Abhaz efsanelerinde Abhazya’nın efsanevi ilk halkı olarak bahsi geçen Atsan veya Tsanların, Tzanlarla (Lazlar) isim benzerliği dikkat çekicidir. Efsaneye göre eğrelti otlarının bile içine girecek denli küçük insanlar olup, keçi besleyen Atsanlar şiddetli rüzgârlar esip, gökyüzünden yağarak toprağı kaplayan pamuk parçalarının yıldırım düşmesi sonucu tutuşmasıyla yanarak yok olmuşlardır. Atsanlardan sonra Abhazlar ortaya çıkmışsa da Abhazya’da ‘Atsanların Duvarı’ adıyla bilinen kimi dairesel megalitler formunda dizilmiş yontulmuş taş bloklar bulunmaktadır. Atsan duvarlarının yapım tarih ve amacı belirsiz olup, savunmadan çok neolitik dönemde ibadet amacıyla yapılmış olabileceğini de akla getirmektedir. Colarusso ise ‘Atsan’ kelimesinin devler ve cücelerle ilişkilendirilen “aşağısı; yeraltı” kelimesiyle yani yeraltında olduğu farz edilen ölüler dünyasıyla ilişkili olabileceğini ileri sürmüştür.
Arapların Herodot’u olarak tanınan el-Mes’ûdî’nin MS 957 tarihli ‘Mürücu’z-Zeheb ve Meâdinu’l-Cevher’ adlı eserinde kralları olmadan kabile şefleri tarafından yönetildikleri ve el-Lan adı verilen halkla dost oldukları bildirilen ‘Ğumik’ veya ‘Humik’ halkınının Lazlar veya atalarıyla ilişkili olma ihtimali yüksektir. Bizans izmanı İngiliz tarihçi Anthony Bryer, Ghumik halkı ile Tzanların özdeş olduğunu ileri sürerken orijinal kaynakta el-Lán olarak geçen halkı Laz olarak algılayarak kanımca hata yapmıştır. Mesudi, el-Lán halkının Kerkendaj adlı bir kral tarafından yönetilen ve adı ‘Dinin gözetimi’ anlamına gelen Ma’s adlı başkentinde olağanüstü güzel sarayları olduğunu, 320’lerde Bizans imparatorunun gönderdiği rahipleri kovarak eski dinleri olan putperestliğe geçen bu halkın Abbasiler döneminde İslam’ın yükselişiyle tekrar Hristiyan olduklarını bildirmiştir. Dahası el-Lán krallığı ile Kafkasya arasında Bab el-Lan kalesi adlı bir kale olduğunu da kaydetmiştir ki metinden hatta halkın adından da anlaşılacağı gibi bu halk Lazlar değil Alanlar olmalıdır.
Kafkasya ile ‘duvar’ arasında bulunup, krallarına Birzoban adı verilen el-Karaj (Gürcistan yani Kartli olmalı) ülkesi ile zırh, kılıç, üzengi gibi demir eşya yapımcılığıyla ünlenen Zarikeran (Haldiyalılar veya Ermeniler kastediliyor olmalıdır) ülkesinin arasında yer aladığı kaydedilen Ğumik ülkesinin adı ise verilmemiştir. El-Mes’ûdî dışında kimse tarafından adları anılmayan Ğumikler belki de Soçi yakınlarındaki Nebugskaya olduğu iddia edilen tarihi Laz yurdu Palaia Lazika’dan güneye göç etmek zorunda kalmadan önce Lazların bu bölgede yaşayanlara taktığı bir isim de olabilir.
Zülkarneyn’in duvarı olabilir mi?
Muhammed Hüseyin Tabatabâî’nin “el-Mîzân” adlı eserinde (13: 379), Zülkarneyn’in duvarının iki dağ arasında kapı gibi duran bir boğaz olduğu, yapımında demir ve bakırın da kullanıldığı, doğu-batı yönünde olmadığı gibi bilgiler verilmiştir. Azerbaycan’ın fethinden sonra Hicri 22’de Hz. Ömer Surâka bin Amr’ı bu duvarı bulmaya göndermiş o da Ermenistan kralı Şehbrâz’ın yardımıyla Derbent’e ulaşmış, Abbâsi Halifesi Vâsık (Hicri 227-233), Selâmü’l-Tercümân liderliğinde 50 kişilik bir heyeti bu duvarı incelemekle görevlendirmiş onlar da bugün ‘Demirkapı’ adıyla anılan Dağıstan bölgesinde Derbent ile Hazar şehirleri arasındaki dar boğaza gitmişlerdir. Amr’ın seferinde öğrendiği geleneğin devamı olarak genelde Derbent’in Zülkarneyn’in duvarı olduğuna inanılmakla birlikte El-Kâsımî gibi bazı yazarlar gerçek duvarın Çin seddi olduğunu ileri sürmüştür. Atsanların duvarının Kur’ân’da bahsi geçen Zülkarneyn’in duvarı ile ilişkili olma ihtimali de olasıdır. Arap mitolojisinde Kaf dağının ardında Ye’cûc ve Me’cûc adıyla Arapça’ya çevrilen Âkûk ve Mâkuk hakları yaşamakta olup, bu efsanevi kabilelerin Kimmerler ve İskitlerle özdeş olması, İskitler’in kovaladığı Kimmerler’in sanıldığı gibi Derbent yoluyla değil Karadeniz sahili boyunca Palai Lazika ve Abhazya üzerinden dolayısıyla Atsanların efsanevi duvarını aşarak Anadoluya girmeleri de olasıdır.
Öyleyse Lazların Antik Çağ öncesinde Azak denizi civarından güneye inmelerinin veya Abhaz efsanesindeki metaforik tufan sonucu yok olmalarının sebebi de Kimmer ve İskit istilası olabilir. Teorim doğal olarak Kehf suresinde bahsi geçen Zülkarneyn’in kim olduğu tartışmasına müdahil olmayı gerektirecektir. Arapça Zülkarneyn kelimesinin ‘iki boynuz sahibi’ etimolojisine dayanılıp Büyük İskender’in savaş miğferine atıf yapılması ve Ortaçağ folklorunda Büyük İskender’in halk kahramanı olarak kazandığı üne karşın yaşadığı dönem itibariyle bu efsanevi kişi olmadığı, başka kahramanların yaşadığı olayların da ona atfedilmesi doğaldır. Gerçek kahraman ise hayatını Perslerin ‘Saka’ olarak adlandırdığı İskitlerle savaşarak geçiren Ahameniş hanedanının kurucusu Büyük Kiros olmalıdır ki MÖ 545’de Lidya Kralı Kroesus’u yenerek Batı Anadolu’yu, MÖ 539’da Babil kentini de fethederek tüm Filistin ve Ortadoğu’ya egemen olmuştur.
Kaynakça
Baschmakoff, A. La Synthese des Periples Pontiques. Paris, 1948. s. 177
Bryer, Anthony A. M. “Some Notes on the Laz and Tzan”. (İçinde) Peoples and settlement in Anatolia and the Caucasus. 800–1900. (Collected Studies.) xii. Londra: Variorum Reprints, 1988. s. 188-89
Colarusso, John. Nart sagas from the Caucasus: Myths and legends from the Circassians, Abazas, Abkhaz, and Ubykhs. Princeton University Press, 2002. s. 363
el-Kâsımî, Tefsîr-ü Kâsımî, C.11, s.4102-4103
el-Mes’ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Hüseyin (Hicri 346/MS 957). Meadows of Gold and Mines of Gems. Çev. A. Sprenger. Londra, 1841
Grigoriantz, Alexandre. Kafkasya Halkları. 2. Baskı. İstanbul: Sabah Kitapları, 2000. s. 140
Murzin, M.J. “Kimmerier und Skythen”. İçinde: Gold der Steppe Archaeologie der Ukranie. Neumünster, (1991): 57-70
Öztürk, Özhan. Pontus: Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi. Nika Yayınevi (3. Baskı) Ankara, 2016