Makale: Özhan Öztürk
1821 Yunan bağımsızlık savaşının başarıya ulaşmasının ardından Anadolu’da Hrisitiyan karşıtlığı güçlenmiş, aynı yıl Trabzon pazarındaki Rum işyerleri yakılırken bazı yerli Rumlar öldürülmüş, Ermeni kaynaklarına göre ancak Hacı Hovannes adlı hatırlı birisinin ricası üzerine vali olayların çığrından çıkmasını engellemiştir[1]. 1826-28 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Trabzon’da yaşayan Ermeni Katoliklerinin Rus tarafını desteklemesi hatta Rus ordusunda Erivanlı Katolik Ermeni generaller bulunması hükümetin Katoliklere karşı tavır almasını bazı rahip ve ileri gelenlerin tutuklanmasına yol açmıştır. Bununla birlikte Rusya’nın galibiyeti ve Çarlığın diplomatik baskısı sonucunda 17 Nisan 1834 tarihinde Katolikler Osmanlı toplumu içerisinde “millet” statüsünde tanınmıştır.
Ermenilerin bağımsızlık arzusu imparatorluğun doğusunda yaşanan asayiş sorunlarının[2] yanı sıra eğitim seviyesi ve kültürel aktivitelere paralel olarak artmış olup, özellikle taşra kentlerinde burjuvaziyi oluşturan kesim idari reformların yanı sıra yönetime de ortak olmak isteyince çatışma kaçınılmaz olmuştur. 1846’da Minasyan adlı rahibin açtığı ilkokulun ardından 1847’de “Hayasdan” adlı Ermeni gazetesi yayınlanmış, Merzifon koleji gibi Amerikan misyoner okulları Ermeni çocuklarını öğrenci olarak kabul etmiştir. Trabzon Ermenileri 1862’de bir tiyatro kurmayı başarırken, 1886’ya dek vilayetteki Ermeni okulu sayısı ise 18’e çıkmıştır.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında tarihi Ermenistan’ın bir bölümü olan Kars-Ardahan’ın Rus Çarlığı’nca ele geçirilmesi ve yakın zamanda tüm Doğu Anadolu’nun Çarlık topraklarına katılma ihtimali Ermenilerin özerklik en azından Hristiyan bir devletin egemenliği altında yaşama hevesini arttırmıştır. 1890’da İstanbul’dan Trabzon’a gelen Ermeni başpiskopos Khrimian yerel Ermenileri oldukça etkileyen politik bir vaaz vermiş, 1890-95 arasında etnik derneklerin sayısı hızla artarken, Ermeni gençlerin beyinleri milliyetçilik ve bağımsızlık söylevleri ile yıkanmıştır. Bu dönemde Trabzon’da gerçekleşen ilk Ermeni örgütlenmesi bir grup öğrenci tarafından 1889’da kurulan Gizli Eğitim Derneği olmuştur.
Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmasını arzulayan Armenakan Partisi 1885’de kurulup, İstanbul, Trabzon, Muş ve Bitlis’te örgütlenirken, Hınçak Partisi ise 1887’de kurulup[3] İstanbul, Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon’da şubeler açıp propaganda faaliyetlerine başlamıştır[4]. Balkanlar’ın elden çıktığını gören II. Abdülhamit doğuyu[5] koruyabilmek için bir yandan İslam Birliği politikasını için uygulamaya koyarken diğer yandan 1891’de Kürt aşiretlerinden Hamidiye alaylarını[6] oluşturmuş, bu birlikler Ermeni köylerini şiddet uygulayarak kontrol altına almaya çalışmıştır. Sünni Kürtlerin kazandığı yeni imtiyazlar ve devlet adına uygulanan şiddet Ermeni, Yezidi hatta Alevilerin devletle arasını ister istemez açmış, dahası Kürt aşiretlerin ardı arkası gelmeyen ayaklanmaları sırasında Ermeni köyleri de talan edilmiştir. Bu şartlar altında Ermenilerin 19. yüzyılın son çeyreğine can ve mal güvenliklerini sağlayamayan devlet otoritesine bağlılık ve saygılarını yitirerek ve kendilerini soyup soğana çeviren Kürt aşiretlerine karşı nefretle bilenerek girmiş, en azından bir kısmı ise Hamidiye alaylarının kendi aleyhlerine kurulduğunun bilincinde olarak silahlanma ve ayaklanmanın gerekliliğine inanmıştır. Çok sayıda Bulgar ve Türk’ün hayatına mal olsa da sonuç itibariyle başarılı olan 1876 Bulgar ayaklanmasını taklit eden “Ermenilere saldırmaları için Müslümanları tahrik ederek Batı kamuoyundan destek sağlamak” eylemlerine sahne olan 1893 Yozgat[7] ve özellikle 1895 Zeytun, Van, Sason[8] ve 1909 Adana isyanları Ermeni talep ve propagandasının Batı kamuoyunda tartışılması ve uluslararası bir mesele olmasını sağlarken[9] yaşanan katliamlar gerek Müslüman gerekse Ermenileri kendi yenilgilerinin toplu kıyım ve yok oluşlarına sebep olacağına inandırmıştır[10].
