Makale: Özhan Öztürk
Osmanlılar, Samsun ve çevresini fethettikten sonra bölge “Canik Sancağı” adı altında teşkilatlandırarak Sivas (Rum) Beylerbeyliği’ne bağlanmış, 18. yüzyılda ise muhassıllığa dönüştürülerek Trabzon Eyaleti’ne dâhil edilmiştir. Samsun 1799’da tekrar Sivas’a bağlanmışsa da Tanzimat’la birlikte yeniden Trabzon Eyaleti’nin bir parçası olmuştur.
Osmanlı kayıtlarında 1493 yılında Samsun merkezinde 9, Müslüman mahallesinde
244 Müslüman 80 Rum, 84 Ermeni, 6 Frenk tüccar ve 4 müsellemin yaşadığı buna karşılık 1530’da 356 Müslüman’a karşı 56 olarak Hristiyan nüfus aleyhine gerilediği ve ilerleyen dönemlerde bu durumun süreklilik arz ettiği görülmektedir. 1520 tarihli tahrir defterinde bugünkü Samsun ili ile Ünye, Fatsa ve Korgan ilçelerini kapsayan bölge “Canik Livası” olarak adlandırılmıştır. 1532 yılında ise Canik Sancağı’nın Satılmış-ı Mezid (Fatsa, Korgan, Ünye’nin bazı köyleri), Ünye, Terme, Arım (Çarşamba ve Asarcık), Samsun, Bafra ve Kavak adlı 7 kazadan oluştuğu görülmektedir[1].
Şah İsmail’in dedesi olan Safevi şeyhi Cüneyd Şiilik propagandası yaptığı için Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah tarafından kovulunca Osmanlı topraklarına yerleşmek için izin istemiş II. Murad tarafından reddedilince önce Karamanoğulları’ndan Varsak aşiretine sığınmış ardından Canik Dagları’ndaki Türkmenler arasında büyük bir propaganda faaliyetine başlatarak, Niksar Emiri Taceddinoğlu Mehmet Bey’in de desteğiyle 4-5 bin kişilik silahlı mürit toplamayı başarmıştır. Cüneyd kendi devletini kurmak amacıyla, iyice yıpranmış Trabzon kenti üzerine yürümüşse de kenti ele geçirmeye muvaffak olamamıştır.
I. Selim ile II. Bâyezid arasındaki iktidar mücadelesi sırasında Bayezid İran’a
kaçmışsa da kendine bağlı suhteler[2] 1564-5 yılları arasında 40-50 kişilik bölükler halinde Samsun ve Çorum civarında soygun faaliyetlerine girişmiş[3]hatta devlet görevlilerini bile sindirerek etkisiz hale getirmişlerdir. Celaliler kasabaları kuşattıktan sonra kurtarmalık adı altında insanlardan para toplamakta olduğundan halkın bir kısmı yöreyi terk etmek bir kısmı da kale içlerine çekilmek zorunda kalmış, Vezirköprü, Kavak ve Havza kalelerinin büyütülmesi için yerel naipler 1603 yılında Sultan’dan yardım istemişlerdir. II. Selim (1566-1574) döneminde, 1571 yılında ordunun seferde olmasından faydalanan Sarı Sinan adlı bir çete reisi 50 kadar silahlı adamıyla evlerden zorla para toplamış, gençleri zorla çetesine katılmaya zorlamış,
cüretini arttırıp Samsun kentine hücuma niyetlenince Canik Sancak beyine 20 sipahi ile engelleme görevi verilmiştir [4]. Samsun, 1578-1582 arasında Osmanlı-Safevî Savaşları sırasında Şirvan’ı savunan Osman Paşa’ya yardım amacıyla gönderilen Osmanlı kuvvetlerinin deniz yoluyla Kafkasya’ya sevk edildiği liman kentlerinden birisi olmuştur[5].
