Kara Ölüm veya Kara Veba adıyla bilinen hıyarcıklı veba salgını insanlık tarihinde kaydedilen en ölümcül salgın olup, Avrasya ve Afrika’da 1346’dan 1353’e kadar milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştu.
Kara Ölüm Nasıl Ortaya Çıktı?
Veba, Karadeniz’den gelen 12 gemi Sicilya’nın Messina limanına yanaştığı Ekim 1347’de Avrupa’ya ulaşmıştı. Gemiler rıhtıma yanaştığında karadakiler korkunç bir sürprizle karşılaşmıştı: Denizcilerin çoğu ölmüştü, vücutları kan ve irin sızan kara çıbanlarla kaplı hayatta kalabilenler ise ağır şekilde hastaydı. Sicilyalı yetkililer alelacele ölüm getiren gemi filosunun limandan çıkarılmasını emretmişse de geç kalmışlardı. Kefe’den ayrılan gemilerden birisi Cenova‘ya ulaştığında girişi reddedilmiş, o da önce Marsilya’ya ve ardından Valensiya’ya gidip demirlemiştir. 5 yıl içerisinde Kara Ölüm, Avrupa’da kıta nüfusunun neredeyse üçte birine denk gelen 20 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olacaktı.
Veba hastalığının gerçek kökenleri bilinmemekle birlikte, Güneydoğu Afrika’da yüzyıllar önce ortaya çıktığına ve Nil nehri boyunca Avrasya’ya doğru yayıldığı düşünülmektedir. Kara Ölüm, İtalya’ya ulaşmadan birkaç yıl önce Çin, Hindistan, İran, Suriye ve Mısır’ı etkilediğinden Avrupa’ya dünyayı kasıp kavuran ölümcül bir salgın hastalığın dedikodusu gelmişti. İpek Yolu‘nu kullanan ve hastalığı Orta Asya’daki kaynağından Karadeniz kıyılarına dek getiren ise Moğol tüccarlardı. 1345`de Moğol Altın Orda ordusu Avrupalı tüccarların uğrak yeri ve Ceneviz kolonisi Kefe[1]’yi kuşattığında Kara Ölüm onları arka saflardan vurmuş, ordu için tükenirken kuşatma dağılmıştı. Bununla birlikte tarihin muhtemelen ilk biyolojik savaş olayı gerçekleşti ve Altınordu Hanı Canibeg Han ölü askerlerinin hastalıklı bedenlerini toplatıp, mancınıklarla Kefe surlarının üzerinden şehre fırlattırdı.
Veba Nasıl Bulaşıyordu?
Yersinia pestis bakterisi pirelerin kanını enfekte etmekte ardından pirenin midesinin önündeki proventrikulus adlı bir kapakçık içinde beklemekte, aç pirenin bir sonraki kurbanını ısırmaya çalıştığında hayvanın midesinde oluşan basınç yüzünden yutulan kanın bir kısmının binlerce bakteri hücresiyle birlikte açık yaraya geri dönmesiyle dolayısıyla hastalık bulaşmaktaydı. Kurbanın yarasından bedenine giren bakteriler ilk ulaştıkları lenf düğümünü tamamen kolonileştirmeye başlayacak, böylece lenf düğümü şişecek, sertleşecek ve içinden kötü kokulu irin sızacaktır. İnsanlar genellikle bacaklarından ısırıldığından, daha çok kasıktaki lenf düğümü şişiyordu ki bu durum vebanın en önemli belirtisiydi. Üzümden Portakal büyüklüğüne dek değişen bu şişliklere grip benzeri semptomlar ve yüksek ateş eşlik etmekte, lenf düğümlerinin etrafında gül denilen küçük dairesel döküntüler ortaya çıkmaktaydı. İshal, kusma, solunum yetmezliği ve zatürre tablonun ölümle sonuçlanmasına sebep oluyordu.[2] Hastalığa Kara Ölüm denmesinin nedeni de bu kan ve iltihapla dolu koyu renkli şişliklerin hastalığın karakteristiği olmasıydı.
