Karadeniz Tarihi

Doğu Karadeniz’in Antik Çağ’daki yerli halkı: Byzerler, Bekhiriler, Heptakometler, Mossynoikler

Makale: Özhan Öztürk

Çeşitli kaynaklarda Byzerler, Bekhiriler, Heptakometler, Mossynoikler adıyla geçtikleri için yanlışlıkla birbirinden farklı halklar oldukları sanılan, Antik Çağ’da bugünkü Hopa ile Giresun arasında yaşayan Doğu Karadeniz Bölgesi’nin otokton halkıdırlar[1]. Yunanca “yedi köy” anlamına gelen Heptakomet ile “Ahşap kulelerde yaşayanlar” anlamına gelen Mossynoik tanımlarının Yunanlılarca takılmış olduğuna şüphe edilmese de Byzeri ve Bekhiri adları bu halkın içindeki kabilelerden en azından ikisini tanımlaması ve bunların Doğu Karadeniz’in orijinal yerli halkı olması kuvvetle muhtemeldir.

Trakya ve Karadeniz’de Visir ve Viçe toponimleri

Bugün Trabzon’da Dernekpazarı ilçesi Gülen köyünün eski adı olan Visir[2], Rize İli Fındıklı İlçesi’nin eski adı Viçe, Yunanca Eski Viçe anlamına gelen Arhavi (archeo + viçe), Çamlıhemşin’de bir Hemşin köyü olan Vija, Sürmene ilçesi Aşağı ve Yukarı Ovalı köylerinin eski adı olan Vizera ile Akçaabat ilçesi Işıklar köyünün eski adı olan Visera muhtemelen antik Byzer[3] kabilesinin adını taşımaktadır[4]. Byzer adının binlerce yıl farklı mevkilerde köy adı olarak yaşamasının nedeni aynı zamanda Osmanlı döneminde bile orijinine uygun olarak aile adı olarak da kullanılması olmalıdır. Trabzon hicri 921 tarihli tahrir defterinde yukarda bahsi geçen köylerden dışında bir köyde Of nahiyesi, Alano Köyünde Kostantin Visir, Totros Visir olarak kayıtlıdır[5]. Doğal olarak bölgenin İslamlaşması ve Müslüman isimleri alınmasının ardından bu soyadının kullanımı terk edilmiştir.

Yunan kaynaklarında Byzeres adıyla geçen (Visir okunur) kelimesini bölgede bu derece yaygın kullanımını kelimenin orijinal formunun “visa” veya “vise” olduğunu sanıyorum ve etimolojisini 2 şekilde açıklayabiliyorum:

  1. Megrelce “güneş” anlamına gelen vža[6] kelimesiyle ilişkili olabilir ki bu durumda Doğu Karadeniz’in yerli halklarının Kafkasya kökenli olduğu teorisi güçlenecektir. Güneşe tapan bir halkın muhtemelen ataları olduğuna inandıkları güneşin adıyla kendilerini adlandırmalarından daha doğal bir şey olamaz[7]. Ksenofon’un Mossynoek adıyla bahsettiği Visirlerin inşa ettiği ve içinde krallarının yaşadığı ahşap yüksek kulelerin kutsal kabul edilen güneşe (Tanrıya) ulaşmayı amaçlayan dini yapılar olduğuna şüphe yoktur ki Eski Mısır ve Orta Amerika’da güneşe tapan uygarlıkların piramitlerinin Pontus’a özgü ilkel versiyonları olmalıdırlar. Bu teorinin zayıf noktası Trakya’daki benzer toponimlerin varlığını açıklayamamasıdır.
  2. Daha güçlü bir ihtimal olarak Trak dilinde “köy, yerleşim” anlamına gelen vis[8] veya Farsça gibi başka bir Hint-Avrupa dilinde aynı anlamda kullanılan bir kelimeyle ilişkili olabilir ki bu durumda Trak halkının yaşam alanının sanıldığı gibi Paphlagonya’da son bulmayıp daha doğuya dek uzandığını gösterebilir. İstanbul’un eski adı Byzantion, Kırklareli ilinde bulunan Vize ilçesi[9], Bulgaristan’da Vis[10], Vizitsa[11], Romanya’da Visa, Visani, Viziru ve Vizireni yerleşimlerinin[12] adları da yine Trak halkının mirası olmalıdır. Daha da önemlisi Avesta’da “vīs” formunda geçen ve yine “köy, kabile” anlamına gelen terim sadece Doğu Karadeniz yerlilerinin mevki isimlerini açıklamakla kalmayıp, aynı zamanda Hint-Avrupa dillerinden birini konuşan bir halk olabileceklerini de göstermektedir. Sanksrit “vesah” formunda olan kelime, Eski Farça Vith, Orta dönem Farsça wis, Rusça vesü, Slav dillerinde vüsü, Goth weihs ile Avesta’da geçen “visa” kelimeleri ortak kök ve anlama sahip kelimelerdir. Kolh ve Laz kabileleriyle ilişkisi bulunmayan 16. yüzyıl Sinop’un da bugün var olmayan Rum köyü Bizirne[13] ve Tokat Akbelen kasabasının eski adı Bizeri’nin varlığı da bu teoriyi destekler niteliktedir.