17. yüzyılda diğer Karadeniz sahil kentleri gibi Kazak ve Abhaz korsanların yağmalarından etkilenen Samsun kenti varlığını kalesi sayesinde sürdürebilmiştir. 1681 yılında kente gelen Kudüs patriği Dositheos kentte hiç Hristiyan bulunmadığını civarında ise tek bir Hristiyan köyü olduğunu bildirirken[6], 1813- 1814 yıllarında Anadoluyu gezen İngiliz seyyah J. Macdanol
Kinneir de 5 hamamı ve büyük bir hanı olan 2000 nüfuslu kentin merkezinde hiç Hristiyan yaşamadığını bildirmiştir. Evliya Çelebi ise Selçuklu Sultanı Alâeddin tarafından fethedilip, Yıldırım Beyazıd döneminde Osmanlı egemenliğine giren kentin, voyvodalık olarak yönetildiğini, halkının denizci ve kendirci olduğunu, kendir ipi, katran, zift, gemi palamarı, gemi gomanaları, pekmez ve binlerce fıçı armut turşusu ihraç ettiğini bildirmiştir.[7]
Satılmış-ı Mezid Bey, Ünye, Canit-i Göl, Samsun, Kavak, Bafra, Niksar, Gedegra, Sonisa ve Canik-i Bayram yörelerini kapsayan Canik sancağı 1712’den itibaren “malikâne” şeklinde “muhassıl” idaresine verilmeye başlanmış olup,“Mukataa-ı muhassıllık-ı Canik maa avarız-ı liva-i Canik”in vergi geliri “avarız ve nüzûl-ı Canik”, “Bedel-i sancak-ı Canik[8]” ve 1760 yılında uygulamaya konulan “rüsûmat-ı toprak basdıy-ı kaza-i Bafra ve gayriha” adı verilen 3 kalemden ibarettir[9]. Canik Sancağı’nın muhassıllığa dönüştürülmesi dolayısıyla sancak beylerinin yerini daha geniş yetkilere sahip ve atama yoluyla değil de çoğunlukla yerel âyan ailelerden seçilen muhassılların alması Rumeli ve Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi merkezi otoritenin zayıflayıp, güçlü aileler arasında halkın da taraf olmak zorunda kalabildiği kanlı nüfuz mücadeleleri yaşanmasına sebep olmuştur. Rum Eyaleti’ne bağlı olmasına karşın Trabzon valilerinin Canik Sancağı’ndan seçilmesi ve Trabzon valilerine Canik muhassallığının “bervech-i emanet” verilmesi makamın çekiciliğini dolayısıyla rekabetin şiddetini de arttırmıştır[10].
Canik bölgesinde Caniklizâdeleradı verilen aile bu dönemde büyük güç kazanmıştır.
İlk Canik muhassılı 1737’de bu aileden Fatsalı Elhac Ahmet Ağa olup, 1741’de Ankara’ya sürgün gönderilmişse de yeniden muhassıl olmayı başarmış hissesini önce üçte birden yarıma çıkarmış, ardından “mukataa-i muhassıllık-ı Canik maa avarız-ı liva-i Canik” olarak adlandırılan Canik muhassılığı kendisine bervech-i malikâne olarak tek başına verilmiştir[11]. Ahmet Ağa, Fatsa’dan Samsun’a dönerken Terme’de Kınacıoğlu Mehmed çetesi tarafından mütesellim Abdurrahman Ağa ve 40-50 adamıyla beraber katledilip, malları gaspedilmiştir[12]. Basit bir eşkiyalık eyleminin ötesinde siyasi yönleri bulunan cinayetten hemen sonra Ahmet Ağa’nın oğulları Süleyman ve Ali Beyler iştirâken muhassıl olarak atanarak suçluları bulmak ile görevlendirilmişse de çetenin ancak bir kısmı cezalandırılabilmiştir. Canik muhassılları Süleyman ve Ali beyler halka zulüm yapmakla suçlanmışlarsa da uzun süren mahkeme sürecinde aklanmayı başarmış[13] dahası suçlamaların İstanbul’dan bölgeye mübaşir olarak gönderilen Pik Mustafa Ağa ve Kara Ebubekir Ağa tarafından muhassıllığı ele geçirebilmek amacıyla tertiplendiği anlaşılmıştır. Ali Paşa’nın en büyük sorunu yıllık 5611 kantar Fatsa teli ile sancak bedeli mukabili 400 kantar kendiri Tersane-i Âmire’ye göndermekte yaşanan aksamalar veya çeşitli sebeplerden dolayı taahhüdün yerine getirilememesi olmuştur[14].
