Disiplini, organizasyon kabiliyeti ve gerek silah teknolojisi gerekse askeri taktikler açısından yeniliklere açık olmasıyla ünlü Roma ordusu (Latince ‘exercitus Romanus’) Roma’nın asırlar boyunca Akdeniz dünyası hatta ötesine egemen olabilecek büyüklükte büyük bir imparatorluğu inşa etmesi ve savunmasını sağladığından Roma tarihinin kendi askeri tarihine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Roma ordusunun varlığı, Roma devletinin krallık (MÖ 500 öncesi), cumhuriyet (MÖ 500-31) imparatorluk (MÖ 31-MS 395/476) dönemleri ile 1453’de yıkılan halefi Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) devletinde yapı, organizasyon, teçhizat ve askeri taktiklerindeki sürekli gelişim ve değişimine rağmen pek çok geleneğini koruduğu 2.206 yılı kapsamaktadır.
Askeri tarihin en etkili ve uzun soluklu oluşumlarından Roma ordusunun kim
tarafından kurulduğu konusu net olarak aydınlatılmış değildir. Yunan asıllı Roma vatandaşı biyografi yazarı Lucius Mestrius Plutarchus (MS 46-120) Roma ordusunun kuruluşunu Roma kentinin efsanevi kurucusu Romulus’a dek indirmişse de Romalı tarihçi Livy ilk Romalı askerlerin savaş sırasında Yunan hoplitlerine benzer donanımla silahlandırılan sivil milisler olduğunu bildirmiştir. Roma lejyonlarında askerlik yapmak ayrıcalık olarak görüldüğünden Kral Servius Tullius (MÖ 580-530) döneminde refah açısından 6 tabakaya ayrılan Roma toplumunda mülkiyeti bulunmayan en düşük grubun üyelerinin askerlik yapması yasaklanırken, mülkiyet açısından en yüksek askerliğini sadece equites yani süvari olarak yapmaktaydı.
Erken Dönem Roma Ordusu
Roma’nın geleneksel kuruluş tarihi MÖ 753’de kurulduğunu varsayarak, Roma’nın yedi efsanevi kralının hükümdarlığıyla varlığını devam ettiren ilk Roma ordusunun savaş zamanlarında hazırlanmış profesyonel olmayan milis yurttaşlardan oluştuğu hatta bu yüzden legio (zorla askere alma) adını aldıkları sanılmaktadır. Zırh, kılıç ve mızrak gibi özel silahlar o dönemde sadece milislerin en zenginleri tarafından kullanılırken diğerleri gündelik kullandığı araçları silah olarak kullanmaya çalışıyordu. Böyle düzensiz ve kötü donanıma sahip bir ordunun MÖ 7. Yüzyıl sonlarında kuzeyden saldıran Etrüsklere karşı etkili olduğunu söyleyebilmek zordur. Cumhuriyet öncesi Roma’ya egemen olan Etrüskler, Romalıları mevcut sosyoekonomik örgütlenmelerini dikkate alarak kendi ordularında kullanmışlardı. Hoplitler, ağır zırhlı Phalangarius daha düşük kasttan kişiler ise mızrak atıcısı (velites) olarak teşkilatlandırılmışlardır. MÖ 509’da Etrüsk hükümranlığının yıkılıp, Roma Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra bile Roma lejyonları phalanx formasyonunu kullanmaya devam etmiştir. Roma ordusundaki en önemli dönüşüm MÖ 390’da Galyalıların İtalyan yarımadasını işgal etmekle kalmayıp, Romalılara ağır kayıplar verdirdikten sonra Roma halkının şehirlerini kurtarmak için işgalcilere fidye ödemek zorunda kalmasının ardından gerçekleşmiştir. Bu yenilgi Roma ordusunu savaş makinesine ve fetihçi karaktere büründürecek askeri reformların uygulanmasını beraberinde getirecektir ki MÖ 225’de 50 bin piyade ve 20 bin atlıyla İtalya’ya yeniden saldıran Galyalılar bu sefer Roma Cumhuriyet ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde Roma Ordusu
