Site icon Özhan Öztürk Makaleleri

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (1. Bölüm) 1461- 17. yüzyıl

Kiliseden dönüştürülen Trabzon Yeni Cuma Cami

Makale: Özhan Öztürk

II. Mehmet birkaç gün kaldığı kente Gelibolu beyi ve donanma komutanı Kazım Bey, 400 seçkin adamıyla birlikte kalacağı sancak yapılan Trabzon’a yönetici olarak atanmış[1] böylece eski Rum İmparatorluk merkezinde 1923 yılına değin sürecek Osmanlı idaresi fiilen başlamıştır. 1473’te Bayburt ve Şarkî Karahisar de ele geçirilmiş olup[2], Trabzon sancağının bu dönemde bağımsız mı idare edildiği yoksa Rum (Sivas) vilayetine mi bağlandığı[3] konusu tartışmalıdır. Gökbilgin’e göre bir süre bir eyalet teşkilatına bağlı olmadan müstakil idareciler ve komutanlar tarafından, kalelerde dizdarları, subaşıları, kadı, zâim ve ümerâ vasıtasıyla bağımsız idâre edilmiştir.[4]

Kemâl Paşazâde’nin Yavuz Sultan Selim’in şehzâdelik dönemini (1481-1510)

Trabzon’da bir sokak.

anlatırken Trabzon’u “Ermeniye-i Suğra vilâyetinin ki Trabzon dâru’l-mülküdür” şeklinde tanımlaması da kentin idarî bağımsızlığını gösterirken, 1488 tarihli kayıtlarda “vilâyet” ve “liva” tabirlerine rağmen henüz bir beylerbeyliğine bağlı olmadığı anlaşılmaktadır.[5] Trabzon’un 1478’de Rakkas Sinan Bey’in Torul çevresini ele geçirdikten sonra “Eyâlet-i Rûmiye-i Suğra”ya[6]  bağlanmış olduğu düşünülmekteyse[7] de bu konuda bir delil bulunmamaktadır. 1514 yılında Bayburt – Trabzon – Erzincan vilayetine[8], 1517’de Anadolu vilayetine, 1520’de Vilayet-i Rum-u Hâdis’e[9], 1535’te yeni kurulan Erzurum beylerbeyliğine bağlandıktan[10] sonra 1581’de Batum sancağı ile birleştirilerek eyalet haline getirilmiş,[11] 1650’li yıllara dek “Eyâlet-i Batum nâm-ı diğer Trabzon” kaydında olduğu gibi her iki isimle bu tarihten sonra ise yalnızca Trabzon eyaleti olarak anılmıştır.

Fethin hemen sonrasında Trabzonlu Hristiyanlar ihtida ve göçe zorlanırken kent uzun süre dini otoriteden mahrum bırakılmış, Pangratios adlı ilk metropolit 1472 yılında Konstantinopolis Patriği Trabzonlu I. Symeon (1466, 1471-1474, 1481-1486) tarafından atanmışsa da kısa bir süre sonra muhtemelen kentte Osmanlı aleyhtarı bir ayaklanmanın hazırlıklarıyla ilişkili görüldüğü için Sultan’ın gönderdiği bir fermanla görevden uzaklaştırılmış yerine II. Dorotheos atanmıştır.[12]