1760’larda Canikli iki kardeş arasında rekabet başlamış, Süleyman Paşa Gürcistan’a gönderilmek üzere toplanan askerlerden kendisine bağlı olanların becerikli Ali Paşa’nınkilerin savaşmayı bilmeyen kişilerden oluşmasını sağlayarak kardeşinin görevini baltalamaya çalışmışsa da Ali Paşa kendisine verilen görevi yerine getirmeyi başarmıştır. Ayrıca Ali Paşa Canik bölgesinde eşkıyalığı engellediği için ödüllendirilirken Süleyman Paşa’nın hissesi 1764’de halka kötü davrandığı için iptal edilince Ali Paşa tek başında muhassıl olmuştur. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşında donanma için
gerekli 5000 kantar tel ile 1500 kantar kendiri Canik bölgesinden satın alarak Tersane-i Amire’ye gönderilmesi ve Canik sancağı “cebelü bedeliyye”sinin tahsili işlerini[15] başarıyla uygulayan Ali Paşa 1776’da muhassıllık hissesinin 1/4’ünü 1778’de yarısını oğlu Battal Bey’e vermişse de siyasi gelişmeler 1779’da ayaklanan baba-oğulun Kırım’a firar etmesini gerektirmiştir. Firar sonrası Kaptan-Derya Gazi Hasan Pala Canik muhassılı olmuşsa da Canikli Ali Paşa 1781’de bölgeye dönünce eski görevi kendisine iade edilmiştir[16]. Caniklizâdeler’in güçleri artıp Amasya çevresine egemen olmaya başlayınca Cebbarzâde ailesi ile karşı karşıya gelmişlerse de, 1778’de Amasya ayanları Cebbarzâde Mustafa Bey’e sığınınca aile Amasya’da egemen olmaya devam etmiştir.
1785’te Ali Paşa ölünce hisseleri 3/4 oranında oğlu Battal ve ¼ oranında yeğeni
Sadullah Bey arasında bölüşülmüştür. Battal hisselerini oğlu Hayreddin Paşa’ya devrederek firar etmişse de o da vergi toplamada başarısız olmuştur. Caniklizâdelerin güç kaybetmesi üzerine 1792’de Ünye âyanı Canikli Genç Mustafa Ağa bölgede etkinliğini arttırırken Çarşamba’da ikamet eden Hazinedarzâdeler de ortaya çıkan bolşuğu doldurmak için nüfuz mücadelesine girmiştir. Hazinedaroğlu Süleyman Ağa ve Tayyar Paşa’nın kethüdası Lütfullah Ağa’nın muhasıllık mücadelesinde kazanan “dergâh-ı âli kapucubaşı” Süleyman Ağa olmuş, 1794 Mart’ında Canik muhassılı olmuş[17] böylece Canik’te Hazinedarzâde dönemi başlamıştır. Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra, ailenin ekonomik ve siyasî gücü sarsılırken aileden
olmayan Çeçenzâde Hasan Paşa Trabzon valisi olarak atanmıştır[18]. Süleyman Paşa’nın büyük oğlu olan Osman Bey, babasının valilik döneminde Canik muhassıl vekili olarak atanmış[19], Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra Trabzon valisi olarak atanan Mehmed Hüsrev Paşa döneminde de görevine devam etmiştir. Mehmed Hüsrev Paşa’nın valilikten azledilmesinden sonra Trabzon Valisi ve ilhaken Gönye sancağı mutasarrıfı ve Canik muhassılı olarak atanan Osman Bey’in kardeşi Abdullah Bey Canik muhassıl vekilliği görevinde gösterdiği başarıdan dolayı önce “kapucubaşılık” unvanıyla ödüllendirilmiş ağabeyinin 1841’de ölümünün ardından “vezir” rütbesi verilerek Trabzon valisi yapılmıştır.[20] Tanzimat dönemi ile birlikte merkezi yönetim güçlendirilirken
merkezden tayin edilen mutasarrıflarla birlikte Hazinedarzâdelerin bölgedeki egemenliği sona ermiştir.
1805’te Hüseyin ve Tayyar beyler ayaklanmışlarsa da ilki Çapanoğulları ikincisi Erzurum valisi Yusuf Paşa tarafından bastırılmış bu sırada Osmanlı donanması Samsun’u topa tutarak kentte yangına sebep olmuş, Yusuf Ziya
Paşa’ya muhassıllık görevi verilmiştir[21].