Bununla birlikte ateş, titreme, kusma, ishal, korkunç ağrıların yanı sıra kan ve irin sızan şişliklerle ortaya çıkıp, kurbanını kısa sürede öldüren bu hastalığa karşı kimse hazır değildi. Decameron‘un yazarı İtalyan bir yazar ve şair Giovanni Boccaccio (1313-1375) kitabın önsözünde hastalığın başlangıçta kadın ve erkeklerde kasık veya koltuk altlarında elma büyüklüğüne ulaşabilen şişliklere sebep olduğunu bildirmişti ki gerçekten de hıyarcıklı veba, lenfatik sisteme saldırarak lenf düğümlerinde şişmeye neden olmakta tedavi edilmezse enfeksiyon kana veya akciğerlere yayılabilmekteydi. Boccaccio, hasta kişinin giysilerine dokunmanın vebanın bulaşmasına sebep olduğunu gece yattıklarında tamamen sağlıklı olan insanların sabaha ölebildiğini kaydetmişti. 14. yüzyılda Sienalı tarihçi Agnolo di Tura, hastalık için insan dilinin bu kadar korkunç bir şeyi anlatması mümkün olmadığını bildirmiş, babaların çocuklarını, kadınların kocalarını, kardeşlerin birbirlerini terk ettiğini, herkesin birbirinden kaçtığını çünkü hastalığın hastanın yanında nefes alma hatta hastayı görme yoluyla bile geçebileceği bile düşünülüyordu.
Fransa Kralı VI.Philip, Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne hastalık hakkında düşüncelerini sorduğunda doktorlar bugünkü meslektaşlarından çok astrolog gibi konuştular:[3] Kozmosun iradesine meydan okumak için hiçbir şey yapılamayacağını, Kova burcundaki Satürn, Mars ve Jüpiter’in birleşimi ve Satürn’ün Jüpiter Evi’ndeki konumu onlara göre tehlikeliydi. Sıradan insanlar ise gördüklerine inanıyorlardı yıkanmanın derideki gözenekleri açtığı hastalığın bu şekilde vücuda girildiğine inanıldı ve tüm Avrupa’da insanlar yıkanmayı bıraktı. Buna karşın tedavi tamamen dışlanmış değildi: Ezilmiş yumurta kabukları kadife çiçeği, bira ve şeker pekmezi karıştırılarak hazırlanan bir karışım yaraların üzerine sürülüyor, hastanın şiş lenf nodülü üzerine canlı bir tavuk bağlanmaktaydı. Hastalığa yakalanmamak için insanlar yanlarında çeşitli ot ve baharatlardan oluşan poşetleri taşıyordu.
Veba nedir?
Orta çağ doktorlarının bakteri gibi mikroskobik organizmalar hakkında hiçbir fikirleri olmadığından tedavi açısından çaresizdiler. 19. yüzyılın sonunda Fransız biyolog Alexandre Yersin tarafından keşfedilmesinden çok sonra artık veba olarak bilinen Kara Ölüm’ün yersina pestis adlı bir basillus[4] tarafından yayıldığını biliyoruz ancak emin değiliz. Hastalıgın kolera ve veba olmayabilecegine dair çeşitli tezler de vardır. Basillus, insandan insana enfekte pire ve sıçanların ısırıklarından geçiyordu ki Orta Çağ Avrupa’sında hemen her yer hatta gemiler sıçanlarla dolu olduğundan veba hızla yayılma şansını bulmuştu. Nemli gemiler, tahıl dolu silo ve değirmenler, lağım akan pis sokaklar ve rıhtımlardaki pis ambarların yanı sıra hastalık korkusundan göç eden insanlar bizzat hastalığın yayılmasını sağlıyordu. Mikrobu insana taşıyanlar enfekte pirelerin musallat olduğu fareler özellikle de Latince rattus rattus denilen kara fareler olmuştur.[5] İnsanlar bir veba vakası başladığında panik içinde kaçarken, bilmeden hastalığı yanlarında daha da uzaklara yayıyor, gerisini fareler yapıyordu. Bilinen 3 tür veba türünün üçü de Kara Ölüm salgınında muhtemelen mevcuttu. Bunların en yaygını olan hıyarcıklı veba tedavi edilmezse 72 saat içinde kuranlarının çoğunu öldürebilirken, diğer iki türü de pnömonik ve septisemik genellikle her durumda ölümcüldü. Bununla birlikten hastaların çoğunun açlıktan öldüğü de iddia edilmektedir:
