Yayla, yaz mevsiminde hayvanların otlatılması, kışlık çayır biçilmesi amacıyla çıkılan yüksek platoların adıdır. 10. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda yaylak ve yaylak formunda ‘yazlık konaklama yeri’ olarak geçmektedir: ‘aşıl kaya yaylagım, kızıl kaya kışlagım ol’ (Irk Bitig). Ayrıca 13. Yüzyıl öncesi kayıtlarda ‘yaz mevsimi için yerleşmek’ anlamıyla yayla (Osmanlı), ‘yaz mevsimi geçirmek’, yaylamak (Kuman), yayla- (Kıpçak), yaylamak (Uygur) formları da tespit edilmiştir.
Türk dillerinde yay “’yaz mevsimi’ anlamına gelmekte olup (Azerice yay; Karaçayca, Kumıkca, Kazakca, Özbekce, Uygurca jaj; Tatar jêj; Kırgızca ž’aj; Tuvanca čaj; Hakazca čaja; Yakutca saj) bu kelimeden –la son ekiyle türetilmiştir. Trabzon Rumcası parhar, Hemşince ler, Lazca ğola kelimeleri bölgede yayla ile eş anlamlı kullanılan kelimelerdir.
yayla ortası Yaylada geçirilen zamanın ortasına ve en sıcak günlere denk gelen 15 Temmuz-15 Ağustos arasında kalan döneme verilen isim (Sürmene) olup, yarı yaylalar (İkizdere) olarak da bilinmekteydi.
yayla evi Yaylada konaklamak amacıyla mevsimlik olarak kullanılan derme çatma barakalardır. Ahşap, taş veya her iki malzemenin birlikte kullanılmıyla inşa edilebilirlerdi. Ormana yakın mevkide bulunan yayla evleri ahşap olup iki katlı inşa edilenlerde ahır olarak kullanılan alt kat taş, mutfak, kiler, yatak odası ve oturma mekânı olarak kullanılan üst kat ise ahşaptır. Yayla evlerinin çatısı hartoma adı verilen parmak kalınlığında çam ağacından kesilmiş levhalarla örtülü olup, hartomalar birbirine çakılmadan geçirilmiş ve rüzgârdan uçmaması için üzerleri taş ağırlıklarla sağlamlaştırılmıştır. Yayla mevsiminin sona ermesiyle birlikte hartomalar toplanarak evin bir köşesinde saklanmaktadır. Yayla evleri, bazen tek odalı bazen de kiler ve mutfağın ayrılmasıyla iki bölmeli olarak inşa edilmekte, üst katta girişe yakın bir yerde ocak bulunmaktadır. Ormana uzak mevkilerde yayla evleri tamamen etraftan toplanan taşlardan harç kullanmadan üst üste yığma suretiyle inşa edilmektedir. Taş evler tek katlı ve tek bölmeli basit yapılar olup, ayrıca bir ahırı olmadığından hayvanlar evin hemen yakınındaki per adı verilen etrafı taş duvarlarla çevrili çatısız yapılarda geceletilirler. Rize’nin bazı yaylalarında taş evlerin ortadan bölünerek bir kısmının ahır olarak kulanılması örneklerine rastlanmaktadır. Yayla evleri, köydeki dağınık yerleşimin aksine birbirine yakın olarak inşa edilirler. Bununla birlikte, Çamlıhemşin Pelovit yaylası örneğinde olduğu gibi, bir kaç köyün paylaştığı büyük yaylalarda her köy ayrı bir bölgede kümeleşir. Bu kümelere Hemşin’de vanak veya vank adı verilmektedir.
Yaylacı, yaz mevsiminde, köyden getirilen hayvanları otlatmak, kışlık çayır biçip biriktirmek amacıyla yaylaya çıkan kişilere verilen isimdir. Bölgede yaşam koşullarının değişmesi dolayısıyla, günümüzde gerçek anlamıyla yaylacılık yapan,
büyük miktarda sığır veya koyun sürüsü besleyen çok az köy kalmıştır.
