Evcil Hayvanlar: Siğır, Keçi, Koyun, Eşek, At (Karadeniz Bölgesi)
Sığır, Karadeniz bölgesinde siğur (Trabzon), sıır ve sıyr (Şalpazarı) formlarında söylenmekte olup, Trabzon Rumcasında zoo, Lazca puçi aynı anlamda kullanılmaktaydı. Küçükbaş hayvanlardan farklı olarak ahırdaki tüm sığırlara bir ad verilmesi adeti Karadeniz’in her yöresinde yaygın olup, isimlendirmede hayvanın fiziki özellikleri ve cinsiyeti göz önüne alınmaktaydı.
Karadeniz Bölgesi Hayvancılık terimleri sözlüğü
İnek (dişi) sığır isimleri: Alaca, altunkiz, beyaza, celincuk, ceyika, culperi, çiçeka, delikatir, dilisim, dursuna, karakiz, kıymeta, kinali, martula, maşallah, meseraş, siğıri, nazara, nazmiye, pambuka, poncuka, sarikiz, yağluka, yaşmaka, yulduza, zeytuna (Rize İkizdere), Aynalı, boğdana, buğdana, bozalak, bozarak, desteli, karakız, kınalı, kızılcık, nazara, nazarboz, nazargül, sarıkız, sırmalı, tunaka, yosmalı (Rize Çayeli), Sarıkız, karakız, gülistan, gülbahar, yazgül, kirazlı, nergis, yadigar, bezekli, nazlı, hanım, devlet, ezengül, mayıs, abril, yıldız, çiçek (Artvin Ardanuç), göre kınalı, nazargül, maşallah hatunik aynalı, cepli, perişan yosmalı; yaylada doğmuşsa yayla gülü, yayla çiçeği (Hemşin), Funduka, Kemera, Kiraza, Altuna (Trabzon Dernekpazarı)
Öküz isimleri: Aslan, kaplan, maral, altın, elmas, mercan, kibar, dilber, cambaz, karagöz, alagöz, aydın, sekül, polat, zeytin, karanfil, bazar, nikor (Artvin Ardanuç), Duman (boz, bozalak renkte), güzelbey, karabey (siyah renkte) karanlıkta gözü koyu görülürse karagöz (Rize Çayeli)
Siğır hastalıklarında geleneksel tedavi hayvanın kulağı kertilip kan akıtmak, sirke içirilmek, sarmısaklı yoğurt veya ayran içirilmek suretiyle yapılmaktaydı. Divan-i Lugat-it Türk’te de (1070) geçen sığır kelimesi Türkçe’dir: (Gagauzca sıır; Türkmence sıgır; Karaçayca, Kumıkca, Kazakca sıjır; Tatarca sıer; Özbekce, Uygurca sigir). Latince Vacca (Almanca Kuh, İngilizce Cow, İspanyolca Vaca, Fransızca Vache, İtalyanca Vacca, Yunanca αγελάδα)
İnek kelimesi de Türkçe kökenli olup, ‘sığırın dişisi’ anlamıyla Orhun Yazıtlarında (735) iŋek formunda anılmıştır: Türkçe inek (Çuvaşca ěne; Gagavuzca, Türkmence, Azerice, Tatarca, Tuvanca, Kırgızca inek; Özbekce ve Uygurca inêj; Yakutca inax, Köktürkce iŋäk (Ayrıca Klasik Moğolca üniye, Mançuca uniyen ‘inek’, Macarca ünő ‘genç dişi geyik’)
Öküz kelimesi hem Türkçe hem de Hint Avrupa dilleri içinde kaynağı belirlenmeyecek denli eskidir. Türkçe kaynaklarda öküz 10. yüzyılda Irk Bitig’de éki öküzüg bir bugursıka kölmiş (iki öküzü bir boyunduruğa bağlamış) öküz, Moğolca ise üker formunda kayıtlıdır. Sanskritçe ukşán, Toharca okso veya okäs, Eski Yunanca óksos (όξος), İngilizce ox, Almanca ochse kelimeleri de ‘öküz ‘anlamına gelmekteydi.
Abran Ahırda beslenen hayvanların, yallığa konulan samandan yemeyip ayırdıkları büyük parçalara verilen isim (Gümüşhane). Anadolu’da abra ‘dara’ anlamı dışında, Karadeniz’de değiş tokuş edilen bir malın üstesi olarak da tanımlanmıştır (Ordu Vona). Sığıra verilen samanın yenmeden geri dönen parçaları da aynı mantık zinciri içerisinde değerlendirilmelidir.
