Amaç: Bu makalede Tatar halkının adının kökeni, Kırım Tatarlarının tarihi anayurdu, Tatar hanlığının kuruluşu, Osmanlı devleti ile Kırım Hanlığı ilişkileri, Rus Çarlığı ile stepler için hâkimiyet mücadelesi sonrasında Çarlık Rusya’sının Kırım’ı ilhak etmesi özet bir şekilde anlatılmaktadır.
Tatarlar kimdir?
Tatarlar, MS 5. yüzyılda Kuzeydoğu Moğolistan’da Baykal gölü civarında ortaya çıkan göçebe bir Türk topluluk olup, adları Çinlilerin kuzeylerinde yaşayan göçebeleri tanımladığı “Dada” kelimesiyle ilişkili olmalıdır. Tatar kelimesine ilk olarak Orhun yazıtlarında muhtemelen Moğolca konuşan toplulukları tanımlamak için kullanılan “otuz tatar, totuz tatar” ifadesinde rastlanılmıştır. Reşideddin’e göre anayurtları Buyirnur gölü kıyısındaki Kerülen nehri havzası olan Tatarların, Kimekler gibi bazı batı grupları İrtiş kıyısındaki Türklerle karışık yaşamaktaydı.
Cengiz Han’ın (1162–1227) ordusunda yer alan Türk ve Moğol kabilelerinden oluşan göçebeler, Ruslar ve Orta Avrupalılarca Tatar veya Tartar olarak adlandırılmış, Moğol imparatorluğunun yıkılmasının ardından bugünkü Avrupası Rusya’sı ve Ukrayna’da Altın Orda Hanlığı ve Kırım Hanlığını kurmuşlardır. Tatarlar kendilerini kabile isimleriyle tanımlamaktaysa da etnolog ve dilbilimcilerce yaşadıkları bölgeye göre Volga (Kazan) Tatarları, Doğu Avrupa Tatarları, Kuma Nogayları ve Sibirya Tatarları ve Baraba Tatarları adlı 5 grup altında incelenmektedirler.
Altın Orda ve Kırım Hanlığının kurulması
13. yüzyıl ortalarında Altın Orda devletinin kurucusu Batu Han’ın ordularının bölgede hâkimiyet kurduğu esnada Karadeniz steplerine yerleşen kalabalık Tatar kabileleri, Kırım’da yerleşik Slav, Yunan ve İtalyanlara üstünlük sağlamışlardır. Tatarların yanı sıra Selçuklu Sultanı Alâeddin’in gönderdiği ordunun Sudak’ı fethetmesinin ardından Sultanın damadı olan Berke Han’ın teşvikiyle Kuzey Kırım düzlüklerine Selçuklu ve Oğuz Türkleri de yerleştirilmiştir. Tatarların bölgeye girişi Cenevizlilerce kabul edilmeyince 13. yüzyıl sonlarında Altın Orda’nın Kırım Valisi Emir Nogay, Ceneviz kolonilerini yağmalayarak Tatarların bölgede vergi toplama hakkını kabul ettirmiştir. Altın Orda hanının bölgede görevlendirdiği geniş salahiyetli valilerden Kırım’ı kendisine yurt olarak alan Cuci’nin küçük oğlu Tokay, Timur soyundan olup, Taş Timur kendi adına sikke kestirerek Kırım Hanlığının temellerini atan kişi olmuşsa da hanlığın gerçek kurucusunun haleflerinden Hacı Giray olduğu konusunda tüm tarihçiler mutabıktır. Hacı Giray adını taşıyan ilk sikke MS 1441/1442 tarihli olup, eski Kıpçak-Tatar mührü yerine Kırım hanlarının yeni sembolü olacak baykuş resmini barındırmaktaydı. Litvanya doğumlu olan Hacı Giray Altın Orda’ya hâkim olmak istemişse de başarısız olup kaçmış, Perekop, Şirin ve Barin Tatarları Litvanya prensi Barin’e ülkesinde mülteci olarak yaşayan Giray’ın kendilerine yönetici olarak gönderilmesini talep edince Kırım’a gelen Giray burada bağımsız bir hanlık kurmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu ile Kırım Hanlığı ilişkileri