1486 yılına ait Osmanlı kayıtlarından[13] kentte tahminen 858 Ermeni (%15.46), 204 Cenevizli (%3.67), 11 Venedikli (%0.19), 4476 Rum Ortodoks (%80.66) olmak üzere 5549 Hristiyan’ın yaşadığı buna karşılık 761 kale muhafızı ve azebân ile az sayıda Müslüman ile birlikte toplam kent nüfusunun 7574’ü bulduğu sanılmaktadır.[14] 1520 yılı kayıtlarında 23 mahalleden oluşan kent merkezinin nüfusunun %77.81’ini gayr-i müslimler, % 22.19’unu İslamların oluşturduğu görülmekte, 1554 yılında kentteki Hristiyan nüfusun yarı yarıya azaldığı % 55.54’e düştüğü anlaşılmaktadır. Bu durumu Lowry ihtida ile İslamlaşmaya, Bostan ise Hristiyanların kentten sürülmesi veya kendi istekleri ile ayrılmasına yormuş[15] olup, ayrıca Lowry 1583’de kent nüfusunun % 43’ünü oluşturan Müslümanların 1. veya 2. kuşak dönmeler olduğunu bildirmiştir. Sultan’ın emriyle Mumhane Önü semtinde bulunan bir kilisenin “Karabaş Camii” adıyla camiye dönüştürülmesi, kilise cemaati ve Trabzon metropolitinin de eşzamanlı olarak İslamiyet’i kabul ettiği gibi söylenceler de Lowry’nin tezini güçlendirmektedir[16].

Babasının valiliği sırasında 1470 yılında Amasya’da doğan I. Selim, 1489 yılında Şehzâde Bâyezid’in büyük oğlu Abdullah’dan sonra[17] Trabzon’da görev yapan ikinci şehzade olarak sancak Beyi olmuş, Osmanlı tahtını ele geçirmek maksadıyla gemiyle Kefe’ye geçene dek kentte vali olarak 29 yıl görev yapmıştır. 16. yüzyılda Celalzâde Koca Nişancı Mustafa Paşa (1494-1567) “Measir-i Selim Hani” adlı çalışmasında Selim’in tayin edildiği Trabzon’u mutluluk yuvası olarak tanımlamıştır:

“Yavuz Sultan Selim’in vali olarak tayin olduğu yer, mutluluk yuvası Trabzon’dur. İklimi Cennet gibidir. Kuzeyde Karadeniz sahili üzerindedir. Bir tarafı Çerkez ve Gürcistan vilâyeti, bir tarafı Şirvân ve Geylân’a yakın ormanlar ve dağlarla çevrilidir. Bir tarafı da Acem ülkelerinden Azerbaycan’a bitişiktir. II. Bâyezid tahta geçip, vilayetler şehzâdeler arasında taksim edildiğinde, Trabzon diyarı da, dünyanın mutlu sultanı olan, Selim Han’ın mübarek ayaklarını basması ile şereflenmiştir”[18]

Yavuz, Trabzon’a gelişinin ilk yıllarından itibaren sancağının sınırlarını genişletmeye çalışmış, 1491’de surları onartıp ve kentin savunmasını güçlendirirken[19], 1501’de İran’da “İsna Aşeriyye” adı verilen şiîliğin Anadolu’da yayılması konusunda babasını uyarmıştır. Selim, Şah İsmail’in “Kızılbaş Dedeleri”ni göndererek Doğu Anadolu’da yaptırdığı Şiîlik propagandasına karşı[20] bir yandan Türkmen beylerinin elinde olan Bayburt ve İspir kalelerini zapt ederek olası bir Safevi saldırısına karşın Trabzon’un hinterlandında hâkimiyetini arttırmış, diğer yandan Safevîler’in Tebriz işgalinden sağ kurtulabilen Akkoyunlu Beyleri ve ahâlisini kabul etmiş ve Kırzıoğlu’na göre Trabzon ile Rize arasına yerleştirmiştir[21].

Şâh İsmâil 1507’de Dulkadiroğulları üzerine yürüyerek Elbistan ve Maraş’ı yakıp yıkarken, durumu savaş sebebi sayan Trabzon Sancakbeyi Şehzâde Selim atik davranarak Erzincan’a baskın yapıp, Şah İsmail’in Dulkadiroğlu Alauddevle Bozkurt Bey’in üzerine giderken, ağır olduğu için Erzincan’da toprağa gömdürdüğü top ve cephaneleri alarak Trabzon’a dönünce, İsmail kardeşi İbrahim’i intikam için Trabzon’a göndermişse de Yavuz İbrahim Mirzâ’yı mağlup ederek esir almıştır dahası Erzincan’ı kurtarmak için harekete geçen Şah İsmail’in ordusunu bir gece baskını ile bozguna uğratmıştır[22]. Bunun üzerine İsmail II. Bâyezid’e tehdit eden bir mektup göndererek kendisinin Akkoyunlular’ın varisi olduğunu Selim’in ele geçirdiği toprakları geri vermesini ve Trabzon sancakbeyliğinden alınmasını talep edince Divân-ı Hümâyun, Yavuz’a Bayburt, Kemah, Erzincan ve İspir’in Safevîlere geri vermesini emretmiştir.

