Karadeniz ekoloji

Karadeniz’in Dip Sularındaki Zehir: Hidrojen Sülfür

Karadeniz’in en önemli özelliği 150-200 metre derinliğin altındaki sularda oksijen bulunmaması ve dip sularının H₂S (Hidrojen Sülfür) yüklü olmasıdır.

Karadeniz’e boşalan nehirlerin getirdiği organik madde miktarı deniz suyunda bulunan bakterilerin deniz suyunda çözünmüş bulunan oksijeni kullanarak ayrıştırabileceğinden fazla olduğundan, bakteriler deniz suyunda bulunan sülfür iyonlarından oksijeni ayırarak son derece zehirli bir gaz olan ve çürük yumurta gibi kokan H2S’in oluşmasını sağlamaktadır.

Dünyanın en büyük hidrojen sülfür rezervi Karadeniz’de

Dünyanın en büyük hidrojen sülfür rezervine sahip olan Karadeniz’de zehirli su tabakası ile üstteki oksijenli katmanlar arasındaki sınır düz olmayıp, ortada bel vermektedir.  Şiddetli rüzgâr deniz yüzeyini hırpaladığında ortaya çıkan enerji, su içinde dalgalar yaratarak bu kavisin uçlarına geçmekte, Karadeniz boyunca 80 ila 180 metre derinlikler arasında[1] bir kuşak oluşturmaktadır[2]. Deniz dibi araştırmacılarının öncülerinden Willard Bascon[3] 1971 yılında Karadeniz dibindeki oksijensiz ortamın organik maddeleri kemiren ahşap kurtlarının yaşamasına olanak vermediğini bu yüzden Karadeniz dibinin gemi enkazları ve diğer arkeolojik materyalleri açısından zengin olabileceğini iddia etmiştir. Gerçekten de Bob Ballard[4] 2000 yılında Sinop açıklarında geç Roma ya da erken Bizans dönemine tarihlenen yaklaşık İS 410-520 yıllarına ait, sanki dün kesilmiş gibi görünen ahşabıyla 1500 yaşında bir geminin varlığını tespit etmiş[5], Karadeniz’de yelken açarken batan bütün gemilerin –belki de 50.000 farklı enkaz- bozulmadan kalmış olabileceğini iddia etmiştir[6].

7300 yıl boyunca oluşan oksijensiz zehirli ortam Karadeniz’in toplam su kitlesinin % 90’ınını oluştururken bakteriler günde 10.000 ton H₂S oluşturmaya devam etmektedir. Yaşam şartlarının mümkün olmadığı sularda H₂S miktarı suyun derinliğine paralel olarak artmakta ve 1500 metre derinlikte 9.5 mg/l oranını bulmaktadır. Günümüzde gerek fosil yakıtların tükenme tehlikesi gerekse CO2 emisyonu nedeniyle atmosferin sera etkisinin giderek artması yenilebilir alternatif enerji kaynaklarını araştırmayı zorunlu kılmış, bazı araştırmacılar Karadeniz’in dip sularında bulunan H₂S’den enerji elde edilebileceğini[7] hatta Karadeniz bölgesinin hidrojen enerji merkezi kabul edilerek[8] Samsun, Sinop, Giresun açıklarında platformlar kurulması[9] gerektiğini bildirmişlerdir Moskova’daki Krzhizhanovsky Devlet Enerji Enstitüsü’nde çalışan Sovyet bilim adamları ise 1990’ların başında deniz dibindeki H₂S rezervini pompalarla güç istasyonlarına aktararak yılda 80 milyar kw/saat enerji üretimi sağlayacak yanıcı gazların temin edilebileceğini ayrıca bu yöntemin deniz kirliliğinin kontrolüne yardım edeceğini açıklamışlarsa da günümüze değin somut bir proje geliştirilememiştir[10].

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Notlar

[1] Sinoplu yaşlı balıkçının sözleri zehirli suyun zaman zaman yükseldiğine işaret etmektedir: “Balıklar zehirli suları fark eder… Başka yerlere giderler. Bu zehirli sular önceleri 90 metrelerdeydi. Şimdi ise bazen 50 metre hatta 20 metrelere kadar geliyorlar. Bazı günler, ağları indirip balık tutarsınız; bazı günlerse balıklar ölüdür ve ağlarınız kararır”

[2] “Derin Karadeniz”. National Geographic, (Mayıs 2001): 99 -114

[3] Bascom, 1971: 261-269

[4] Robert Duane Ballard. 1942 Kansas doğumlu Amerikalı eski deniz subayı ve okyanusbilimci olup, 1985 yılında RMS Titanic’i bulunca ün kazanmış, ardından 1989’da Bismark, 1998’de USS Yorktown uçak gemisinin yerlerini de keşfetmiştir.

[5] Ekipten Cheryl Ward’in sözleri etkileyicidir: “-Çürüme yok. El yapımı dikmeleri ve dümen yekesini de görebiliyorum. Bu gemi limandan yeni ayrılmış gibi.”

[6] 1944’te Romanya’nın taraf değiştirip Almanya’ya savaş ilanı üzerine Karadeniz’de sıkışınca deniz muslukları açılıp batırılan U-19, U-20 ve U-23 tipindeki üç Alman denizaltısı da Zonguldak ve Ağva’nın üç mil açığında 2008 yılında tespit edilmiştir ki battıkları günkü halleriye beklediklerinden şüphe edilmemelidir.

[7] Baykar ve diğer, 2007: 1246-1250

[8] Öztürk, N., ve diğer “Hidrojen Enerjisi ve Türkiye’deki Hidrojen Potansiyeli”. 2 Mayıs 2011 < http://www.emo.org.tr/ekler/51c5ffd6b62cc21_ek.pdf>

[9] Detaylı bilgi için Bkz. Veziroğlu, 2004.

[10] “Karadeniz Ölü Kısmından Kurtuluyor”. Bilim ve Teknik Dergisi. Mayıs, 1990 s. 15