Apotrak Yabani devedikeni (Trabzon, Rize); abutirak, apustiraka, apustirak (Yusufeli), Lazca aputraki (Pazar) ve abutragi (Arhavi). Ormanlık alanlanlarda bulunan, 60-100 cm kadar yükseklikte, örümcek ağsı beyaz kıllı, dikenli, üst kısımlarında dallanan otsu bir bitkidir. Yapraklar iri, ait yapraklar tüysü kesik, kısa saplı, üsttekiler gövdeye bitişik, iri dikenli dişlidir. Haziran ayında açan çiçek tablaları iri, kırmızı menekşe renginde, sargı yaprakları sarımtrak, uzun dikenlidir. Yusufeli’nde, bitkinin kökleri toz haline getirilip enfiye gibi kullanılmaktadır.
Anadolu’da deve dikeni, eşek dikeni, gengel, gerger, kenger adlarıyla tanınmaktadır. Yunanca apo (από) ‘-den’ eki ve trahis (τπαχύς) ‘keskin, sert, kaba’ kelimelerinden oluşmuştur (Latince Onopordum acanthium, İngilizce Scotch/Giant thistle, Almanca Eselsdistel, İtalyanca Onopordo tomentoso)
Çeykodim Yaprakları toplu, dişli kenarlı ve tüylü, üzerlerinde mor renkli damarları
bulunan sarı, beyaz çiçekli bir ot adı (Çamlıhemşin). Anadolu’da ‘circir, roka otu’ sulak tarlaLarda sebze olarak bahçelerde yetistirilebilen kokulu ve hafif baharatlı bir bitkidir. (Latince Eruca sativa Almanca Echte rauke, İngilizce arugula, rocket, Fransızca roquette cultivée, İtalyanca Rucola, ruchet-tarocket)
Çivana Dere kenarında yetişen ve yemeği yapılarak yenilen bir bitki adı. Çiçeği balon şeklinde olduğundan çocuklar tarafından oyun amaçlı patlatılırdı (Yusufeli). Çocukların oynadığı oyun sırasında şu tekerleme söylenirdi: Çi çi çivana/ arpa, buğday, pivana/ sarı kuşun saçağı/ İsmail’in bıçağı/ karga çalı döşürdü/ nene kgılik pişirdi/ onu da karga aldı kaçırdı/ pıırr!…” (Yusufeli)
Delice otu Buğday tarlasında yetişen yabani ot (Akçaabat). Anadolu’da karaçayır, karamuk otu (Latince Lolium Temulentum; Giftig rajgræs, 독보리, ドクムギ, 毒麦, Плевел опьяняющий, Dårrepedelice ). Tarlaya buğday ekilmeden önce delice otu yetişmemesi için tarlaya bölgede göz taşi olarak bilinen bakır sülfat maddesi dökülmekteydi (Trabzon)
Efek Yaban yoncası (Şebinkarahisar). Anadolu’da efek (Isparta, Konya); efenk
“kurutularak kı-şın hayvanlara verilen, bağla veya karaca ot denilen bir türlü bitki” (İzmir, Kütahya) olarak bilinmekte olup, Yunanca afaki (ἀφάκι) “yabani yonca” kelimesinden ödünçlenmiştir.
Ezerte Yemeği yapılan geniş yapraklı, hoş kokulu, yabani bir bitki adı (Trabzon Şalpazarı); ezerteri “anason” (Torul)
Galdirik veya kaldirik, Ordu, Giresun ve Trabzon Şalpazarı ilçesinde hodan otuna denilmekte olup Anadolu’da ayrıca Anadolu’da hıyar otu, Ispıt, Sığırdili, Turşu Otu, Zenbil çiçeği adlarıyla da bilinmektedir. Ziraati yapılmayan, bahçelerde kendiliğinden yetişen ve toplanıp saplarından kızartma yapılıp yenilen bir ot türüdür. Ayrıca galdurayak (Sinop), galdırık (Şalpazarı, Şarkıkarahisar) formları da tespit edilmiştir. Galdirik otu, yıkanıp soğuk suda haşlanıp, süzüldükten sonra, yeşil soğan ve pırasayla kavrularak yemeği; yıkanıp, haşlanıp, soğutulduktan sonra tuz, sirke ve sarmısakla birlikte bir kavanozda bekletilirse turşusu; yıkanıp, haşlanıp içine pirinç et karışımı doldurulup sarılarak dolması yapılmaktaydı. Şalpazarı’nda galdırık gavurması bıçakla doğrandıktan sonra yıkanıp suyu süzülen galdırıklar, haşlandıktan ve suyu tekrar süzüldükten sonra önceden haşlanmış barbunya fasülye ile eşit oranlarda karıştırılıp, soğan eklenmiş kızgın yağda kavrularak hazırlanmaktadır. Trabzon’un doğunda tomara adıyla bilinmekteydi. (‘Hodan otu’, Latince Borago officinalis (Danimarka Hjulkrone, Almanca Borretsh, İngilizce borage, İspanyolca Borraje, Fransızca bourrache, İtalyanca Borragine)
Ğoybol veya gorbol Sapı soyulduktan sonra, daha çok çocuklar tarafından çiğ olarak yenile-bilen, çanakları çabuk dökülen, kısa ömürlü bir çiçek adı olup börek yapımında da kullanılmaktaydı (Çamlıhemşin)
İfteri, Eğrelti otunun Trabzon’daki adıdır. Anadolu’da eğrelti otu ve ereti
formlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Karadeniz Rumcası ifteri (ιφτέρέα [Santa, Trabzon, Ordu, Gümüşhane) formunda kaydedilen kelime Yunanca ‘eğrelti otu’ anlamındaki fteri (φτέρη) kelimesinden ödünçlenmiştir. Lazca limhana (Hopa, Fındıklı), vimxana (Hopa) ve limxona (Pazar) Gürcüce imhi (Borçka), Hemşince yığma, yıhma (Hopa Kemalpaşa) adlarıyla bilinmektedir.