Akkoyunlu hanedanı Murad Beyi yenerek kendi devletini kuran, 1510 yılında Özbekleri yenilgiye uğratarak, Horasan, Buhara, Semerkant ve Hive’ye hâkim olan, pek çok Sünnî-Müslümanı öldüren[23] İsmail daha tahta çıkmadan önce Anadolu’ya gönderdiği Kızılbaş dedeleri vasıtasıyla Türkmenleri İran’a çağırmış, Anadolu’da ki pek çok aşiret gibi Trabzon civarında yaşayan Çepniler’in bir kısmı da bu çağrıya kulak vererek topraklarını terk etmişlerdir.[24] Sancakbeyi olmasına karşın beylerbeyi gibi hareket eden Yavuz, Şah İsmail’in zenginlik ve başarısından etkilenen gazi ve Türkmenlerin, Anadolu’yu terk ettiğini görünce İstanbul’a danışmadan 1508 yılında (Hicri 914) Anadolu illerine haber göndererek Gürcüler üzerine akın yapacağını ganimet isteyen yiğitleri aradığını duyurunca çok sayıda savaşçı Trabzon’a gelerek emrine girmiştir. Gürcü kralına savaş açan Yavuz, Rize’den doğuya doğru ilerleyerek ele geçirerek Batum’a girmiş ardından, Gürcü Atabek Mirza Çabuk’un da yardımıyla, III. Bagrat’ı yenerek Kutaişi’ye dek ilerlemiştir. Çok sayıda ganimet ve 10 binden çok esir elde etmesinin yanı sıra II. Beyazıd’ın barışçı bürokrasisinden sıkılmış durumdaki -Ortaçağ Anadolu ekonomisinin can damarı- gazilere fetihçi karakterini ispatlayarak Trabzon’a geri dönmüştür.[25] Yavuz, Gürcistan seferinde elde ettiği ganimetten hakkına düşen beşte birlik payını bile almadan gaziler arasında pay etmiş, gaziler yurtlarına döndüklerine etraflarına şehzadenin cesaret ve cömertliğini anlatarak, İran’a gitmelerine gerek olmadığını, Yavuz’un Sultan olması durumunda gazilere çok iş düşeceğini, yüksek mevkileri kendilerine açılacağına dair inancı pekiştirmişlerdir.

II. Bâyezid’in hastalığı artarken kardeşleri Amasya sancak beyi Ahmed ile Saruhan sancak beyi Korkud ile taht mücadelesinde İstanbul’a uzaklığı sebebiyle dezavantajlı konumda kalan Yavuz, önce 14 yaşındaki oğlu Süleyman için bir sancak beyliği verilmesini istemişse de Ahmed’in araya girmesiyle başkente oldukça uzak Kırım yarımadasında bulunan Kefe’ye tayin edilince bu sefer kendisi için Trabzon yerine Rumeli’de bir sancak beyliğine tayinini istemiştir. Sultan ve Divân-ı Hümâyun’un Yavuz’un talebi kabul etmemiş ve Yavuz yerine Ahmed tahta çıkarılmaya çalışılmıştır. 1511 yılında Muharrem ayının 11. günü başlayan Şah Kulu-Baba Tekeli isyanını bastıramayan Ahmed’i istemeyen yeniçerilerin de desteğini alan Yavuz Kefe’ye geçince, kendisine elçi gönderilen Sarıgürz’ün Menteşe sancağı önerisini de kabul etmeyip, Silistre sancağını ya da sultanla görüşmek istediğini bildirmiş, oğlunun kayınpederi Kırım Hanı Giray’ın da yardımıyla 100 gemilik bir donanma ile Edirne’ye doğru yelken açmıştır. Babası görüşme talebini reddedince Şehzâde Selim az sayıda askerine karşın, 3 Ağustos 1511 tarihinde babası II. Bâyezid ile Edirne Uğraş köyü civarında çatışmış, yenilerek tekrar Kefe’ye dönmüştür. Şehzâde Ahmed Gebze’den İstanbul’a tahta çıkmak için yola çıkınca yeniçeriler isyan etmiş, 6 Mart 1512’de ikinci yeniçeri isyanının ardından II. Bâyezid, Yavuz Selim’i tahta çıkması için İstanbul’a davet etmek zorunda kalmıştır.[26]