Yukarıda da belirttiğim gibi 1915 öncesinde İstanbul, Divriği, Trabzon, Eğin, Develi, Akhisar, Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat ve Zeytun’da gerçekleşen Ermeni eylemlerinin amacı Anadolu’da Hıristiyanların Müslümanlar tarafından baskıya maruz bırakıldığı gerekçesiyle[11] Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmeye ve büyük devletlerin müdahalesini sağlamaya yöneliktir[12]. Buna karşın Ermeni aydınlarının umduğu gibi dışardan fiili bir müdahale gelmeyince I. Dünya Savaşı bağımsızlık elde etmek için fırsat olarak görülmüş, Ermeni çeteleri Türk ordusunun ikmal hatlarına yoğun saldırılar düzenlemek ve telgraf tellerini kesmek gibi eylemlerle Rus ordusunun Doğu Cephesindeki zaferini hızlandırmaya çalışmıştır.[13] Mevcut şartlar altında Doğu Anadolu’yu kaybedebileceği dahası buralarda yaşayan Müslümanların da imha edilebileceğini düşünen İttihat ve Terakki yönetimi “Tehcir” kanunuyla düşmanla işbirliği yapan Anadolu Ermenilerini Suriye çöllerine sürerek kitlesel ölümlerine yol açmıştır. İttihat ve Terakki’nin aldığı tehcir kararının, soykırım amacı taşıyıp taşımadığı tartışmaları günümüzde tüm hararetiyle tartışılmakta olup, aynı zamanda tehcir sırasında ölen Ermeni sayısında da mutabakat sağlanamamıştır.
Trabzon’da Ermeni Nüfusu
Osmanlı Tahrir Defterlerine göre Trabzon merkezinde 1486 yılında 132 hâne, 47 bîve ve 10 mücerred, 1520 yılında 151 hâne, 38 bîve ve 8 mücerred, 1554 yılında 109 hâne, 47 mücerred, 1583 yılında 132 hânenin yaşadığı Ermeniyan adlı bir mahalleye rastlanmaktadır[14]. 19. yüzyılın başlarında Bıjışkyan Ermenilerin Gâvur Meydanı’nın güneyinde yer alan evlerde, Feruhan Bey ise 1868’de yayınladığı seyahatnamesinde daha detaya inerek Aya Filipo, Boztepe’nin doğusu, Meydan, İskenderpaşa, Berberoğlu, Zeytinlik Aya Vasil, Cedîd, Hacıkasım ve Yeni Cuma mahallelerinde dağınık olarak yaşadıklarını bildirmiştir. Ermeni kaynakları 17. yüzyılda Hemşin ve Sev Ket (Araklı, Karadere) bölgelerinde yaşayan Ermenilerin, dini nedenlerle bölgeyi terk ederek Trabzon’a dağıldığını bildirmektedir. Hicrî 1313 (M.1895-96) tarihli Trabzon Vilâyet Salnâmesi’ne göre Canik, Gümüşhâne, Lazistan sancaklarından oluşan Trabzon vilayetinin 1.071.477 kişiden oluşan toplam nüfusunun ancak % 4’üne denk gelen 42.349’unun Ermeni olduğu anlaşılmaktadır.
Trabzon 1895 Olayları
Samsun’da faaliyet gösteren Sparta şirketinin temsilcisi ve İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğunun elemanı olan anne tarafından Ermeni Arzoğlu adlı bir Rum çok sayıda Hınçak gazetesi ile Merzifon ve Amasya Ermeni cemaatlerine gönderilen mektupların kurye veya dağıtıcısı olduğu şüphesiyle yakalanmış, konuyla ilgili olarak civar illerde 500 Ermeni tutuklanırken, Trabzon valisi Kadri Bey’in takip ettiği ihtiyat ve itidal politikası sayesinde Arzoğlu tutuksuz olarak yargılanmıştır. Ocak ayında Trabzon’da yargılanan 17 Ermeniden yalnızca 5’inin 5-15 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması olayların kontrolden çıkmasını engellerken, Ermeni dini görevlilerin devlet görevlilerine ödenmesi adet haline gelen rüşvetleri göndermemeleri ve Trabzonlu rahip Eğişe Ayvazyan’ın Abdülhamit’e doğum günü kutlama mektubuna imza atmaktan çekinmesi gibi olaylar kenti yeniden germiştir[15].