Lahnitsa Yaz aylarında pembe silindir şeklinde çiçekler açan, yapraklarından ezme
ve sarma da yapılabilenn bir yayla çiçeği adı (Maçka, Tonya). Torul’da lafirida, Yusufelinde dağ pancari, Şalpazarı’nda gelin parmağı adıyla bilinmekteydi (Latince Polygonum spp.)
Pisik otu, Beyaz renkli ve yumuşak tüylü çiçekleri olan bir çayır çeşidinin adıdır (Trabzon Şalpazarı). Pisik ise ‘kedi’ anlamına gelmektedir.
Zığal veya zuğal daha çok dağ köylerinde mısır ekilmeyen bölgelerde, sınırlı miktarda yetiştirilip, yeşilliği hayvan yemi, tohumları ise toplanıp, kurutulup, dibekte dövülüp, sütlaç yapılmakta kullanılan, horozibiğine benzer, beyaz bir ot adıdır (Trabzon, Rize) halk arasında dağ pirinci adıyla da bilinmekteydi. Mısır tarımı öncesine insanlarca sonrasında hayvan yemi olarak tüketilen bir darı çeşidi olduğu sanılmaktadır. Rize ve Trabzon’da zuğallamak ‘ot, bitki yolmak, koparmak’, zugal “kırpıntı, tortu”, zığal çorbası zığal otundan yapılan bir yemek adı ve Lazca ziğali “taneleri henüz ortaya çıkmaya başlamış mısır” formları kaydedilmiştir.
Acimuk, ‘tarlalarda kendiliğinden yetişen, tadı acı yabani bir ot cinsi’ (Ordu, Giresun) ve ‘maydanoz’ (Giresun) anlamlarında kullanılmaktadır. Anadolu’da delice otu, karaçayır ve acımuk adlarıyla “en çok buğdaylar içinde bulunan ve delice, karamuk da denilen acı tohum” (Tokat, Konya, Yozgat, Antalya, Çankırı) olarak bilinmekteydi (Latince Lolium Temulentum, Almanca Taumel-Lolch, İngilizce Ryegrass, darnel, İspanyolca cizaňa, İtalyanca Loglio Ubriacante)
Baluk oti, derede balık yakalamak için kullanılan zehirli bir ot cinsi (Trabzon), Latince Anamirta cocculus
Bades bot. Fiğ otunun tohumu; haşlanarak yenilirdi (Torul, Kürtün)
caba otu Beyaz yünleri siyaha boyamak için kullanılan bir yabani ot adı (Ordu). Anadolu’da caba “toprak tencere” anlamında (Kastamonu, Çankırı, Sinop, Ankara, Safranbolu, Zonguldak) olup, otlar ve yün bu kap içinde birlikte kaynatıldığından bu ismi almış olabileceği gibi, aynı zamanda ‘ağrı’ anlamına da geldiğinden, ağrı dindirici olarak halk hekimliğinde kullanıldığından da bu adı almış olabilir. Deyim: ‘Caba verilen eşeğin dişlerine bakılmaz’ (Batı Trakya, İskeçe)
Cavina Kuzukulağı otu (Yusufeli). Ortalama 80 cm boyunda Mayıs ile Ağustos ayları arasında çiçeklenen bir bitkidir (Latince Rumex acetosa, Almanca Sauerampfer; İngilizce common sorrel, sour dock; İspanyolca Acedera; Fransızca oseille; İtalyanca Romice acetosa)
Cıbarca bot. Eğrelti otu (Espiye); çıbıra (Eynesil) Bkz. İfteri.
Cil, semerlerin içine konulan ve hasır yapılan hasır otu (Gümüşhane, Giresun,
Antalya, Ağrı). Ayrıca çil ‘sepet yapmakta kullanılan bir çeşit kamış’ formu kayıtlıdır (Artvin, Amasya, Erzurum, Bitlis). Hasır otu, Anadolu’da bağırsak solucanlarını dü-şürtmek için kullanılırdı. Latince Cyperus alopecurides (Almanca Arabische binse, İngilizce foxtail flatsedge). Ermenine čil ‘kamış’ kelimesiyle ilişkili olup, ayrıca ‘filiz; bitkilerin yeni süren taze kısımları’ (Giresun) ve Anadolu’da aynı anlamda (Erzincan, Elbistan, Bitlis, Van, Alucra, Bolu) ve cillik (Kars, Erzurum) formlarında kaydedilmiştir.
