93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı)
93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı veya Rusça Русско-турецкая война)… Kırım savaşının yükünü üzerinden atamayan Osmanlı hazinesinin açığı kapatmak için vergileri yükseltmesi ve Rusların Kuzey Kafkasya’yı istilası sonucunda 1864 Çerkez sürgününe katılanların bir bölümünün Balkanlara yerleştirilmesi yerli Hristiyanlarda şiddetli tepki yaratırken, Balkanlarda milliyetçi fikirlerin yayılması, Batı kamuoyunda Osmanlı hâkimiyetindeki Hristiyanların kurtarılması gerektiği düşüncesinin hâkim olması ve Rusların Boğazlar’a hâkim olma ihtirası yeni bir Osmanlı Rus savaşının fitilini ateşlemiştir.
Nisan 1876’da Bulgaristan’ın batısında Pazarcık civarında bulunan Panagürişte
kentinde çıkan isyanın kanla bastırılmasının Avrupa kamuoyunda şiddetle kınanması üzerine Avrupa ülkelerinin baskısıyla Osmanlı Devleti’nin Balkan eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere 23 Aralık 1876’da İstanbul’da “Tersane Konferansı” düzenlenmiştir. Toplantıdan Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e özerklik verilmesi kararı çıkmış, aynı gün tahta çıkan II. Abdülhamit, I. Meşrutiyet’i ilan etmiş ve ilk anayasa olan Kanûn-ı Esâsi’yi yürürlüğe koymuştur. Bununla birlikte Sultan konferans kararlarını kabul etmeyince protokolün reddini bir savaş nedeni sayacağını önceden bildirmiş olan Rusya 24 Nisan 1877’de Eflak ve Boğdan’a girmiş ve Haziran sonlarında Rus ordusu isyancı Balkan devletlerinin ordularıyla buluşmayı başarmıştır. Grandük Mihail Nikolayeviç komutasındaki 75 bin kişilik Kafkas ordusu Ahmed Muhtar Paşa’nın komutasındaki 20 bin kişilik Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratarak Kars ve Erzurum’a dek ilerlemeyi başarmıştır. Grandük Nikolay Nikolayeviç komutasındaki Tuna ordusu ise 21 Haziran’da Bulgaristan sınırından girerek Ziştovi, Niğbolu, Şıpka geçidi ve Plevne kazandığı zaferlerin ardından Kazanlık, Samokov, Yeni Zağra, Çırpan, Tırnova ve Filibe ve Edirne’yi ele geçirerek Aystefanos’a (Yeşilköy) dek ilerlemiştir.
93 Harbi’nin Sonuçları
Osmanlılar’ın barış istemesinin ardından 3 Mart 1878’de Ayastefanos antlaşması
imzalanmış böylece Rusya, Balkanlar ve Kafkasya’da mutlak bir üstünlük ele geçirmiştir. Avrupa’da ki güç dengesinin aleyhlerine bozulduğunu gören İngiltere, Fransa, Avusturya ve Almanya menfaatlerine ters düşen anlaşmayı tanımayarak Berlin’de uluslararası bir konferans toplanması yönünde diretilmiş, 13 Temmuz 1878’de Osmanlı için nispeten daha iyi koşullarda Berlin antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre Kars ve Batum
Rusya’ya verilirken, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlıkları tanınmış, eski Eflak ve Boğdan topraklarında Romanya adlı bir devlet kurularak başına bir Alman prensi kral olarak atanmıştır. İngiltere, Ortadoğu politikasının gereği olarak Rusya’ya karşı tavır alarak Balkanlar ve Kafkasya’daki menfaatlerini korumak için hem Osmanlı Devleti, hem de Rusya ile ayrı ayrı ikili gizli antlaşmalar imzalamıştır. Osmanlı devleti, İngiltere ile Kıbrıs gizli anlaşmasını imzalayarak Rusya’nın himayesine almak istediği Ermenilerin durumlarını düzeltmek için çeşitli reformlar yapmayı ve onları Kürt ve Çerkezlere karşı korumayı taahhüt etmiştir. Daha önce ticari ve askeri açıdan önemli Osmanlı kentlerine konsolos atayan İngiltere ilk kez Rusya’nın faaliyetleri ile Ermeniler üzerindeki etkilerini araştırmak için asker kökenli yeni konsoloslar göndermiştir[1]. Berlin Konferansı’nda dış borçlarını ödeyeceğini taahhüt eden Osmanlı devleti 22 Kasım 1879’da Galata Bankerleri ve Osmanlı Bankası temsilcileri heyetleriyle iç ve dış borçlarının ödenmesi konusunda anlaşmaya varmıştır. Bununla birlikte dış borç ödeme oranının azlığı yüzünden savaş tazminatı alacaklısı Rusya ve Batılı ülkeler nezdinde kabul görmeyince, iç ve dış borçları tek elden ödeyecek Düyun-u Umumiye İdaresi‘nin kurulmasına karar verilmiştir.