23 Ağustos 1514 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Safevi Şahı İsmail’e karşı kesin zaferiyle sonuçlanan Van’ın 113 km kuzeyinde Çaldıran Meydan Muharebesi öncesinde Trabzon limanı hem iaşe ve asker sevkiyatı hem de Osmanlı ordusunun mühimmat ve yiyecek ihtiyacının sağlanmasında kullanılmıştır[27]. Safevi ordusunda Osmanlı’ya karşı çatışan Anadolu Alevilerinin bir kısmı savaş sonrasında Anadolu’da Sünni zaferinin kesinleşmesi üzerine topraklarını terk edip İran ve Azerbaycan’a göç etmiştir. Trabzon Çepnilerinin bir bölümünün bölgeden ayrılması üzerine İstanbul’dan Trabzon yöneticisi Süleyman Bey’e gönderilen bir fermanla Kürtün Kazası Çepni taifesinden İran’a sempatisi olanların göç ettiği, tedbir alınmazsa tümünün gidebileceği bildirilerek, İran ile ilişkisi olanların yakalanıp Sudde-i Saadet’e gönderilmesi emredilmiştir[28]. Çaldıran zaferi sonrasında 23 Ekim 154’de Trabzon sancağı yeni kurulan ve Bıyıklı Mehmet Paşa’ya emanet edilen Erzincan-Bayburt beylerbeyliğine bağlanmıştır.[29] 1515 yılında Trabzon sancağında 29.375 hâne, 1482 bîve, 1441 mücerred ve 251 nefer yaşamakta, 5479 Müslüman hâneye karşılık 23.896 hâne ile Hristiyanlar çoğunluğu oluşturmaktaydı. Trabzon sancağındaki 512 dirlik sırasıyla Trabzon sipahileri, kale merdleri, azepler, Kürtün sipahileri ve martoloslar[30] arasında paylaştırılmaktaydı[31]. Bu dönemde sancağın 1 mirlivâsı, 12 zeâmeti, 220 berat-ı hümayun ve 139 tanesi beylerbeyi beraatı olmak üzere 359 sipâhisi, 7 dizdarı, 7 kethüdâ ve toplam 289 kale müstahfızı bulunmaktaydı ki aynı tarihte Samsun sancağında 5 zeamet, 2 dizdar ve 51 müstahfız bulunması Safevi tehditine karşı Trabzon’un yakınlığı, lojistik ve operasyon merkezi seçilmesi ile açıklanmalıdır.[32]

Yavuz Sultân Selîm’in Trabzon valiliği sırasında hicri 900 (1495-6) yılında eşi Hafsâ Sultan’dan Süleymân adını vereceği oğlu dünyaya gelmiş,[33] genç şehzâde çocukluk ve gençlik yıllarını Trabzon’da geçirdikten sonra 6 Ağustos 1509’da Kefe’ye sancakbeyi olarak atanmış, Yavuz’un sultan olmasının ardından aynı görevle Manisa’ya atanmışsa da Yavuz Selim’in ölümü üzerine İstanbul’a çağrılarak 30 Eylül 1520’de tahta çıkmıştır