Cimḉar, ısırganotu (Yusufeli); cincar (Şavşat). Doğu Karadeniz bölgesinde sırgan adıyla bilinmektedir (Latince Urtica diocia)
Çakal tabanı Bir yabani ot türü (Akçaabat)
Dana boğan, Dana gıran Dalları eskiden hasta olan buzağıların boğazlarında delik açmak için kullanılan bir çalı adı (Şalpazarı)
Çeküm, çam ve armut ağaçlarının dallarıda görülen ökse otunun adıdır (Kelkit, Şiran)
Çıpara, eğrelti otuna benzeyen bir ot çeşidi (Trabzon Şalpazarı)
Çinçar bot. Isırgan otu (Şavşat). İlkbaharda tazeyken toplanır, yıkandıktan sonra kaynar suda haşlanıp suyu süzülür. İnce kıyıldıktan sonra tekrar kaynatılır, üzerine şor tulum peyniri eklendikten sonra tereyağı ve istenirse yumurta (kırılarak) eklenip yenilirdi.
Çişon veya çuşon Ağaca sarılarak büyüyen, yaprakları hayvan yemi, dalları ihasır örgüsü olarak kullanılan, meyveleri yenilen bir sarmaşık türü (Trabzon, Rize). Kışın, kar yağışının ardından başka yiyecek bulamayan karatavuk bu sarmaşığa konmakta ve çişonu bekliyen avcılar için kolay av olmaktadır: ‘Karatağuk çişona attımda vuramadım/ O domuzun kızına dedim kandıramadım’
Çüven Meyan kökü (Giresun). Helvanın özü çüven veya düven adıyla bilinen meyan kökü olup, 20 litre suya 500 ya da 750 gram çüven kökü atılır ve ateşe konup, kaynatıldıktan sonra, 1 litre ıhlamur çayı renginde su elde edilirdi.
Demroğ oti Siğil, sivilce ve mantara sürülünce iyileştirdiğine inanılan bir ot adı (Akçaabat)
Ekşi Otu Yonca otu (Latince Trifolium spp.). Dört yapraklısını bulanın isteklerinin gerçekleşeceğine inanılırdı. Genç kızlar ekşi otini gece yatmadan yastıklarının altına koyarlarsa rüyalarında evlenecekleri erkeği göreceklerine inanırlardı (Sürmene). Trabzon’da insanlar ve hayvanlar tarafından yenilebilen tadı ekşi bir ot cinsi olan kuzukulağı da ekşi otu ve ekşica olarak anılmaktaydı.
Firten Pire kapan otu ve papatya anlamalrına gelmekteydi (Trabzon). Geç dönem Yunanca pirethron (πύρεθρον το) “duvar kenarı otu, Anthemis pyrethum”, Yunan dialektlerinde (Limni, Kıbrıs) firatho (φυραθο), firtho (φέρθο) “Papatya; anacykus pyrethrum” (Latince Chrysanthemum cinerifolium (İngilizce pyrethrum) ve papatya Latince Matricaria chamomilla (Yunanca margarita [μαργαρίτα]) karıştırılmış olmalıdır.
Gerdüme Tere otu; sulak yerlerde yetişen yenilir, yeşil renkli bir otun adıdır. Karadeniz bölfgesinde Gerdüme (Ordu), gedim (Rize), kerdeme (Giresun), Anadolu’da gedime (Burdur, Aydın), gadime (Manisa), gerdeme (Denizli, Balıkesir, Eskişehir, Konya, İçel, Antalya, Muğla) ve kerdime (Burdur) formları kaydedilmiştir. Antik ve Orta Dönem Yunanca kardamon (κάρδαμον το) “tere” kelimesiyle ilişkilidir (Latince Lepidium sisymbrioides, İngilizce Cress, Almanca Kresse, Fransızca Cres-son, İtalyanca Crescione, İspanyolca Berro, Balsamita, modern Yunanca kardamo). Hemşin’de kullanılan godim formu Ermenice kotem, kotim kelimesinden ödünçlenmiş olmalıdır.
Gücüktene Lapaza veya labada otu (Giresun) “Sis dağında yetişen ve çorba yapılan otsu bitki” anlamıyla kayıtlıdır (Giresun)
Güllük Eğrelti otuna benzeyen, hayvanların altına serilen bir ot cinsi (Trabzon Şalpazarı, Ordu, giresun), Trabzon ve Rize’de maçital adıyla bilinmekteydi.
Horhon bot. Çayırda, tarlada bulunan ayrık otu (Rize)
Hölek, Bir yabani sarmaşık cinsi (Yusufeli), “Hölek otu yerde olur, oraya buraya dolanır. O pişirilir. Kadın ona oturur” (Yusufeli Erdemler mahallesinde, hamile kalmak için kullanılan yöntem).