1878 sonrasında Osmanlı Karadeniz’deki mevcut dengeyi korumaya çalışırken Rus Çarlığı Boğazlar’ın statüsünü diplomasi veya zor kullanarak değiştirerek sıcak denizlere inme politikalarını devam ettirmiştir.[2] Rusya’nın eski İstanbul büyükelçisi Nelidov, 1887 yılında İstanbul ve Boğazları ani bir baskın ile ele geçirmeyi ve Osmanlı’yı himaye altına öngören bir plan hazırlayarak Çar’a sunmuş, Selanik’in Avusturya-Macaristan’a verilmesi ve Mısır’daki İngiliz varlığının onaylanması şartlarıyla kazanılacak statüsünün korunabileceğini ileri sürmüşse de uluslararası kamuoyunun uygun olmadığı gerekçesiyle planı kabul ya da reddedilmeden rafa kaldırılmıştır[3].
Sason İsyanı ve Hamidiye alaylarının kuruluşu
Balkan Hristiyanları’nın Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız devletler kurmasından etkilenen Ermeni liderlerin çalışmalarının yanı sıra, Kürtlerin baskısı ve vergi sistemindeki adaletsizlikten bunalan Ermeni halkının 1894’te başlattığı Sason isyanı
Ermeni aydınlar tarafından provoke edilerek Anadolu genelinde yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. II. Abdülhamit’in emriyle Kürt milislerden oluşturulan Hamidiye alayları 2 yıl boyunca Ermeni toplumunu hırpalayan cezalandırma eylemleri de düzenleyerek ayaklanmaları bastırmayı başarmıştır. Hamidiye alaylarının katliamları Batı kamuoyunda şiddetli bir Osmanlı karşıtlığı yaratırken, İngiltere başbakanı Lord
Salisbury olayları durdurabilmek için Britanya donanmasını İstanbul üzerine göndermeye teşebbüs etmiştir. Ruslar ezeli rakiplerinin Osmanlı başkentini ele geçireceğini düşünerek Nelidov Planı’nı acilen gündeme getirmişse de Fransız ve Almanya diplomatik yollarla İngiliz teşebbüsünü yarı yolda durdurunca İngiliz donanması Malta’ya geri dönmüş, Ruslar da İstanbul planını yeniden rafa kaldırmıştır.[4].
