Ağaç ilkel toplumlarda tanrı veya tanrıça olarak tapınılan toprağın bir parçası ve temsilcisi olarak görülmüştür. Ağaçların bir ruhunun olduğuna ve yaşam döngüsünün sembolü olduğuna inanılmış, baharda yeşillenip yazın meyve veren, sonbaharda solup kışın yapraklarını döken ağaçlar doğum-yaşam-ölüm süreci ile özdeşleştirilmiştir.
Dünya Ağacı, yaşam Ağacı
Mezopotamya, Türk ve Hint-Avrupa halkları evreni ‘Dünya Ağacı’ adı verilen bir ağaç formunda düşünmüştür. Kökleri yer altındaki cehenneme dalları gökyüzünde cennete ulaşan Yaşam Ağacı inanışının günümüze ulaşan folklorik uzantılarından en önemlisi mezarlıklara ağaç dikilmesi geleneğidir. Böylece gömülenlerin öteki dünyaya ağaçlar sayesinde ulaşacağı düşünülmüş olmalıdır.
Çeşitli kültürlerde ağaçlara tapınma
Antik Girit’te Tanrıların cisimleşmiş hali olduğuna inanılan ağaçlara tapınılırken, Kelt ve Germen mitolojilerinde durum farklı değildir. Tacitus, Germania adlı eserinde Germenlerin ormana tapındığından bahsederken, Eski Yunan’da meşe ağacına tapınılmaktaydı. Alman halkı yürürken bir ağaca sürtünmenin ağrı ve sıkıntıları azaltacağına inanmakta, İzlanda da ise kızılçam ağacına bir işaret çizilip altında rüyaya yatıldığında geleceğin görüleceğine inanılmaktaydı. Eski Yunan ve Roma’da bazı ağaçlar tanrıların barınağı olarak görülmüş hatta Zeus/Jüpiter meşe ağacı ile Apollon defne ağacı ile Minerva zeytin ağacı ile özdeşleştirilmiştir.
Çingene Mitolojisinde ağacın önemi
Eski Prusya Çingeneleri çam ağacını (ya da kuşburnunu) Yeni Prusya’dakiler kayın ağacını, Hannover’dekiler ise üvez ağacını kutsal kabul etmekte, ölülerin gömülmesi sırasında kabilenin kutsal kabul ettiği ağaç mezar üzerine dikilmektedir.
Anadolu Mitolojisinde ağacın önemi
Trabzon ve doğusunda başta meşe ağacı olmak üzere ağaçlara tapınmaya dair folklorik izlere rastlanmıştır. 19. yüzyılda Akçaabat ilçesine bağlı Mersin köyünden bir avcının, köylülerin kragen denilen bir ağaca tapındıklarını gördükten, sonra ağacı kesmesi, bunun üzerine köylülerin avcıyı “Avcı, Evliya’yı kesti” diyerek karakola şikâyet etmesiyle ortaya çıkan ‘ağaç evliya’ vakası, avcının, Evliya adlı birini öldürdüğünü zanneden polislerin avcıyı tutuklaması ve köylülerin evliya olarak nitelendirdiği ağaca tapındığını öğrenince avcıyı salıvermesiyle sonuçlanmıştır. Benzer şekilde Tokat’tan derlenen bir söylencede ağaç kesmek üzere olan bir oduncunun ağacın gövdesinde bir kız gördüğüne dair bir öykü motifi de yaygın olup bu durum Türk veya Hint-Avrupa mitolojilerindeki ağaç tanrıça inancının izi olabilir. Artvin ili, Ardanuç ilçesi, Yukarıırmaklar köyü önünde bulunan ve cinli olduğu iddia edilen ve civar köylülerce Gürcüce “Efendi” anlamına gelen Batonay adlı devasa ceviz ağacı 1933 veya 1934 yıllarında kesilerek Almanya’ya ihraç edilmiştir. Türk Gölge Tiyatrosunda ise ‘Kanlı Kavak’ adlı oyunda doğaüstü güçlere sahip bir kavak ağacının insanları değiştirme ve dönüştürme gücü olduğu görülmektedir.
Kafkas Mitolojisinde ağacın önemi
Abhazya’da yaşlı ağaçlara ve özellikle meşeye tapınmanın örneklerine Antik Çağ’dan itibaren yazılı kaynaklarda rastlanmıştır. Abhazya’da her köyün, köylüleri ilgilendiren önemli bir konuda toplantı yapacağı özel bir ağacı bulunmaktaydı. Abhazlar, düşmanlarıyla savaşmadan önce köyden pek uzak olmayan bu ağaca başvururlar, meşenin dallarına silahlarını ve renkli kumaş parçaları asarlar, kılıçlarının düz taraflarıyla ağacın gövdesine dokunarak dilekte bulunurlardı. Kafkasya’da ölülerin son yolculuklarında ağaçlara emanet edilmesi de oldukça eski bir adettir. Argonaut destanında çıkarlar İason ve adamlarının Kral Aetes’in sarayına giderken yolda söğüt ağaçlarının dallarına zincirlerle bağlanmış cesetler gördüğü kayıtlıdır. Kafkas halklarının Hıristiyanlığa geçmelerin ardından asırlar sonra 17. yüzyılda rahip Lamberti ağaçların ortasının oyulup, ölülerin sanki bir tabuta koyarcasına yerleştirildiğini bildirerek ağaca tapınmanın günümüze dek ulaşan folklorik izlerini tespit etmiştir.
Türk Mitolojisinde de ağacın önemi
Kâşgarlı Mahmud’un (1008-1105) ‘Türkler, büyük bir ağaç gibi göze büyük görünen her şeye Tengri adını verirler’ sözünden bile tanrılaştırmanın sıklığını göstermesi açısından fikir vericidir. Kıpçaklar, Uygurlar ve Yakutlar gibi bazı Türk kavimleri atalarının Dünya ağacından doğduğuna hatta ilk insanın Dünya ağacının içinde, belinden yukarısı çıplak bir kadın tarafından beslendiğine inanmaktaydı. Dede Korkut Kitabı’nda ağaçtan türenildiğine dair inancın izine rastlanmaktadır: Basat, Tepegöz’e ‘Atam adını sorarsan kaba ağaç anam adını sorarsan Kağan Arslan’ şeklinde cevap vermektedir. Yine bir Tatar söylencesinde Oğuz Han’ın İt-Barak kabilesine savaşta yenildikten sonra beraberindekiler ile nehrin ortasında bir adacığa sığındığını burada askerlerinden birisinin karısının bir ağaç kovuğunda soyuna adını verecek Kıpçak adlı bir erkek çocuk dünyaya getirdiği aktarılmıştır. Radloff’un bildirdiği Kara Kırgız kadınlarının çocuk sahibi olmak için bir elma ağacı altında yuvarlanmaları geleneği de Yakut kadınlarının bir karaçam altına giderek dua etmeleri de ağaca tapınma inancının izleridir.
Kaynak: Özhan Öztürk. Dünya Mitolojisi. Nika Yayınları. Ankara, 2016