İspirik Süpürge otu (Şebinkarahisar). Ayrıca ‘çalı, çırpı, odun artıkları, çıra parçaları’ anlamı kaydedilmiştir (Şavşat)
Karaşabla Isırgan otuna benzeyen, yapraklarından siyah renkli bir boya elde edilen, kötü kokulu bir yaban otu adı (Şebinkarahisar)
Kenevir Doğu Karadeniz bölgesinde antik çağdan bu yana yapılan kendir tarımı ne yazık ki 20. yüzyılın son çeyreğinde terkedilmiştir. 1935 yılında bölgeyi gezen Gökgöl, hiç bir bölge-de geniş ziraatinin yapılmadığını, 1-2 dö-nümlük tek bir tarla bile göremediklerini, hatta müstakil olarak ufak bir tarlayı bile işgal ettiğini görmedeğini, genellikle mısır tarlasının bir kenarına bir kaç yüz metrelik yerlerin kenevire tahsis edildiğini belirtmiştir.
Kımi Yemeği yapılan bir ot çeşidi (Şavşat)
Kırtıl Yaylalarda yetişen dikenli bir bir ot cinsi (Giresun, Trabzon).
Kinzi, ot. Kişniş otu. Maydanozgillerden 20-60 cm boyunda yapraklı bir ot ve bu bitkinin baharat olarak kullanılan meyvesinin adı (Hopa, Borçka, Samsun, Ordu, Malatya). Hopa’da bakla yemeğine ve kahvaltılık olarak cevizle hazırlanan acikaya konulurdu. Ermenice ginj ‘kişniş’ ve Türkçe kişniş olarak bilinen kelime Farsça kişnic kelimesinden ödünçlenmiştir (Latince Coriandrum Satirum)
Kirno Haziran ayında açan, uzun gövdeli, mısır yaprağına benzeyen gövde yaprakları, beyaz taç yaprakları ve turuncu renkli uzantıları olan bir çiçek/zambak türü (Sürmene).
Amaryllidaceae ailesinden bir zambak türü olup, Latince Crineae, Genus Crinum, Crinum olarak adlandırılmaktadır. < Antik Yunanca krinon (κρινον), krinea (κρινεα) “beyaz zambak” kelimesinden ödünçlenmiştir.
Kolotura Daha çok mısır tarlalarında rastlanılan bir ot türü (İkizdere)
Kuş pancarı Yemeği yapılan ya-bani bir ot türü (Trabzon Şalpazarı)
Lapaza Labada; Rumex cinsinden 1-1.5 m boyunda, yeşil renkli yaprakları 30-50 cm
çapında bir ot çeşidine verilen isim olup kaynatılan suyu ve lapası ilaç olarak kullanılırdı (Trabzon, Rize), labaza (Akçaabat, Tonya). Karadeniz bölgesinde ‘gücüktene’ (Giresun) ve ‘şortoh’ (Hemşin)Anadolu’da evelek, evelik, avelik, develik, düvelik, everek, geğeş, ılıbada, ilabada, kertilce, öfelek, şabla, tirşo ve dulavrat yaprağı adlarıyla bilinmekteydi. Trabzon ve Rize yaylalarında taze lapaza yapraklarından sarma yapıldığı bilinmektedir. Anadolu’da bu dolmaya evelek dolması adı verilmekte olup, Erzurum’da lapaza yaprakları kışın kullanılmak için saç örgüsü şeklinde örülerek kurutulurdu. Tokat’ta gığış adı verilen meyvelerinden bir çeşit çay yapılırken Van’da tirşo adı verilen bitkinin kökü, halk hekimliğinde yara tedavisinde kullanılırdı. Yunanca lápato (λάπατο), Antik Yunanca lápathon (λάπαθον) ‘yaprakları salata olarak kullanılan bir sebze, rumex patientia’ sözcüğünden ödünçlenmiştir. Türkçe kaynaklarda adı ilk oalrak lebede/lebeta formunda Hızır Paşa’nın Müntehab-ı Şifa kitabında kayıtlıdır (1410 öncesi). Lapaza’nın Anadolu’da bilinen türleri: Conglomeratus, R. Crispus (Kastamonu’da evelik veya sığırkuyruğu), R. Obtusifolius (Van), R. olympicus Boiss (Bursa Uludağ), R. Patentia (Erzurum’da evelik), R. Pulcher (Van’da tirşo) ve Karadeniz bölgsinde bolca yetişen R. Alpinus (Trabzon, Rize, Anzer Yaylası) olarak tespit edilmiştir.
Liğoriça İlkbaharda yetişen ve kökü yenen bir yaban otu (Tonya)
Lor Dere kenarlarında yetişen bir ot çeşidi (Hemşin), lör otu (Rize). Ermenice lōṙ ‘yosun’ kelimesinden ödünçlenmiştir.