Ahbun veya ahpun ‘Gübre, hayvan dışkısı’ (Trabzon, Rize, Artvin, Ordu) ve ‘Ahır kapısının hemen önüne yığılan, sığırların altlarına serilen saman, kuru ot ve yapraklara bulanmış ve hayvan pisliğinden oluşan tepenin adı’ (Trabzon, Rize, Artvin). Sığırların altlarına serilen otlara karışmış gübreleri, ahır dışında biriktirilip kurutulur. Zamanı geldiğinde tarlada gübre olarak kullanılırdı. Bölgede ve Anadolu’da ahbun (Şavşat, Erzurum, Kars, Elaziz, Trabzon, Tokat, Mesudiye, Alucra, Şebinkarahisar),; ahbın (Malatya, Van, Erzincan); ahmın (Diyarbakır); ahpın (Trabzon); ahpun (Tokat, Sivas, Harput, Yusufeli, Erzurum, Artvin, Gümüşhane); “gübrelenmiş tarla” (Mesudiye); ahpon (Çayeli Raşot); ahbin, ahpin (Sürmene, Kalkandere); afkun; afkın (Şebinkarahisar); afkun (Sinop); akbın “fışkılı salma su ile sulanan tarla”, akbun (Tokat); ahpunluk “gübrelik” (Erzincan); ahpum (Ordu); ahpu “taze gübre, tezek” (İkzidere) formlarında kaydedilmiştir. Trabzon Rumcası eşanlamlı kelime naezma olup ayrıca ahbin kelimesi de kullanılmaktadır (Dernekpazarı Zenozana). Ermenice aghp “gübre” ve pun “yuva” kelimelerinin birleşiminden oluşmakta ve ‘ggübre yuvası’ anlamına gelmektedir. Ermenice ałb “dışkı”, ałbin dialektlerde ağb (Erzurum), aḫpun (Sivas) Hemşince ape, Ermenice ahpun, ağp (İstanbul), uğp (Hatay Vakıflı) formları derlenmiştir.
Aç it, koyun gütmez ‘Aç ayı oynamaz’ deyimiyle aynı anlamı içeren, emeğinin karşılığını almayan kişinin, yapması gereken vazifeyi hakkıyla yerine getirmeyeceğini anlatan bir deyimdir (Ordu, Giresun, Trabzon)
Ağnamak Eşek, katır, at benzeri toynaklı hayvanların sırtını yere dayayarak kaşıması; debelenmesi, yuvarlanması (Ordu, Giresun, Batı Trabzon, Rize, Gümüşhane). Maçka’da bir inanışa göre eşek yaz gelince yatıp yuvarlanır ve ayaklarını göğe diker ‘yaz geldi saray yapacağım, aha direklerini diktim’ dermiş. Akçaabat’ta ağınmak, Ünye’de aŋnamak, Anadolu’da ağnamak, ağnağan ‘çok yuvarlanan’ formlarında kullanılan kelime Türkçe sözlükte ve Azerice ağnamak formlarında kayıtlıdır. Ağnamak kelimesi Türkçedir: Türk dillerinde a:ĝuna ‘yuvarlanmak’ (Türkmence a:ĝna; Anadolu Türkçesi, Azerice, Özbekce, Uygurca agna; Karaçayca, Kumıkca, Tatarca, Kazakca, Kırgızca awuna; Güney Altay Türkçesi aŋdan; Tuvanca aŋdištan). Atasözü: Eşek yumuşak yerde ağnar (Gümüşhane). Hemşin’de ağnamak ile eşanlamlı kullanılan kelime tavluş etmektir.
Ahır etmek, Ahıra giderek inekleri sağmak, yemlerini vermek, hayvanların günlük ihtiyaçlarını gidermek anlamına gelmektedir (Trabzon, Rize); aher etmek (Hemşin)
Anağulis etmek Hayvanların geviş getirmesi (Rize) ayrıca Trabzon ve Rize’de ‘öğürmek, kusacak gibi olmak’ anlamlarında kullanılmaktaydı. Karadeniz Rumcası anaguliazo (αναγουλιαζω) formundadır.
Aşkar, alnında beyaz leke bulunan koyu renkli inek (Trabzon, Torul) anlamına gelen kelime AnadolU’da bulunan kaşka ‘alnında beyaz leke bulunan hayvan’ kelimesi ile Arapça aşkar “koyu kırmızı, kızıl saçlı adam, doru (kestane renkli) at’ kelimesiyle ilişkilidir.
At ağanın göt ağanın Başkasının işine karışmamak gerekliliğini vurgulayan bir deyim (Ordu, Giresun, Trabzon)
Ayelad, Trabzon’un Rumca konuşulan köylerinde ‘dana’ anlamına kullanılmakta olup, Karadeniz Rumcası ayeladin (Giresun, Ünye), aelad (Of), ayelad (Of, Santa, Trabzon, Gümüşhane) formalrı tespit edilmiştir. Buna karşın Yunanca ayelada (αγελάδα) ‘inek’ anlamına gelmektedir.
Aynali Alnında beyaz leke bulunan hayvan (Trabzon, Rize, Gümüşhane)
Baga Ahırda hayvanların yeminin konduğu bölge (Şavşat, Posof, Artvin). Gürcüce aynı anlamdaki baga kelimesinden ödünçlenmiştir.
Beduk, sığır memesi anlamına gelmekte olup (Hemşin), Ermenice ptuk ‘filiz’ kelimesiyle alakalı olduğu iddia edilmiştir.