Hacı Giray, bir yandan Volga havzasındaki kabileleri kendi tarafına çekmeye diğer yandan Altın Orda hanına karşı Moskova ile II. Mehmed’in 1453’de İstanbul’u fethedip Boğazları kontrol etmeye başlamasından sonra ise Cenevizlilere karşı Osmanlılar ile ittifak oluşturarak düşmanlarına karşı pozisyonunu güçlendirmek istemiştir. 1454 yılında deniz gücü olmayan Hacı Giray Kefe’yi Cenevizlilerden almak için Osmanlılardan yardım istemiş, 7 bin Tatar süvarisi kenti karadan kuşatırken bir Osmanlı filosu da Kefe’yi denizden kuşatmış, Cenevizliler Osmanlı sultanı ve Kırım hanına yılda 12 bin altın vergi ödemeyi kabul edince kuşatma kaldırılmıştır. 1453-56 yılları arasında geçmişte Altın Orda’ya destek veren Şirin, Barın ve Kongurat kabilelerinin batıya göçmesi Kırım hanlığının elini güçlendirirken, 1456 yılında Kefe’de ki Cenevizliler bazı kabile reislerini Giray’a karşı kışkırtarak yerine oğlu Haydar Han’ı tahta çıkarmak istemiş, girişim başarısız olmuşsa da kabileler arasındaki birlik ve güven ortamı ister istemez sarsılmıştır. Hacı Giray’ın 1466’da muhtemelen zehirlenerek öldürülmesi üzerine Mengli Giray ile Nurdevlet hanlara destek vererek bölünen kabileler arasında yıpratıcı bir iç savaş dönemi başlamış, barış ancak 1475’de Osmanlı ordusunun Kırım yarımadası sahilini tümden fethedip, 1478’de tahtını Osmanlı himayesi ile ele geçirebilen Mengli Giray hanın Osmanlı vasalı olması sağlanabilmiştir.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde II. Mehmed ile Mengli Giray arasında bir antlaşma olduğundan bahsetmesi modern tarihçileri bu rivayete inandıran tezler üreterek Osmanlı-Kırım hanlığı ilişkisini açıklamaya itmişse de Halil İnalcık böyle bir antlaşmanın ne o dönem ne de sonrasında yapılmadığını ispat etmiştir. Osmanlılar han seçiminde Tatarların geleneksel kurultayında yaptıkları seçimi genellikle kabul etmekle birlikte tayin haklarını saklı tutmuş, sahil yerleşimleri Osmanlı’nın Kefe eyaletini oluşturmakla birlikte Tatarların bozkırdaki hakları saklı tutulurken Moskova ve Polonya’dan yıllık vergi almalarına müsaade edilmiştir.
1484’te II. Bayezid’ın Akkerman kalesini fethetmek için düzenlediği Moldovya seferine iştirak eden Mengli Giray hizmetine karşılık Kavşan, Tombasar ve Balta gibi Beseraya kentlerini ele geçirmiş hem de Kefe’de esir tüccarlarına satabileceği çok sayıda köle ile diğer ganimetleri elde etmiştir. Tatarlar, Osmanlı imparatorluğunun askeri seferlerinin kendilerine ekonomik menfaat sağladığını görünce Sultan’ın batı seferlerine gönüllü olarak katılmaya başlamış, bu ittifak bir yandan hanlığın ekonomisinde Osmanlı zaferlerine bağımlılık yaratırken diğer yandan Osmanlıların Polonya ve Habsburglar’a karşı Avrupa’daki pozisyonunu güçlendirmiştir.