19. yüzyılın son çeyreğinde ihracatının 3/2’sini Karadeniz limanlarından yapılan
Rusya’nın tahıl (buğday, arpa, çavdar) üretimi 2 kat artmış, Transkafkasya Demiryolu tamamlanınca Batum limanı Akdeniz’e ihraç edilecek Bakü petrolünün çıkış kapısı konumunu kazanarak hızla büyüyerek Karadeniz’in en önemli ticaret merkezi olmuştur. Osmanlı yönetimince Karadeniz’i Orta Avrupa’ya bağlayabilmek amacıyla başlatılan Tuna demiryolu Romenlerin bağımsızlık kazanmasının ardından 1895’te tamamlanmış, böylece gittikçe önemi artan Ploeşti petrolü Köstence limanı vasıtasıyla ihraç edilmiş, kentin nüfusu da bu gelişime paralel olarak artmıştır. Ruslar, İngilizler’in Trabzon limanı üzerinden yaptığı ticareti baltalamak için Transkafkasya demiryolunun inşasına başlarken, İngilizler de Odesa’ya kağnılarla buğday taşıyan Rus ticaretine rakip olarak Osmanlıların Varna-Köstence demiryolu projesine destek vermiş, aynı dönemde Tuna ile demiryolu bağlantısı kurulan Varna büyüyerek Bulgar krallığının en önemli limanı olmuştur. Kırım Tatarları’nın 1850 ve 60’larda Anadolu, Bulgaristan, Sırbistan ve Trakya’ya, 1864’den itibaren Çerkezlerin Anadolu’ya göçü Karadeniz sahilinin etnik yapısını değiştirirken 20. Yüzyılda Ukrayna (1917) ve Gürcistan (1918) devletlerinin kuruluşu ile sahilin siyasi yapısı bugünkü halini almıştır.
Ekim 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı‘nda İtalyan donanması Ege Denizine hâkim olunca Osmanlı devleti İstanbul’un güvenliği açısından 18 Nisan 1912’de Çanakkale Boğazı’nı uluslararası deniz trafiğine kapatmışsa da deniz ticaretinin aksamasından rahatsız olan İngiltere ile Rusya’nın[5] diplomatik baskıları sonucu 16 Mayıs’ta yeniden açmıştır.
Balkan Savaşları sırasında Bulgar ordusunun Çatalca önlerinde püskürtülene dek İstanbul’a dek ilerlemesi Rusya’yı telaşlandırmış, sözde Rus elçiliği ve Rus uyruklu vatandaşlarını koruma bahanesiyle Rus ordusunun İstanbul’u işgal planı 20 Ekim 1912’de uygulamaya hazır bir şekilde bekletilmiştir[6]. Savaşın ertesinde gerçekleşen Londra konferansında Bulgarlar’ı İstanbul’dan uzak tutmak için çaba harcayan Rus Dışişleri bakanı Sazanov’u yanlış anlayan Osmanlı hükümeti Rusya’ya ittifak bile önermişse de askeri ve iktisadi geleceği için Boğazlar’ı ele geçirmek amacındaki Ruslar bu talebi reddetmiş, bir yandan Batılı ülkelere Osmanlı topraklarında gözleri olmadığını bildirirken, diğer yandan amacını kolaylaştıracak yeni bir Osmanlı-Rus savaşı için bahane yaratmaktan geri durmamıştır.
Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016
Rus arşivinden 1878 yılına ait fotoğraflar: Ne yazık ki Çarlık Ordusu İstanbul önlerinde…
Notlar
[1] Şaşmaz, 1997: 325-28
[2] Rusların bu arzusu sadece emperyalist çıkarları için değil aynı zamanda kendi güvenlik stratejileri içinde geçerlidir ki 1904-5 Rus-Japon Savaşı’nda Karadeniz’deki Rus savaş gemilerinin Uzak Doğu’ya gönderilememesi Rusya’ya pahalıya ma olmuştur.
[3] Kurat, 1970: 104-107
[4] Taylor, 1955: 36
[5] Boğazların kapanmasından dolayı tarım ürünlerini ihraç edemeyen Rusya’nın ticari kaybı 100 milyon ruble olup, sırf bu olay bile Rusya’nın Boğazlar’a hakim olmak amaçlı saldırgan politikasını kamçılayacaktır (Kurat, 1992: 135)
[6] Kurat, 1970: 174