Pseudo Skylax, hazırladığı coğrafya kitabında Yunan kolonisi Phasis kentinden sonra doğudan – batıya doğru kentler, dereler ve halkların adını sayarken Apsaros deresini ardından Byzeri[14] kabilesini, Daaranon ve Arion derelerini sonra sırasıyla Ekekhiri, Bekhiri ve Makrokefal[15] halklarını saymıştır. Bizanslı Stephanus, Biziris limanı[16] adını vererek bu halkın sahilde yaşadığına dair bir ipucu verirken, Strabo’ya göre bir kısmına Byzeres denilen ve Skoedises dağında yaşayan Heptakometler[17] tanımıyla onları dağlı bir halk olarak saymıştır. Strabon’a göre Heptakometler yol kenarlarına ağaç sürgünlerinden elde ettikleri deli balı[18] kâselerle bırakıp Pompey’in ordusunun üç lejyonunun askerlerinin bunları yiyip bilinçlerini kaybetmelerini sağlamış, ardından hepsini öldürmüşlerdir[19]. Dionysius[20] ise Byzeri ile Bekhiri[21] halklarının aynı olduğunu belirtmiştir. Yaşlı Pliny ise Kotyorum’un Tibaren ve Mossynoikler’in, Giresun Trabzon arasında bir liman kenti olan Khordule’de ise Bekhirler ve Buzerlerin yaşadığını bildirmiştir[22].

Strabon, Heptakometlerin ve Pontus’un doğu tarafında yaşayan kabilelerden bazılarının ağaçlarda veya seyyar ağaç kulelerde yaşadıkları için antik devirde Mossynoik olarak adlandırıldığını yazmıştır. Ona göre yaşadıkları ağaç kulelerden yolcuların üzerine atlayan Mossynoikler [23] savaşçı, cesur ama tüm Anadolu halkları arasında en uygarlık dışı halktı. Eski Yunanca mosin[24] kelimesinin “ahşap kulübe veya kule[25]” anlamının yanı sıra “kazıklı çit”[26] ve “gemilerin yapım, tamir amaçlı çekildiği kızak[27]” anlamlarında kullanılması bu halkın bugün bölgede kullanılan seranderler gibi ahşap kazıkların üzerine inşa edilmiş ahşap evlerde yaşadığını düşündürmektedir. Ormanlık alanda vahşi hayvanlardan, ambardaki tahıllara musallat olan küçük kemirgen ve böceklerden kurtulmanın en iyi yolu onların tırmanamayacağı yükseklikte yapılarda oturmak olmalıdır.