Yaylım Otlak, yaylak; hayvanların otlaması için salındığı alan olup, Anadolu’da da yaygın olarak kullanılmaktadır. yaylim almak deyimi sürü otlatmak için mevsimlik otlak kiralamak anlamında kullanılmaktadır (Trabzon)
Parhar, yayla anlamına gelen kelime Trabzon’un Rumca konuşulan köylerinde Türkçe içerisinde de kullanılmaktadır. Parhar kelimesi ayrıca bölgede ‘Karadeniz sıradağlarından sahile doğru esen rüzgâr’, Anadolu’da ise barhar ‘şimali garbiden
esen rüzgar’ (Bayburt), barhal ‘şimal rüzgarı, şimal’ (İspir), barkar ‘poyraz rüzgarı”’ (Gümüşhane, Malatya) ve çalhar ‘poyraz rüzgarı’ (Erzurum) form ve anlamlarında kullanılmaktadır. Ermenice parhrc’i “kuzey rüzgârı” Ermenic lehçelerinde barhar, Karadeniz Rumcasında ise parharin (παρχάριν [Giresun, Ünye, Tirebolu]), parhari (Ünye), parhar (Ordu, Santa, Trabzon, Gümüşhane), parharis (Giresun) formlarında kaydedilmiştir. Artvin ili, Yusufeli ilçesi, Altıparmak köyünün eski adı Parhal, Yusufeli ilçesi, Tarakçılar köyü Parhale mezrası ve Artvin ili, Yusufeli ilçesi, Balcılı (Parh) köyü, Belkonak mahallesinin eski adı Parhıbar, Artvin ili, Yusufeli ilçesi, Balcılı köyünün eski adı Parh gibi yer adları ile Gürcüce parkhali ‘otlamak için uygun yer’ kelimeleri ile parhar kelimesi aynı kökten türemiştir. Hititçe parku ‘yüksek’ kelimesi muhtemel kök olup, Luwi diline parḫ(a) ‘sürü gütmek,’ formunda geçmiştir.
Parharopo veya barharopo, küçük yayla (Trabzon). Trabzon Rumcasında sıfatlara, canlı cansız varlıklara küçültme anlamı katan “-opo” son eki eklendiğinde: Parharopo ‘yaylacık’, gardelopo ‘yavrucuk’, nifopo ‘gelincik’(Çaykara)
Kaban veya gaban, yokuş, yamaç, bayır, tümsek; sarp ve dik arazi anlamıyla bölgede (Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt, Gümüşhane), Lazca labani ve Anadolu’da (Malatya, Çorum, Bursa, Van, Erzurum, Erzincan) ve kapan (Bilecik, Balıkesir, Çorum) formlarında kaydedilmiş olup ayrıca Evliya Çelebi Seyehatnamesinde kepan ‘geçit yolu’ (Doğu Anadolu) anlamıyla mevcuttur. Kaban aynı zamanda Erzincan iline bağlı Ocakbaşı köyünün eski adı, Çaykara ilçesine bağlı Eğridere ve Zeno Ulucami köylerinde mahalle adıdır.
Mezere, Yazları dinlenmek ve hayvanları otlatmak amacıyla yaylaya çıkış ve inişlerde geçici olarak barınılan, yükseklik ve mesafe açısından köy ile yayla arasında konaklama alanlarının adıdır. Mezerelerin rakımı yaylalara göre daha düşük olduğundan buralarda kar daha erken erimekte böylece köylüler Mayıs ayından itibaren mezerelere çıkmaya başlamaktadırlar. Genellikle sahipli hatta tapulu olan mezerelere çıkanlar sahip oldukları maran adlı derme çatma kulübelerde barınmaktadır. Mezerelerin bir özelliği de köy nüfusu arttıkça mezerelerin kalıcı yerleşime uğrayıp zamanla köye dönüşmesidir ki Doğu Karadeniz’de pek çok köy öncesinde başka bir köyün mezeresi konumunda idi. Modern Türkçe mezra ‘ekime elverişli, ekilecek tarla veya yer; en küçük yerleşim birimi’ anlamında kayıtlı olup, Arapça mazraˁat (مزرعة) ‘tarım yapılan yer, çiftlik’ sözcüğünden ödüçlenmiştir. Türkçe en eski kayıt mezre formunda 1482’ye aittir (Sinan Paşa, Tazarrûname).
Rakan, yokuş, bayır, tepe (Tonya, Çaykara), rakanopo ‘hafif bayır’, Lazca rakani ‘tepe’ anlamlarına gelmektedir. Bkz. Raşi
Raşi, dağ, tepe (Trabzon): ‘Aldım martini ele/ Çıkacağım raşiye’ (Tonya). Antik Yunanca rahi, rahin (ραχιν) “’dağ sırtı” anlamına gelmekte olup, Karadenzi Rumcasına özgü /h / > / ş/ değişimi gerçekleşmiş rahi, raşi olmuştur. Raşi aynı zamanda Rize ili, Güneysu ilçesi, Selamet (Aşağı Kanboz) köyü, Kurtuluş Mahallesinin eski adı, İkizdere ilçesi, Güneyce bucağında ve Akçaabat ilçesi, Acısu köyünde mevki adıdır.
