Dalyan, deniz kıyısında ağ ve kazıklarla oluşturulan balık avlanma yeri anlamında kullanılan kelime bu tanımına ek olarak Trabzon’da ‘sığlık’, Rize’de ise ‘balıkları elle yakalamak için suya yapılan taş duvar’ anlamlarıyla da kaydedilmiştir. Yunanca ‘balık yakalanacak yer’ anlamına gelen alyenon (άλιάνειον) kelime balık yakalamak anlamındaki ‘άλιεύω τά ψάρια” kelimesinin form değiştirmesiyle oluşmuştur. Yunanca’dan Türkçe’ye giren ve Türkçe üzerinden yayılan (Yunanca (νταλιάνι), Arnavutça dajlan, Sırp-Hırvatça dάḷαn) kelimeye dair ilk Türkçe kayıt 1456’da Şarköy civarındaki bir ḍalyan için ve 1479-1480’da “ḍalyanhā-yı göl-i Siroz” için tutulmuştur. Dalyan aynı zamanda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde (17. yüzyıl) ‘bir tür uzun namlulu tüfek’ anlamında kayıtlı olup, tüfeğin adı balıkçı dalyanlarının sığ su üzerinde uzun kazıklar üzerinde sudan bir kaç metre yukarıda kurulmasına atfen konulmuş olmalıdır ki kanımca ince uzun insanlar için kullanılan ‘dalyan boylu‘ deyimi için de aynı mantık yürütülebilir.
Etekçi, hamsi avına çıkılan hamsi kayığında, ağı tutarak saçmacıya yardımcı olan kişidir (Ordu, Giresun, Trabzon, Rize)
Felek veya Felenk kayıkları denize indirmek veya karaya çekmek için kayıkların altına konulanarak kullanılan, üzerine donyağı sürülmüş, ortası kertilmiş kütük adı olup, Giresun, İstanbul, Ordu, İnebolu, Sinop, Samsun ve Tirebolu’da felek, Çanakkale, İstanbul ve Τrabzon’da felenk, Anadolu’da pelek (Bolu) ve falak (Konya) formları kaydedilmiştir. Osmanlıca ilk kayıt (1640-1641) Evliya Çelebi’ye aittir: ‘kayığı felenklerle kenâra çeküb…’. Yunanca falanki (φαλάγγι) ve ‘teknenin altına konulan kütük’ anlamıyla Antik Yunanca falangion (φαλάγγιον) kelimesinden ödünçlenmiştir. Karadeniz ve Anadolu’da aynı zamanda ‘bir ağırlığı devirmek için kullanılan manivela’ anlamıyla felenk (Trabzon Şalpazarı, Torul, Kütahya, Karaman, Antalya, Mersin Civanyaylağı) ve falanç (Sürmene), ‘büyük kazanları taşımak için kullanılan uzun sırık’ anlamıyla felenk (Trabzon) anlamları kayıtlıdır. Karadeniz Rumcası içerisinde ise Giresun ve Ünye’de falangin (φαλάγγιν), Gümüşhane’de falang, İnebolu’da felengi, Ordu ve Santa’da felenk formları kaydedilmiştir. Felenk yaği ise kayıkları karaya çekmek veya suya indirmek için kullanılan felenkleri kayganlaştırmak için kullanılan yağın adıdır.