Hristiyanların katli ya da sürgününe dair bir sebep ya da kanıt olmaması ve civar yerleşimlerde örenkler yerli halkın İslamlaştığını düşündürmektedir. Bununla birlikte 1838 Tanzimat fermanının yayınlanmasının ardından Kapadokya ve Gümüşhane’den çok sayıda Rum aile kente yerleşmek için gelmiş hatta kent merkezinde Ortodoks Hristiyanlar çoğunluğu sağlayacak sayıya ulaşmışlardır. 1830’ların sonlarında Samsun’a gelen İngiliz diplomat Henry Suter, kentte 450 Türk, 150 Rum aile yaşadığını, şehirdeki dükkanların bölge ticaretinden ziyade transit ticarete hizmet ettiğini bildirmiştir. Bu arada Rusların Gürcistan’a girmesinden sonra bu ülkeden kaçan Katolik Kapuçin misyonerlerinden ikisi Samsun’a birisi ise Samsun’a yerleşerek dini
faaliyetlerde bulunmuşlardır[22]. 1872 Trabzon Vilayet Salnamesi’nden Canik Sancağı’na bağlı Samsun merkezinde 8.478 Müslüman’a karşı 13.601 Rum Ortodoks, 293 Gregoryen Ermeni yaşadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ana dili Türkçe olan Bafralı Rumlar’dan merkeze yerleşmiş aileler istisna Samsun il merkezinden mübadele ile giden Rumların tamamı ile taşradakilerin önemli bir bölümü
Samsun’un yerlisi değildir[23].
Karadeniz’de buharlı gemilerin çalışmaya başlaması ile İstanbul-Trabzon arasında işleyen buharlı gemilerin en önemli durak yerlerinden biri olan Samsun limanı[24] gelişmeye başlamıştır. Özellikle mallarını öncesinde karayoluyla İzmir ve İstanbul’a götüren Tokat ve Kayserili tüccarlar Samsun limanını kullanmaya başlamıştır. Samsun’da bulunan İngiliz konsolosvekili R. W. Stevens’ın raporlarına göre, 1841’de 121.000 sterlin olan ihracat 1849’da 280.000 sterline, 1842’de 122.000 sterlin olan ithalat ise 1852’de 329.000 sterline yükselmiştir[25]. Trabzon’daki konsolosluk merkezine bağlı olarak Samsun ve diğer Karadeniz sahil kentlerinde konsolosluk yardımcılığı veya konsolosluk memurluğu seviyesinde temsilcilikler açılmıştır. 1830’da Trabzon’a James Brant’ı ilk konsolos olarak gönderen İngiltere 1841’de Samsun’a Francis Stevens’i Samsun’a konsolos yardımcısı olarak atamışlar, 1850’de Sicilyateyn Kraliyeti, 1851’de Avusturya, 1857’de Rusya, 1859’da İran, 1867’de ABD Samsun’da birer konsolos bulundurmaya başlamıştır[26]. Bu gelişmelere rağmen Samsun Kafkasya üzerinden getirilen köleler ve tahıl ticaretine rağmen hiçbir dönem Trabzon limanın potansiyeline ulaşamayacak, Kırım’ın terk edilmesinin ardından Kırım ile ticareti ilişki içinde bulunan kentin ticari potansiyeli iyice gerileyecektir. Bafra’da yapılan tütün ekimi bölge ekonomisi üzerinde olumlu tesir etmiş ve Müslüman nüfusun artmasını sağlamış, Trabzon ve Ege’den gelen Rumlar ile Avrupalı tüccarlar ticaretin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Diyarbakır, Sivas ve Harput yolcularının yolcu iskelesi konumunda olan kent ile Sivas üzerinden El-Cezire’ye ulaşan bir demiryolu hattının inşası planlanmışsa da gerçekleştirilememiştir. Collas’a göre 1850’lerde Samsun limanına İngiltere, Fransa ve İsviçre’den gelen mallar Tokat, Amasya, Sivas, Diyarbakır, Kayseri ve Musul’a sevk edilmekteydi. Cuinet, 1890’da ise dış satım yapılan ülkeleri Fransa, İtalya, Yunanistan ve Mısır ihraç ürünlerini buğday, yulaf, mısır, tütün, haşhaş tohumu, işlenmiş hayvan derisi, meyve ve kayısı çekirdeği olarak açıklamıştır. Halkı tarım ve balıkçılıkla geçinen Samsun’a 1890’larda gelen Cuinet çömlekçilik, kunduracılık, eğercilik, saraçlık, kiremit yapımı, tuğlacılık, nehir yatağından kum çıkarmak, bakırcılık gibi iş kollarının geliştiğini bildirmiştir.