‘Birisi hastalanıp yatağa düştüğünde öteki dehşete kapılarak ona ‘doktor getireceğim’ diyerek evden ayrılıyor kapıyı yavaşça kapatıyor ve bir daha hiç dönmüyordu. Hasta terk edilmiş ve yiyecek yemeği olmadan hastalık ateşiyle güçsüz düşüyordu… Ve hasta kişi uykuya daldığında onu terk ettiler ve geriye dönmediler. Eğer gece olduğunda yemek sayesinde güçlenmeyi başarırsa hayatta kalabilir ve pencereye gidebilecek kadar güçlü olabilirdi. Eğer cadde bir anacadde değilse birisi gelinceye kadar yarım saat kadar bekleyebilirdi. Ve eğer birisi geçerse ve eğer yardım çağırdığında duyulabilecek kadar güçlüyse bazen bir cevap olur bazen olmaz, ama yardım gelmezdi. Birisinin hasta olduğu bir eve ya hiç kimse ya da çok az kişi girmek isterdi. Hasta bir insanın evinden gelen sağlıklı bir insanla da ilişki kurmak istemezlerdi…’[6]
Nasıl Yayıldı?
Kara Ölüm, Messina’yı vurduktan kısa bir süre sonra Fransa’daki Marsilya limanına ve Kuzey Afrika’daki Tunus limanına ulaşmakla kalmadı aynı yıl ticaret yolları ağının merkezinde yer alan Roma ve Floransa‘ya ulaştı. Cenova ve Konstantinopolis‘ten ticaret gemileri vebayı İtalyan yarımadasına taşıyorlardı. Ertesi yıl ise Paris, Bordeaux, Lyon ve Londra‘yı vurdu. Kara Ölüm eş zamanlı olarak Karadeniz kıyılarından Bizans İmparatorluğu boyunca bugünkü Bulgaristan üzerinden güneyine doğru iniyordu. 1348’de Venedik‘te her gün 600 kişi ölüyordu. Rodos, Kıbrıs ve Messina perişan durumdaydı. Marsilya nüfusunun yüzde 60’ı ve Paris’in yarısı öldüğünde Bordeaux belediye başkanı ilginç bir ileri görüşlülükle limanı ateşe verdirmiştir. 1348’de İngiltere’nin güney kıyılarına gelen veba Bristol, Weymouth ve Londra’ya ulaşmış buralardaki halkın neredeyse yarısını yok etmişti. 1350’de İsveç ve Rusya’ya ulaşmıştır. Her şehrin aynı oranda etkilendiğini söylemek mümkün değildir:
Toskana, Aragon, Katalonya ve Languedoc çok sert vurulurken Milano, Flanders, Béar ve Finlandiya dah az etkilenmiştir. Salgın her yerde aynı hızla ilerlememiş mesela İzlanda`ya ancak 1402`de ulaşabilmiştir.[7] Ayrıca salgın mevsime göre davranarak kış ayları gelince azalmış ancak yaz aylarında daha çok insanın ölümüne sebep olmuştur. Kayıtlara göre Bristol`de nüfusun onda dokuzu,[8] Norveç ve İzlanda`da üçte ikisi,[9] Avignon`da 150 bin, Paris`te 50 bin, Londra`da 100 bin kişi,[10] Venedik nüfusunun %70`i, Ceneviz`in %68`i,[11] Floransa`da 45 bin,[12] Marseilles`te bir ayda 16 bin, Siena`da 70 bin, St. Denys`de 14 bin, Strasburg`da 16 bin, Lubeck`te 9 bin, Basle`de 14 bin, Erfurt`ta an az 16 bin, Weimar`da 5 bin, Limburg`da 2.500 kişi[13] ölmüştür. 1351 yılında Papa VI. Clement için kıtadaki ölü sayısı 23.840.000 olarak vermiştir.[14]