Mengli Giray, 1502’de Altın Orda başkenti Saray’ı yakıp yıkmış, oğlu Sahip Giray ise 1521’de Kazan hanlığını ele geçirmeyi başarmıştır. Yıkılan Altın Orda’nın topraklarının paylaşım kavgası Moskova prensliği ile Kırım Hanlığı arasındaki ittifakı sona erdirmiş, Mengli Giray denge kurabilmek için 1511’de Beyaz Rusya ve Ukrayna topraklarındaki Cengiz Han’dan kalma tarihi haklarından vazgeçerek Polonya ile ittifak antlaşması yapmıştır. Volga üzerindeki Kazan ile Volga ağzındaki Astrahan’a dek toprakları kapsayan Kazan Hanlığı, Kırım ile Moskova arasında rekabet konusu olmuş, 1524’de Sahib Giray’ı 1532’de bir başka hanı tahttan indiren Ruslar kendi adamları Can Ali’yi tahta geçirince 1533’de Sahip Giray Astrahan Tatarlarını fethederek sadakatleri şüpheli Nogayların tümünü hükmü altına almıştır. Moskova prensi IV. İvan 1552’de Kazan’ı, 1556’da Astrahan’ı fethetmekle kalmamış, topraklarını ülkesine ilhak edince Nogaylar Kırım’ın kuzeyindeki bozkırlara göç etmek zorunda kalmıştır. Devlet Giray Han 1565 kışında Osmanlı topçusunun da desteğiyle düzenlediği seferde netice elde edememiş, 1569’da bu sefer Kefe beylerbeyi Kasım Paşa’nın emrindeki 15 bin kişilik Osmanlı ordusu Giray Han’ın ordusu ile birlikte Astrahan’ı kuşatmıştır. Bununla birlikte Giray Han zaferin Osmanlıların bu bölgeye kalıcı yerleşmesini sağlayacağını, hanlığının bir Osmanlı vilayetine dönüştürüleceğini düşünerek saldırıyı durdurmuştur. Seferin görgü tanıklarından Leh Andrey Taranowski’ye göre Osmanlı komutanı Kâsım Paşa, Astrahan önlerinden geri çekilirken Kırım hanı tarafından aldatılarak kasıtlı olarak sarp, ziyankâr ve kullanışsız yollar tercih edilmiş ve bu suretle bölgenin koşullarına alışkın olmayan çok sayıdaki Osmanlı askeri telef edilmiştir. Livonya savaşı ve Moskova çevresinde yayılan veba salgını yüzünden zor durumda olan Rus çarı IV. İvan, 23 Ocak 1570 tarihinde İvan Novosiltsev isimli bir sefiri Moskova’dan İstanbul’a göndererek Osmanlı ile ilişkileri yumuşatmak ve Sultan’ın Kırım ve Rusya hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istemiştir. 12 Mayıs 1570’de İstanbul’a ulaşan sefir, dört gün sonra Sokollu Mehmed Paşa 30 Temmuz 1570 tarihinde ise III. Selim’in huzuruna çıkmış, Novosiltsev Kırım hanını yalancılıkla itham etmekle kalmamış, kendisini Müslüman hükümdarların en büyüğü olarak görüyor sözleriyle Sultan’ı Han’a karşı kışkırtmaya çalışmış ama en önemlisi Rusların Terek Irmağı üzerinde inşa ettikleri kaleyi yıkma sözü vererek Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki menfaatlerini erteleme pahasına Osmanlıların dikkatini bölgeden uzaklaştırmak istemiştir. Sokullu kuzeydeki Rus tehlikesini görmekle birlikte elçinin ziyaretinden sonra Deşt-i Kıpçak’ta Giray Han’ı yalnız bırakarak Kıbrıs’a yönelmiş ve Venedik ile yıpratıcı bir savaşa girişmiştir. Giray Han, 1571’de Moskova önlerine dek gelerek şehrin varoşlarını ateşe vermeyi ve çok sayıda esirle geri dönmeyi başarmıştır. Giray Han bu başarısından sonra Osmanlı sultanı tarafından “Kırım’ın emiri ve tahtımızın samimi ve sadık dostu” sözleriyle takdir edilmesine ve “taht-algan” unvanını almasına karşın Ruslardan Kazan ve Astrahan’ı ele geçirmeye muvaffak olmamıştır. Sonuç olarak 1577’de Devlet Giray’ın öldüğü sırada Kırım hanları Altın Orda’nın hükmettiği toprakları ele geçirme hayallerinin Moskova prensliğinin direnci yüzünden boşa çıktığını görmüş ve dikkatlerini