Ermeni kaynaklarına göre 15 Mayıs 1895’de Trabzon Ermeni başpiskoposu Müslüman başıbozuklar tarafından öldürülünce Ermeniler, Trabzon’da misafir olarak bulunan eski Van valisi Bahri Paşa’yı cinayetten sorumlu tutmuştur. 3 Ekim 1895 günü Trabzon’da Van eski valisi Bahri beraberinde Trabzon Fırka-i Askeriye Kumandanı Hamdi Paşa, Trabzon İran konsolosu Mirzâ Râzî Han ile Posta ve Telgraf Müdürü İzzet Bey olduğu halde sokakta silahlı 2 Ermeni öğrenci tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu yaralanmıştır. Olayın faillerinden Estapani Berberyan adlı kişi Ermenilerce himaye edilmiş, üstüne birde ertesi gün Vilâyet Kâtibi Rahmi Efendi’nin katline de karışınca ortam iyice gerilmiştir. Bu olaydan bir kaç gün sonra İslam ve Ermeni mahallerinde gerçekleşen provokasyonlar[16] sonucu çatışma başlamış, polis ve jandarma kuvvetlerinin bastıramadığı olaylarda Trabzon valisi Kadri Bey’in [17] 12 Ekim tarihli raporuna göre kent merkezinde 5’i kadın 182 Ermeni 11 Müslüman, İngiltere’nin Trabzon konsolosu Longworth’un, 7 Şubat 1896 tarihli raporuna göre sadece Trabzon merkezinde 400’den fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Kadri Bey’e göre Ermenilerin dükkânları yağmalanmış ayrıca Trabzon’a bağlı köylerde de 22 Ermeni 9 Müslüman, Gümüşhane sancağında ise 4 Ermeni, 3 Müslüman ve 1 Rum ölmüş[18] Longworth’a göreyse Trabzon ve civarında toplam 507 Ermeni öldürülmüş, 5.197 kişi göç etmiş[19], 16.979’unu yerinde kalmış 1.510 ev ve dükkânın yağma edilmiş, 320 ev ve dükkânın da yanmıştır. Longworth’ın bir sonraki raporunda geçen “Silahsız ve bi-haber durumdaki bu insanlar (Ermeniler) hemen hemen hiç karşı koymadan acıklı bir teslimiyet içinde can ve mallarını vermiştir. Ancak yine de kahramanca hareketleri de tümden yok değildi…”[20] cümlelerinden Ermenilerin çoğunun silahsız olduğu bazılarının karşı koyacak silahı ve cesareti olduğu için az sayıda da olsa Müslüman’ın öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Longworth Sivas’taki İngiliz konsolosuna gönderdiği bir mektupta olayların devlet destekli olduğunu, askerlerin işe karışmaması durumunda Türklerin çoğunun komşularına zarar vermek istemediği için can kaybının önemsiz olacağını Müslüman halkın kandırılarak[21] olayların içerisine sokulduğunu iddia etmiştir[22].
Trabzon’da 1915 Tehciri
Olaylara adı karışan Ermeniler mahallî Divân-ı Harb’e sevk edilmiş ve suçlu görülenler sürgüne gönderilmişlerse de 1896 yılı içerisinde Osmanlı Bankası baskınından hemen sonra II. Abdülhamid’in ilân ettiği genel afla serbest kalmışlardır. Bununla birlikte kendilerini güvende hissetmeyen Ermeniler’in önemli bir kısmı Rusya’ya kaçmıştır. I. Dünya Savaşı öncesinde Trabzon vilayetinde yaşayan Ermeni sayısı üzerinde uzlaşma olmayıp 1908 yılı salnamesine göre 46.789, Taşnak Partisi’nin (Ermeni Devrimci Federasyonu) 1911 yılında hazırladığı istatistiklere göre ise 14 bin kadarı il merkezinde olmak üzere 64.966 ikamet etmekte olup, Ermeni yazarlardan Teodik 53 bin Y. Lepsius ise 65 bin rakamını telaffuz etmişlerdir[23].
