Abladya, uzunluğu 150, genişliği 4-10 kulaç olan bir balık ağının adıdır. Yunanca apladi “bir tür ağ” anlamına gelmekte olup, Türkçeye çoğul formu apladya (απλαδια) geçmiştir.
Abli, yelken açıldığı zaman, rüzgârın tesiriyle iki yana kaçmaması için, serenin ucundan kayığın arka yanına ve dümene yakın kısmına bağlanan iplerin yani seren ve bumba cundalarından aşağı iki tarafa inen halatlara verilen isimdir. Modern Türkçe ve ‘gemilerde ve kayıklarda yelken sereninin başına takılan iptir ki daima ucu elde olur’ açıklamasıyla Osmanlıca abli formu kaydedilen kelimenin Anadolu ağızlarında ablı (Isparta) ve ablo (Çanakkale) formları da tespit edilmiştir. Osmanlıca en eski kayıt 1525-26 yılına ait olup, “Mezkūr burc eger denizden ablulı bir yelken görse ve yaḫud murabba yelken görse velhâsıl yelkene göre bir neva sancak diker, kac gemiyise ol mikdâr sancak diker’ şeklindedir. Türk argosunda ‘soğukkanlılığını kaybetmek, şaşırmak’ anlamında abliyi kaçırmak ve abliyi bırakmak formları kaydedilen kelime Yunanca ‘basit, kolay’ anlamındaki apli (απλη) ve aplos (απλός) kelimesinden ödünçlenmiş olup, ayrıca Sırp-Hırvat dillerine ise avli formuna rastlanmıştır.
Alabora, teknenin devrilmesi, ters dönmesi anlamına gelmekte olup, Osmanlıca ve Türk gemici dilinde aynı form ve anlamda kullanılmaktadır. İtalyanca (Venedik) albora! kelimesinden Osmanlıca’ya ve Akdeniz denizcilik dünyasına geçmiştir.
Alamodra, balık ağı taşıyan, kıçı karpuz, başı balta formunda gemi tipi olup, Sürmene’de inşa edilmekteydi.
Alarga, ‘açıkta, sahilden uzak’ anlamına gelmekte olup, ‘alargaya çık, alargada bekle’ şeklinde kullanılmaktadır. Aynı zamanda etrafı duvarla çevrili olmasına rağmen tavanı olmayan, üstü açık yapı (Yusufeli) anlamıda kaydedilen kelime Türk argosunda ise argosunda alarga durmak ‘uzak durmak’ ve alarga etmek ‘açıktan gelmek’ anlamlarında kullanılmaktadır. Alarga kelimesi Türk gemici diline İtalyanca’dan ‘açıkta’ anlamındaki al largo kelimesinden geçmiş olup, Akdeniz denizcilik dünyasında Portekizce ao largo, İspanyolca al largo, Fransızca aularge, İtalyanca al largo; Yunanca alargo (αλάργο), alargu (αλάργου), Sırp Hırvatça larga formları kaydedilmiştir.
Algarna çekmek, ağ kollarının her iki yanındaki demir kapılarla, denizin dibini 5- 20 m sahil şeridi boyunca tarayarak salyangoz istiridye, midye, tarak benzeri ne varsa silen süpüren, bir trol ağı çeşidi olan algarnayı, güçlü motorlu teknelerle çekerek ya-pılan balıkçılık yönteminin adıdır. Modern Türkçe alkarna adıyla bilinen kelime İtalyanca ‘yere sürterek ağ çekmek’ anlamındaki argagna kelimesinden ödünçlenmiştir. İtalyanca ilk yazılı kayıt 17. Yüzyıla ait olup, Antik Yunanca ‘çekmek’ anlamındaki olkin kelimesiyle ilişkili olabilir.
Alobos, dalgaların üzerinde oluşan köpük (Trabzon) anlamına gelip, Antik Yunanca köpük anlamındaki ‘anafroz’, ‘anafrizo’ (άναφρίζω) kelimesiyle ilişkilidir.
Amura, yelkenleri trim ederken teknenin pozisyonu; rüzgâr yönüne çevrilen yelkenin kenarı anlamındaıdr (Giresun, Trabzon, Rize): ