MÖ 11. ila 8. yüzyıllar arasındaki Karanlık Çağlar boyunca Akdeniz’deki uluslararası ticaret esas olarak Fenikeliler tarafından gerçekleştirilmekteyse de bu medeniyetin gerilemesiyle ticaret azalmış neredeyse ortadan kaybolmuştur. Akdeniz’de bulunan gemi enkazlarının sayısı, antik dünyadaki ticaretin gelişimine dair değerli kanıtlar sağlamakta olup, MÖ 8. yüzyıla tarihlenen sadece iki gemi enkazına karşılık MÖ 4. yüzyıldan kalma kırk altı gemi enkazının bulunması bu yüzyıllar arasında ticaret hacminde çok büyük bir artış olduğunu göstermektedir. Aynı dönemde ortalama gemi tonajının da arttığı düşünüldüğünde, toplam ticaret hacmi muhtemelen 30 kat artmıştır.
Antik Yunan’da Ticaret
Antik Yunan kolonizasyonu, erken bir tarihte, yaklaşık MÖ 900 ila 700 arasında başlamıştır ki Fenike deniz tüccarlarının yazdıklarından esinlenen Yunan alfabesi bu dönemde geliştirilmiştir. Ticaret, eski Yunan dünyasının temel bir yönü olup, Eski Yunanlılar şarap, zeytinyağı, tahıllar, değerli metaller, lüks eşyalar ve çok sayıda diğer ürünün dahil olduğu geniş bir ticaret ağını işletiyordu. Ege’de, yerel, bölgesel ve uluslararası ticaret daha Bronz Çağı’nda Minos ve Miken zamanlarından beri vardı. Yiyecek, hammadde ve mamul mallar Yunanistan‘a, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de ki kolonilerine ve çeşitli ticaret ortaklarına giden gemilerde taşınıyordu. Çanak çömlek, altın, bakır ve fildişi gibi değerli eşyaların arkeologlarca üretim yerlerinden çok uzakta bulunan varlığı, Mısır, Anadolu, Yunanistan ve Kıbrıs, Kikladlar ve Girit gibi adalar arasında var olan değişim ağının kanıtıdır. Yunan kültürünün daha geniş dünyaya yayılmasına yardımcı olan bu deniz ticareti o kadar kapsamlıydı ki, Akdeniz ve Ege denizlerinin derinliklerini araştıran deniz arkeologları tarafından antik yüklerin kalıntıları hala keşfedilmektedir.
Ticaretin Gelişimi
Yunanistan dört bir yanı sularla çevrili bir ülkedir ve ‘Thalassa’[1] olarak adlandırılan deniz, tarihinde her zaman önemli bir rol oynamıştır. Engebeli dağlar ve kayalık topraklarla karakterize olan antik Yunanistan coğrafyası ve yetersiz tarım alanı[2] nüfus artışıyla birlikte insanları ekonomik fırsatlar için başka yerlere bakmaya zorladı. Zeytin ağacı ve asmanın yanı sıra, meyve bahçeleri, çeşitli sebzeler ekilmekteyse de tahıl eksikliği kendini hissettirmekteydi, diğer yandan koyun ve keçiler en yaygın canlı hayvan türleriydi, arılar ise eski Yunanlıların bildiği tek şeker kaynağı olan bal üretmeye devam ediyordu. Yunan nüfusunun % 80 kadarı yoğun emek gerektiren tarım sektöründe istihdam ediliyordu. Sonbaharın başında ve kışın sonunda zeytin hasadı ve asmaların budanması; baharda nadas alanlarını bir kenara bırakılması; yaz aylarında tahıl hasadı; odun kesimi, tohum ekimi ve sonbaharda üzüm hasadı köylülere dinlenecek çok az zaman bırakırken Antik çağda toprakların çoğu aristokrasinin elindeydi. MÖ 7. Yüzyılda nüfus artışıyla paralel toprak sahipleri ve köylüler arasında gerginliğin artmasına ve Solon‘un reformlarıyla köylülerin aristokratların aleyhine yasayla korunması sağlanmıştı.
Antik Yunanistan ve deniz ticareti
Yunanistan’ın Akdeniz ve Ege denizi kıyısındaki avantajlı konumu, bol girintili kıyı şeridi, çok sayıda ada ve elverişli rüzgârlar, Yunan deniz taşımacılığının büyümesini teşvik etmiş ve ticaretin gelişmesine yardımcı olmuştur. Antik Yunanlılar, ticaret için fırsatlar arayan ve Akdeniz boyunca kıyı bölgelerinde yeni bağımsız şehirler kuran sıkı denizcilerdi. MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda, Yunan kolonileri ve yerleşimleri Batı Küçük Asya’dan güney İtalya, Sicilya, Kuzey Afrika ve hatta güney Fransa ve İspanya kıyılarına kadar uzanıyordu. Küçük Asya kıyısındaki büyük İyon şehirleri zenginleşirken, MÖ 6. yüzyılda efsanevi Kral Kroisos tarafından yönetilen Lidya’daki Sardeis gibi diğer zengin yerlerle ilişki kurdular. Yunanlılar, ticaretle ilgili pek çok şeyi, Akdeniz bölgesinde ticaret yollarını kuran ilk insanlar olan Fenikelilerden öğrendiler. En eski Yunan toplulukları yiyecek ve diğer ürünler açısından görece kendi kendilerine yeterli olduğundan diğer bölgelerle ticarete çok az ihtiyaç duyuyordu. Bununla birlikte MÖ 700’ler ile MÖ 200’ler arasında Yunan dünyası nüfus ve zenginlik açısından önemli ölçüde büyüdüğünden bu durum yavaş yavaş değişmiştir. Bu değişim ve gelişim dış ticaretin gelişmesini sağlayan koşullar yarattı.
Magna Graecia olarak bilinen bir bölge olan Sicilya ve güney İtalya’daki Yunan kolonileri, ana şehirleriyle dini bağları ve ticaret bağlarını sürdürürken, yine pek çok Yunanlı İtalya kıyılarında bir Etrüsk şehri olan Caere’ye yerleştikleri Etruria’ya göç ettiler. Sicilya’daki Syracuse ve Selinus gibi bazı şehir devletleri, Yunanistan’ın doğu kesimindekilere rakip olan büyük tapınaklar inşa ettiler. Mermerin bol olduğu Ege adaları ve Yunanistan anakarasının aksine, Sicilya ve güney İtalya’da çok az yerel yüksek kaliteli mermer kaynağı vardı. Böylece, Magna Graecia’daki sanatçılar, pişmiş toprak ve kireçtaşı ile güçlü bir çalışma geleneği oluşturdular. MÖ 272’de Romalılar Magna Graecia’yı fethettiğinde yeni fethedilen batı Yunan kolonileri, Yunan kültürünün Romalılara ve İtalyan yarımadasının geri kalanına aktarıcısı olarak önemli bir rol oynamıştı.
Koloniler ve Agora
Homeros ve Hesiod’un en eski yazılı kaynakları, MÖ 8. yüzyıldan ticaret (emporia) ve tüccarların (emporoi)[3] varlığını doğrulamakla birlikte, faaliyeti genellikle iktidar ve toprak sahibi aristokrasiye uygun olmadığını gösterir. Yunan kolonileri Akdeniz hatta Karadeniz kıyılarında kurulduğunda, bu kolonilerin vatandaşları, Yunanistan ana karası, diğer koloniler (hatta emporiumlar) ve antik dünyanın Yunan olmayan farklı bölgeleri arasında ticaret ve kültür alışverişini teşvik eden bir iletişim ağı kurdular. Yunan nüfusunun artışı ve kentlerin büyümesi de ticaretin artmasını sağladı. Beslenecek insan sayısı arttıkça, Yunan topluluklarının ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar gıda üretmeleri giderek zorlaştı. Yunan şehirlerinin büyümesi, yeni işlerin ortaya çıkmasına dahası gemi yapımı, metal işleme ve çömlekçilik gibi endüstrilerin gelişmesine ve ticarete daha fazla bel bağlanmasına yol açtı. En küçük Yunan yerleşimleri bile yerel olarak üretilen mallar ve ürünler için değişim merkezleri haline geldi ve agora, bu alım-satım, değiş-tokuş işlemlerin gerçekleştiği pazar yeri oldu.
Şehirler, ticaret yeteneklerini artırmak için liman inşaatlarını finanse etmek zorunda kaldılar bu da denizciliğin daha da gelişmesine sebep oldu. Atina’nın Pire limanı, MÖ 5. yüzyıldan itibaren Akdeniz’deki en önemli ticaret merkezi haline gelmiş ve piyasada her türlü malın bulunabileceği yer olarak ün kazanmıştır. Agoralarda buğday, genellikle Mısır’dan getirilen köleler, Byzantium yoluyla getirilen Karadeniz tahılı, özellikle gemi yapımı için kullanılan Makedonya ve Trakya‘dan ahşabı, baharatlar, papürüs, bardak ile demir, bakır, kalay, altın ve gümüş gibi metaller satılmaktaydı. Agoranomoi adıyla anılan pazar yetkilileri, piyasalarda satılan malların kalitesini kontrol ederken tahılın, fiyatların ve ölçü miktarların doğru olduğunu düzenleyen kendi denetçileri olan sitophylake adlı denetçileri kullanmaktaydı.
Drahmi ve ticaret
MÖ 600’lerin sonlarında madeni paranın gelişimi de ticareti büyük ölçüde teşvik etmiştir. Sikke basımı muhtemelen Lidya’nın kontrolü altındaki Küçük Asya şehirlerinde başlamıştır. Madeni para basma tekniği, Aegina ve Atina gibi kıyı ticaret şehirlerinden başlayarak, MÖ 550 civarında Yunanistan anakarasına gelmiştir. Pangaeon tepelerinin madenleri, Trakya ve Makedonya şehirlerinin çok sayıda sikke basmasına izin verdi. Laurium’un gümüş madenleri, antik Yunan dünyasının en ünlü sikkeleri olan “Atinalı baykuşlar” için hammadde sağlıyordu. Daha az değerli bronz sikkeler, 5. yüzyılın sonunda ortaya çıkmıştır. Bir para takası sisteminin kullanılması Yunan icadı olmasa da Yunan tüccarların uzak coğrafyalarda üretilen malları daha kolay alıp satabilmesine, madeni paranın yayılmasının yanı sıra ölçümlerin kademeli standardizasyonu da daha yüksek bir karmaşıklık düzeyinde işlem yapabilmesine sebep olmuştur. Ayrıca, yabancılar paralarını devlete uygun bir döviz kuru üzerinden yerel para birimine çevirmek zorunda kaldığı için bir gelir kaynağıydı. Drahmi, MÖ 6. yüzyılın ortalarından itibaren eski Yunanlılar tarafından kullanılan gümüş bir sikkeydi.
Başlangıçta bir drahminin değeri bir avuç dolusu oka eşit olacak şekilde hesaplanmıştı. MÖ 5. yüzyılda, Atina drahmisi Helenistik dünyada kullanılan ortak para birimi haline gelmiş, diğer madeni para birimi türlerine dönüştürülmüştür. Daha da önemlisi madeni paraların basılması, Yunan şehir devletlerine büyük prestij kazandırmıştır. Son olarak devletlerarası ittifaklar ve devletlerin hep birlikte korsanlığı ortadan kaldırma gayretinde bulunması da denizlerin güvenli ticaret yollarını sağlamıştır.
Deniz kredilerinin (eranoi) verilmeye başlanması ile tüccarların kargolarını ödemelerine olanak sağlanmış olup, geminin varış limanına güvenli bir şekilde ulaşamaması durumunda kredinin geri ödenmesi de gerekmiyordu. Borç verene bu riski telafi etmek için, faiz oranları (nautikos tokos) % 12,5 ile % 30 arasında yüksek tutulmaktaydı ki genellikle kredinin teminatı olarak gemi gösteriliyordu. MÖ 4. yüzyılda Atina’da bu tür bir girişim için verilen tipik kredi, genellikle birkaç hafta veya ay gibi kısa bir süre için ödünç verilen büyük miktarda nakit para (genellikle 2.000 drahmiden az) idi.
Ticaret yolları
Daha büyük gemilerin inşası dâhil olmak üzere yeni teknolojik gelişmeler ticaretin daha da gelişmesine katkıda bulundu. Bununla birlikte Yunan yaşamının neredeyse değişmez bir özelliği olan savaşlar, bir yandan toprağı tahrip ederken diğer yandan doğal kaynakları yok etti. Savaşlar aynı zamanda birçok yerel ekonomik faaliyeti de aksattı ve böylece insanlar yiyecek ve diğer ürünler için başka yerlere baktıkça deniz ticareti canlandı. Savaşlar, ordulara yiyecek ve silah sağlamak gibi ticaret için ek fırsatlar sağladı. Büyük İskender‘in eşi benzeri görülmemiş askerî harekâtından sonra (MÖ 336-323), Asya boyunca Afganistan ve İndus Vadisi’ne kadar uzanan daha kapsamlı ticaret yolları açılmıştır. Bu yeni ticaret yolları, Yunan sanatını Doğu’daki kültürlerle tanıştırırken lal, zümrüt, yakut ve ametistler yeni Helenistik takı türlerine dahil edilmiştir.
Ticaretin Özellikleri
Antik Yunan’da ticaret kamu değil özel şahıslar tarafından yürütülüyordu. Pek çok tüccar Yunan kökenli iken, sonrasında yabancılar da ticarete katıldı ve yabancı ticaret gemileri de Yunan limanlarına girmeye başladı. Yunan şehir devletlerinin hükümetleri ise pazarların hukuki ve fiziki düzenlemesini sağlayarak, vergi gelirlerini toplayarak ve ihtiyaca göre belirli malların ihracat ve ithalatını yasaklayarak ticareti yönetmekteydi. Atina’nın kalabalık nüfusunu beslemek çok önemliydi ki özellikle kuraklık zamanlarında tahılın önemi artmaktaydı. Bu yüzden MÖ 470’de olduğu gibi siton adı verilen tüccarlarca ithal edilen tahılın başka yerlere yeniden ihraç edilmesi yasaklandı ki bu suçun cezası ölümdü. Kereste ve demir gibi ticari ürünlere yönelik yasaklar genellikle savaş zamanlarında uygulanıyordu. Ancak şehir devletleri, rekabet ortamında kendileri için bir ekonomik avantaj sağlamak için barış zamanında mal akışını da kontrol etmeye çalışmışlardır.
Ticari ürünler
Yunanistan’da farklı şehir devletleri arasında ticareti yapılan mallar tahıl, şarap, zeytin, incir, bakliyat, balık, peynir, bal, koyun eti, bıçak gibi aletler, parfümler ile Attika ve Korint üretimi kaliteli çanak çömleklerden oluşmaktaydı. Yunanistan’da sanatsal olarak dekore edilmiş vazoların yaratılırken başka kültürlerden etkilenilmişti: Korint çömlekçilerinin ünlü siyah figür tarzı büyük olasılıkla Suriye metal işleme tarzından türetilmişti. Daha doğrusu Yunanlıların seramik sanatını getirdikleri yenilikler teknik olmakta ziyade sanatsal duyarlılıklarından kaynaklanmıştır. Bununla birlikte Antik Yunanistan’da bir usta, birkaç ücretli zanaatkâr ve pek çok köleden oluşan küçük atölyelerde gerçekleştirilen çömlekçilik, küçümsendiği için çoğunlukla kölelerin işiydi.