Bestel, kalçalarında uzun beyaz çizgiler bulunan inek türü olup (Giresun). Anadolu’da bestel ‘beyaz üzerinde siyah damga’ (Yozgat, Konya, Afyon) ve bestıra (Çanakkale) formlarında kaydedilmiştir.
Boğasamak, İneklerin çiftleşmek için boğa istediğini belli etmesi (Trabzon, Rize, Artvin). Anadolu’da boğasak (Uşak, Edirne, Tekirdağ, Kayseri, Erzurum, Kırşehir), boğasamak (Konya, Manisa, İzmir, Ankara, İçel, Bursa), boğasımak (Çanakkale Lapseki), boğsamak (Muğla), buğarsak (Gaziantep), buğasak ‘boğaya gelmiş inek’ (İzmir, Kırşehir, İstanbul Samandıra), buğasamak ‘dişi manda veya inek boğa istemek’ (Niğde, Tekirdağ, Aydın, Adana, Burdur), boğassak ‘boğaya gelmiş inek’ (Afyon İshaklı) form ve anlamlarında kayıtlıdır. Türkçe boğa kelimesinden türemiştir (Gagavuzca, Tuvanca buga, Türkmence, Anadolu Türkçesi, Azerice, Kazakca, Yakutca buĝa, Hakazca puĝa, Güney Altay Türkçesi, Özbekce, Uygurca buqa, Kırgızca buka, Tatarca bugaj). Ayrıca Macarca bika “boğa”, Klasik Moğolca buxa “boğa”, Mançu buha “su buffalosu” anlamları kayıtlıdır.
Boota! İnekler su içmekte nazlandığıda onları iştahlandırmak, teşvik etmek amacıyla söylenen sözdür. Boota (Trabzon), poota ve poğoota (Rize), bodom bodom ve bodon bodon (Trabzon) formlarında söylenmektedir. Trabzon Rumcası (Çaykara) potizo ‘içiriyorum’ kelimesiyle ilişkili olabilir.
Bumbar, koyun ve benzeri hayvanların kalın bağırsağınan verilen isim olup, Trabzon’da ayrıca ‘ineğin işkembesi’ anlamı da kaydedilmiştir. Karadeniz Rumcası pumpar/in (πουμπάριν) (Gümüşhane) formunda kaydedilmiş olup, Farsça bûmbâr, bûnbâr kelimesinden ödünçlenmiştir.
Burut, Koyunlarda görülen bir hastalık adı (Artvin)
Buzak veya buzağı. Yeni doğmuş henüz sütten kesilmemiş sığır yavrusuna Doğu Karadeniz’de Trabzon, Rize ve Torul’da buzak, Hemşin’de buzik, Ordu ve Giresun’da biçik, Rize’de buzav, Ordu ve Samsun’da buzo denilmektedir. Buzağı Türkçe bir kelime olup, 13. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda Osmanlıca buzağu, Kıpçakca buzawu, Kumanca buzaw, Çağatayca buzağu/ buzag formlarında kaydedilmiştir. Günümüz Türk dillerinde de (Çuvaşca păru, Gagavuzca buza:, Tatarca bozau, Kazakca büzau, Özbekce, Uygurca buzoq, Kırgızca muzo:, Güney Altay Türkçesinde bıza, Hakazca pızo,Tuvanca bıza:) kullanılmaktadır. Moğolca iki yaşında sığır yavrusu anlamında biragu, Farsça küçük erkek keçi anlamında buzak ve teke anlamında buza, Hint-Avrupa dillerinde ‘çeşitli hayvanların erkeği’ anlamında bhugo kelimeleri ile benzerlik dikkat çekicidir. Doğu Karadeniz bölgesinde Trabzon Rumcası muskar, Lazca geni, Hemşince hort, Gürcüce khbos (ხბოს) kelimeleri de buzağı kelimesinin karşılıkları olarak kullanılmaktadır. Karadeniz türkülerinde sıkça kullanılmıştır: “Yaylanın çimeninde/ Ot verdim buzaklara/ Sevduğun kurban olsun/O ince dudaklara”. Buzağı doğunca annesinin yanına bağlanır, annenin sütü sağılıp içsin diye önüne konur. Yavaş yavaş annesini kendi emmeye başlayan yavru kırk günlük olunca mısır unundan yapılan yemi yemeğe başlar. Buzağı dişiyse senelik oldu mu sağılmaya başlanır. Karadeniz bölgesinde ineğin rahmi ‘buzaklık’ olarak adlandırılır.
Çağıldak Koyunların kuyruk altlarına yapışıp kalan yün ve gübre karışımı topaklar (Trabzon) anlamında kullanılmakla birlikte gerçekte ‘çakıllık’ anlamında kullanılmaktaydı.
Çebiç, bir yaşındaki erkek keçiye verilen isimdir (Trabzon, Giresun, Gümüşhane).