1850 yılında kente gelen Alman gezgin Andreas David Mordtmann Samsun’un Türk
nüfusunun kıyıda Rum ve Ermenilerin ise merkezden yarım saat uzaklıkta bulunan Kadıköy’de oturduğunu bildirmiştir. Samsun, Kırım savaşı ve Şeyh Şamil ayaklanması ertesinde Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’dan gelen Müslüman muhacirlerin ilk duraklarından ve transit limanlarından[27] birisi olmuş[28], 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından kente gelen 1000 göçmen aile ise Samsun üzerinden Sivas’a gönderilmiştir. Çar Naibi Grandük Miflel’in 1864’de Kafkas halklarına hitaben yayınladığı “Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği taktirde bütün sekene harp esiri olarak Rusya’nın muhtelif yerlerine sürülecektir” emrinin ardından Kafkas halkları kitleler halinde Karadeniz sahillerine yerleşmeye başlamış özellikle Samsun kentinin etnik yapısı ve demografisi önemli ölçüde değişmiştir. 1869’da çıkan bir yangında kentin önemli bir bölümü yanmışsa da kısa sürede yanan tüm binalar yenilenmiştir.
1847’de Samsun ve çevresi Sivas eyaletinden ayrılarak Trabzon eyaletine bağlanmış, 1877’de Trabzon vilayetine bağlı yarı özerk Canik mutasarrıflığı konumu kazanmıştır. 1892’de yine Trabzon’a bağlı olan Canik Sancağı Merkez, Bafra, Ünye, Fatsa ve Çarşamba kazalarından oluşmaktaydı. Bu dönemde Köprü, Havza ve Ladik ise Sivas vilayetine bağlıydı. Canik, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Trabzon’dan ayrılarak bağımsız sancak konumuna gelmiştir. Osmanlı Hükümeti, Kırım Harbi sırasında bozulan Maliyenin durumunu düzeltmek için başlattığı yardım kampanyasına Canik Sancağı 436.353 kuruş[29] yardım toplayarak katkıda bulunmuştur.[30] 19. Yüzyılın ikinci yarısında çok sayıda Laz’ın kent merkezine yerleşmesiyle asayiş sorunları baş göstermeye başlayınca, Tezkire Memuru ve Liman Reisi uyarılarak işsiz güçsüz Laz taifesinin kente sokulmasının engellenmesi ancak yerli halktan kefil bulanlara Samsun’a girişine izin verilmesi istenmiş, bu sayede bölgenin güvenliği sağlanabilmiştir[31]. 1869 yangınında neredeyse tamamı yanan kent merkezi yeniden planlanmış, 1939, 1942, 1943 depremlerinde kent merkezi ve ilçelerinde can ve mal kaybı yaşanmıştır[32].
Trabzon Vilayet salnamelerine göre Canik Merkez Kazası’nda 1869 yılında 6.379 Müslüman’a karşılık 12. 677 Rum Ortodoks, 61 Gregoryen Ermeni toplam 19.117, 1872 yılında 8.478 Müslüman’a karşılık 13.601 Rum Ortodoks, 293 Gregoryen Ermeni toplam 22.372 erkek yaşamaktaydı. 1869 yılında merkez ilçede çıkan bir yangın kentin büyük bölümünü tahrip etmiş, çok sayıda kişi evsiz ve aç kalmış, 1870 yılında yangından zarar görenler için 90 bin kuruş harcanarak 150 baraka inşa edilmiştir[33].
1905 Vilayet Salnamesine göre Canik Sancağı Samsun kazası nüfusunun etnik/dini dağılımı şöyleydi:
Topluluk |
Erkek |
Kadın |
Toplam |
Müslüman | 13.553 | 11.736 | 25.289 |
Rum Ortodoks | 18.428 | 19.585 | 38.013 |
Ermeni Gregoryen | 564 | 584 | 1.148 |
Katolik | 40 | 43 | 83 |
Protestan | 51 | 52 | 103 |
Toplam | 32.636 | 32.000 | 64.636 |
Şemsettin Sami 1890 tarihinde Kamus ül-Âlam’da Samsun’un 183 köyü olup, nüfusunun yarısı Rum Yarısı Rum ve Ermeni olduğunu, Sivas ve Harput’a dek uzanan işlek bir karayolu üzerinde bulunan bir liman olup, buğday, arpa, yulaf, çavdar, darı, tütün ile büyükbaş hayvanın önemli ticari ürünleri olduğunu bildirmiştir. S. Shaw, Samsun nüfusunu 1885 için 67.512 (33.419 İslam, 32.925 Rum, 1.163 Ermeni, 5 Yahudi), 1914 içim 104. 511 (44.993 İslam, 54.709 Rum, 4.791 Ermeni, 18 Yahudi) olarak vermiş olup[34], Rum nüfustaki olağandışı artış savaş öncesi iç bölgelerdeki Rumların kıyı kentlerine göçüyle açıklanmalıdır. Kent merkezindeki Rumlar, Tütün ve tekstil ticaretinin yanı sıra esnaflık, zanaatkarlık, doktorluk ve avukatlık gibi işlerle meşgul olmaktaydı. Dini açıdan Amasya başpiskoposluğuna bağlı olan Samsun’un en önemli kilisesi Agias Triadas olup kent merkezinde bulunduğu mahalleye de adını vermekteydi.