nispeten daha dişe gelir olan Kafkasya, Macaristan ve Tuna prensliklerine çevirmişlerdir. İran ve Avusturya seferlerinde memleketlerini Rus Kazakların saldırısına açık bırakmak pahasına iştirak eden Tatar hanları savaşlarda hükümdar yerine sıradan komutan muamelesi görmelerine içerleyerek zaman zaman isyan etmişlerdir. Bunlardan II. Mehmed Giray isyan etmekle kalmayıp, Kefe’yi de kuşatmaya kalkışınca 1584’de İstanbul’dan yeni han olarak gönderilen İslam Giray tarafından katlettirilmiştir. Mehmet Giray’ın oğlu Nogaylar ve Don Kazaklarının desteğiyle İslam Hanı kaçırıp, Kefe’ye saldırmışsa da tutunamamıştır. Sonuçta Osmanlı desteğiyle yeniden tahta çıkan II. İslam Giray döneminde (1584-88) Kırım hanlığı yönetiminde Osmanlı’nın rolü artmış, sikkeler Giray adına kesilmeye devam etmekle birlikte cuma hutbelerinde Han ile birlikte Sultanın adı da okunmaya başlanmıştır. II. Gazi Giray (1588-1608) Osmanlılar’ın Habsburglar’a karşı mücadelesine aktif olarak katılmamakla kalmamış, Anadolu’daki Celali isyanlarında dahi Sultanın yanında olmuş, savaşçı kişiliğinden dolayı “kuzey rüzgârı” anlamına gelen “Bora” lakabı ile tanınır olmuştur.
17. yüzyılda Osmanlı imparatorluğu içerisinde yaşanan asayiş sorunu Kırım ile ilişkileri de istikrarsızlaştırıp, bölgede otorite boşluğu yaratmıştır ki Canbek Giray’ın 1610 ve 1635 arasında 3, I. Selim Giray’ın ise 1671-99 arasında 4 kez rakipleri tarafından veya Osmanlı’nın isteğiyle tahttan feragat edip yeniden çıkması bu duruma örnek gösterilebilir. Rakip Girayların Nogaylar, Kazaklar hatta Şah Abbas ile işbirliği yaparak Osmanlı’ya kafa tutması, Kazakların 1614’de Sinop, 1625’de İstanbul Yeniköy’e dek yağma için gelmeye cesaret etmesi hatta 1637’de Azak kalesini ele geçirip 5 yıl müdafaa etmeleri Osmanlı’nın Karadeniz’in kuzeyinde kan kaybettiğinin ve gerilemenin devamının geleceğinin ilk emareleridir.
Lehistan’a karşı Ukrayna Kazaklarının himayesini üstlenen Osmanlılar Lehistan kralının Kazak atamanı Doroşenko’nun üzerine yürümesi üzerine Lehistan’a savaş ilan etmiş ve Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu hızla ilerleyerek önce 27 Ağustos 1672’de Podolya’nın merkezi Kamaniçe’yi ardından Galiçya’da Lemberg ve Lublin kalelerini fethedince Lehler barış istemek zorunda kalmış, 18 Ekim 1672’de Bucaş Antlaşması imzalanmıştır. Osmanlı devletinin Ukrayna’ya hakim olması ister istemez Rusya ile Osmanlıları karşı karşıya getirmiş, 1678-83 arasındaki muharebeler Osmanlıların lehine sonuçlanmışsa da Viyana bozgunu ve Avrupa’da Osmanlılara karşı kurulan kutsal ittifak bu tarihten sonra Osmanlı’nın bölgeden uzaklaştırılması ve Rusların Kırım hanlığını ilhak etmesini sağlayacak felaketler dizisini beraberinde getirmiştir.
Çarlık Rusya’sının Kırım’ı İlhak etmesi ve Kırım Hanlığının yıkılışı
Rusya’nın Kırım’ı fethetmesi fikrini ortaya atan ilk kişi Hırvat asıllı Yuri Krizhanih olup, 1660’larda Moskova’yı ziyaret ettiğinde Çarlığın Osmanlı Hristiyanlarının himaye etmesi ve Kırım hanlığının yaptığı akınlara müsamaha göstermemesi gerektiğini ifade etmiştir. Rus prensliği 1687 ve 1689’da Tatarların üzerine yürümüşse de I. Selim Giray’ın süvarilerince Perekop civarında yenilgiye uğratılmıştır. Pes etmeyen Ruslar 1696’da Azak kalesini alarak Karadeniz’e inerek Osmanlı ve Kırım hanlığının Karadeniz havzasındaki pozisyonunu ciddi ölçüde sarsılmış, Tatar akınları bıçak gibi kesilmiştir.