Anadolu’da ve T rabzon Rumcasında çepiç ve çebiç formlarında bulunan kelime Türkçe çepiş ‘keçi yavrusu’ kelimesiyle ilişkilidir (Kırgızca çebiç; Kazakca şıbış, Osmanlıca çepiç, Türkmence çebiş, Azerice çepiş). Aynı anlamdaki, Keltçe kaperos ve Latince kapero, Farsça çapiş/çapuş kelimelerinin varlığı etimolojik açıdan soru işaretleri doğurmaktadır. Shcherbak, kelimenin Türkçeye bir Hint Avrupa dili olan Farsça’dan girdiğini iddia etmektedir. 13. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda çebiş, çebiç, çepişlenmek (oğlak çepişlendi [Hakazca]) formlarında kayıtlıdır. Anadolu’da Burdur ili, Çeltikli ilçesine bağlı bir köyün adı Çebiş’tir.
Anadolu yörüklerinde küçükbaş hayvan terminolojisi şu şekildedir: gezyazlı ‘iki yaşında dişi keçi’, çebiç ‘bir yaşında oğlak’, yazmış ‘bir yaşında dişi keçi’, şişek‘ bir yaşında dişi koyun’, toklu ‘bir yaşında erkek koyun’ ve seyis ‘bir yaşında erkek keçi’
Çepni koyunu Beyaz postunda siyah büyük benekler olan, uzun kuyruklu bir koyun türünün adıdır.
Çeşte Kırkılan koyunun üzerinde bırakılan yün (Ordu)
Çıkıntı Sürü içinde işe yaramayan koyun veya koç (Ordu)
Dabak, koyun ve sığırlarda rastlanılan şap hastalığı (Artvin, Rize, Trabzon, Gire-sun) olup, Anadolu’da dabak formunda (Kars, Erzurum) kaydedilmiştir.
Dalaklamak, koyun derisini rahat yüzmek için postun altına, bir sopa yardımıyla açılan delikten içeri hava üfleyerek şişirmek (Trabzon)
Dığırbi, tığırbi, koyun kenesi (Giresun).Ayrıca dığıl ‘her şeyin küçüğü”’ (Şebinkarahisar), “keçi gübresi” (Şebinkarahisar, Tokat, Ordu Mesudiye) ve “yuvarlak tane” (Tokat Erbaa), Anadolu’da ise dığı “kuzu veya oğlak” (Konya Beyşehir [Afşarlarca]) anlamları kaydedilmiştir.
Dodik, Kesilmiş koyun bacağı (Bayburt). Ardeşen ve HemşiN’de ise sadece ‘ayak’ özellikle ‘iskelmel ayağı’ anlamında kullanılmaktaydı.
Doğuç! At ve katır gibi hayvanları durdurmak için söylenen söz (Giresun)
Domuz başı İneklerin deri altında şişkinlikle gösteren bir hayvan hastalığı. Hayvanın şiş yerlerinin sağaltılması için domuz dişi ile yarılması gerekirdi (Trabzon)
Düve Henüz doğum yapmamış iki yaşında dişi sığır (Ünye, Giresun) olup ayrıca “bir yaşına varmmaış dişi inek” (Giresun ynesil), “üç yaşını bulmuş inek” (Giresun) anlamları kaydedilmiştir. Anadolu’da düve “Bir yaşındaki inek” (Sivas) ve düye “yük çeken dişi deve” (Burdur) formları kayıtlıdır.
Enuk, enik ve enuk Domuz, kedi veya köpek yavrusu (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize). Bölgede enük (Ordu, Akçaabat), enuk “domuz yavrusu” (Rize, Trabzon); enicek “Gaurun eniceği/ Yiyecesın başimi”, Urumun eniceği/ Ettuklerıni dedım” (Trabzon), enük “köpekler için de kullanılmakla birlikte daha çok kedi yavrusu” (Ünye Yağbasan, Kaynarpınar); enik “Derenin gıyısında/ yılanın gemükleri/Yine aldatti beni/domuzun enikleri” (Torul, Kürtün). Erzurum’da eniyh “kedi, köpek yavrusu” . Anadolu’da enik (Sivas Gemerek); enük “hayvan yavrusu, küçük çocuk” (Bayburt); eni “küçük kardeş, ini” (Denizli Tavas): Türkçe bir kelime olup, 13. yüzyıl öncesi Türk dillerinde enük (Uygur, Hakaz, Çağatay, Türkmen, Kıpçak, Osmanlı) formunda kayıtlıdır.
Eşek Eski Türkçe eşgek sözcüğü 11. yüzyıl öncesinde Uygurca kayıtlarda ayrıca Kumanca, Hakazca, Kıpçakca eşgek, Çağatayca, Kumanca éşek, Harzemşahca, Kıpçakca eşek tespit edilmiştir. Bununla birlikte Ermenice éş (էշ) ve işak (իշակ) kelimelri de aynı anlama gelmesi keliömenin kökeni konusunda tartışmalara yol açmıştır. Trabzon Rumcası gaydαros (γάιδαρος) eşek anlamına gelmektedir.
eşek dağa geberur zarari sağa gelur Bir kişinin başına gelen kötü bir olayın başkalarını da etkilediğini vurgulayan bir deyim (Trabzon, Rize)
eşek haliyle damgalanmak Girilen bahis sonucu enayiliği tescil edilmek (Trabzon)
eşek süren gavarasini da koklar Her yapılan işin olumlu yanlarının yanısıra katlanılması gereken olumsuz yanlarıda bulunmaktadır.
eşek bizim eşek ama çulu değişmiş Dış görünüşün değişmesinin insan karakterini değiştirmediğini vurgulayan bir deyim (Ordu Korgan)
Fuşki Hayvan dışkısı, fışkı (Trabzon, Torul, Rize, Artvin), fışkı (Torul, Kürtün, Şavşat); fuşhi (Yusufeli); fuşki (Trabzon); fuşçi (Rize), Erzurum’da fışgi, Bayburt’ta fışkı, Modern Türkçe fışkı olarak bilinmekteydi. Yunanca fuski (Φουσκι) kelimesinden ödünçlenmiş olup, Karadeniz Rumcasına fuşkin (φουσκίν [Ünye, Trabzon, Gümüşhane), fuşki (Ünye), fuşkia (Santa, Gümüşhane) formlarında geçmiştir. fuşki vurmak Ahırda sığırların altına serilmiş olan yapraklara bulanmış olan hayvan gübresini (ahbun) tarladaki bitkilerin köklerinin yakına serpmek, fuşki yẹmek Doğru olmayan, adaletsiz, gereksiz bir iş yapmak anlamına gelmekteydi.
Gilik, keçi, koyun pisliği (Gümüşhane), gildik (Şebinkarahisar), Anadolu’da gıldik (Erzincan, Elazığ), gılik (Erzincan, Sivas), gıllik (Elazığ), gıldik (Sivas), gilik (Konya), gillik (Adana), gillek (Burdur, Konya) , Yunanca kuliki (κουλίκι), Ermenice klik formları kaydedilmiştir.
Gula Kırmızı yeleli hayvan (Trabzon): ‘bir atum vardur kula/ Buban Allahdan bula’. Anadolu’da gulabeniz “kansız; rengi uçuk” (Bolu) anlamıyla kayıtlıdır. 13. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda kula: “Bir at rengi daha çok esmer ve siyah yeleli at” (Uygurca, Hakazca, Kıpçakca) tespit edilmiş olup, Moğolca ve Farsça’ya da geçmiştir.
Gundik Kuyruğu olmayan hayvan (Gümüşhane)
Hasıl Şaplanmış inek derisi (Trabzon, Rize, Gümüşhane)
Hazen İyi beslenmiş semiz hayvan (Trabzon). Anadolu’da hazın ‘insan ve hayvanın kışlık yiyeceği’ (Ankara, Kayseri), ‘hayvanlara yedirilen kuru ot’ (Maraş), ‘yakılmaya yarayan odun’ (Kırşehir) anlamlarında kaydedilmiştir.
Hemşin Bir koyun çeşidi (Ordu)
Herek, Kıvırcık tüylü küçük kuyruklu bir koyun cinsi (Torul, Trabzon, Giresun, Artvin)
Hodak, Kağnı arabasında veya sabana koşulmuş öküzlerin boyunduruğuna oturtularak öküzü idare eden yardımcı çocuk (Trabzon, Torul, Yusufeli, Ardanuç).
Hogeç, Üç yaşından büyük erkek koç (Artvin) Anadolu’da högeç “baharda bir yaşında olan koyun” (Erzurum); högeç, högüç “iki, üç yaşında erkek koyun” (Bitlis); höveç (Tokat, Kastamonu) formlarında kaydedilmiş olup, Ermenice hogač “hadım edilmiş koç’ kelimesiyle ilişkilidir.
Hortof, yavrusuna aşırı düşkün yeni doğurmuş sığır (Hemşin) anlamına gelen kelime mecazen ‘çocuklarına düşkün anne veya baba’ anlamında da kullanılmaktaydı. Ermencie ort ‘dana’ kelimesiyle ilişkili olup, Anadolu Türkçesinde hortik “eşek, katır, deve, domuz gibi hayvanların yavrularına verilen isim” (Ordu, Giresun) ve hortuk (Samsun, Ordu, Tokat) formlarında kullanılmaktaydı.
Hortik, eşek yavrusu, sıpa (Ordu, Giresun), hortuk “tavşan yavrusu” (Samsun), “sıpa” (Ordu), “kedi yavrusu” (Samsun), “deve yavrusu” (Tokat), “domuz yavrusu” (Samsun); hoduk “kedi yavrusu” (Samsun Bafra); ḫoduḳ “domuz yavrusu” (Ordu) formlarında kaydedilmiştir. Bkz. Hortof
Hoze Tarla sürerken öküzün dikkatini çekmek ve hizadan çıkmamasını sağlamak için söylenir (Yusufeli)
Kakaçi Koyun pisliği; leblebi büyüklüğünde siyah, katı ve yuvarlaktır (Rize)
Kale, Artvin’de koç, Trabzon’da dana anlamına gelmektedir.