Maçital ve mazidal Tek dallı bir çeşit eğrelti otu olup, ahırda ineğin altına sermek için kullanılırdı (Sürmene, Of, İkizdere); matsutal (Of); matiḉali (Çayeli)
Madımah, Meyan kökü, ayıkulağı; “semizotuna benzeyen, ilkbaharda kırlarda biten,
yemeği yapılan bir çeşit bitki” (Gümüşhane), maduk “kökü yenen bir çeşit yaban otu”, madımak DS 3101 (Giresun, Ordu); madamak (Giresun); madimak (Giresun). Anadolu’da madık (Van), madımak (Kastamonu, Samsun, Amasya, Tokat, Erzurum, Sivas), mardımalak (Konya, Niğde, Kayseri), madımalak (Gümüşhane, Çorum, Erzurum, Tokat, Malatya, Sivas, Yozgat, Ankara, Niğde, Konya) formları kaydedilmiştir. Ermenice matutak (mariyrak), matuk (Bayburt, Muş, Van) ‘meyan kökü’ kelimesiyle ilişkilidir.
Makakel Dere kenarlarında yabani olarak yetişen, kabuğu soyularak gövde kısmı yenilebilen, maydonozgillerden bir ot türü (Yusufeli)
Manuşak veya manişak Menekşe. Karların eridiği su-lak alanlarda yetişen mor renkli bir yayla çİçeği (Trabzon): ‘Guzım geldun yayladan/ Getırdun mi manişak/ Güldi da dedi bağa/ Ha da utanmaz uşak’. Karadeniz Rumcası manuşakin, manuşak (μανουσάκ [Ordu, Santa, Gümüşhane]), Ermenice manuşak, Türkçe menekşe, Azerice benefşe oalrka bilinen kelime Farsça aynı anlama gelen banafşe (بنفشه) sözcüğünden ödünçlenmiştir.
Maranta veya maranda Yabani kadife çiçeği; sarı renkli, hoş kokulu bir yayla çiçeği
(Trabzon, Gümüşhane). Eskiden çocuklar ve genç kızlar maranta çiçeği ile kaynatılmış sularda yıkanıp, mis gibi kokarlardı: ‘Yayla marantasını/ Elumde guruturum/ Anca sevdicuğumu/ Elursam unuturum. Karadeniz Rumcası amaranton ([αμάραντον] Giresun, Trabzon), maranton (Santa) olarak bilinen çiçeğin adı Yunanca ölmeyen, solmayan anlamına gelen amarantos (αμάραντος) kelimesinden ödünçlenmiştir (Latince amaranthus Tricolor, İngilizce amaranth; İspanyolca amaranto; Almanca Hauswurz; Fransızca amarante; İtalyanca amaranto)
Mart çiçeği Bahar habercisi sayılan kış mevsimi henüz sona ermeden açan, göbek kısmı sarı taç yaprakları eflatun renkli bir bir çiçek türü (Sürmene), Trabzon Şalpazarı’nda marul çiçeği, Giresun Görele’de mor çiçeği, Anadolu’da çuha çiçeği olarak bilinmekteydi (Latince Primula veriş)
Mayıs dikeni Kamış gövdeli, dikenli, yaban gülü benzeri çiçekleri ve tespih taneleri şeklinde kırmızı meyveleri olan bitki (Maçka, Tonya)
Mertezim İlkbaharda yetişen yabani tür bir soğan, nane (lözme), patates (yemasi), karalahana, iç yağı (steas), mısır unu, tuz yoğurularak pileki’de yapılan bir çeşit ek-mektir (Dernekpazarı Zenozana)
Günümüzde yabani soğan bulunması zor ol-duğundan yerine soğan ve pırasa kullanılmaktadır.
İkizdere’de miroloto “içyağ, taze soğan veya pırasa karıştırılarak yapılan mısır ekmeği” olarak bilinir.
Merulcan, merevcen, merülcen Böğürtlene benzeyen dikenli bir bitkinin taze iken yenilebilen, turşu kavurması, mıhlaması yapılan kiremit renkli dikeni (Giresun Yağlıdere, Ordu), meravulcan (Eynesil); marulcan (Giresun Bozat). Mayısın ilk haftasında dikenlerin uçlarından çıkmaya başlar ve yaz aylarında da devam eder. Yetiştiği yere göre 15-20 cm. arasında değişen kahverenginden yeşile doğru değişen otlar çiğ olarak da yenir.