16. yüzyıl boyunca özellikle 1565-66 yıllarında kenti kasıp kavuran veba salgını kesin kurban sayısı bilinmemekle birlikte çok sayıda ölüme sebep olmuş, Tabakhane bölgesinde başlayan salgın, Haziran ayında Maçka nahiyesinde Veryan (Βεριάν) köyüne hatta Sürmene’ye dek sıçrayınca pek çok köy hastalık korkusuyla boşaltılmıştır. 1655 yazı boyunca devlet görevlileri de aşar vergisi toplayamamış, kentte ticari hayat durma noktasına gelmişse de 1656 Mart ayından itibaren hayat normale dönmüştür.[34]

Celali ve suhte ayaklanmalarından etkilenen Trabzon’da ki “Kazancık Cemaati” Sivas’a dek uzanan bölgede halktan zorla para ve mal toplayan bir aşiret olarak sivrilmiş ve uzun süre engellenememiştir. Rizeli Ömer adlı eski bir tımarlı sipahi de Canik yöresini sancakbeyliğine atanınca halktan yasadışı vergi toplayarak büyük bir servetin sahibi olmuştur. Of kasabasından 4 bin kuruş toplayan hatta burada ikamet eden Beylerbeyi Mustafa Paşa ile kız kardeşinin evlerini bile basan, pek çok kişinin canını alıp, malını yağmalayarak bölgeyi terk etmesine sebep olan Rizeli Ömer’i İstanbul’a şikâyet eden Mustafa Paşa kendisini yakalayıp cezalandırmak için yetki istemiştir.[35] Demircioğlu Ahmet, Pazarbaşoğlu Ali, Nalbantoğlu Ali gibi sipahiler de benzer faaliyetlerde bulundukları için cezalandırılmışlardır. 1603 yılında ise Ahmet Paşa adlı beylerbeyinin adamları, askerlerle birlikte halktan zorla yasadışı vergi toplamaktaydı. Halk ayaklanması üzerine Ahmet Paşa’nın kethüdası Ferruh mahkeme huzuruna çıkarılmışsa da cezalandırılmamış hatta mübaşir yapılmıştır. 1604’de Murathanlı ailesinden Ali, Mustafa ve Abdurrahman kardeşler derebeyi gibi davranmaya başlayınca Trabzon valisi Bali Paşa üzerlerine gitmişse de sorun çözülememiş, Murathanlı ailesinin lideri Ali’ye 1608’de Trabzon valiliği verilerek ayaklanma bastırılmıştır. 1608’de sadrazam Kuyucu Murat Paşa ayaklanmayı bastırmış, vali Ali Paşa ile kardeşleri Mustafa ile Abdurrahman’ı Bayburd’a getirip astırmıştır. 1609 yılında Trabzon kazasında avarız vergisi vermekle yükümlü hane sayısı 2250 olmasına karşın[36], 1610 yılında Trabzon’da bulunan Julien Bordier özellikle 1607-8 yılları arasında şehir sakinlerinin efendileri değişmediği halde Celaliler veya Asya isyancıları tarafından büyük bir yenilgiye uğratıldıklarını, istilacıların yağmalarını, Hristiyanların çoğunun burun veya kulaklarını kestiklerini ama şehre girmeden bölgeyi terk ettiklerini bildirmiştir.