Aklan, Sel sonrası, sel sularının bitki örtüsünde tahribat yaparak meydana getirdiği ve patika olarak kullanılabilen yol adı (Ordu)
At yoli, katır toli Patika; arabanın giremeyeceği darlıkta toprak yol (Trabzon)
Annak, ‘Açık alan, meydan’, ‘karşı taraf’, ‘görülebilir alan’ (Trabzon Şalpazarı, Ordu, Giresun, Çorum, Samsun) anlamının yanı sıra Anadolu’da ‘tepelerin sivri yeri’ (Maraş) ve ‘siper’ (Niksar) anlamlarıyla kayıtlıdır. Annaklamak Karadeniz bölgesi ve Anadolu’da (Samsun, Çanakkale, Silifke, Tokat) ‘gözetlemek’ anlamında kayıtlıdır.
Aho Orman arazisinin, ağaç kesilerek tarla haline dönüştürülmüş hali (Şavşat)
Laloço Ot, ağaç bitmeyen kurak yer (Tonya) Aynı zamanda lalaḉ “kel, saçsız” (Tonya)
Otçu veya otcu Yaylacı; yaylaya ot biçmeye giden kişi (Giresun, Trabzon Şalpazarı). otçu göçü Haziran ayının son haftasında mısır fidelerinin ikinci kez seyreklenmesinin ardından (ot kazmak, ayitlamak) Giresun Tirebolu, Eynesil, Görele ve Trabzon Şalpazarı ilçeleri köylülerinin Temmuz ayının ilk haftasından, ay sonuna kadar sürecek ot kesme amaçlı köyden yayla ve mezerelere yaptığı mevsimsel göçün adıdır. Otçular haftası Kadırga Tepesinin yamaçlarında Orak (Temmuz) ayının ilk Cuma günü başlayan, Beşikdüzü, Eynesil, Maçka, Şalpazarı, Tonya, Toru ve Vakfıkebir ilçelerinden köylülerin katıldığı yayla şenliğinin adıdır.
Su bağlamak Karadeniz bölgesinde yaylada ot biçim zamanından önce çayır miktarını ve kalitesini arttırmak için yaz başında derelerden arklar yardımıyla su getirilerek çayırlığın içine ince kollar halinde verilir. Bu işleme su bağlamak denilirdi.
Dağ tutması, hamlamak Yaylaya çıkış esnasında, bazı sığırların yorgunluktan yokuş çıkamayacak hale gelmesine verilen isim olup, hayvanın kulağından veya kuyruk altından bir miktar kan akıtılarak tedavi edilmeye çalışılırdı (Rize)
Esik ‘Tepelerdeki düzlük alanlar’ ve ‘rüzgâr almayan kuytu yer’ anlamlarına gelmekteydi (Giresun). Anadolu’da esik “vadi” (Mersin Civan yaylağı) olarak kaydedilmiştir.
Kesim Yazları koyun ve inekleri yaylacılara teslim ederken üzerinde anlaşılan süt, peynir, yağ gibi ürünlerin paylaşımının adı (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane) olup, kesim genellikle iki aylık bir süre hesabıyla inek başına altı kilo peynir alınması demektir. Koyun, keçi ve manda için de benzeri muayyen bir hesabı vardı. Artvin’in Ardanuç ilçesinde Temmuz ve Ağustos aylarında sağım hayvanları kesimciler tarafından Bilbilan’a götürülür ve kesim süresi bitince Ağustos sonunda geri getirilerek sahiplerine teslim edilirdi. Bölgede ve Anadolu’da kesim hayvanlar dışında tarla için de yarıcılık benzeri anlaşmalar için de kullanılmaktaydı: ‘‘tarlayı bir senelik kesime verdim’ (Bolu, Ordu), ayrıca “pazarlıkta uyuşma şekli anlamına da gelmekteydi:’ Seninle kesimimiz böyle değildi’ (Gaziantep)
Kırtıl, gırtıl veya kırtil Yaylada hak sahibi olmayan yaylacıların, hayvanlarını bir sezon otlatma karşılığında, otlak sahiplerine verdikleri ücret olup aynı zamanda yaylalarda yetişen dikenli bir bir otun ada adıdır (Giresun, Trabzon, Rize, Gümüşhane). Anadolu’da kırtıl ‘otlak parası’ (Kayseri, Antalya) ve kırtılcı ‘tahsildar”’ (Niğde, Tokat) anlamlarıyla kayıtlıdır.