18. yüzyılın ilk çeyreğinde Rus Çarlığı ülkesini Avrupa siyasi siteminin bir parçası yapmaya çalışmış, İsveç ve Polonya ile ilgili sorunlarını çözmeye çalışırken Kırım’ı göz ardı etmiştir. Buna karşın 1735’de Kaplan Giray Han’ın Kafkasya seferine çıkmasını değerlendiren Ruslar 1738’de Kırım’a girerek Bahçesaray’ı yakmışlarsa da iaşe sıkıntısı ve salgın hastalıklar sebebiyle işgal ettikleri topraklarda hanlığa son darbeyi vuramadan çekilmek zorunda kalmışlardır. Yıkımdan sorumlu tutulan Kaplan Giray tahttan indirilirken yerine geçen II. Mengli Giray (1737-1740) ile II. Selamet Giray (1740-1743) yıkılan başkentin yaralarını saramaya çalışmış, Han Sarayı ve Büyük Cami yeniden inşa edilmiştir.
Osmanlı devletinin Kırım hanlığına destek verecek durumda olmaması büyüyen Rus tehlikesine karşı Kırım hanlarını Rusya ile diplomatik ilişkiler kurmaya sevk etmiş, 1763’de Bahçesaray’da bir Rus konsolosluğu kurulmuştur. İlişkiler nispeten düzelmekle birlikte 13. yüzyıldan itibaren Slavlara kan kusturan Tatarlara duyulan öfkenin yanı sıra Rus Çarlığının, Akdeniz’e inme ve Ukrayna’nın zengin tarım alanları üzerinde tam hâkimiyet kurulması gibi hedeflerine ulaşabilmesi için Kırım hanlığının ortadan kaldırılmasını gerekmiştir. Giray Han’ın ertesi yıl tahttan düşürülerek yerine II. Selim Giray’ın geçirilmesi sırasında Rus konsolos Nikiforov’un geri gönderilmesi Rus-Tatar ilişkilerinin bozulmasına yol açmıştır. Bunlara ek olarak Can Mambet Bey liderliğindeki Yedisan Nogayları 1770’de Rusya ile ebedi dostluk ve ittifak antlaşması imzalayarak Çar’ın himayesi altına girerek açıkça Rusya’yı desteklemiş, 1768 Eylül’ünde askeri açıdan iyice zayıflamış Osmanlı’nın Rusya’ya savaş ilan etmesi karşısında tarafsız kalamayan hanlığın yıkımına sebep olmuştur.
1770 yılında II. Kaplan Giray Han Osmanlılar ile Ruslar arasında tarafsız bir politika izlemeye çalışmış hatta Rus generali Panin’e teminat bile vermişse de Osmanlılar durumu öğrenince yerine tahta III. Selim Giray’ı geçirerek hanlıktaki Rus nüfuzunu bertaraf etmişlerdir. Selim Giray, 1771 başlarında Dinyeper civarındaki bir Rus ordusunu mağlup etmeyi de başarmışsa da Yedisay Nogaylarınca desteklenen bir Rus ordusu Perekop’u aşarak Kırım’a girmiştir. Rusların Tatarların Osmanlı etkisinden çıkması halinde geleneksel yaşantılarına geri dönebileceklerini vaadine kanan Tatar kabile reislerinin de desteğiyle direniş görmeden tüm hanlığı işgal etmiş, Kefe’deki Osmanlı valisi İbrahim Paşa İstanbul’a kaçmak zorunda kalmıştır.