1624 yılında Tirebolu’yu yağmalayan Kazaklar, bir yıl sonra ve 1631’de yine yağma amacıyla Trabzon kıyılarına gelip, önemli miktarda can ve mal kaybına sebep olmuş, bu yüzden Trabzon eyaletinde halkın vergileri % 50 oranında azaltılmıştır. Osmanlı donanması sadece 1625’de 70 kadar Kazak teknesini batırmış, 2 şalope ele geçirmiş ve 190 esir almıştır. Kazak saldırılarında 1631’de Hatuniye Mahallesi, 1633’de Aşağı Hisardaki Bedesten yanmıştır. MS 1646/47 tarihli bir yazışmada Giresun ve Trabzon kalelerindeki Beşliler, kenti Kazak eşkıyalara karşı korumalarına karşın maaşlarını alamadıklarını İstanbul’a bildirince Trabzon Beylerbeyi, müftü ve kadısına askerlerin isteklerinin gereğinin yapılması emri gönderilmiştir.[37] 14 Ağustos 1648 tarihli bir hükümde ise Trabzon beylerbeyine Karadeniz sahilinde 14 şaykanın görüldüğü bildirilirken bölge halkının korunması emredilmiştir[38] ki çoğu kayıtlara geçmeyen bu örnekler Kazak saldırılarının sürdüğünü göstermektedir. Kazak saldırılarında çarşıdaki dükkânların bir bölümü, Aşağı Hisar Moloz kapısı civarındaki hanlar, Suk-ı Sultani’deki dükkânlar, Tabakhane mahallesindeki Tavaşi Mehmed Ağa mescidine ait vakıf dükkânları yağmalanıp yakılmıştır.[39] Bu anarşi ortamında 1654 yılında Trabzon valisi Mir-i Miran Yusuf Paşa’nın adamları yeniçerilerle çatışınca vali görevden alınmıştır.

Azak Denizi’nde Don Nehri’nin Karadeniz’e döküldüğü stratejik noktada kurulan Azak Kalesi 13 Haziran 1700 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Rus Çarlığı tarafından alınıncaya kadar Osmanlı imparatorluğunca Rusların Karadeniz’de güç kazanmasını engellemek için inatla savunulan bir mevki olmuş, 16. yüzyıl boyunca Trabzon valileri aynı zamanda Azak muhafızı olarak da görev yapmıştır. 1683 tarihli Mufassal Avarızhane Defterlerine göre Trabzon merkez kazasında vergi mükellefi 1253 Müslüman 401 Hristiyan hane, avarızdan muaf 165 Müslüman 46 Hristiyan hane olmak üzere toplam 1865 hane, Trabzon sancağında ise vergi mükellefi 9441 Müslüman, 854 Hristiyan, avarızdan muaf 242 Müslüman, 411 Hristiyan hane olmak üzere toplam 11.861 hane bulunması[40] kentin terk edildiğine işaret etmektedir. Hristiyan sayısındaki önemli düşüş ihtidanın[41] yanı sıra tıpkı Balkanlar ve Canik bölgesine yerleştirilen[42] Müslümanlar gibi onların da bölgeyi terk etmeleriyle açıklanmaktadır ki bir kısmının Kefe ve Balkanlar’a göç ettiği sanılmaktadır.[43]

16. yüzyıl sonlarında Trabzon taşrasında eşkıyalık faaliyetleri artmış, vali Mehmet Paşa özellikle Of civarında çok sayıda eşkıyayı astırarak asayişi sağlamaya çalışmıştır. 1694 Macaristan seferi için Trabzon merkezinden 2 bin, Of’tan 1000, Rize’den 700, Sürmene’den 500, Atina’dan 500, Arhavi’den 300, Keşap’tan 250, Viçe’den 100 asker toplanmıştır.

17. yüzyılda Trabzon ve Batum, Osmanlı İmparatorluğu’nun 28 eyaletinden birisi olan Trabzon’un Paşa sancakları olmuştur. 1732 yılında Batum yurtluk olarak Ahmet Bey’e verilip konumu değiştikten sonra Trabzon vilayetinin 1759 yılındaki düzenlemeye göre Bafra, Yavebolu (Görele), Tirebolu, Giresun, Arhavi, Trabzon, Of, Ahıska, Canik, Gümüşhane (Torul), Viçe, Esir, Pazarsuyu, Rize, Akçaabat, Karahisar’ı Şarki, Faş, Sürmene, Hemşin, Ünye ve Sohum adlı 22 kazadan oluştuğu görülmektedir.

