Ur’un Büyük Zigguratı
Ur kenti, M.Ö. 3. binyılda Antik Mezopotamya’nın en önemli Sümer şehir devletlerinden biriydi. Bu antik kentten günümüze ulaşan en etkileyici ve iyi korunmuş yapılardan biri ise Ur’un Büyük Zigguratıdır.
Bugün Irak’ın güneyindeki Dhi Qar vilayetinde yer alan Büyük Ziggurat, basamaklı devasa bir piramit şeklindeydi. Yapının uzunluğu yaklaşık 64 metre, genişliği 46 metre, yüksekliği ise 30 metreydi. Ancak bu yükseklik sadece bir tahmindir; çünkü yapıdan günümüze yalnızca temelleri ulaşabilmiştir. Ziggurat, iç kısmı kerpiçten yapılmış ve dışı pişmiş tuğlalarla kaplanmış ardışık platformlardan oluşuyordu. Bu dış katman, iç çekirdeği doğa koşullarına karşı koruyordu.
🔮 Sümerler: İlk Medeniyetin Gizemi ve #anunnaki Efsanesi 👁️🛸
📜 Bize bildiğimiz her şeyi onlar mı öğretti? Sümerler, yazıyı icat eden ✍️, ilk büyük şehirleri kuran 🏛️, devlet sistemlerini geliştiren ⚖️ ve hukuk kurallarını ortaya koyarak tarihin akışını değiştiren ilk büyük uygarlık olarak bilinir. Ama bu inanılmaz ilerlemeyi nasıl başardılar? 🧐 https://youtu.be/jAEgHXkzVh8
Büyük Ziggurat’ın inşasına, M.Ö. 21. yüzyılda Ur’un Üçüncü Hanedanlığı’ndan Kral Ur-Nammu döneminde başlanmış, oğlu Kral Shulgi tarafından tamamlanmıştır. Ziggurat, Ur kentinin tapınak kompleksinde, yani idari ve dini merkezinde yer alıyordu.
Bu etkileyici yapı, şehrin koruyucu tanrısı olan Ay Tanrısı Nanna‘ya adanmıştı. Mezopotamya tanrıları genellikle doğudaki dağlarla ilişkilendirildiğinden, zigguratların da tanrıların yeryüzündeki meskenleri olduğu düşünülüyordu. Bu nedenle, zigguratın en üst platformuna Nanna için küçük bir kutsal oda (tapınak) inşa edilmişti.
Antik Mezopotamya halkı, tanrıların da insanlar gibi ihtiyaçları olduğuna inanırdı. Bu yüzden Nanna’ya ayrılan kutsal odada bir yatak odası yer alıyor, burada da tanrının eşi olması için seçilen bir genç kız kalıyordu. Zigguratın kuzeybatısındaki yan merdivenlerde, tanrı için yemeklerin hazırlandığına inanılan bir mutfak da bulunmaktaydı. Tanrıya hizmet eden rahipler ve görevliler için ise yapının dış çevresinde bir tapınak deposu, rahip evleri ve tören sarayı yer alıyordu.
Kral Shulgi’nin 48 yıl süren iktidarı boyunca, Ur büyük bir refah ve güç kazandı. Şehir, Mezopotamya’nın büyük bölümünü yöneten bir imparatorluğun başkenti haline geldi. Yeni fethettiği şehirleri bir arada tutabilmek için Kral Shulgi, halkın ortak bir inanç etrafında birleşmesini sağlamak amacıyla kendisini tanrı ilan etti. Bununla birlikte, sanatın da koruyucusu oldu. Avcılık, savaş ve müzikteki başarılarını öven yazıtlar oluşturması için şairler ve kâtipler görevlendirdi.
Ancak Kral Shulgi’nin ölümünden sonra Ur’un gücü hızla azaldı. Oğulları imparatorluğu bir arada tutmayı başaramayınca, Ur Elamlılar tarafından yağmalandı. Bu süreçten sonra kent, çeşitli yabancı kralların egemenliğine girdi.
M.Ö. 4. yüzyılda, bu kez doğal nedenler Ur’un kaderini belirledi. Fırat Nehri yatak değiştirince, şehir sulama imkanını kaybetti ve terk edildi. Böylece, Ur yavaş yavaş insanlık hafızasından silindi.
19. yüzyılda, Mezopotamya’daki Avrupa merkezli arkeolojik çalışmalar sayesinde Ur ve diğer kadim şehirler yeniden keşfedildi. Yapılan kazılar sonucu Ur’un Büyük Zigguratı’nın kalıntıları ortaya çıkarıldı. O tarihten bu yana zigguratın eski görkemine kavuşması için çeşitli restorasyon çalışmaları yürütüldü.
Bugün hâlâ halk ziyaretine kapalı olan bu arkeolojik alanın, bir gün yeniden açılması umut ediliyor. Bu konuda sevindirici bir gelişme ise, Ur’un Ortadoğu’nun en büyük askeri üslerinden biri olan Tallil Hava Üssü’nün yakınında bulunması. Bu durum, alanın yağmalanmasını büyük ölçüde engelledi. Bölgenin güvenli hale gelmesiyle birlikte, bu antik şehrin sırlarının daha fazla gün yüzüne çıkarılması bekleniyor.