Molaşa Ebegümeci, hatmi çiçeği (Trabzon, Giresun, Gümüşhane); malaşa (Trabzon),
moloş (Gümüşhane (Rize, Gümüşhane). Ermenice mološ veya Geç dönem Yunanca molohion (μολόχιον το) ‘hatmi çiçeği, ebe gümeci” kelimelerinden ödünçlendiği iddia edilmiştir. Karadeniz Rumcası μολοχιν (Giresun, Ünye), μολοχ (Trabzon, Haldiya), μολοζ (Santa, Haldiya) formlarında kayıtlıdır. Anadolu’da sekiz ebegümeci türü bilinmekte olup, tüm türler ebegümeci olarak isimlendirilmektedir. Tüm ebegümeci türleri yaprak, çiçek ve saplarında bamyada olduğu gibi sümüksü bir madde içermektedirler. (Latince Malva, İngilizce Mallow, Almanca Malve, İspanyolca malva, Fransızca Mauve, İtalyanca Malva)
Niça bot. Sığırkuyruğu (Trabzon). Scrophulariaceae familyasından, bir veya iki yıllık
otsu bir bitki olup (Maçka), Anadolu’da bulunan 200 kadar alt türü devedili ve burunca otu olarak isimlendirilmektedir. Doğu Karadeniz’de sık rastlanılan alt tür: Latince Verbascum thapsus (Almanca Kleinblütige königskerze; İngilizce Common Mullein; İspanyolca Verbasco; İtalyanca Ver-basco Tasso Barbasso)
Sakarca Anadolu’da çiğdem ve mahmur çiçeği olarak da bilinen zambakgillerden bir çiçek olup (Ordu, Giresun), ayrıca sokarca (Tirebolu) ve çökülce (Fatsa Kumru) adlarıyla da bilinmekteydi. Taze sarmısağa benzer, yaprakları daha incedir. Mıhlaması, kayganası, çorbası ve turşusu yapılan, ziraati yapılmayan, bahçelerde kendiliğinden yabani olarak yetişen sakarca, ilkbahar mevsiminde toplanır ve tüketilirdi. Sakarca mıhlaması: sakarca temizlenir, haşlanır ve süzülür. Soğanla ve baharatla kavrulur. Kavrulan sakarca bir kez karıştırılır ve üstü kapatılıp 10 dakika bekletildikten sonra yenilirdi. Sakarca Kayganası: mıhlaması gibi haşlanır, temizlenir ve süzülür. Suyu kalmayacak şekilde süzüldükten sonra börek tavasında, önlü arkalı, yumurtayla beraber kızartılırdı. Sakarca Turşusu: sakarca temizlenip, haşlanıp, süzüldükten sonra soğutulur. Bir kavanoza sarmısak, biber ve sirkeyle ko-ulup en az 3 gün bekletilirdi.
Sikseya Ökşe otu (viscum album); yaşlı ağaçlara dadanan asalak bir çeşit sarmaşık olup meyveleri zehirlidir (Trabzon). Anadolu’da ögse (Zonguldak), aliverik, çekem, burç, purç, gökçe, gevele, güvelek, gövelek isimleriyle bilinmektedir. Ökse otunun asalaklığından esinlenerek ‘tomurcuklanmış ağaçlara dadanan bir böcek’ (Nevşehir) anlamı da bildirilmiştir. Antik Yunanca isia (ἰςία η) “ökse otu” kelimesiyle ilişkili olup Karadeniz’de ayrıca aliverik, Gümüşhane’de çeküm adlarıyla da bilinmekteydi. Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’da rastlanan, köklerinin yardımıyla elma, armut, kiraz, kavak, çam ve köknar gibi yumuşak odunlu ağaçlarda asalak olarak yaşayan, yeşil yapraklı, sarıçiçekli, beyaz, insanlar için zehirli meyveleri olan bir sarmaşıktır. Daha çok yaşlanan ağaçlara musallat olur, yerleştiği ağaç bir kaç yıl içerisinde kuruyup çöker. Beyaz renkli nohut büyüklüğündeki meyvalarının içi yapışkan ve zehirli bir maddeyle doludur. Urfa, Gaziantep ve Van’da meyveleri ezilerek romatizma ağrılarını gidermek ve cerahatli yaraları açmak için kullanılır. Trabzon’da ise sadece yaprağı ezilerek, sedef hastalığına iyi geldiği için kullanılmaktadır. Türkçe ökse otu ise Yunanca oksos (οξος) “bir üzüm cinsi” kelimesiyle ilişkili olup anlam genişlemesiyle bu bitkinin de adı olmuş olmalıdır (Latince Viscum album, İngilizce Mistletoe; Fransızca Gui; İtalyanca Vischio comune; Almanca Mistel; İspanyolca Muerdago)
Sütdoğan, Sütleğen otu (Latince Euphorbia spp). Gövdesi kırıldığı zaman, içinden beyaz renkli bir sıvı salgılanan bitki adı (Trabzon Şalpazarı)
Timira, Kekik otu (Torul) (Latince thymbra, thymus vulgaris (İngiliz-ce thyme, İspanyolca tomillo, Fransızca thym, Almanca thyme, İtalyanca timo)
Tomara veya tomari bot. Galdirik veya hodan otu. Ziraati yapılmayan sulak yerlerde,
ırmak kenarlarında, bahçelerde kendiliğinden yetişen bir bitki olan hodan otuna denilmektedir. Geniş yapraklı hayvanlar tarafından yenilen, salatası ve turşusu yapılıp, yenile-bilen bir ot türü olup tomara ve tomari (Trabzon, Rize); fomara (İkizdere); tomarı (Rize) formları kayıtlıdır. Otların elle toplandığı dikkate alınırsa Anadolu Türkçesinde de avuç dolusu anlamına gelen tomar kelimesi muhtemel köken olabilir. Yunanca tomarion (Τομαριον) ‘bir avuç, bir tutam’ kelimesiyle ilişkilidir.