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Başlangıçtan Günümüze Trabzon Tarihi Makale Serim

Trabzon (Trapezus, Trapezounta) Adının Etimolojisi

Trabzon Antik Çağ ve Roma Dönemi tarihi

Trabzon Bizans Dönemi Tarihi

Trabzon Tarihi: Gabras Ailesi (Kavraz) Dönemi

Trabzon İmparatorluğu Tarihi (1. Bölüm) 1204-1332

Trabzon İmparatorluğu Tarihi (2. Bölüm) 1332-1461

1461: Osmanlı’nın Trabzon’u fethi, Trabzon İmparatorluğu’nun Yıkılışı

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (1. Bölüm) 1461- 17. yüzyıl

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (2. Bölüm) 18. ve 19. yüzyıl

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (3. Bölüm) 19. yüzyılın 1. Yarısı

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (3. Bölüm) 19. yüzyılın 2. Yarısı

19. Yüzyılda Trabzon Nüfusunun Etnik ve Dini Dağılımı

1912 Seçimlerinde Trabzon

Trabzon 1895 olayları ve 1915: Ermenilerin  Büyük Felaketi

Trabzon’da Rus İşgali dönemi 1916-1917

Trabzon’a Mülteci Akını ve Trabzon konferansı

İşgal Sonrası Trabzon, 1918-1921

Milli Mücadele döneminde Trabzon, 1919-1922

Mustafa Suphi’nin katli ve Yahya Kâhya Olayı

Trabzon Cumhuriyet Dönemi Tarihi

Notlar

[1] Gökbilgin, 1965: 57; Tursun Bey, 1977: 110; Kritovulos, 1999: 201

[2] Ebu Bekr-i Tihranî, 1999: 332

[3] M. F. Kırzıoğlu’nun “Osmanlılar’ın Kafkas Ellerini Fethi” eserinde Rum eyaletine bağlı olduğunu iddia etmişse de (1976: 32) kaynak gösterdiği 52 sayılı Tahrir defterinde böyle bir kayda rastlanmamıştır. Yine de II. Bayezid’ın Amasya valiliği sırasında bazı kayıtlarda bu iddiayı destekleyen bazı ifadelere rastlanmıştır (Maliyeden Müdevver Defterler, 828: 65, 716; Bostan, 2002: 18) Fallmerayer’in Trabzon fethinden sonra bir kısmının Amasya paşalığına ayrıldığı iddiası ve 1479’da II. Bayezid’ın veziri Rakkas Sinan Bey’in Torul’u fethi de iddiayı güçlendirmektedir.

[4] Gökbilgin, 1962: 293

[5] Emecen, 1999: 161

[6] Tokat-Amasya-Sivas eyaleti olarak da bilinmekte olup, 15. yüzyılda Amasya, Tokat, Sonisa-Niksar, Karahisar-ı Şarkî ve Canik livalarından oluşmaktaydı.

[7] Gökbilgin, 1962: 293

[8] İbn Kemal. Tevârih-i Âl-i Osman. Defter 9. Fatih Kitaplığı no. 4221 s. 235a

[9] Bu dönemde Anadolu eyaleti Amasya ve Trabzon merkezli beşer livalı iki parçaya ayrılmış, ilki Kadim Rum eyaleti ikincisi Hadis-i Rum olarak adlandırılmıştır (Topkapı Sarayı Arşivi, D.10057 s. 10)

[10] Başbakanlık Arşivi, Tahrir Defterleri no: 183 s. 73

[11] Aydın, 1998: 40-51

[12] Hrisantos, 1936: 532

[13] Fetih sonrası II. Mehmed’in bölgede sayım yaptırmış olsa da kayıtları bugüne ulaşmadığından, Başbakanlık arşivinde saklanan II. Bayezid dönemine ait 828 numaralı Maliyeden Müdevver Defterler Trabzon’un Osmanlı dönemine ait en eski nüfus kaytlarını içermektedir.

