Site icon Özhan Öztürk Makaleleri

Osmanlı-Rus ilişkileri açısından 1821 Yunan İsyanı ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması

Battle of the Greek War of Independence by Georg Perlberg

1821 Yunan Bağımsızlık Savaşı (Resim: Georg Perlberg)

1821 ilkbaharında Mora’da patlak veren Yunan ayaklanması kısa sürede Orta Yunanistan ve Girit’e de sıçramış, ayaklanmacılar ele geçirdikleri yerlerde Müslümanları katlederek[1] hızla ilerlemiş, bazı bölgelerde Arnavutlar, Rus askerleri ve Eski Yunan hayranı Avrupalı maceraperestlerden de destek görmüşlerse de 1822 yılında Osmanlı kuvvetlerinin karşı saldırısıyla durdurulmuşlardır.

Aleksandros İpsilanti liderliğindeki Rum asiler eş zamanlı olarak yarı bağımsız

1821 Salona ayaklanması (Resim: Louis Dupré)

statüdeki Romanya’da ayaklanmış ve Galatz ve Yaş kentlerinde yönetime el koymuş, her iki kentteki asker, sivil, esnaf tüm Türkleri gafil avlayıp katletmişlerse de beklenen Rus desteği gelmeyince Osmanlılar duruma hâkim olmayı başarmışlardır[2]. Benzer şekilde kısa sürede Tesalya ve Makedonya da isyancılardan kurtarılmış, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın komutasındaki ordunun Mora’ya çıkması ve Dramalı Mahmut Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun kuzeyden Mora’ya girmesiyle isyan bastırılmıştır. Mora ve Girit’in Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın eline geçmesini çıkarlarına uygun bulmayan İngiltere’nin öncü olmasıyla, İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları 20 Ekim 1827

Eressos’ta yakılan Osmanlı firkateyni (Resim: Dimitrios Papanikolis)

tarihinde Navarin limanını kuşatarak içeri girmiş, savaş bile ilan etmeden sözde kendilerine bir Mısır savaş gemisinden ateş açıldığı iddiasıyla 3 saat içinde 57 Osmanlı ve Mısır gemisini batırıp, 6 bin askerin ölümüne yol açmışlardır. Osmanlı devleti tazminat istemişse de Avrupa’da Osmanlı aleyhtarı kampanyalar başlatılmış, Rusya, Osmanlı Devletine harp ilan etmiş, Fransızlar da Mora’ya

Alexander Ipsilanti Pruth’u geçerken (Peter von Hess)

asker çıkarmıştır.

Ruslar Balkanlarda, General Petro Wittgenstein komutasında Bükreş’e, Rus çarı I. Nikolay komutasında 29 Eylül 1828’de Varna’ya, 19 Haziran 1829’da Silistre’ye girerek Edirne’ye dek ilerlemiş Kafkas Cephesinde ise Ahıska, Ardahan, Posof, Erivan, Kars ve Erzurum’u ele geçirmeyi başarmışlardır. Fransızların Mora’ya çıkması ve Rusların Osmanlı topraklarında hızlı ilerlemesinin dengelerin bozulacağını düşünen İngiltere’nin araya girmesiyle 14 Eylül 1829 tarihinde Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Edirne antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre Yunanistan bağımsızlığını kazanırken, Rusya’ya savaş tazminatı ödenmiş, Çerkesya Rusya’ya


Yunan ihtitalcilerine katılma yemini (Resim: Dionysios Tsokos)

devredilmiş, Rus ticaret gemilerine boğazlardan geçiş hakkı tanınmış, Osmanlı Devleti Karadeniz limanlarını yabancı gemilere açmayı kabul etmiştir. 1828-29 Savaşının önemli bir özelliği de İran, Osmanlı ve Rus uyruğundaki Ermenilerin Rus Çarlığı’nın yanında İran ve Osmanlı İmparatorluğu aleyhine casusluk yapması veya savaşmasıdır ki bu durum Kırım Savaşı hatta sonrasında da tekrarlanacaktır.[3] 1829 sonrasında Rus Ordusu Anadolu’dan çekilirken sadece Erzurum’dan 10 bin Ermeni ailesi işgalciyle birlikte yola çıkmıştır. Bunlar ve İran’dan Rusya’ya göçen 40 bin Ermeni savaş sırasında Erivan’dan sürülen Türklerin yerine yerleştirilmişlerdir[4].