Erzurum ve Trabzon dışında Doğu Anadolu’da örgütlenemeyen İttihat ve Terakki Partisi ile doğası gereği Batı Anadolu ile Balkanlarda bulunmayan Ermeni Taşnak Partisi 1908’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilanı için işbirliği yapmış, oluşan güven ortamında Balkanlar ve Kafkasya’ya sığınan Ermeniler’in 50 bin kadarı Anadolu’ya dönerken, Hamidiye Alayları dağıtılmış, Ermeni siyasi mahkûmlar salıverilmiştir. Bununla birlikte iç barış uzun sürmemiş önce 31 Mart Vakası ardından da çok sayıda Ermeni ve Müslüman’ın öldüğü[24] ev ve dükkânlarının yağmalandığı 14 Nisan 1909’da Adana’da başlayıp, kısa sürede Mersin, Tarsus, Antakya, Dörtyol, Cebel-i Bereket ve Maraş gibi geniş bir alana yayılıp, 27 Nisan’da Selanik’ten gelen Jön Türk birliklerinin 2 günde ancak bastırabildiği 15 gün süren Adana İğtişaşı[25] yaşanmıştır.
1. Balkan Savaşı’nın ardından iktidara el koyan İttihat ve Terakki Partisi “Türkçülük” ideolojisini açıkça benimserken, tüm Ermeni grupları yağma ve cinayetlere maruz kaldıklarını sadrazama şikâyet etmiştir. İttihatçı hükümet isteksizce olsa da iç ve dış baskılar altında 8 Ocak 1914’de Doğu illeri için bir reform planı imzalamak zorunda kalmıştır. I. Dünya Savaşı’nın başlaması reform planının rafa kalkmasını sağlayıp İttihatçılara derin bir nefes aldırırken, Kafkasya ve Doğu’da yaşayan Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapması tüm Osmanlı Ermenileri için felaketin başlangıcı olmuştur. Şubat 1915’de Trabzon’un bombalanması ve Rus cephesinin çökerek savaş hattının Trabzon’a yaklaşması kentte yaşayan Ermenilerin statüsü kötü etkilemiştir. Ermeni yazarların iddialarına göre Türk askeri karargâhı ve Trabzon valisi Cemal Azmi Müslümanlar arasında Rus ve Hristiyan karşıtı propaganda çalışmaları yapmış, ordunun cephede aldığı yenilginin sorumluları arasında Ermeniler de gösterilmiştir. Trabzon valisi Cemal Azmi Bey’in emri üzerine 19 Nisan 1915’de Trabzon merkez köylerindeki Ermeni evlerinde 3 gün boyunca cephane ve saklandığına inanılan silahlar aranmışsa da bir şey bulunamamış[26], Ermeni ayrılıkçı hareketinin liderlerden papaz Kevork Turyan[27] ile 42 Ermeni yoldaşı tutuklanmış, Samsun’a yargılanmak üzerine gönderilmişlerse de kafileden bir daha haber alınamamıştır[28]. Ermeni kaynakları Trabzon’daki Türk garnizonuna hizmet eden 500 Ermeni askerin topluca kurşuna dizildiğini ve 17 Haziran gecesi 40 Ermeni parti üyesinin tutuklanıp denizde boğdurulduğunu iddia etmekteyse de[29] bu iddiaların gerçekliğini Osmanlı resmi kaynaklarından onaylamak mümkün değildir.
Trabzon Ermenilerinin sevk kararı Sivas, Mamuretülaziz, Diyarbakır ve Canik ile aynı tarihli olup, 20 Haziran 1915 tarihinde yollanmıştır. Talat Paşa’nın yakın zamanda Türkçe yayınlanan Evrak-ı Metrukesi’ne göre Trabzon vilâyetinden sevk olunan Ermeni sayısı 34.500’dür.[30] ATASE arşivinde ise Trabzon kentinde Ermeni sayısı 34.500 olarak bildirilirken, 28 bininin Gümüşhane üzerinden Musul ve Zor’a sevk edildiği geri kalanın çarpışmalarda öldürüldüğü bildirilmektedir.[31] Trabzon valisi Cemal Azmi 26 Haziran günü Katolik olanları dışında tüm Ermeniler’in sürgün için hazırlanmalarını emrettikten sonra ilk kafile 1 Temmuz günü yola çıkarılmıştır. [32] Ermeni kaynaklarına göre[33] Trabzon’dan toplamda 5 kafile yola çıkmış ve Trabzon’un boşaltılması 1 ay kadar sürmüştür:
- Kafile (1 Temmuz): Suakjian ve Akçam’a göre önceden tutuklanmış 600 Ermenidir[34].
- Kafile (3 Temmuz): Başlangıçta 2 bin olan kişi sayısı çevre köylerden katılımla 5 bini bulmuştur. Ermeni kaynaklarına göre bu kafile Serghanlı’da durdurulmuş ve yok edilmiştir[35].