Kale Kale, Sığırları yürütmek için kullanılan ünlem (Trabzon, Rize), kele kele, gele gele ve gale gale formalrı da kullanılmaktaydı. Trabzon Rumcası galege ‘dana’, Ermenice kalek (kalhk [Erzurum]), kalmux (Muş) ‘üç yaşında erkek sığır’ kelimeleriyle ilişkili olabilir. Mesudiye’de ‘mandaları sürerken’ beçge kelimesi söylenirdir. O. Ünsal bir zamanlar Ardanuç’ta büyükbaş hayvanlara verilen diğer komutları şu sözlerle bildirmiştir:
“oyş, po, ohoo “çift sürerken geri dönüşlerde adı ile seslenip mesela “oyş”, Karagöz, “Po” Alagöz, dediğiniz ve bunu tekrar ettiğiniz zaman onlar istediğiniz bu hareketi gerçekten yaparlar… Ho… dersiniz yürür, ohooo… deyince durur. Dönüş yapacağınız zaman hoyş… Kibar, pooo… dilber demeniz yeterlidir. Bunlar öküz lisanından kelimelerdir”
Megrelce ‘danaları beslemek için çağırırken’ giş giş denilirken, Anadolu’da piçi piçi “inek yavrusunu çağırmakta kullanılır’ (Çorum), piçik piçik “Sığırları çağırmak için kullanılır” (Isparta Lağus), picik “inek yavrusu” (Konya); puç puç “Danaları çağırmakta kullanılır” (Erzurum Oltu); odovo “mandaları durdurmak için söylenir”, oho “sığırları durdurmak için söylenir” (Erzurum); geldüş “İnekleri çağırmakta kullanılır” (Antalya); geleho “Mandayı çağırmakta kullanılır” (İzmir Tepeköy) kelimeleri de derlenmiştir.
Kaşka Alnında beyaz leke bulunan evcil hayvan (Rize). Anadolu’da kaşka SD 846 (Erzurum, Bayburt, Çorum); kasga (Erzurum Olur); gaşga (Çorum) olarak tespit edilmiştir. 13. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda kaşğa ‘başında beyaz leke bulunan hayvan; başı beyaz vücudu siyah hayvan’ (Hakazca, Çağatayca) ve Azerice aynı anlamda gaşga formunda kayıtlıdır. Giresun’da eşanalamlı olarak sakar kelimesi kullanılmaktadır.
Kemre, Gübre, hayvan dışkısı; ağıllarda keçi ya da koyunların ayakları altında çiğnenerek tabaka tabaka kalınlaşan ve 10-15 cm. Kalınlığına gelince özel küreklerle kesilip kurutulan, kalorisi yüksek tezek (Ordu, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt). Yunanca kopros (Κοπρος) “dışkı, gübre’ kelimesiyle ilişkili olabilir.
Kemrelik Hayvan dışkısının biriktirildiği yer (Trabzon Şalpazarı)
Kepelek, Sığırların ciğerlerinde bir parazit nedeniyle oluşan hastalık adı olup, ‘kelebek’ kelimesiyle ilişkilidir (Trabzon Şalpazarı)
Keşku Duvarda kurutularak yakıt olarak kullanılan inek dışkısı; tezek (Hemşin)
Kididor Koyun, keçi pisliği (Çamlıhemşin)
Koç Erkek koyun; kuzuluktan itibaren aldığı isimler: Bir yaşında “quzi”, iki yaşında “toxli”, üç yaşında “ögec”, dört yaşında “maz”, beş yaşında “mazman”, altı yaşında “dızman” (Gümüşhane)
Kopiya Koyun pisliği; siyah ve yuvarlak ve kuru olup zeytin tanesi görünümündedir (Fındıklı, Hemşin). Lazca kopya, Megrelce korkoli formalrında aynı anlamda kaydedilmiştir.
Kotuş İnek memesi (Rize) kotuşa bağlamak ‘çocuğu biberonla beslemek’. Hayvan boynuzu ucuna inek memesi takılarak yapılan biberona kotoş denmekte olup (İkizdere), Ermenice boynuz anlamında kotoş, godoş kelimesinden ödünçlenmiştir. İK 57 (İkizdere)
Koyun saklamak Koyunculuk; koyun çobanlığı ile uğraşmak (Trabzon)
Koyun yatırmak Tarla sahibinin, bir koyun sürüsünün çobanı ile anlaşıp, sürünün bir kaç gününü tarlasında geçirmesini sağlama işinin adıdır. Hayvanların sidiği ve dışkısı sayesinde tarla gübrelenmiş (ahbunlanmış) olurdu. Kazmaz’a göre koyun yatırma iki türlü olurdu: Birinci yöntemde koyunlar (koyun yatağı) ya da koyun ağılı denen yerlere konulur. Buraların etrafı muhafazalıdır, hayvanların kaçma, kaybolma, ihtimali yoktur. Onun için koyun sahibi burada rahatlıkla kalır. Ayrıca yerin sahibinden de ücret alır. İkinci yöntem sürünün düz yerlere yatırlmasıdır. Bu durumda ücret söz konusu değildir. Sadece arazi sahibi, yatırma işi için, sürü sahibinden ricada bulunur. Çünkü troprağı gübrelenmiş olacaktır.