Roma askerleri aynı çadır, değirmen taşı, katır ve tencereyi paylaşan ve bir centurion tarafından komuta edilen contubernium adlı sekiz kişilik partiler halinde örgütlenmiştir. MÖ 4. Yüzyılda Camillus’un gerçekleştirdiği askeri reformlar sırasında 120-160 askerden oluşan ve iki centurionun komutanı tarafından komuta edilen manipulus adı verilen taktik birimler oluşturulmuştur. Orta Cumhuriyet dönemi boyunca lejyonlar süvari, hafif piyade ve ağır piyadelerden oluşmakta olup bunların tümü kendi ekipman, silah ve zırhlarını satın alan arazi sahipleriydi. Bir lejyonun süvarileri (equites) bir decurionun emrindeki 10 tane 30 kişilik atlı grubundan oluşmaktaydı. Süvariler politik kariyer arayan genç ve zengin Romalılardan oluşmakta olup, genellikle ön cephede savaşmıyordu. Hafif piyade olan cirit atıcıların resmi bir örgütlenmesi olmayıp bunlar gerektiğinde savaşa çağrılan sıradan kimselerdi. Ordunun çekirdeğini ise bronz bir kask, kalkan, zırh ve uzun bir metal saplı bir ağır, kısa mızrak ile ünlü gladius kılıcını kullanan ağır piyadeler oluşturmaktaydı. Ağır piyadeler yaş ev tecrübelerine göre üç gruba ayrılmakta olup, hastati adıyla bilinen genç mızrakçılardan savaşta en öne safta yer alırken, daha tecrübeli askerlerden oluşan ikinci grup bunun arkasında triarii olarak anılan en tecrübeli askerlerden oluşan ve nadiren kullanılan son grup yer almaktaydı. Savaş sırasında lejyonun en ön sırasında 12 tane 100 kişilik mızraklılar yer alırken lejyonun diğer bölümleri ardından yürümekte, süvariler gerekirse düşmana kanatlardan saldırmak için kenarlarda bulunmaktaydı. Ordu düşmana yaklaştığında mızrakçılar ciritlerini düşmana fırlattıktan sonra boşluklardan geri çekilir ve hastati ön planda sağlam bir hat olarak dururdu. Düşmanka karşılaşmadan hemen önce hastatide pila (pilum) adıla anılan mızrağını fırlatarak düşmanın düzenini bozar ve kısa kılıçlarıyla yakın dövüşe geçerdi.
Cumhuriyet dönemi sonlarında manipulus sadece bir yönetim birimine indirilmiş ve yerine lejyon içindeki temel askeri birim olarak cohort (cohors) getirilmiştir. Bir cohort 6-8 centurionu barındırırken başında bir optionun yardım ettiği sorumluluğu arttırılmış primus pilus (ilk mızrakçı) adıyla da bilinen becerikli bir centurion tarafından yönetilmekteydi. Cumhuriyet döneminin sonlarında General Gaius Marius’un (MÖ 157-86) reformları Roma ordusunun büyüklü, sadakat ve becerisini büyük ölçüde arttırmış, lejyonların savaş alanındaki farklı koşullara adapte olmaları hızlandırılmıştır.
Gaius Marius’un reformu
Adam başına 27-40 kg kadar yük taşıyabilen Roma birlikleri günde 35 km kadar yürütüldükten sonra dinlenmelerine izin verilmekte, uyumak için ise ancak gerekli tüm kale ve gözetleme kulelerini inşa etmeleri gerekmekteydi. Askerler bu dönemde içinde bulundukları ağır şartlardan dolayı Marius’un katırı (Mulus Marianus) olarak anılmaktaydı. Marius’un reformlarından en önemlisi toprak sahibi olsun veya olmasın tüm Romalıların orduya katılmalarına izin vermek olmuştur. Bu durum iyi bir ücret karşılığı çalışan askerlerden oluşan ordunun büyüklüğünü korurken aynı zamanda emekli askerlere para veya arazi seçeneği sunarak onların sadakatini de sağlamaktaydı. Bununla birlikte yapılan ve generallerin verdiği sözler reformlar senato tarafından onaylanmayınca askerler edinilen toprakları lejyonlar arasında bölmek için generallere güvenmiş, askerlerinin sadık desteğine sahip Julius Caesar ve Lucius Cornelius Sulla gibi popüler ve başarılı generaller Roma Cumhuriyeti’nin yıkılmasına aracılık etmiştir.