- Kafile (5 Temmuz): Başlangıçta çoğu Protestan Ermenilerden oluşan 2 bin kişi çevre köylerden katılımla sayı 6 bini bulmuştur[36].
- Kafile (7 Temmuz): Başlangıçta 700 olan kişi sayısı çevre köylerden katılımla 1.200’ü bulmuştur. [37].
- Kafile (17 Temmuz): Katolikleri de içeren konvoydaki sürgün sayısı hakkında bilgi verilmemiştir.
Osmanlı kaynaklarında yer almamasına ve Türk araştırmacılar tarafından kabul edilmemesine karşın Trabzon’da tehcire tabii tutulan Ermenilerin kaderi hakkında Ermeni yazarlarca ileri sürülen iddialar dehşet verici olup, özellikle Hovakimyan’ın “Ermeni Pontusu Tarihi” adlı çalışmasında Trabzon merkezinde vali Cemal Azmi’nin bilgisi dâhilinde olduğunu iddia edilen akıl almaz vahşet örnekleri Ermeni iddialarının uluslararası kamuoyunda taraftar kazanmasını sağlamıştır. Bu iddialara göre 60 kadar hamile kadın canlı canlı denize atılmış, Trabzon metropoliti Hrisantos yetim Ermeni çocuklarını toplayarak Rum ailelere insanlık adına bakmaları için dağıtmış ama valinin emriyle askerler bu çocukları toplamıştır. Savaş sırasında Osmanlı aleyhine kamuoyu oluşmasını sağlayan Batı gazetelerinde Bayraktaroğlu Rahman adlı kayıkçıya teslim edilen 600 Ermeni çocuk ağzı sıkıca bağlanmış çuvallara doldurularak denize atılarak boğulduğu ama çocuklardan 8 tanesi mucizevi bir şekilde kurtulmayı başardığı gibi iddialara yer verilmiştir. Yine İngiliz basınına göre denize atılan çocukların sayısı 300 civarında olup, Cevizlik (Maçka) Rum ve Ermenileri zorla tahliye edilirken, yolda başıbozuklarca katledilmiş, Rum ve Ermeni köyleri yağmalanmış, kurtulabilen Rum ve Ermeni çocukları Müslümanlarca köle olarak kullanılırken, bir kiliseye sığınan bir Rum rahip yakılmıştır[38].
Bir başka iddiaya göre Trabzonlu gemicilere rüşvet vererek Samsun’a kaçmak isteyen 500 Ermeni’nin sonu farklı olmamış, Trabzon’daki ABD konsolosu Crawford’un kurtarabildiği 450 kadar Ermeni genç kız ise tecavüze uğrayıp, İslam’a geçmeye zorlanırken, bir kısmı da intihar etmiştir[39]. Eski Trabzon valisi namı diğer “Sopalı Mutasarrıf” Cemal Azmi, Ermeni erkeklerini toplattıktan sonra Kumkale civarına göndererek bir kısmını denizde boğdurmak geri kalanları kurşunla toplu halde katletmekle suçlanmıştır[40]. Mondros Mütarekesi sonrasında Meclis oturumlarında söz alan Trabzon Mebusu Mehmet Emin Bey, Ordu kaymakamının da savaş sırasında Ermenileri Samsun’a gönderme bahanesiyle kayıklara doldurup denize dökerek boğdurduğunu, 500-600 Ermeni’nin katledilip mallarının yağmalandığını bildirmiştir[41]. 8 Mart 1919’da İstanbul’da “Trabzon tehciri” mahkemesi kurulmuş ve Berlin’de firarda olan Cemal Azmi, Trabzon İttihat ve Terakki Katib-i Mesulu “Yenibahçeli” Nail Bey ile birlikte gıyabında idama mahkûm edilirken[42], Trabzon Rüsûmat Müdürü Nuri bey 10 yıl kürek cezasına, Trabzon Polis Müdürü Nuri bey ile acente Mustafa Nuri Efendi ise birer yıl hapse mahkûm edilmiştir.[43]
İtalya’nın Trabzon konsolosu P. Korini’nin 1916 Şubat’ında İtalyan Mesacero gazetesine verdiği demeçte kentte yalnız 100 Ermeni kaldığını bildirirken, Rus ordusu Nisan 1916’da kente girdiği zaman 15 kadın ve 500 kadar yetim çocuk bulabilmiştir. Ermeni araştırmacıların iddiasına göre bu çocuklar dışında Trabzon Ermenilerinden ancak 2.800 kadarı kurtulup dünyanın çeşitli bölgelerine göç edebilmiştir[44].