Zimilaçi veya zimilanç bot. Anadolu’da Gürcü otu adı ile bilinen smilacaceae
ailesinden böğürtlene benzeyen yabani bir bitkinin, kiremit renkli yumuşak dikeninin adıdır (Trabzon, Rize, Artvin). Çocuklar tarafından çiğken bile yenilmektedir. Taze toplanıp pişirilebileceği gibi turşusu yapılıp soğan veya pırasayla kavrulabilir. Âşık Mehmet, zimlanke olarak kaydettiği (1598), gövdesi insan boyunda, kırmızı-yeşil yapraklı bu dikenli bitkinin, pişirilip sirkede terbiye edilen turşusunun yendiğini, balgama sebep olduğunu, bazı Anadolu şehirlerinin yanısıra Trabzon dağlarında da bol miktarda bulunduğunu yazmaktadır. Zimilaçi (Çayeli), zmilanç (Dernekpazarı); izmilanka (Trabzon); zimbilaçi (Güneysu); zimbilaçı (Rize); zilmaç (Ardeşen Oce); zimilacı (Rize); zimlenga DS 4558 (Trabzon); zimilange (Maçka); mizmilak (Sürmene) formları derlenmiş olup, Gürcüce zmilaki; Osetçe samilaq formları kaydedilmiştir. Antik Yunanca smilas (σμίλας ή), Orta Dönem Yunanca smilakion (σμιλάκιον τό) “smilax” kelimesinden ödünçlenmiştir (Latince Smilax (Almanca Stechwinde, İngilizce Sarsaparilla, smilax, İspanyolca Zarzaparilla, Fransızca Salseparielle, İtalyanca Salsaparigia)
Hoşguran veya hoşgıran otu İlkbaharda tarlalar ekildikten sonra mahsül aralarında kendiliğinden yetişen, küçük yapraklı ve yaprakları beyaz bir tozla kaplı ve yemeği yapılan bir ot türü olup kızartılarak yenilirdi (Trabzon Şalpazarı). Anadolu’da hoşkuran “Tarlalarda yetişen yenilebilir bir çeşit ot” adıyla bilinmektdir.
Hoşforom Yemeği yapılan bir yabani ot adı (Torul)
Lamsun veya lamsan Anavatanı Akdeniz bölgesi olmakla birlikte, Doğu Avrupa’da
da bazı türlerine rastlanılan, ekin tarlalarında kendiliğinden yetişen ve sığırlara yedirilen, Brassicaceae ailesinden havuca benzer bir bitkidir (Trabzon). Geç Dönem Yunanca lampsani (λαμψάνη η) “Sinapi alba” kelimesinden ödünçlenmiş olup, Karadeniz Rumcasına lampsan (λαμψάν [Trabzon]) formunda girmiştir (Latince Sinapis alba (Bulgarca sinap (Синап), İngilizce White mustard, Almanca Weißer Senf, Fransızca Moutarde blanche, İtalyanca Senape biancha)
Tarhuli Tarla kenarlarında yabani olarak yetişen, yenilebilir bir otun adıdır (Çayeli). Tarhuli kavurması, pazı kavurması gibi yapılmakta hatta bazen pazı ile tarhuli karıştırılarak da yapılabilmaktadır.
Tilahaş Tarlalarda kendiliğinden yetişen ve taze filizinin kabuğu soyularak yenilebilen bir bitki türü (Yusufeli)
Vado Ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından yemeklere de konulan hoş kokulu
bir bitki adı (Trabzon). Anadolu’da yabani mercanköşk, keklik otu, güveyi otu, güvey otu adlarıyla bilinmektedir. Antik Yunanca vatos (βάτος) kelimesinden ödünçlenmiştir (Latince Origanum vulgare)
Mamula Kırmızı meyvaları bulunan bir tür diken çeşididir (Trabzon, Rize). Kuşburnu benzeri mamula meyvesinin iinde özü vardır; sakıza katılır, sakız onunla patlatılırdı.
Puğre, puğri İnsan ve hayvanlar tarafından yenilmeyen, mavi çiçekli bir yayla bitkisi (Hemşin)
Zumbana Kır menekşesi (Akçaabat).Yapraklarından yemek yapılıan çiçek Torul’da zunzuna olarak bilinmekteydi.