Sonuçlar
Avrupa’nın tamamen iyileşmesi 150 yıl alırken ve derin psikolojik izler taşıyan hayatta kalanlar kıyamete tanık olduklarına inanmışlardı. Salgın her şeyden önce sosyal ilişkileri de zayıflatmıştır. Çok sayıda ölüm her şeyden önce birçok yerde toplumun sosyal yapısı bozulmasına sebep olmuştur. Hem hükümet hem de kilisenin geleneksel otoritesi sorgulanırken, kişisel dindarlık artmış, insanlar mistisizme ve bazen aşırı akımlara kapılmış ancak hayır kurumları gelişmiştir. Kimileri salgının sebebini 1345’te Paris semalarında görülen bir kuyruklu yıldıza bağlarken insanlar felaket nereden ve neden başlarına geldiği konusunda kafa yormaya başladılar. Ayrıca Kara Ölüm kişiselleştirilmiş ve bir ata binen iskelet formundaki Grim Reaper olarak tasvir edilirken, hastalarda şiddetli titremelere ya da sarsılmalara neden olan ateş halk arasında ölüm dansı olarak adlandırılmıştır[15].
Dini
O dönemde hastalığın bir hastadan diğerine nasıl geçtiği, hastalığın nasıl önleneceği ve hastaların tedavi edileceği kesinlikle bilinmiyordu. Doktorlar başlangıçta kan alma, çeşitli aromatik bitkilerin karışımıyla banyo yapmak gibi uygulamaları önerseler de kendileri de ölmeye başladığında hasta görmekten kaçındılar. Benzer şekilde din adamları da ölenlere son ayinlerini yapmayı reddederken, Cenaze törenleri de benzer şekilde terk edilmiştir. Rahipler son görev için gelmediğinden, ev halkı ölülerini bir çukura götürüp gömmekte, ölü sayısının çokluğu kiliselerde ölüm çanı da çalınmamaktaydı.[16] Veba sırasında çok sayıda rahibin kaçması da halk tarafından kiliseye olan inancı sarsmıştır. İnsanlar içgüdüsel olarak kent ve kasabalardan kırsal alanlara doğru kaçarak hayatta kalmaya çalışmıştır. Pek çok insan çaresizlik içerisinde kendilerini kurtarmak için hasta ve ölmekte olan sevdiklerini bile terk ederken hastalık hayvanları da etkiliyordu. O kadar çok koyun ölmüştü ki kıtada yün kıtlığı ortaya çıkmıştı.
Hastalığın sebebini anlamayan insanlar Kara Ölüm’ün açgözlülük, küfür, sapkınlık, zina gibi dünyevi günahlar yüzünden kendilerine verilen bir tür ilahi ceza olduğuna inanıyorlardı. Tanrının kendilerini bağışlamasını isteyen insanlar bu yüzden topluluklarını sözde sapkınlardan temizlemek için harekete geçmişti. Kıyamet karşısında aşırı Hıristiyan ideolojisinin pekiştirilmesi antisemitizmi alevlendirmiş olup, o dönemde Avrupa’da yaklaşık 2,5 milyon Yahudi yaşamaktaydı. Yahudiler geleneksel saçma sapan suçlamaların yanı sıra artık su kuyularını zehirlemek ve hastalığı bulaştırmakla suçlanıyorlardı. 1348 ve 1349’da binlerce Yahudi katledilmiş, Strazburg’daki 1349 Sevgililer Günü’ne denk gelen gün 2.000 Yahudi bir mezarlıkta canlı canlı yakılması gibi ciddi katliamlar gerçekleştirilmiştir. Başta Almanya ve İsviçre olmak üzere Avrupa’dan kitlesel bir Yahudi göçün gerçekleşmiş, Yahudiler 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşecek Holokost’a kadar yaşayabilecekleri Polonya’ya kaçmışlardır.