Anabasis’te Onbinler, Mossynoiklerin ülkesinde iki grup arasında iktidar mücadelesine denk gelmişler ve kendileriyle Yunanistan’a dönmeleri konusunda yardım edecek olanla anlaşıp savaşa taraf olmuşlardır. Mossynoikler,  ele geçiren halkının efendisi sayılacağı,  Yunanca karşılığı Metropolis[28] olan kentin önündeki bir kale için çarpışmaktadır[29]. Anabasis’te Mossynoik başkentinin orijinal adı verilmemekle birlikte Giresun’dan çıktıktan hemen sonra karşılaşıldığı için bugünkü Bulancak civarında olması muhtemeldir. Ksenofon, Giresun ile Kotyora arasında yer alan Mossynoik kentlerinin birbirine 80 stadion uzaklıkta olduğunu belirtmiştir ki ülke dağ ve vadilerle dolu olduğundan seslenince bir şehirden ötekine seslerini duyurabilmekteydiler.

Kaledeki Mossynoikler, kendilerinden sayıca çok üstün olan Yunanlılar’ı ilk saldırıda püskürtecek denli savaş becerisine sahip olmalarına rağmen profesyonel paralı askerlerden oluşan Onbinler’in ısrarlı saldırısı sonrasında kaleyi bırakıp kaçmışlar, dağın tepesindeki kulesinde oturan kralları diri diri yakılmıştır[30].

Ksenofon’un anlatısına göre Mossynoik kalelerinin içinde bir kule bulunmakta, kulede oturan kralları halk tarafından ortaklaşa beslenerek bir zarar görmemesine dikkat edilmekteydi. Birbirine uzak olmayan mesafede iki kale zapt edilmiş ve kulelerini terk etmeyen her iki kralın kulesi de yakılmıştı.

Günümüzde Kafkasya’da başta Gürcistan’ın Svaneti bölgesi olmak üzere Çeçenistan, İnguşya ve Osetya’da kökeni Urartu mimarisine dek uzanan kule tipi yapılara rastlanmaktadır. MÖ 9-8. yüzyıllarda askeri niteliğinin yanı sıra bölgesinin ekonomik, politik ve dini merkezi olarak hizmet gören kuleli Urartu kaleleri yönetici ikametgâhı olmasının yanı sıra bir saldırı sırasında son sığınak olarak da kullanılmaktaydı. Van’ın 25 kilometre güneydoğusunda Gürpınar yakınlarında yer alan Çavuştepe’de II. Sarduri’nin yaptırmış olduğu kalenin yüksek kesiminde, girişi doğuya bakan kare planlı Haldi kule-tapınağı incelendiğinde kulelerde yaşayan kralların aynı zamanda dini niteliklerinin de olduğu düşünülmelidir. Mossynoik kulelerini Doğu Anadolu üzerinden Kafkasya’ya dek yayılmış bu tip yapıların ilkel örnekleri olarak görüp, krallarının da aynı zamanda kabilenin dini lideri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Mossynoikler kentlerinin birbirine yakınlığı göz önüne alındığında kulelerin haberleşme amaçlı kullanılmış olması da muhtemeldir.  Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kültürel ve siyasal gelişimi Kafkasya’dan geç dönemlerde kopmasaydı belki de Svaneti de ki gibi muazzam taş kulelere rastlamak mümkün olacaktı. Diauehi’de yapılan son arkeolojik kazılarda dış çemberinde 2 ya da 3 yarı dairesel kuleye sahip daire formunda taş bir yapının kalıntısı bulunmuştur ki kule tipi mimarinin üstelik taş malzemeyle bölgede de uygulandığını göstermektedir.[31]

Herodot, Pers ordusunun Yunanistan seferinde[32] yer alan Mossynoiklerin başlıklarının ağaçtan, kalkanlarının küçük mızraklarının küçük, uçlarının sivri ve uzun olduğunu, Mosynik,  Moskhoi, Tibaren ve Makronların aynı silahlara sahip olduğunu belirtirken[33], bölgeyi bizzat gören Ksenofon, Mossynoiklerin savaş kıyafetleri ve kullandıkları silahları ayrıntılı olarak tanımlanmaktadır:

“Korocular gibi birbirine paralel sıralanıp yaklaşık olarak yüzer kişilik sıralar oluşturdular. Tümünün sarmaşık yaprakları biçiminde ve beyaz öküz postuyla kaplı kalkanları vardı; sağ ellerinde aşağı yukarı dokuz ayak uzunluğunda, bir ucunda mızrak demiri, öbür ucunda bir topuz olan bir kargı tutuyorlardı. Dizlerini bulmayan ve kalın çuval bezi kadar sık dokunmuş tunikler giymişlerdi. Başlarında Paphlagonialılarınki gibi deriden yapılmış ortasında bir sorguç bulunmuş ve tıpkı üç kademeli tacı andıran miğferler vardı. Ayrıca demir baltalar taşıyorlardı.[34]

Ksenofon’un tanımlamasından Mossynoikler’in kullandığı silahların kendilerine özgü olduğu anlaşılmaktaysa da bu silahların egemenlikleri altında yaşayan ve demir işçiliğiyle geçinen Khalybler tarafından imal edilmiş olmaları muhtemeldir.

Ksenofon,  Yunan geleneklerinden bu derece uzak bir halkın arasından geçmediğini söylerken Mossynoikler’in tuhaf adetleri hakkında bilgi vermektedir: Başka halkların ancak yalnızken yapacakları şeyleri herkezin ortasında yapıyor (Yunanlıların yanlarında getirdikleri fahişelerle herkesin önünde birleşmeye çalışmak gibi), yalnızken topluluk içindeymiş gibi davranıyor, kendi kendilerine konuşuyor, tek başlarınayken gülüyor, akıllarına esen yerde seyirciler önündeymiş gibi dans ediyorlardı[35]. Mossynoikler, başka yazarlarca bahsedilmeyen bu tuhaf adetleri kanımca kırılgan bir ittifak kurdukları ve kendilerine zarar vermelerinden çekindikleri -o zaman için bölgenin gördüğü en büyük askeri güç olan- Onbinleri tedirgin edip bir an önce topraklarından çıkarmak için sergilenmiş olmalıdır.

Mossynoikler’in içinde üç adam taşıyan kayıkları Antik Çağ’da hatta çok sonraları doğudan batıya Karadeniz sahili boyunca kullanılmıştır:

“[Mossynoikler] Bu anlaşmayı onaylamak için teminatlar verip aldılar ve gittiler. Ertesi gün her biri tek bir tomruktan yontulmuş ve her birinin içinde üç adam bulunan üç yüz kayıkla (monoksila[36]) döndüler”.

Herodot’un çağdaşı Hippokrates, Phasis Nehri notlarında meneksilo kayığının Kolhis bölgesinde de kullanıldığını kaydetmiştir:

“Şehre ya da pazara nadiren yürüyerek giderler, ama daha çok tek parça ağaçtan yapılmış kanolarıyla, nehirde yukarı aşağı seyahat ederler. Zira nehirde pek çok kanal vardır[37]

29 Kasım 2008 tarihinde Bulgaristan’ın kıyı kasabası Sozopol’ün kıyıdan 15 mil açığında balıkçılar tarafından bulunan[38] ve tarih öncesi döneme ait olduğu sanılan 2.6 metre boyunda, 70 santimetre genişliğindeki meşe ağacından yapılmış yekpare ahşap kayığın (meneksila) MS 15. yüzyıla ait olduğu sanılan bir benzeri[39] de Anadolu kıyısında Kastamonu açıklarında bulunmuştur. Tek parça ağaçtan yapılan kayığın yüzeyinde keser gibi metal bir nesne ile şekillendirildiğini gösteren izler ayırt edilebilmektedir. Kastamonu meneksilasında kayığın içinde kürekçinin oturabileceği bir platform ve kürek çekerken destek almak üzere ayak topuğunun koyulabileceği, gövdede oluşturulmuş yerler bulunuyordu. Karadeniz’in yüzey sularının altında daha nicesi keşfedilmeyi beklerken tüm organik materyalleri koruyan zehirli hidrojen sülfür çözeltisi her iki kayığı da arkeoloji müzelerine hediye etmiştir.

Anabasis’ten tam 21 asır sonra Evliya Çelebi 1640-1641’de aynı kayık tipinin Mossynoik halkının kültürel mirasçısı[40] olması muhtemel Lazlarca Karadeniz’de kullanıldığını kaydetmiştir):

“On pâre Lâz meneksilasına üç yüz kadar tüfengendâz yeniçeri ve bu hâkirin beş adet Gürcü gulâmı birlikde süvar olduk. Meneksila gemileri: Bu gemiler Çoruh nehri kenarında hasıl olan kaba kavak ağaçlarından üç pâre ile yapılur. Bir tahtası tekne gibi altındadır. Birer tahta da yanlarındadır. Fakat fevkalade kebîr levhalardır. Gemilerin kenarında iki adem kalınlığında kamış ve hasır sazlarından örülmüştür. Deryâ fortunası o kamışlardan gemi içine giremeyüb bu gemiler Karadeniz fortunasında mantar gibi yüzerler. Kıçı başı nâmalûm tekne gibi bir gûne turfa kayıklardır. Bu deryalarda isimlerine meneksila derler. Yüz adem alırlar”[41]… “daha niçe şayka, zarbuna, karamürsel, çekeleve, meneksila gibi gemiler Karadeniz’de şinâverlik ederdi”[42]

Yunanlılar kaleyi yakıp yağmaladıklarında ambarlarda ekmek dolu ambarlar, buğday, buğdayla birlikte saklanan saman sap, tuzlanarak küplere bastırılmış yunus balığı eti, yunus yağı dolu çanaklar, şarap ve yerlilerin pişirip ekmek gibi yedikleri kestaneleri bulmuşlardır[43].

Karadeniz’de eti ve yağı için yörede delfin[44] olarak adlandırılan yunus balığı 1980’li yıllara dek 5-7 kişilik ekiplerce günlerce süren seferlerlerde, balıkların etrafı çevrilerek iğrip denilen ağla veya  daha süratli tekneler kullanılarak mavzerle vurarak yunus balığı avlanmıştır.  Mossynoikler’in ambarlarında yunus eti bulunması açık deniz balıkçılığı yapabildiklerini gösterir ki bu durumda meneksilalardan daha gelişkin teknelere sahip oldukları da düşünülmelidir ki bu durumda açık deniz ticareti de yapmış olmaları muhtemeldir. Yakaladıkları yunus balıklarını kaynatarak çıkarılan yağları kaplara dökerek stokladıkları görülen Mossynoikler’in bahsi geçen küpleri kendilerinin üretmesi muhtemeldir.

MÖ 1. yüzyılda Pseudo-Aristoteles, geçmişte Mossynoikler’in ürettiği bronzun olağanüstü beyazlıkta ışıldayan ve sırrı kimseyle paylaşılmayan özel bir bileşime sahip olduğunu bildirdikten sonra artık aynı kalitenin tutturulamadığını kaydetmiştir[45]. Bölgede henüz arkeolojik kazı yapılmaması antik kaynakları doğrulayabilecek hatta Mossynoikler ile Haltlar hatta Urartular[46] arasında ilişki kurulmasını sağlayabilecek somut verilerin bulunmasının önündeki en önemli engeldir[47].

Karadeniz bölgesi sahil kesiminde nem oranını son derece yüksek olduğu için yörede kokulu kara üzüm olarak adlandırılan izebella[48] ışında üzüm yetişmemesi bu türün bölgenin yerli üzümü olması, Mossynoikler’in bağcılık geleneğini 1923 mübadelesine dek sürdüren Rumlar gibi şarap yapımında bu türü kullanması muhtemeldir.

Samanı büyükbaş hayvancılık için saklayan Mossynoikler’in, buğday stokları tarım yaptıklarını, yunus balığı eti stokları balıkçılık yaptıklarını, Kaşkalar döneminde beri kendir ekildiği bilinen bölgede askerlerin üzerine giydikleri tunikler de kendir üretim ve dokuması yaptıklarını göstermektedir. Mossynoikler’in hayvancılık, avcılık ve tarımı birlikte gerçekleştiren yarı göçebe yaşam tarzı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 1970’lerin ortalarına dek süregelmiştir dersek sanırım abartmış olmayız.

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Notlar

[1] Bithnia’nın yerli halkı için Bizanslı Stephanus ve Strabon tarafından kullanılan Bysnaei, Mois, Bebryk isimlerinin sırasıyla Byzer, Mossynoik ve Bekhiri ile dikkat çekici benzerliği Visirlerin (Mossynoikler) İstanbul Boğazı’na dek yayılmış olmalarının yanı sıra Strabon’un ilişkilendirdiği Thrak orijin dolayısıyla bu halkın bölgeye Kafkasya üzerinden değil de Balkanlardan gelmiş olabileceği ihtimalini sorgulanabilir kılmaktadır. Bkz. Bithynia

[2] 40° 49′ 0N, 40° 16′ 60E

[3] Yunanca Βύζηρες “Vizires” olarak telaffuz edilir.

[4] İlyas Karagöz, kelimenin Yunanca kökenli olmadığını, Yunanca’daki B harfinin V sesiyle okunduğundan dolayı, bu adın yöre ağzında Visir olarak yerini aldığını, Byzer halkının Bizans’ın ilk dönemlerinde diğer kavimlerle birleşerek Tzan adını aldığını iddia etmiştir (Karagöz, 2006: 282)

[5] Umur 1951: 132

[6] Megrelce vža (კჟა) veya bža (ბჟა) “güneş” ve “süt” anlamlarına gelmektedir (Kadshaia, 2001: 113). Lazca’da mja “süt” ve mjora “güneş” kelimelerinin varlığı (Bucaklişi, 2007: 550, 551) Vize kelimesinin Tzan dili orijinli olduğunu düşündürmektedir.

[7] Mosynoiklerin ahşap bir kulenin tepesinde yaşattıkları krallarını tıpkı Mısır firavunları gibi güneşin temsilcisi olarak mı gördükleri yoksa sadece güneş tanrı ile iletişim kurmalarını sağlayan bir çeşit rahip olarak mı gördüklerine dair bir bilgi olmamakla birlikte her kabile veya köyün bir kulesi ve o kulelerde yaşayan çok sayıda kralın varlığı ikinci seçeneği güçlendirmektedir. Eğer Mosynoik halkı Yunan kolonizasyonuna maruz kalmadan –Orta Amerika Medeniyetleri gibi- doğal gelişimini sürdürebilseydi belki de tek bir kral kabile birliğini sağlayacak ve güneşin yeryüzündeki tek temsilcisi olmayı başaracaktır. Bir ihtimal kendini “güneş” adıyla anan bir halkın daha çok “güneşin çocukları” ya da “güneşin halkı” demek istemiş olabilir. 1877’de “Trabzon Tarihi” adlı çalışmasında Şakir Şevket geçmişte Trabzon kentine “güneş ülkesi” anlamına gelen “Hurşid-âbâd” denildiğini (Güneş’e tapınman kültünün merkezlerinden Bengal’de aynı isimli tarihi bir kent de vardır) – İranlılar’ın kenti işgal edip Boztepe’ye vardıklarında güneşin şehrin üzerinde parıldamasından dolayı hayranlıkla bu adı vermiş olabilecekleri izahıyla da olsa -bildirmesi de son derece ilginçtir.

[8] Serafimov, 2007: 147. Trak dilinde “kale” anlamına gelen diza kelimesi de aynı kökten türemiş olmalıdır.

[9] 41° 34′ 21N, 27° 45′ 57E

[10] 41° 27′ 0N, 25° 52′ 0E

[11] Sırasıyla Visa (42° 7′ 0N, 27° 36′ 0E. Wisiza adıyla da kayıtlıdır), Visani (45° 8′ 60N, 27° 16′ 60E), Vizireni (45° 6′ 0N, 27° 11′ 60E), Viziru (45° 1′ 0N, 27° 41′ 60E)

[12] 46° 52′ 0N, 23° 52′ 0E. Köy adı Vişa ve Visea adlarıyla da kayıtlıdır.

