Plasenta, Doğum Kordonu, Göbek Kordonu (Folklor ve Mitoloji)
PLASENTA Anne ve cenine ait iki dolaşım sistemini birbirinden ayıran bir organ olup, doğum sonrasında anne vücudundan atılmakta, doğum kordonu adıyla da bilinmektedir. Plasenta çeşitli toplumlarda doğum ritüellerinin önemli bir öğesi olarak algılanmakta olup, çeşitli sebeplerle gömülmekte veya saklanmaktadır.
Yeni Zelanda’da Maoriler yeni doğan çocuğun plasentasını bir ağacın altına gömerek hem insanla toprağın ilişkisini güçlendirmeye çalışmakta hem de ağacın ömrü ve gelişimiyle insanınkini birleştirmektedir.
Kuzey Amerika yerlileri Navaholar da benzer sebeplerden aynı işlemi yaparken özellikle ölü doğan çocukların doğum kordonu ve plasentası özellikle bu iş için seçilmiş bölgelere gömülmektedir.
Kamboçya ve Kosta Rika’da plasentayı gömmenin anne ve çocuğun hayatını koruyacağına, Bolivyalı Aymaralarda ise plasenta gizli bir yere gömülürse annenin ruhunun çocuğa verdiği hayatı geri almak için dönemeyeceğine inanılmaktadır.
Kanada’nın batısında yer alan İngiliz Kolombiya’sında yaşayan Kwakiutl halkı kızların plasentasını gömerek yenilebilir deniztarağı toplama yeteneklerinin erkek çocuklarınkini ise kargalara vererek kehanet yeteneklerinin gelişeceğine inanmaktaydı.
Ukrayna, Romanya, Japonya ve Türkiye’de plasenta ve doğum kordonunun gömüldü yerin çocuğun geleceğini şekillendireceğine inanılmaktadır. Güneydoğu Asya’da yaşayan Hmonglar çocuk erkekse plasentası evin temel direğinin altına gömülmekte kızsa ebeveynlerin yatağının altına saklanmaktadır. Doğu Sibirya’da yaşayan Yukaghir halkı plasentayı eğer çocuğa aitse minyatür av silahlarıyla kız çocuğa aitse dikiş malzemeleriyle birlikte bir geyik derisine sararak saklamayarak çocukların bu alanlardaki yeteneklerinin artacağına inanmaktaydı.
Bazı toplumlarda plasentanın bebekle ilişkili yaşayan bir obje olduğu düşünülmekte olup, Hawaii yerlileri bebeğin bir parçası, Nepal’de bebeğin bir arkadaşı olduğu, Malysiya’da yaşayan Orang Asli halkı bebeğin kardeşi olduğuna inanırken Nijeryalı İbolar bebeğin ölü ikizi olduğuna inandıkları plasenta için bir cenaze töreni bile düzenlemektedir. Uganda’da yaşayan Baganda halkı da ölü ikiz olduğu plasentayı bir çömlek içerisine koyarak bir ağacın altına gömmektedir. Ağacın zarar görmesi veya kabile dışından birisinin ağacın meyvelerinden yemesi durumunda ağaçta yaşadığına inanılan ruhun ayrılacağına ve yaşı kaç olursa olsun insan ikizinin de öleceğine inanılmaktadır. Bu durumda kabilenin kralı ikizden “kimbugwe “ adı verilen küçük bir tapınak inşa ederek ayda bir gece tereyağına buladığı plasenta parçasını aya göstererek ruha geri dönmesi çağrısı yapmasını istemekle görevlendirecektir. Fin-Ugor halkları ise plasentayı ormanda bir ağaca astıktan sonra çocuğun sağlıklı büyümesi için çeşitli armağanlar sunmaktaydı.
Endonezya’da özellikle Java adasında plasentanın çocuğun koruyucu ruhu olduğu düşünülmekte bu yüzden evin yakınlarına gömülmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bazı kabileler ise plasentayı çeşitli meyve ve çiçeklerle süslenen bir kanodan ataların ruhunu taşıdıkları timsahlara yem olarak vermektedir.
Avustralya yerlileri de khoi adıyla andıkları plasentanın ruhun bir parçası olduğunu düşünmekte ağaç dallarıyla işaretledikleri bir tümseğe gömmekte, bereket ruhu Anjea’nın plasentayı aileye yeni bebek getirmek için kullanacağına inanılmaktadır.
Hayvanların yeni doğan yavrularının plasentasını yemesinden esinlenen bazı toplumlar kurutulmuş insan plasentasını geleneksel şifacılıkta kullanmakta olup, Çinlilerin bazı kronik hastalıklar, tedavisi, kısırlık ve iktidarsızlık için kullandığı “Ziheçe” bunlardan birisidir. Yahudiler de plasentayı yaktıktan sonra küllerini çiçekler veya süt ile karıştırarak cadıların büyülerine karşı koruyucu madde olarak kullanmaktaydı.
Kaynak: Özhan Öztürk. Dünya Mitolojisi. Nika Yayınları. Ankara, 2016