Vergiler
Bununla birlikte Yunan ticareti Akdeniz dünyasının denizleri kıyı bölgeleri ile sınırlıydı. Akdeniz ve Ege denizleri boyunca yük taşıyan ticaret gemileri, Yunanistan anakarasındaki şehirlere ve Küçük Asya ve Karadeniz kıyılarındaki Yunan kolonilerine, güney İtalya’da ve İspanya kadar batıya kadar mallar taşıyordu. Malların dolaşımı doğal olarak vergiye tabi olup, sözgelimi Khalkedon‘da Karadeniz kolonileri ile yapılan ticaretten Atina’ya ödenecek% 10’luk bir transit ücreti alınmaktaydı. Atina ile yüksek kaliteli şarap ihracatçısı olan Tasos gibi bazı şehirler tüccarların ticaret ortağı olarak kendilerini seçmeye teşvik etmek için özel denizcilik mahkemeleri kurmakla kalmamış, özel bankalar sayesinde döviz bozdurma ve mevduatları koruma altına almak gibi ticaret teşvikleri uygulamıştır. Atina’nın ana limanı Pire’de vergi başlangıçta% 1, ardından% 2 olarak belirlenmişti. MÖ 5. yüzyılın sonunda, vergi 33 talent’e çıkarılmış (Andocides, I, 133-134), MÖ 413’te Atina, Delian Birliği’nden haraç toplamayı sona erdirdiğinde imparatorluğunun tüm limanlarına (Thukydides, VII, 28, 4) % 5 vergi koymuştu.
Eski Yunanlılar vergilendirmeyi bir ahlak meselesi olarak düşünüyor, bir toplumun özgürlüğünün veya üzerindeki baskının vergilendirme sistemleri aracılığıyla ifade edildiğine inanıyorlardı. Bu yüzden vergiler çoğunlukla isteğe bağlı olup, gelire bağlı değildi. Yunan mitolojisinde Prometheus’un bir karşılık beklemeden insanlığı yaratması ve onlara ateşi sunması veya Tanrıça Athena’nın, zeytin ağacını refah ve barış sembolü olarak insanlığa vermesi gibi özellikle zengin Yunanlılar onur ve prestij kazanmak için şehrin altyapı iyileştirmelerini, yeni binalar inşa edilmesi, liman inşa edilmesi veya donanma için yeni gemilerin alımı gibi askeri harcamaları karşılamak için gönüllü bağış yapmaktaydı. Zenginler tarafından finanse edilen bir başka şey de festivaller ve etkinliklerdi ki bunların en önemlisi Panathenaic Oyunları’ydı.[4] Hayırseverin bir takım seçmesi ve eğitimini öncelikle Atina’da düzenlenen festivaller sırasında atletik, dramatik veya müzikal yarışmalara katılmaya hazırlaması için finanse etmesi gerekiyordu. Atina’da, devlet projelerinde çalışanlara, hangi zanaatta çalışırlarsa çalışsınlar, günde bir drahmi ödeniyordu ki iş günü genellikle gün doğumunda başlar ve öğleden sonra sona ererdi.