1348’de Almanya’da Flagellant Kardeşliği ortaya çıktı. Binlerce dindar kişi 33 buçuk gün boyunca ülke çapında ellerinde keskin metal parçalarla süslenmiş ağır deri kayışlarla Tanrı’ya kefaretlerini göstermek ve gazabından korunmak için birbirlerini ve kendilerini kırbaçlayarak kasabaları dolaşmaktaydı. Radikal Katolikler olan bu kamçı hareketi, açıklanamaz trajedi karşısında kendilerini güçsüz hisseden insanlara biraz rahatlamışsa da kısa süre sonra, Papa’nın otoritesinin zayıflattığı için Katolik Kilisesi tarafından sapkın olduğu için kınanmıştır.
Ekonomik
1315-1322 yıllarında yaşanan büyük kıtlığın etkileri henüz kaybolurken Avrupa halkı kendisini yeni bir felaketin ortasında bulmuştur. Veba yüzünden savaşların dururken, ticarette ani bir düşüş yaşanmıştır. Tarlaları ekecek insanlar öldüğünde, insan emeğinin kıymeti arttı toprak köleliği tarihe karıştı. Kadınlar vebadan önce sahip olmadıkları bazı mülkiyet haklarına kavuştu. Soylular boş tarlalarını hayatta kalan bağımsız çiftçilere kiralamak zorunda kaldılar. Sermaye serbest kalıp daha hareketli bir ekonomiyle birlikte bir tür proto-kapitalizm ortaya çıktı. Hükümetlerin artan ücretleri düşürmeyi amaçlayan giderek daha sıkı düzenlemeleri hayata geçirmesi önce Fransa’da (1358) ardından İtalya (Ciompi İsyanı, 1378) ve Britanya (Köylü İsyanı, 1381) isyanlarına yol açtı.
Nasıl Bitti?
Tarihçiler, hastalığı tam olarak neyin durdurduğu konusunda hiçbir zaman tam bir anlaşmaya varamamışlardır. Vebanın limandan limana hareket eden gemiler ve denizciler tarafından yayıldığı anlaşıldığında yetkililer tüm gemileri içlerindeki denizcilerin veba hastalığı taşımadıkları netleşene kadar tecrit altında tutarak salgının yayılmasını yavaşlatabilmişlerdir. Denizciler başlangıçta 30 gün (trentino) sonrasında 40 güne çıkarılan bir süre izole edildiler ki karantina adı verilen bu uygulama ve terim neredeyse tüm dünya dillerine geçmiş olup, bugün hala kullanılmaktadır. Kara Ölüm 1350’lerin başlarında yayılma hızını yavaşlatarak sahneden çekilmişse de asırlar sonra birkaç kuşak boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden yeniden ortaya çıkmıştır. [17]Karantina dışında, Modern kanalizasyon sistemlerinin inşası, kitlesel nüfus azalması, Avrupa’da gidip gelen insan sayısının azalması ve halk sağlığı uygulamaları hastalığın etkisini büyük ölçüde azaltmışsa da tamamen ortadan kaldırmamıştır. Kara Ölüm’ün tedavisi günümüzde antibiyotik kullanımıyla mümkün olmakla birlikte Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl dünyanın çeşitli yerlerinde hala 1.000 ila 3.000 arasında veba vakası görülmektedir.