Zimilaçi, zimilanç Anadolu’da Gürcü otu adı ile bilinen smilacaceae ailesinden böğürtlene benzeyen yabani bir bitkinin, kiremit renkli yumuşak dikeninin adıdır (Trabzon, Rize, Artvin). Ordu ve Giresun’da (Bkz.) merülcen adıyla bilinmektedir. Çocuklar tarafından çiğken bile yenilmektedir. Taze toplanıp pişirilebileceği gibi turşusu yapılıp soğan veya pırasayla kav-rulabilir. Aşık Mehmet, zimlanke olarak kaydettiği (1598), gövdesi insan boyunda, kırmızı-yeşil yapraklı bu dikenli bitkinin, pişirilip sirkede terbiye edilen turşusunun yendiğini, bal-gama sebep olduğunu, bazı Anadolu şehirlerinin yanı sıra Trabzon dağlarında da bol miktarda bulunduğunu yazmaktadır.
Terminoloji: Zimilaçi (Çayeli Raşot), “deve dikeni; Geçit vermeyen sık dikenlik. Kambi bu dikenin tepesi, tepe filizidir”, “Kışın yuvarlak, kırmızı meyvaları olan bir diken cinsi” RK 116; zmilanç (Dernekpazarı Zenozana); izmilanka ; zimbilaçi (Güneysu); zimbilaçı (Rize); zilmaç (Ardeşen Oce); zimilacı “kışın yemiş veren bir diken” DS 4388 (Rize); zimlenga (Trabzon); zimilange ; mizmilak “diken” (Sürmene)
Gürcüce zmilaki; Osetçe samilaq . Antik Yunanca smilas (σμίλας ή), Orta Dönem Yunanca smilakion (σμιλάκιον τό) “smilax”. Latince Smilax
Karadeniz florasından diğer yabani bitkilerden bazıları (Copyright © 2021 Özhan Öztürk)
Kaynakça
BİLGİN, M & YILDIRIM, Ö. (1990), Sürmene. Sürmene Belediyesi Kültür Yayını. İstanbul. s. 571
BLÄSING, U. (1992), Armenisches Lehngut im Türkeitürkischen am Beispiel von Hemşin. Amsterdam-Atlanta # 80;
Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I- II (2004), Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. s. 75
BUCAKLİŞİ, İ.A. & UZUNHASANOĞLU, H. (1999). Lazuri- Turkuli Nenapuna. Akyüz Yayıncılık. İstanbul. s. 6, 411, 415
COŞKUN, O. (2002), İkizderemiz. s. 55, 58
DANKOFF, R. (1995), Armenian Loanwords in Turkish. Harrassowitz Verlag. Wiesbaden. s. 105
DEMİR, N. (2001), Ordu İli ve Yöresi Ağızları. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. s. 347
EMİROĞLU, K. (1989), Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü. s. 154, 170, 182, 240
GEDİKLİ, F. (2004), Akçaabat Yazıları. Yedirenk Yayınları. İstanbul. 185, 191, 197, 207, 240
KABADAYI, M. (2001), Doğu Karadeniz Lehçeleri Karşılaştırmalı Sözlüğü. İstanbul. s. 45
KALYONCU, H. (2001), Trabzon-Tonya Ağzının Dilbilgisel Özellikleri ve Tonya Sözlüğü. Trabzon. s. 95, 97
KARA, İ. (2001), Güneyce. Dergâh Yayınları. İstanbul. s. 82
ÖZTÜRK, Özhan. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. Heyamola Yayınları. İstanbul, 2005
ÖZCAN. S (1990), Gümüşhane Kültür Araştırmaları ve Yöre Ağızları. Kültür Bakanlığı. s. 452
PAPADOPULOS, LP. (1958-1961), Ιστορικόν Αεξικόν της Ποντικης διαλέκτου. Atina. I: 50, I: 514, II: 17, II 51, ΙΙ: 472
TEMEL, Ö. 1999, “Koz Helvası”, Görele Lisesi Dergisi, sayı 21 s.15-16
TIETZE, A. (1999), Anadolu Türkçesindeki Yunanca, İslavca, Arapça ve Fars-ça Ödünçlemeler Sözlüğü. Simurg. İstanbul. s. 213, 244
Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi (1939-1951). Maarif Matbaası. İstanbul. s. 471, 507
Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963-1976). Ankara. s. 1996, 2416, 3062, 3065, 3101, 3111, 3208, 3326, 4387, 4388, 4558
TÜRKYILMAZ, H. İ. (1995), Dünden Yarına Tüm Yönleriyle Eynesil. Eynesilliler Kültür ve yardımlaşma derneği. s. 183
TZITZILIS C. (1987) Griechsche Lehnwörter Im Türkıshen. Österrecheschen Akademe Der Wıssenschaften. Wıen. s. 48, 88, 109, 118
URAZ, M. (1933), Halk Edebiyatı Şiir ve Dil örnekleri. Suhulet Kütüphanesi. İstanbul. s. 489, 514, 520
YANIKOĞLU, B. (1943), Trabzon ve Havalisinde Toplanmış Folklor Malzemesi. İstanbul. s. 269
Yiyeceklerimizin Doğal ve Kültürel Çevresi Işığında Rize Mutfağı (1996), Rize Halk Eğitim Merkez Müdürlüğü Yayınları (4) Rize. s. 42, 70
ZÜBEYR, H. ve REFET, i. (1932), Anadilden Derlemeler. Ankara s. 50