Koloniler ve emporiumlar
Farklı milletlerden tüccarların ticaret yapmak için bir araya geldiği emporia adlı özel kalıcı ticaret yerleri ortaya çıkmıştı ki bunların en ünlüleri Asi nehri üzerindeki Al Mina, bugünkü Napoli yakınlarındaki Ischia-Pithekoussai, Etruria’da Gravisca ve Mısır’da Naucratis’ti. Özellikle Yunan çanak çömlekleri yurtdışında büyük talep görüyordu ve Afrika’nın Atlantik kıyılarına dek çok uzak bölgelerde örnekler bulunmuştur. Ayrıca başta Mende ve Kos gibi Ege adalarının şarapları, bronz işçiliği, zeytin ve zeytinyağı, Delos’un zımparası, Euboea’nın derileri, Atina ve Naxos’un mermerleri ve Keos’un toprak boyası diğer önemli ihraç mallarıydı. Dokuma ve fırıncılık faaliyetleri MÖ 6. yüzyıldan önce yalnızca kadınlar tarafından yapılırken, metal, deri, ahşap veya kil ile çalışmak çoğu Yunanlı tarafından hor görülmekteydi. Bununla birlikte nüfusun artması ve ticaretin gelişmesiyle birlikte köle emeği bu işlerde de yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Atölyeler genellikle ailelerce işletilmekte olup, Lysias’ın kalkan üretimi yapılan atölyesinde 350, Demosthenes’in kılıç üretimi yapan babasının atölyesinde 32 köle kullanıldığı kayıtlıdır. Perikles’in MÖ 429’da ölümünden sonra Yunan toplumunda zengin atölye sahipleri yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmıştır ki Cleon ve Anytus gibi tabakhane sahipleri ve lir üretimi yapan Kleophon bunlara örnek verilebilir.
Ticaret yolları ayrıca Yunanlıları Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’deki ticaret ortaklarıyla da bağlantılı hale getirmişti. Deniz taşımacılığı mal taşımanın birincil yolu olmakla birlikte havanın daha doğrusu yelkenli tekneler için gerekli olan rüzgarların insafına bağlı olduğundan mevsimsel nitelikteydi. Yılın belirli zamanlarındaki rüzgârlar ve dalgalar seyahati zor, tehlikeli ve bazen imkânsız hale getirdiğinden ticaretin yapılamadığı dönemler yaşanmaktaydı. Klasik dönemin sonlarında Yunan şehir devletlerinin gerilemesi ile uluslararası ticaret başka yerlere kaymıştır. Bununla birlikte birçok Yunan şehri, özellikle Atina ve Delos ve Rodos serbest ticaret limanları başta olmak üzere Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli ticaret merkezleri olmayı sürdürecekti.
Kaynakça
Boardman, John. The Greeks Overseas: Their Early Colonies and Trade. 4th rev. ed. London: Thames & Hudson, 1999.
Bresson, Alain. The Making of the Ancient Greek Economy: Institutions, Markets, and Growth In the City-States. Expanded and updated English edition. (Çev: Steven Rendall). Princeton: Princeton University Press, 2015.
Cline, Eric H. The Oxford Handbook of the Bronze Age Aegean. Oxford University Press, USA, 2012
Finley, Moses I. The ancient economy. (2d ed.) Sather Classical Lectures 48. Berkeley: Univ. of California Press, 1985.
Hornblower, Simon. The Oxford Classical Dictionary. Oxford University Press, USA, 2012.
Kinzl, Konrad H. (ed). A Companion to the Classical Greek World. Wiley-Blackwell, 2010.
Migeotte, Léopold. The economy of the Greek cities: From the Archaic period to the early Roman Empire. Berkeley: Univ. of California Press, 2009.
Morris, Ian. “The Athenian economy twenty years after The ancient economy.” Classical Philology 89, no. 4 (1994): 351–66.
Pugliese Carratelli, Giovanni, ed. The Greek World: Art and Civilization in Magna Graecia and Sicily. New York: Rizzoli, 1996.
Ridgway, David. The First Western Greeks. Cambridge: Cambridge University Press, 1992.
Scheidel, Walter, Ian Morris, and Richard Saller, eds. The Cambridge economic history of the Greco-Roman world. Cambridge, UK: Cambridge Univ. Press, 2007.
Notlar
[1] Yunanca θάλασσα ‘deniz’
[2] Yunanca στενός χώρος ‘dar alan’
[3] Yunanca ἕμποροι
[4] Panathenaic Oyunları, MÖ 566’dan MS 3. yüzyıla kadar Atina’da her dört yılda bir düzenlenen oyunların adı olup, dini festivaller, törenler, atletik yarışmalar ve bir stadyumda düzenlenen kültürel etkinlikler yer almaktaydı.