Şubat 1916’da Trabzon’un düşmesinin ardından Ermeni askerler Rus subayların şiddetle engellemesine arşın fırsat buldukça yağma ve cinayet olaylarına karışarak Müslüman ahaliden intikam almaya çalışmışlarsa da Ekim 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Rus ordusuyla birlikte bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Lozan oturumunun daha açılış oturumunda savaşın yaptığı yıkımın acılarını silmek isteyen Lord Curzon’un yaptığı eski defterleri kapatma önerisi ile “Ermenilerin büyük felaketi” sırasında yaşananlar dâhil 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 arasında işlenmiş tüm suçlar af kapsamına alınmıştır[45].
McCarthy, Doğu Anadolu ile Kafkasya tek bir bölge olarak incelemek gerektiğini bu bölgedeki Ermenilerle Müslümanların bölgede egemenlik uğruna 100 yıldan uzun süredir savaşmış bulunduğunu, tarafların bazen ortada görünür bir sebep yokken bile birbirine nefretle saldırmasının temelinde karşı tarafın kendisini de soydaşlarını geçmişte katlettiği gibi toplu kıyımdan geçireceği endişesinin bulunduğunu dile getirirken, Rusların Kafkasya’daki yayılmasının bu düşmanlığın temelini güçlendirdiğini ileri sürmüştür[46].
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Notlar
[1] Suakjian, 1981: 51
[2] Osmanlı’nın doğusunda en önemli tehlike bölgede devlet otoritesinin zayıfladığı, bölgedeki askeri birliklerin cepheye gönderildiği savaş zamanlarında çapulculuk yapmak için fırsat kollayan Kürt aşiretlerinin varlığı olup, 1836, 1834, 1847’de Osmanlı ordusuyla savaşan aşiretler 1879’da Tunceli’de başlayıp güneydoğu Anadolu’nun tamamına yayılan genel bir ayaklanmanın fitilini ateşlemişlerdir. Savaş zamanları dışında bile bölgede asayişi sağlayacak yeterli kolluk gücü olduğunu söylemek zor olup, Kürt aşiretleri, yağma için Hristiyan-İslam ayrımı yapmamış ama Ermenileri nispeten Müslümanlardan daha varlıklı oldukları için hedef seçmişlerdir. Sonuç olarak Osmanlı devleti güçsüzlüğü yüzünden Doğu illerinde Ermeni ve Kürtlerin modus vivendi uzlaşmasıyla sağlanan yarı özerk yaşamlarına ister istemez hoşgörü göstermek zorundaydı. Osmanlı için ölüm-kalım meselesi olan Osmanlı-Rus savaşlarına bile pek çok Kürt aşireti asker vermiyor, Zeytun Ermenilerinden vergi alabilmek için ise askerlerin silahlı çatışmayı göze alması gerekiyordu (McCarthy, 1998-44-56) Benzer şekilde Ruslar tarafından büyük ölçüde katledilip, vatanlarından sürülen Çerkezlerin kendilerine ancak yaşayacak denli küçük ya da verimsiz topraklar verilen bir bölümü Anadolu’da yağmacılıkla geçinmeye başlamış olup, Ermeni köyleri de bu talan saldırılarından nasibini almıştır. Bununla birlikte bazı Ermeni yazarların Çerkezlerin, Ermeniler’e karşı önlem olarak yerleştirildiği iddiası abartılı olup, Çerkezlerin çok azı Doğu Anadolu’ya Ermenilerin yoğun yaşadığı bölgelere yerleştirilmiştir (McCarthy, 1998:57). Çerkezlerin ne şartlarda Osmanlı imparatorluğu’na sığındığı hakkında detaylı bilgi için ise Bkz. Kafkasya’da Rus Hakmiyeti (Abhazya).
[3] Hınçak komitesi, Kafkasyalı Ermenilerden Avedis Nazarbeg ile arkadaşları tarafından İsviçre’de kurulan Marksist bir örgüt olup, öncelikli faaliyet alanı olarak Doğu Anadolu’yu seçmiştir.
[4] Göyünç, 1983: 63; Gürün, 1983: 132.
[5] 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin 24. maddesinde “Altı Ermeni ili” olarak bahsedilen Vilâyat-ı Sitte’de (Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz, Diyarbekir, Sivas, Bitlis) nüfusun büyük çoğunluğunu Kürtler ve Ermeniler meydana getirmekteydi.
[6] Hamidiye Alayları ile Osmanlı-Rus savaşlarında Rus başarılarında önemli pay sahibi olan Kazak süvarilere karşı bir alternatif yaratılması düşünülmüş olmalıdır.