[13] Ünal, 2008: 95, 177. Bizirne’de 1487’de 37 hane ve 3 mücerred Hristiyan’ın, 1530’da 47 hane ve 5 mücerred Hristiyan, 1560’da 34 hane, 6 mücerred Hristiyan, 4 İslam hanenin yaşadığı köyde 1582’de 37 hane, 18 mücerred Hristiyan,  23 hane ve 17 mücerred İslam yaşadığı görülmektedir.

[14] Yunanca Βύζηρες

[15] Yunanca “koca kafalı” anlamına gelen Makrokefal önceki dönemlerde Makron adıyla bilinen halkı tanımlıyor olmalıdır.

[16] Yunanca Βυζηρικὸς λιμήν

[17] Yunanca Ἐπτακομῆται

[18] Aristotle balın (Mir. 831b22) Trabzon’da piksos (πύξος) adı verilen bir bitkiden elde edildiğini sağlıklı insanları delirtirken epilepsi hastalarını tedavi ettiğini bildirmiştir. Ksenophon’da Anabasis’te baldan bahsetmiş (4.8.20–21), Bryer ve Winfield (1985: 4) piksos adlı bitkinin azalea çiçeği (yörede komar adıyla bilinmektedir) olduğunu bildirmiştir. Oysa eski Yunanca piksos “şimşir ağacı” anlamına gelmekte ve bölgede bolca bulunmaktadır.

[19] Strabon, Geographika  XII. 3. 18

[20] Dionysius, Perieg. 765

[21] Bekheires (Βέχειρες) veya Bechiri (Βέχειροι)

[22] Pliny, Naturalis Historiae VI.4

[23] Çeşitli kaynaklarda Mosynoeki (Μοσύνοικοι), Mossynoeci (Μοσσύνοικοι), Mosyni (μοσσυνοί), Mossyni (Μοσσυνοί)

[24] Yunanca μόσσυν

[25] Aeneid.Tact. 33.3; Strabon XII.3.18; Anabasis V. 4. 26

[26] Lyc.433

[27] Aet.Oxy.2080.70, Lyc. ll.cc.

[28] Yunanca μητρόπολις “ana şehir, başkent” anlamına gelmektedir.

[29] Anabasis V. 4. 15

[30] Anabasis V. 4. 26

[31] Sagona, 2002: 46-50

[32] Komşu halklar ile birlikte Pers İmparatorluğu’nun 19. Şatraplık bölgesinden oldukları belirtilmiştir.

[33] Herodot, Historiae VII. 78

[34] Anabasis V. 4. 12-14

[35] Anabasis V. 33-34

[36] Yunanca μονόξυλα (Ksenophon, Anabasis V.4.11)

[37] Hippokrates, Havalar, Sular ve Yerler Hakkında, 15

[38] “Explorers find ancient boat in Black Sea”. 8 Mayıs 2011 <http://www.msnbc.msn.com/id/27968305/>

[39] Atlas Dergisi, Ocak 2008

[40] Ahşap kulelerde yaşayan, kara ve denizde korsanlık yapan, balıkçılık, denizcilik ve ahşap yapı inşaatı konusunda hatırı sayılır bir yeteneğe sahip olan Mossynoiklerin Lazlarla ilişkili olması mümkündür (Bryer, 1988b: 175)

[41] Evliya Çelebi, 1898: II, 96-97

[42] Evliya Çelebi, 1898: I, 545

[43] Anabasis V. 4. 27-29

[44] Yunanca delfini (δελφίνι) kelimesi ile ilişkilidir.

[45] Pseudo-Aristoteles, 34: 380; Przeworski, 1939: 189-190; Kayaoğlu ve Beli, 2002: 9

[46] Anadolu’nun en önemli madenci toplumu olan Urartu krallığı MÖ 6. yüzyılda İskitler tarafından yıkılmışsa da madencilik bilgi ve tekniklerinin yok olmayıp, kendilerinden sonra bölgede varolan toplumlara ulaştığından şüphe etmemek gerekir.

[47] Bazı modern yazarlar Almanca’nın yanı sıra bazı kuzey ve Slav dillerinde de “pirinç” anlamına gelen messing kelimesinin Mosynoik halkının adından geldiğini iddia etmiştir (Moesta, 1983:71)

[48] Vitis labrusca L.