Dinlenen boksör, Terme boksörü, Oturan boksör, Yenilen boksör ve Quirinal’in Boksörü olarak da bilinen, ellerinde kaestus yani bir tür deri el sargısı giyen karşılaşma sonrası oturup dinlenirken tasvir edilen boksörün Helenistik döneme ait ünlü bronz heykelinin adıdır. M.Ö. 330-50 yılları arasına tarihlenen heykel 1885’te Roma’da bulunmuş olup, günümüzde Roma Ulusal Müzesi koleksiyonunda, normalde Palazzo Massimo alle Terme‘de[1] sergilenmektedir.
Roma seyahatimde, Museo Nazionale Romano’nun Palazzo Massimo alle Terme şubesini ziyaret ettiğimde fotoğraflarından aşina olduğum Dinlenen boksörü (İtalyanca Pugile in riposo) gördüğümde eski bir dostu görmüşçesine sevinmiştim. Canlı kas yapısına rağmen yediği yumrukların izini taşıyan adamın yorgunluğunu ve kamburlaştırılmış sırtı, neredeyse kapanmış gözleri, kırık burun ve yarı açık ağzından çıkan mağlubiyet acısının gerçekliğini asırlar sonra bile hissetmek mümkündü. 140 cm boyundaki Antik Yunan bronz heykeli kayıp balmumu yöntemiyle yapılmış olmakla birlikte sanatçının kim olduğu bilinmemektedir. O dönemde bile pahalı bir malzeme olan bronzun eritilmesi ve yeniden kullanılması kolay olduğundan bugüne ulaşabilen nadir heykellerden birisiydi. 1885 yılında arkeolog Rodolfo Lanciani tarafından Quirinal Tepesi‘nin güney yamacında Konstantine Hamamları’nda keşfedilen heykelin muhtemelen işgalcilerden saklanması için çok dikkatli gömüldüğü anlaşılmıştı. Boksör ile birlikte aynı anda kimliği belirsiz Helenistik Prens heykeli daha keşfedilmişti. Lanciani, kendi sözleriyle “sanki cesur dövüşlerinden sonra uzun bir sükunetten uyanıyormuşçasına yerden yavaşça çıkan, yarı barbar bir atletin bu muhteşem örneğini” hayretle karşılamıştı.
Yunan sanatında beden ve gençliğin idealize edilmiş kahramanca tasvirlerinden farklı olarak Helenistik tarzın ayırt edici özelliği gerçekçiliğiyle tasvir edilmektedir. Boksör, yüzündeki kesik ve sıyrıklarının ortaya çıkardığı gibi, acımasız bir kapışmayı arkasında bırakmıştı ki bu yaraların tümü sanatçının kendini göstermesi için bir fırsattı. Sağ kalçası ve kolundaki kan damlaları ve yüzündeki ve kulaklarındaki yarıklar bakır kakma olup, ayrıca sağ gözünün altında biraz daha koyu bir alaşımdan yapılmış bir çürük bulunmaktadır. Heykelde tasvir edilen kişinin gerçek birisi mi yoksa efsanevi bir savaşçı mı olduğu belli değildir. Lysippos’un iki Herakles heykeline benzerlik gösterse de sanat tarihçileri emin olmadıklarını ifade etmiştir. Heykelin ayak ve ellerindeki dokunulmaya bağlı aşınma eserin zamanında saygı duyulan bir nesne olduğunu düşündürmektedir. Eski Yunan’da sporculara da Herakles’e de tapınıldığı bilindiğinden bu konuda karar vermek zordur.
Antik Çağda Boks
Boks, antik çağda bilinen ve saygı duyulan bir spor dalı olup, Bronz Çağı’nda bile yapıldığı bilinmektedir. Homeros‘un İlyada‘sının 23. kitabında Patroklos’un[2] cenaze oyunları sırasında yapılan spor yarışmaları arasında boks karşılaşmasının yapıldığı kaydedilmiş olup, MÖ 688’de Olimpiyat oyunlarına da girmiştir. Yunanistan’da dini bayramlarla bağlantılı olarak spor etkinliklerin yapıldığı tüm büyük panhelenik yarışmalarda boks karşılaşmaları mutlaka yapılmıştır. Boksu bir tür askeri eğitim olarak değerlendiren eski Yunan soyluları arasında o kadar popülerdi ki, yumruk darbelerinden şişmiş kulaklar bir onur işareti haline gelmişti. Antik Yunanistan‘da boks kuralları bugünkünden farklıydı. Bir boksör, mola olmaksızın birbiri ardına rakiple yüzleşmek zorunda kalır, kafasına ve yüzüne ölümcül darbeler alırdı. Başlangıçta, elleri korumak için kullanılan eldivenler önkolları örten basit deri kayışlardı. MÖ 4. yüzyılda, ‘Dinlenen Boksör heykelindekiler’ gibi daha karmaşık eldivenler, parmaklarının etrafında öküz derisi kayışları olan sert bir yüzüğe sahipti dahası sporcunun yüzündeki ter ve kanı silebilmesi için kürkle süslenmişti. Daha sonra, Roma İmparatorluk döneminde, gladyatörlerin giydiği boks eldivenleri keskin metal veya kırık cam uçlu ölümcül silahlara dönüştürüldü.
Notlar
[1] Palazzo Massimo alle Terme (Museo Nazionale Romano, Palazzo Massimo alle Terme), heykeller, mozaikler ve altın mücevherler içeren Klasik Dönem sanat koleksiyonuyla neo-Rönesans tarzı saray.
[2] Menoitios’un oğlu Patroklos, Akhilleus‘un kuzenidir. İkisi de Aktor ve Aigina’nın soyundan gelmektedir. Dolayısıyla akrabadırlar. Fakat arkadaşlıkları Patroklos’un Akhilleus ile birlikte Peleus‘un sarayında beraber büyümüş olmasından ileri gelir