10. yüzyıl başlarında 24 milyon olan Avrupa nüfusu 1340’ta bu 76 milyona ulaşmışsa da kıtayı harap eden veba salgınından bir asır geçtikten sonra 1450`de 50 milyon olarak kaydedilmiştir.[18] Vebanın 1347’den 1352 arasında tahminen 25-30 milyon insanı Avrupa nüfusundan eksilttiği tahmin edilmektedir. Bu o dönem için oransal açıdan çok büyük rakam olsa da Birinci Dünya Savaşı‘nın sonunu izleyen dönemde 1918 – 1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı İspanyol Gribi 50 milyon kurbanıyla Avrupa’yı kasıp kavurmuştur. İnsan uygarlığı geliştikçe bulaşıcı hastalıklar da gelişmiş olup, birbirlerine ve hayvanlara yakın bir yerde yaşayan insanlar, genellikle yetersiz hijyen ve beslenmeyle, hastalıklar için verimli üreme alanları sağlamıştır. Denizaşırı ticaret yolları, havayolu ulaşımın yaygınlaşması ve refahla birlikte turizmin orta sınıfın ilgi alanına girmesi 21. Yüzyılın ilk büyük epidemisi olan COVID-19 örneğinde olduğu gibi yeni enfeksiyonları çok geniş alanlara yayarak yeni küresel salgınları yaratmaktadır.
Kaynakça
Biraben, J. “Diseases in Europe: Equilibrium and Breakdown of The Pathocenosis”, 1998
Crosby, A. W. Ecological Imperialism, Cambridge University Press, UK, 2004.
Elliott, L. Medieval Medicine and The Plague, Crabtree Publishing Company, Canada, 2006.
Genç, Özlem. Kara Ölüm: 1348 Vebaa Salgını ve Ortaçağ Avrupa’sına Etkileri. Tarih Okulu. Mayıs – Ağustos 2011 Sayı X, 123-150
Gottfried, R. S.The Black Death: Natural and Human Disaster in Medieval Europe, Macmillan Publishing, USA, 1985.
Gümüş, Tolga. Avrupa’da Kara Ölüm ve Dönem Kronikleri. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2011, Sayfa 139-164
Hays, J. N. The Burdens of Disease, Rutgers University Press, USA, 2010.
Lindeman,M. Medicine and Society in Early Modern Europe, Cambridge University Press, UK, 1999.
Meiss, M. Painting in Florence and Siena After The Black Death, Princeton University Press, USA, 1979.
Mortimer, I. The Time Traveler`s Guide to Medieval England, Bodley Head, Great Britain, 2008.
Özdemir, H. Salgın Hastalıklardan Ölümler, TTK Basımevi, Ankara, 2005.
Peters, S. T. The Black Death, Marshall Cavendish Corporation, China, 2005.
Ramankutty, N. “Global Land-Cover Change: Recent Progress, Remaining Challenges”, Land-Use and Land-Cover Change: Local Processes and Global Impacts, Ed.: Helmut Geist, Eric Lambin, Springer, Germany, 2006.
Siraisi, N. G. Medieval & Early Renaissance Medicine, The University of Chicago Press,USA, 1990.
Stefani, Marchione di Coppo, Cronaca fiorentina. Rerum Italicarum Scriptores, Vol. 30. , ed. Niccolo Rodolico. Citta di Castello: 1903-13.
Sussman, G.D. “Was the Black Death in India and China?.” Bulletin of the History of Medicine, Vol. 85, No. 3 (Fall 2011), pp. 319-355.
Twigg, Graham. The Black Death: A Biological Reappraisal. New York:Schocken Books, 1985
Notlar
[1] Bugün Ukrayna’da Feodosiya
[2] Elliott 2006: 8-9.
[3] Siraisi 1990: 62.
[4] Bacillus, çubuk ya da çomak şekilli, gram pozitif ve sporlu bir bakteri cinsidir. Bacilli sınıfı bakterilere dahildir. Sporları ısıya dayanıklıdır.
[5] Hays 2010: 37-38
[6] Gümüş, 2011: 154
[7] Crosby 2004: 52.
[8] Mortimer 2008: 202.
[9] Crosby 2004: 52.
[10] Özdemir 2005: 23.
[11] Hearder 2001: 97.
[12] Meiss 1979: 65
[13] Hecker 2006: 20.
[14] Gottfried 1985: 77
[15] Elliott 2006: 9
[16] Lindeman 1999: 39.
[17] Hearder 2001: 97.
[18] Ramankutty 2006: 17.