[7] Ayrıca Bkz. Merzifon Amerikan Koleji
[8] Hem merkezi hükümet tarafından atanan mültezime, hem de Kürt toprak ağalarına vergi veren Ermeni köylülerin statüsünde ısrarla değişiklik yapmayan Osmanlı yönetiminin tutumunun yanı sıra Rusya’nın 1877-78 savaşından sonra Akdeniz’e inme politikasında Ermeni azınlığı yem olarak kullanması ve bağımsızlığın ancak silahlanma ve kan dökülerek elde edileceğine dair Hınçak propagandasının etkisi isyanın temel sebepleridir. Ermenilerin kaybı konusunda görüş birliği olmayıp, resmi kaynaklar 265, Ermeni kaynakları ise 3500 (Pastırmacıyan) rakamını vermektedir. Hamidiye alaylarının şiddetle bastırdığı isyan sonrasında Doğu Anadolu Ermenilerinin Rusya ve Kafkasya’ya göçmüştür (McCarty, 1983: 60)
[9] Emiroğlu, 1992: 98-45
[10] McCarthy, 1998: 133-34
[11] 1878 Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile verilen sözlerin yerine getirilmediğini iddia etmektedirler. İlgili madde için Bkz. Ermeni bağımsızlık hareketi ve Merzifon.
[12] Longworth, vali Kadri Bey’in yaklaşımını överken öldürme, yol kesme ve soygunun bağımsızlık için tek yol olduğuna inanan Hınçak örgütünü suçlamış, Hristiyanların yapacakları katliamların Müslümanların karşılık vermesine sebep olup, sonuçta büyük devletlerin barış, insanlık gibi kavramları ileri sürerek harekete geçirmeyi umduklarını ama Ermenistan ile Bulgaristan arasındaki coğrafî ve siyasî farkı ayırt edebilen zeki insanların bu planların parçası olmayacağını kaydetmiştir (Longworth’dan Nicolson’a, nu.12, 31 Ocak 1894, FO 195/1854; Halaçoğlu, 2003: 21-22) Kısacası 1895 Trabzon olaylarının amacı bölge demografik yapısının en ufak bölümünü oluşturan Ermenilerin bağımsızlık elde etme uğraşı olmayıp, 1893 Yozgat-Merzifon olayları gibi -üstelik Avrupa’ya açılan bir liman kenti olan Trabzon’da- yaşanan gelişmelerin Batı kamuoyunda tartışılmasını ve ulusal davalarını uluslararası hale getirme çabasıdır.
[13] Trabzon’daki Avusturya-Macaristan imparatorluğu konsolosu Moricz, 30 Ocak 1914 tarihli bir raporunda Rusların Ermenilerin silahlanmasına ve bir Ermeni ayaklanmasının patlak vermesine aracılık ettiğini bildirmiştir (Österreichischer Haus-Hof-und Staatsarchiv, Politisches Archiv, XII, 463; Göyünç, 2000: 10)
[14] Maliyeden Müdevver Defterler, no: 828 s. 15; Bostan, 2002: 174. Lowry’nin verdiği rakamlar işe şu şekildedir: 1486’de %12.49, 1520’de %12.93, 1554’te %8.94 ve 1583’te %5.82 (Lowry, 1981:74,145)
[15] Hür, 2010: 143
[16] 8 Ekim günü İstanbul olaylarında bir yakının öldüğünü duyan bir Ermeninin kaldığı hanın balkonundan olayları yatıştırmak için şehirde dolaşan valinin üzerine ateş açtığı söylencesi çatışmanın fitilini ateşlemiştir.
[17] Başbakanlık Arşivi PRK. UM 32-114
[18] Daha fazla bilgi için Bkz. Halaçoğlu, 2003b
[19] Ermeni kaynakları 1896’da Trabzon’dan ayrılan Ermeni Sayısını 4 bin olarak vermiştir (Suakjian, 1981: 55)
[20] Longworth’dan Currie’ye, nu.10, 7 Şubat 1896, FO 195/1936; Halaçoğlu, 2003: 23
[21] Longworth, Sultanın casuslarının halk arasında Ermenilerin İngiltere’nin desteğiyle Müslümanları ani bir saldırıyla katledeceğini böylece kendi krallıklarını kurabileceklerini yaydığını iddia etmiştir (Longworth’dan Currie’ye, nu. 12, 8 Şubat 1896, FO 195/1936; Halaçoğlu, 2003: 25)
[22] BA, Yıldız PRK. UM., Dosya nu.31, Gömlek nu.91, 21 Mart 1311(2 Nisan 1895); Halaçoğlu, 2003: 24
[23] Hovhannisyan, 2007: 58-59 (Hovakimyan, 1967: 27-28)
[24] Bab-ı Ali olayalrı önce basit bir asayiş meselesi olarak yansıtmaya çalışmış hatta 1900 Müslüman ile 1500 Ermeni’nin öldüğünü duyurmuşsa da olaylardan sonra Temmuz ayında bölgeye vali olarak atanan Cemal Paşa 17 bin Ermeni, 1850 İslam rakamlarını vermiştir (Hür, 2010: 148; Cemal Paşa, 1959: 354)
[25] 1909’da Adana’da Ermenilerin başına gelenler için Osmanlı resmi söyleminde tağşiş “karıştırmak” kelimesi kullanılmıştır.