Feluka, Doğu Karadeniz’de geminin içinde veya yedeğinde birlikte götürdüğü hizmet ve cankurtaran sandal ve basit balıkçı kayıklarına verilen isim olup, Trabzon ve Rize’de feluka, felika, foliga, Lazca feluka, peluki ve peluka formları kayıtlıdır. ‘Yuzdurdum felukami gidelum yali yali/ Koynundami saklarsun da sevduğum portikali/ Bakişun gülüşun sevişun/ Alacaksun bu cani da alacaksun bu cani’ ve ‘Yalı gidelim yalı/ Felikalar boyalı/ Kızlar bizi sorarsa/ Vonalıyız Vonalı’ gibi çok sayıda türkü de felukanın bahsi geçmiştir. Osmanlıca en eski yazılı kayıt Eviliya Çelebi Seyahatnamesinde geçmektedir (1671): ‘Felikalar ile keştilerinden evlerine gelüp gitdikce her gemiden elbetde bir top atarlar”. Modern Türkçe, Türk gemici dili ve Osmanlıca filika formları kaydedilen kelimenin etimolosi net değildir. Eski İtalyanca feluca ve Yunanca feluka (Φελούκα) üzerinden Akdeniz denizcilik dünyası ve Türkçe’ye girdiği kesin olup, Karadeniz Rumcası feluka (İnebolu), Arnavutça fellukё ve felugё, Rumence felucă, İtalyanca filuca, Arapça felùģa (Malta), flûka (Fas), flûka (Cezayir), filuka (Mısır) ve flûka (Tunus) formları kayıtlıdır. Felikanın Eski İngilizce’de kullanılan bir tekne tipi olan hulk, holk, holok kelimeleriyle alakası tartışılmıştır. Kayık (Çuvaşca kajak; Azerice, Kazakca ve Türkmence qajık, Özbekce, Uygurca qajiq, Kırgızca kajık, Yakutca xojuuk) ve gemi (Çuvaşca kimě, Gagauzca, Türkmence, Azerice, Karaçayca, Kumıkca geme, Tatarca kojmê, Kazakca, Kırgızca, Güney Altay Türkçesi kê:me, Özbekce, Uygur kema, Tuvanca xeme, Hakazca kime) kelimeleri ise Türkçedir.
Furtuna, yağmur ve kasırga getiren şiddetli rüzgâr anlamına gelen kelime yöresel türkülerde sıkça kullanılmıştır: ‘Gidiyurum Batom’a/ Tutuldum furtunaya/ İsraf aldılar benden/ Ander guruntinaya’. Giresun, Trabzon ve Rize’de furtuna ile fırtine (Şalpazarı) ve furduna (Tonya) formları da kaydedilmiştir. Modern Türkçe fırtına olarak bilinen kelimeye ait en eski yazılı kayıt Piri Reis’e aittir (1513): ‘fortunayile ķible cānibine gitdükden soŋra…’. Latince kader anlamındaki fortuna daha doğrusu ‘kötü kader’ anlamındaki ‘ill fortune’ anlam genişlemiş ve bir denizcilik terimi olarak İtalyadan güneye ve doğuya doğru tüm Akdeniz dünyasına dağılmıştır. İlk yazılı kayıt 1229-36 (Ashburner CXCIX) tarihinde İtalyanca olup Arapça Fartana, fartūna (Malta, fortùna (Fas), fartüna (Mısır), Bulgarca fortuna, Arnavutça furtunë, fortunë, fërtunë; Yunanca Φουρτύνα (15. yüzyıl öncesi), Karadeniz Rumcası furtuna (φουρτουνα) ve Rumence furtună formları kayıtlıdır. Trabzon’da Allah’ın yazdığı kaderin ve insanların karşısına çıkardığı zorlukların kişinin gücünün üzerinde olmadığını vurgulayan ‘Allah bilur dağini da, verir firtinasıni’ deyişi sıkça kullanılmaktadır. Hemşin’de ise birdenbire fırtına kopmasının, hava kararmasının, havanın darlatacak kadar sıcak olmasının ve, gökten yıldız kaymasının bir insanın ölümünün habercisi olduğuna inanılmaktadır. Kars’ta kelimenin pırtına formu da kaydedilmiştir: ‘Namazını gılannán soηra bir pırtına galhdı, bu ģemideki pütün adamları batırdı’ Anadolu’da fırtına, kasırga karşığı kullanılan diğer terimler şöyledir: Talaz (Seyhan, Gaziantep, Maraş, Balıkesir, Kırşehir, Konya, Ankara, Kütahya, Nevşehir), talaza (Manisa), pütürük (Şebinkarahisar, Sivas Suşehri), puşkun (Bilecik, Kütahya), potruk (Bayburt), kükrek (Mesdiye), falaz (Ankara) ve falakan (Muğla). Lazca furtunanın yanı sıra zifozi kelimesi de aynı anlamda kullanılmaktadır