Kölük Cinsi boynuzlu olduğu halde kendisi boynuzsuz olan hayvanlara verilen isim olup, ayrıca ‘hadım edilmiş, burulmuş’ anlamı da vardır. Karadeniz bölgesi ve Anadolu’da yaygın oalrka kullanılmaktadır: Kölük (Çorum, Şebinkarahisar, Kırşehir, Yozgat, Artvin, Gaziantep, Kayseri, Maraş, Yozgat), kolik (Trabzon, Rize, Gümüşhane, Rize, Artvin, Kars, Elazığ, Malatya, Tunceli, Sivas), goldik (Gümüşhane), gollik (Gümüşhane, Kars, Elazığ, Erzurum, Malatya). Ermenice gul “körelmiş, keskin olmayan” kelimesinden ödünçlenmiş olup, Ermeni dialektlerinde k’ōl “körelmiş iğne” (Muş), k’ōlik “boynuzsuz keçi, öküz” olarak kayıtlıdır.
Kömüş Manda (Giresun)
Lemsa ineği Avusturya’dan getirilmiş, yerli ırklara oranla daha çok süt veren bir inek türü (Trabzon, Rize); Osmanlıca Nemçe “Avusturyalı’ kelimesiyle ilişkilidir.
Memesi çalinmak İneğin memelerinden bir ya da bir kaçının nazar değmesi veya bir hastalık sonucu süt vermemesi inanışına verilen isimdir (Akçaabat)
Nahır Büyükbaş hayvan sürüsü (Trabzon, Ordu, Giresun, Artvin, Gümüşhane) “Nahır öksüz olurmu?/ Çimen köksüz olurmu?”. İnek, düve, tosun, boğa ve mandadan ibaret hayvanların teşkil ettiği bütüne ‘nahır’, nahırı otlatan ve yönetenlere ‘nahırcı’ denilirdi. Anadolu’da yaygın olarak nahır ‘sığır sürüsü”’ (Yozgat, Kars, Tokat, Manisa, Balıkesir, Kayseri, Diyarbakır, Bitlis, Gaziantep, Samsun, Erzurum, Elazığ, Yusufeli, Maraş). Azerice’de de nahır formunda tespit edilen kelime Ermenice ‘sığır’ anlamındaki nahir kelimesinden ödünçlenmiştir.
Patul, taranmamış beyaz renkli koyun yünü (Trabzon, Rize)
Sığırkoyan, Aralık ayı (Trabzon, Gümüşhane, Şebinkarahisar, Sivas, Yusufeli, Tokat)
Sığır çalısı, sığırlara yedirilmek üzere verilen yapraklı dalların, filiz ve yaprakları yedirildikten sonra geriye kalan ve yakacak olarak kullanılan odunsu kısmı (Akçaabat)
Sömek Kırkılan koyun yünlerinin yıkanıp, kurutulup, tanadıktan sonra elle top haline getirilmiş formuna verilen isim (Giresun)
Şişek, yaşına gelmiş genç erkek koyun (Torul, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize) anlamına gelen kelime Anadolu’da 1-2 yaş arasında olan sütlü koyun anlamında kaydedilmiştir. Türkçe şişmek kökünden, yeterince olgunlaşmış anlamı kazandırılmak için türetilmiş olmalıdır. Hasan Eren, Eğridir gölünde bir balığın adının da şişek olduğunu belirtmiştir. Clauson, Moğolca tişek kelimesinden şişek formuyla ödünçlendiği iddia etmiş, Eren Moğolca orijine karşı çıkmıştır. Farsça’ya şīşāk, Ermeniceye šišak formlarında geçmiştir.
Şo! Katırları durdurmak için verilen emir komutu (Çamlıhemşin)
Madak veya medek ‘Manda yavrusu’ (Trabzon, Burdur, Denizli), ‘dişi manda’ (Tokat, Trabzon, Gümüşhane, Ağrı, Erzurum, Artvin) anlamlarına gelen kelime Ermenice matak ‘dişi’ , Ermeni lehçelerinde “manda” kelimesiyle ilişkilidir.
Mal Koyun, keçi, sığır gibi ahırda beslenen büyük ve küçükbaş evcil hayvanların tümüne verilen isim. Büyük ve küçükbaş hayvan besleyenlerin yaylaya çıkış zamanları farklıdır. Koyun, keçi gibi soğuğa dayanıklı hayvanlar yaylaya daha erken (Nisan ayı) çıkıp, daha geç (kar yağana kadar) dönmektedir. Malcılık veya malciluk ise hayvan yetiştiriciliğine verilen isimdi (Trabzon)
Mozika Gebe olmadığı için sağılmaya devam edilen inek olup (Trabzon, Rize, Gümüşhane), moziko “sütü az olan inek” (İkizdere), genç dişi inek” (Hemşin); muzika (Tonya, Akçaabat), moziga (Torul), mozu (Rize) formalrında bilinmekteydi. ). Erzurum’da mozik “iyi gelişmiş dana”, Bayburt’ta mozig “bir yaşında olan dana” olarak bilinirken Karadeniz Rumcası mozika (μοζικα [Giresun, Ordu, Gümüşhane, Trabzon]) formunda kaydedilmiştir. Ermenice mozi “dana” mōzi (Hemşin) kelimesinden ödünçlenmiştir. Anadolu’da eşanlamlı kelime oğursak “yavrusu olmadığı halde süt veren hayvan” (Kayseri, Çankırı, Konya, Eskişehir, Afyon, Kırşehir, Ankara)
Dalaba gelmek Dişi ineğin çiftleşmek istediğini hal ve tavırlarıyla belli etmesi, kızışıp boğa istemesi olup (Trabzon, Giresun) Gümüşhane’de öküze gelmek olarak adlandırılmaktadır.