Koru Yaylada otlar azalmaya başlayınca, bazı otlakların hayvan sahiplerine önceden duyrularak, 20-30 gün kadar dinlendirilerek, otların tekrar gürleşmesinin sağlanması adetine verilen isim (Rize Çamlıhemşin)
Güz göçü Eylül ayının ilk haftasında, otların sararması, havaların soğuması ve göç kovan çiçeklerinin açmasıyla yaylacıların mezra ve köylerine yaptığı mevsimsel geri dönüş yolculuğuna verilen isim (Rize, Trabzon). Yaylaya çıkış tarihi, köyün yaşlıları tarafından belirlenmesine rağmen dönüş tarihi konusunda kısıtlama yoktur. Yaylada ortalama 3 ay kadar kalınır, mezeresi olanlar ise yaylaya gidiş ve dönüşlerde onbeşer gün daha mezerede kalırlar. Ağustos ayı sonlarında yayladaki otlar tükenmeye başlamış, havalar soğumaya başlamıştır. Yaylacılar, dönme hazırlıklarına başlarlar. Köyden ailenin diğer üyeleri hazırlıklara yardım etmek için yaylaya gelirler. Yaz boyu üretilen yağ, minci, kurut gibi sırt sepetlerinde veya katırlarla (günümüzde motorlu vasıtalarla) köye indirilir. Güzbahar “sonbahar” (Ordu). 13. yüzyıl öncesi Türkçe kayıtlarda güz “sonbahar” (Kumıkca, Osmanlıca, Türkmence), küz (Hakazca, Kumanca, Kıpçakca)
Güzle, güzlek Yaylacıların, havalar soğumaya başlayınca, köye inmeden önce konakladıkları, yaylalara göre daha aşağıda, daha az serin ve köye daha yakın olan mezra ve mezra da bulunan evlere verilen isimdir (Ordu, Giresun)
Kaynakça
ATILCAN, İ. C. (1977), Erzurum Ağzı, Halk Deyimleri ve Folklor Sözlüğü. İstanbul. s. 67
BALAŞOĞLU, N. (1946), Karadeniz Destan ve Deyişleri. 1946. s. 71
BİLGİN, M & YILDIRIM, Ö. (1990), Sürmene. Sürmene Belediyesi Kültür Yayını. İstanbul. s. 611
CAFEROĞLU, A. (1946; 2. Baskı 1994), Kuzey-Doğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar. İstanbul. s. 306
CLAUSON, G. (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish. Oxford. s. 757, 982
ÇELİK A. (1999), Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü. T.C. Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları. Trabzon. s. 561
DANKOFF, R. (1991), An Evliya Çelebi Glossary. Department of Near Eastern Languages and Civilizations. Harvard University. s. 48
DANKOFF, R. (1995), Armenian Loanwords in Turkish. Harrassowitz Verlag. Wiesbaden. s. 125
DEMİR, N. (2001), Ordu İli ve Yöresi Ağızları. Türk Dil Kurumu Yayınları. Ankara. s. 347
EMİROĞLU, K. (1989), Trabzon Maçka Etimoloji Sözlüğü. s. 152, 154, 181
GEDİKLİ, F. (2004), Akçaabat Yazıları. Yedirenk Yayınları. İstanbul. s. 168, 228, 247, 277
GEMALMAZ, E. (1978), Erzurum İli Ağızları. Atatürk Üniversitesi Yayınları: 487. Erzurum. s. 115
KABADAYI, M. (2001), Doğu Karadeniz Lehçeleri Karşılaştırmalı Sözlüğü. İstanbul. s. 120
KALYONCU, H. (2001), Trabzon-Tonya Ağzının Dilbilgisel Özellikleri ve Tonya Sözlüğü. Trabzon. s. 41, 95, 134
KARA, İ. (2001), Güneyce. Dergâh Yayınları. İstanbul. s. 100, 133, 183, 248
MELCHERT, H. C. (1993), Lexica Anatolica Volume 2 Cuneiform Luvian. N.C. s. 167
PAPADOPULOS, LP. (1958-1961), Ιστορικόν Αεξικόν της Ποντικης διαλέκτου. Atina. II: 162
ÖZCAN. S (1990), Gümüşhane Kültür Araştırmaları ve Yöre Ağızları. Kültür Bakanlığı. s. 537
ÖZTÜRK, Özhan. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. Heyamola Yayınları. İstanbul, 2005
Türkçe Sözlük (1998), Türk Dil Kurumu (9. Baskı). Ankara. s. 1556
Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi (1939-1951). Maarif Matbaası. İstanbul. s. 105, 296, 550, 588, 827, 887, 921
ÜNSAL, O. (1999), Artvin ve Çevresinde yaylacılık ve Pancarcı şenlikleri. Nart Yayınları. İstanbul. s. 21, 259
YANIKOĞLU, B. (1943), Trabzon ve Havalisinde Toplanmış Folklor Malzemesi. İstanbul. s. 85
Yiyeceklerimizin Doğal ve Kültürel Çevresi Işığında Rize Mutfağı (1996), Rize Halk Eğitim Merkez Müdürlüğü Yayınları (4) Rize. s. 17, 18