[26] Hovhannisyan, 2007: 60-61 (M. Torlakyan. “Günlerim ile Beraber”. Beyrut, 2001 s. 240)
[27] Vaftiz adıyla Gevorg Bıçakçıyan 22.03.1873 tarihinde Rodosto’da (Tekirdağ) doğmuş Harvard, Leipzig ve Sorbonne’da eğitim görmüştür.
[28] Guşakçıyan’ın iddiasına göre kent dışına çıkarılan kafiledekilere işkence yapıldıktan sonra kafaları parçalanarak öldürülmüşlerdir. (Hovhannisyan, 2007: 61; M. Guşakçıyan. Trabzon ile Samsun Vilayetlerinin Tehcir ve Taktilleri, Büyük Ermeni Soykırımının Hatıra Defteri. 3. Baskı. Beyrut, [1967]: 468)
[29] Hovhannisyan, 2007: 62 (Hovakimyan, 1967: 228-29)
[30] Bardakçı, 2008: 77
[31] Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: I, 147
[32] Akçam, 2010: 67
[33] Ermeni kaynaklarında tehcir emrinin verildiği ve icra edildiği tarihlerin birbirine karıştırılması ve eski ve yeni takvimlerin kullanımı yüzünde farklı günler tehcirle ilişkilendirilmiştir (Suakjian, 1981: 132-137; Akçam, 2010: 66-68; Hovhannisyan, 2007: 61-62)
[34] Suakjian, 1981: 132; Akçam, 2010: 67
[35] Suakjian, 1981: 134
[36] Akçam, 2010: 67. Hovhannisyan sevk tarihini 19 Haziran olarak bildirirken kafiledekilere sadece acil ihtiyaç malzemeleri ile para bulundurma izni verildiğini, kafilenin 14-60 yaş arasındaki tüm erkeklerinin Kalafka deresi yatağından Cevizlik’e götürülüp burada katledildip cesetlerinin Değirmendere’ye atıldığını, kadın ve çocuklardan oluşan kafilenin diğer bölümünün ise yollarının eşkıyalar tarafından kesilerek güzel kızlar ve çocukların paylaşıldığını ancak 700 kişinin Erzincan’a ulaşabildiğini ama onların da Kemah geçidinde kurban edildiğini iddia etmiştir (Hovhannisyan, 2007: 61-62)
[37] Amerikan konsolosu Oscar S. Heizer’ın Henry Morgenthau’ya gönderdiği 10 Temmuz 1915 tarihli raporda bazı sürgünlerin Gümüşhane’ye vardığını bildirirken, çok sayıda cesedin nehirde sürüklenerek Trabzon’a geldiğini yol boyunca ağaçlık alanlarda çok sayıda cesede rastlandığını bildirmektedir.
[38] ‘Massacred Armenians’. The Newcastle Daily Journal 15 Mayıs 1916, ‘Terrible Stories of Turkish Brutality. North Eastern Daily Gazette, 13 Mayıs 1916
[39] Hovhannisyan, 2007: 62 (Hovakimyan, 1967: 224-28)
[40] Akçam, 1999: 305 (Alemdar Gazetesinin 9 ve 16 Nisan 1919 tarihli nüshaları)
[41] Akçam, 1999: 395-98, 404-08; Hür, 2010: 151-52
[42] Cemal Azmi ile Teşkilat-ı mahsusa lideri Bahaeddin Şakir 17 Nisan 1922’de Nemesis adlı gizli örgüte üye Aram Yerganian adlı bir Ermeni militan tarafından öldürülmüştür. Nail Bey ise başta yurtdışına kaçmaya muvaffak olduysa da sonradan İzmir suikastine karışmaktan 27 Ağustos 1926’da idam edilmiştir.
[43] Vakit, 2 Haziran 1919
[44] Hovhannisyan, 2007: 63-64 (Sepuh, Aknuni. Bir Milyon Ermeninin Kırım Tarihi. Konstantiinopolis, [1921]: 178)
[45] Meray, 2001: 8, 82-87; Hür, 2010:167-68
[46] McCarthy, 1998: 28