Kaynakça
AHUNDOV, E. (1978), Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri. Türk Dil kurumu Yayınları. Ankara. s. 465, 496
AROUTUNIAN, D & S. (1996), Armenian – English English -Armenian Dictio-nary. New York. s. 23
BALIKÇI, G. (1995), Rize-Pazar Akbucak, Ortayol ve Uğrak Köyleri’nin Etnik Yapıları. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkbilim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi s. 55
BLÄSING, U. (1992), Armenisches Lehngut im Türkeitürkischen am Beispiel von Hemşin. Amsterdam-Atlanta # 5, 12, 69
Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I- II (2004), Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. s. 238
CAFEROĞLU, A. (1946; 2. Baskı 1994), Kuzey-Doğu İllerimiz Ağızlarından To-plamalar. İstanbul. s. 144, 183, 315, 318, 342, 344
CLAUSON, G. (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish. Oxford. s. 88, 183, 184, 391, 399, 617
COŞKUN, O. (2002), İkizderemiz. s. 50, 53, 56, 57, 58
DANKOFF, R. (1995), Armenian Loanwords in Turkish. Harrassowitz Verlag. Wiesbaden. s. 18, 39, 72, 105, 109, 160, 183
DEMİR, N. (2001), Ordu İli ve Yöresi Ağızları. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara s. 336
DUMAN, Mustafa (1989). “Hamamizade İhsan’ın Derlediği Trabzon Manileri.” Trabzon 88-89 Kültür-Sanat Yıllığı. s. 25-84
EMİROĞLU, K. (1989), Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü. s. 32, 44, 69, 74, 83, 114
EYÜBOĞLU, İ. E. (1998; 4. Baskı), Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. Sosyal Yayınlar. İstanbul. s. 14
GEDİKLİ, F. (2004), Akçaabat Yazıları. Yedirenk Yayınları. İstanbul. s. 160, 161, 181, 190, 242, 250, 262
GEMALMAZ, E. (1978), Erzurum İli Ağızları. Atatürk Üniversitesi Yayınları: 487. Erzurum III: 96, 111
KABADAYI, M. (2001), Doğu Karadeniz Lehçeleri Karşılaştırmalı Sözlüğü. İstanbul s. 30, 58
KADSHAİA, O. & FÄHRINCH, H. (2001), Mingrelisch-Deutsches Wörterbuch. Wiesbaden. s. 77, 172
KALYONCU, H. (2001), Trabzon-Tonya Ağzının Dilbilgisel Özellikleri ve Tonya Sözlüğü. Trabzon s. 35, 45
KARA, İ. (2001), Güneyce. Dergâh Yayınları. İstanbul.s. 17, 83, 118, 136, 158
KAZMAZ, S. (1994), Çayeli Geçmiş Günler ve Halk Kültürü. Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı. Ankara. s. 213, 222
KAZMAZ, S. (1998), Rize-Çayeli Halk Kültürü Araştırmaları. Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı. Ankara. s. 271, 272
ÖZCAN. S (1990), Gümüşhane Kültür Araştırmaları ve Yöre Ağızları. Kültür Bakanlığı. s. 418, 516, 529, 549, 567
ÖZTÜRK, Özhan. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. Heyamola Yayınları. İstanbul, 2005
PAPADOPULOS, LP. (1958-1961), Ιστορικόν Αεξικόν της Ποντικης διαλέκτου. Atina I: 8, II 50, II: 467
Türkçe- Ermenice sözlük (1996), T.E.A.O. Öğrenci Yard. Vakfı. İstanbul. s. 514
Türkçe Sözlük (1998), Türk Dil Kurumu (9. Baskı). Ankara. s. 44, 783
Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi (1939-1951). Maarif Matbaası. İstanbul. s. 64, 79, 80, 82, 151, 194, 215, 229, 389, 425, 451, 488, 528, 675, 846, 1152, 1165
TÜRKYILMAZ, H.İ. (1995), Dünden Yarına Tüm Yönleriyle Eynesil. Eynesilliler Kültür ve yardımlaşma derneği. s. 181
ÜNSAL, O. (1999), Artvin ve Çevresinde yaylacılık ve Pancarcı şenlikleri. Nart Yayınları. İstanbul. s. 315, 317-409
YANIKOĞLU, B. (1943), Trabzon ve Havalisinde Toplanmış Folklor Malzemesi. İstanbul. s. 263, 285, 293
Yurt Ansiklopedisi (1982-1983), Anadolu Yayıncılık. 10+1 cilt. İstanbul . s. 6325