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Samsun tarihi Makale Serim
Samsun Tarihi: (Enetike, Amisos, Pire, Samastro) Samsun adı ve Arkeolojisi
Samsun, Amisos: Antik Çağ Tarihi
Samsun Tarihi: Roma ve Bizans dönemi
Samsun Tarihi: Milli Mücadele dönemi ve Pontusçuluk faaliyetleri
Samsun Tarihi: Cumhuriyet Dönemi
Notlar
[1] Öz, 1999: 25
[2] Medrese öğrencileri
[3] 1564 Eylülünde Küre kadısının Divan’a yazdığı bir mektupta Samsun taraflarında 1560’tan beri suhte kıyamları daha çok artmıştır (Akdağ, 1949: 165)
[4] Şahin, 2002: 405; Mühimme Defteri 12, s.94. Hicrî 23 Şevvâl 978 (Miladî 19 Mart 1571)
[5] Şahin, 2002: 406-407
[6] Bu köyün Kadıköy olması muhtemeldir.
[7] Evliya Çelebi, 2008: 92-93
[8] Osmanlı donanma gemilerinde kullanılmak üzere 400 kantar (44 Okka = 56,449 kg) kendir (BOA, Maliyeden Müdevver Defterler) 9570, s. 106)
[9] Kılıç, 1997: 129
[10] Bay, 2008: 68-69
[11] BOA, Cevdet Dâhiliye, no. 7522; Bay, 2008: 70
[12] BOA, Cevdet Zaptiye, no.1155, 3259; Bay, 2008: 70
[13] BOA, Cevdet Dâhiliye, no.7522
[14] BOA, Hatt-ı Hümayûn, no.4501-A; BOA, Cevdet Bahriye, no. 11797; Bay, 2008: 74-75
[15] BOA, Cevdet Bahriye, no.10217, 18180
[16] BOA, MAD, 9570, s.106-107
[17] BOA, Cevdet Maliye, no. 13161
[18] BOA, MAD, 9758, s.170
[19] BOA, Hatt-ı Hümayûn, no. 42045, 23579
[20] Bay, 2008: 83; Yüngül, 1985: 261-66; Mehmed Süreyya, 1893: IV, 1306
[21] BOA, Hatt-I Hümayûn, no. 4053
[22] Archives du ministère des Affaires étrangères, Centre des Archives diplomatiques de Nantes Trébizonde, Tome 5 Clairambault’da Bourgueney’ye, 3 Haziran 1845.
[23] Kayseri ve Niğde’den gelen Rumların önemli bir bölümünün de ana dili Türkçeydi.
[24] Samsun limanı sığ ve kuzey batıdan esen rüzgârlara açık olduğundan fırtınalı havalarda Samsun’a gelen gemiler hava düzelene dek Sinop veya Vona limanlarına sığınıyorlardı.
[25] Dığıroğlu, 2011: 68
[26] BOA, İ. HR. 223/13047, 9 L 1283/14 Şubat 1867
[27] Göçmenlerin taşınmasında Trabzon, Varna ve Köstence daha önemli rol oynamıştır.
[28] Samsun’da bir göçmen hastanesi de kurulmuştur.
[29] Sancak ahalisi 219.012, Samsun kazası 75.975, Bafra ve Alaçam kazası 62.000, Ünye kazası 31.175, Çarşamba kazası 17.620, Fani kazası 12.100, Terme ve Kavak kazaları 18.071 kuruş
[30] Özcan, 2001: 254
[31] Erler, 1997: 83; BOA, İrade Dahiliyye, No.30717, 11 Cemazielahir 1277, Canik Mutasarrıfı İsmail Kamil’den Vekaletpenahiye.
[32] Bayraktar, 2009: 88; Tekin, 1936: 29; Yüksel, 2005: 98-99
[33] Erler, 2000: 210; BOA, İrade Dahiliyye, No. 43410, 1287 H.
[34] Yurt Ansiklopedisi, 1983: 9, 6564