıdır. Tehlike altındaki bir dil, tehlike altındaki bir tabiat varlığı gibidir; bir dil yok olduğunda, insanlık kültürünün zengin çeşitliliği ve tecrübesi azalır ve fakirleşir, tıpkı tabiatta bir tür yok olduğunda tabiatın çeşitliliğinin azalması gibi. Tüm bunlar Vahit Tursun’un sözlüğünün zamanlamasının ne kadar yerinde olduğunu açıklıyor sanırım. Bu eser, bölgenin çok kıymetli Rumca söz varlığı ve gramer hazinesini muhafaza edecek ve halen konuşabilenlerin bu dili bütün tafsilatıyla kullanmayı sürdürmelerini teşvik edecektir.

*Peter Mackridge Modern Yunanca Emeritus Profesörü Oxford Üniversitesi, İngiltere

Exit mobile version