Navarin Savaşı (George Philip Reinagle)

Osmanlı aleyhine hızla güçlenip büyüyen Rusya’nın öncelikli stratejisinin Osmanlı

Geleneksel kıyafetleri içerisinde Yunanlı kadın

İmparatorluğu’na meydan okumak değil onu yıkarak[5] topraklarına sahip çıkmak ve Akdeniz’e inerek Avrupa’daki güç dengesini tek taraflı olarak bozmak olduğunun Batılı ülkelerce açıkça anlaşılması Fransa ile İngiltere’nin Rus karşıtı ortak bir tavır oluşturmasını sağlamıştır. 1850 yılında Kudüs’te Katolik ve Ortodoks din adamları arasında kutsal yerlerin kontrolü konusunda bir anlaşmazlık çıkınca Fransızların desteklediği Katolikler’e karşı kendini Osmanlı uyruğu Ortodoksların koruyucu olarak gören Rus Çarı 16 Şubat 1853’da Ortodoksların taleplerini kabul etmesi için, Prens Aleksandr Sergeyeviç Menşikov (1787-1869) adlı diplomatı Gromovnik adlı buharlı savaş gemisi ile İstanbul’a göndermiştir. Osmanlı Sultanı dini bir meselede yetkisi olmadığı gerekçesiyle prensin talebini reddedince Menşikov 19 Mayıs 1853’te İstanbul’dan ayrılmıştır.

22 Haziran 1853’de Rus orduları savaş dahi ilan etmeden Eflak ve Boğdan’a girerken Çar bu eylemin savaş kabul edilmemesi gerektiğini o bölgedeki Hristiyanların güvenliğini sağlamak için işgali gerçekleştirdiği iddiasıyla Avrupa devletlerini oyalamaya çalışmış hatta Viyana’da konuyu tartışmak üzere sonuçsuz kalan bir konferans da toplanmıştır. Osmanlı devleti ise 4 Ekim 1853’te Rusya’ya bir nota vererek, Eflak ile Boğdan’ın 15 gün içinde boşaltılması istemiş ama bir sonuç alınmayınca savaş fiilen başlamıştır.

Notlar

[1] 1821’de tümü çiftçilikle uğraşan yaklaşık 20-25 bin kişilik Müslüman nüfus Mora Yarımadası’nda dağınık olarak yaşamaktayken Yunanlı çeteciler tarafından 26 Mart-22 Nisan arasında çoluk-çocuk ayrımı yapılmadan en az 15 bini öldürülmüş, 3 bin çiftlik oturulamaz duruma getirilmiştir. Kalavryntha ve Kalamata’daki Türkler kendilerine öldürülmeyecekleri sözü verilince teslim olmuşlarsa da onlar da katledilmekten kurtulamamış, Missolonghi’de erkekleri öldürülen Türk kadınları zengin Yunanlılara köle olarak satılmış, pek çok yerde Yahudiler de Türkler gibi katledilmekten kurtulamamıştır (Finlay, 1861: 172, 187)

[2] Finlay, 1861 (1877): VI, 116-121

[3] Pasdermadjian, 1971: 307-309

[4] McCarthy, 1998: 31

[5] Osmanlı-Rus savaşları Osmanlı imparatorluğunun çağdaş bir devlet ve orduyu oluşturabilecek sanayileşmiş ekonomiyi yaratmasına engel olmuş, eğitim yüzü görmeyen Osmanlı askerleri daha iyi eğitimli, daha modern techizatlı ve daha kalabalık Rus ordusu karşısında tutunamadan kıyıma uğratılmış, çağdaşlaşma için gerekli tüm kaynaklarda bu savaşlarda harcanarak Avrupa’nın hasta adamı Osmanlı’nın ölümüne sebep olmuştur (McCarthy, 1995b: 4-5)

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Exit mobile version