Selim Giray, Rus ordusuna 13 Temmuz’da resmen teslim olmuş, Rusların baskısıyla yerine II. Sahib Giray Han olarak seçilirken sözde hükümdarlık alameti olarak Kırım hanlarına bir kılıç ve samur kürk de bağışlanmıştır. 1772’de Şirin kabilesinin hâkim olduğu Karasubazar kentinde Ruslar ve Tatarlar ebedi dostluk antlaşması imzalayarak, Osmanlı’yı siyaseten Kırım’dan dışlamışlardır. Bu dönemde muhalif Tatarlar İstanbul’a göçmüş ve Kırım’daki Rus egemenliğine karşın ümitlerini bir Osmanlı zaferine bağlamışlarsa da Babıâli 1774’de Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalayarak topyekûn mağlubiyet ile birlikte Kırım’ın bağımsızlığını da kabul etmek zorunda kalmıştır. Kırım hanlığının 9 yıl sürebilen sözde bağımsızlık sürecinde, Şahin Giray ülkesini hızla Batı tarzında modernleştirmeye çalışmış, 1776’da Osmanlı taraftarı Devlet Giray, Nogaylar ve Rus ordusunun desteğiyle tahttan uzaklaştırılmıştır. 1777’de Osmanlı topraklarından göçen Rum ve Slavların Kırım yarımadasının çeşitli bölgelerine, Rus Albantsıların ise Osmanlılardan boşaltılan Yenikale’ye yerleştirilmesi ile Tatar topraklarına Rus iskânı başlayınca, Tatarlar aldatıldıklarını anlamış ve Şahin Giray’a karşı ayaklanmışlardır. İstanbul’daki Kırımlı mülteciler de Osmanlı donanması ve Canikli Hacı Ali Paşa komutasındaki yeniçerilerinin de desteğiyle Bahçesaray’ı ele geçiren asiler 2 Ocak 1778’de Selim Giray’ı iktidara getirmeye çalışmışlarsa da, Osmanlı donanması yetişemeden Rus ordusu ve Şahin Giray asileri kılıçtan geçirmişlerdir. Rus çariçesi II. Katerina Şahin Giray’a destek olmakla birlikte Yedisan ve Yediçkul Nogaylarına otoritesini kabul ettiremeyince dahası bizzat hanlık ordusu 1782’de isyan edip, Kefe’ye saldırınca 1783’de Kırım’ı ilhak etmiştir.
Sonraki makale: Rus Çarlığı’nın Kırım’ı ilhakı sonrası Tatar halkının durumu (1783-1939)
Sonraki makale: Büyük Tatar Sürgünü ve geri dönüş
Kaynakça
Fisher, Alan W. Kırım Tatarları. Çev. Eşref B. Özbilen. İstanbul: Selenge Yayınları, 2009. ISBN 978-975-8839-65-5 .s. 14, 21, 31, 77-83
İnalcık, Halil. “Yeni Vesikalara göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi.” Belleten 8, (1944): 185-229.
İnalcık, Halil. “Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”. Belleten 12 (1948): 349-402.
İnacılk, Halil. “Giray”. İçinde: İslam Ansiklopedisi. İstanbul, (1948): IV: 786
İnacılk, Halil. “Kırım Hanlığı”. İçinde: İslam Ansiklopedisi 1955: I, 746
Kamalov, İlyas. Rus Elçi Raporlarında Astrahan Seferi, Ankara, 2011. s. 62-63
Kurat, Akdes Nimet. Türkiye ve İdil Boyu, Ankara, 1966. s. 48, 150-152
Kurat, Akdes Nimet. IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki Türk kavimleri ve devletleri. Ankara, 1972. s. 245-54
Müneccimbaşı, Ahmed bin Lütfullah. Müneccimbaşıya göre: Anadolu Selçukileri. Çev. Hasan Fehmi Turgal. İstanbul: Türkiye Yayınları, 1935. S. 173-74
Orkun, H.N. Eski Türk Yazıtları I-IV. İstanbul, 1936-41. s. : 161, 167, 169
Öztürk, Özhan. Pontus: Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi. Nika Yayınevi (3. Baskı) Ankara, 2016
Smirnov V. D. Krımskoe Hanstvo pod Verhovenstvom Otomanskoy Portı, C. I, Moskova, 2005. s. I, 16-17
Vásáry, István. Kumanlar ve Tatarlar: Osmanlı Öncesi Balkanlar’da Doğulu Askerler (1185 – 1365). Çev. Ali Cevat Akkoyunlu. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008. ISBN 978-975-08-1310-8 s. 23