[14] Bostan, 2002: 161

[15] Bostan, 2002: 169, 173-178

[16] Karabaş Camii, 1788 tarihinde vali Sarı Abdullah Paşa’nın emriyle yıktırılmış, taşları Meydan’da inşa edilen şadırvanda kullanılmıştır (Goloğlu, 2000: 21)

[17] Trabzon, İçkale Câmii şadırvanında Sancakbeyi Abdullah’ın 1470 (Hicri 875) tarihli bir kitâbesi bulunmaktadır (Kırzıoğlu, 1993: 83)

[18] Uğur, 1989: 9

[19] Kindinar mahallesinde Yukarıhisar mevkiinde onarım kitabesi bulunmaktadır (Goloğlu, 2000: 29)

[20] Kılıç, 2001: 99-115

[21] Kırzıoğlu, 1993: 84-85

[22] Tekindağ, 1977: I, 464; Kırzıoğlu, 1993: 94. Kemal Paşazade deferi “Şehzâde-i kâmkâr Diyar-ı Gürcîye girmekle bed-kirdârı bâda virmekle sıytu sadây-ı mehâbetin âfâk-ı âleme bırakdı. Mal-ı ganâyim Dâru’l-Melik Trabzon’a deryâ gibi akdı” sözleriyle aktarmıştır.

[23] Şah İsmail’in Özbek hükümdarı Muhammed Şeybânî Han’ın (1451-1510) derisini yüzdürüp içerisine ot doldurttuğu, kesik başından kendisine bir şarap kadehi yaptırdığı, on binlerce Sünnînin kesik kafasından piramitler oluşturduğu bildirilmektedir (Yazıcı, 1970: XI, 275-279)

[24] “Türkler terk edip diyarlarını, Sattılar yok bahaya dârlarını” deyişi bu döneme aittir. Sadece 1500 yazında Erzincan’da Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Zülkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak kabilelerinden oluşan 7.000 Kızılbaş İsmail’in davetini kabul etmiştir (Sümer, 1992c: 15). Doğu Karadeniz bölgesinden gidenler için Bkz. Pontus, Türkmenler

[25] Uzunçarşılı, 1982: 221-25; Goloğlu, 2000: 36

[26] Uzunçarşılı,  1982: II, 244-5

[27] Jennings, 1976: 43

[28] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mühimme Defteri, Ankara, 1994: 5, 226 Hüküm: 1401

[29] Kılıç, 1999: 180

[30] Martolos Teşkilâtı, Osmanlı devletinde XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar özellikle Rumeli bölgesinde faaliyette bulunan, Bizans’tan ödünçlenmiş bir askeri teşkilat olup, geri hizmet kurumları içinde en uzun süreli olanlardan birisidir. 1486’da Trabzon sancağında biri Müslüman 2 martolos, 1515’de 1’i Müslüman 25’i Hristiyan 26 martolos bulunmaktaydı ki Rumeli dışında martolos kullanımının ender örneklerinden birisidir. (Maliyeden Müdevver Defterler, no: 828 s. 481, 673)

[31] Bostan, 2002: 251, 267

[32] Gökbilgin, 1962: 337

[33] Süleyman’ın kendinden sonra doğan kardeşleri Kamer Sultan ile Şehzade Salih henüz çocukken ölmüş olup, mezar sandukaları Trabzon Ayasofya müzesinin bahçesinde sergilenmektedir.

[34] Jennings, 1993: 22-36

[35] Detaylı bilgi için Bkz. Umur, 1951: 67-68; Akdağ, 1975: 431-491

[36] BOA, MAD. No: 3260 s. 132

[37] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mühimme Defteri 90: İstanbul, 1993:  198. Hüküm: 255

[38] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, MD, LXXXIX, 28/72

[39] İnan, 2003b: 269-70

[40] Bostan, 2007: 132

[41] Bostan, 16. yüzyıl sonlarında İslamların Hristiyanlara oranla önemli oranda artışını ihtidan çok Anadolu’nun diğer bölgelerindeki Müslümanların (Orta Karadeniz, Rumeli, Bursa, İstanbul, Edirne, Ankara, Erzincan ve Ege kasabalarından) bölgeye iskân edilmesine bağlamış, ihtida eden Hristiyanların ise -somut bir delil göstermeden- Kıpçak, Bulgar, Peçenek ve Hazar soylu Türkler olduğunu iddia etmiştir. (Bostan, 2007: 136-137)

[42] Meeker, 2005: 183

[43] Faraghi, 1993: 338-351

Exit mobile version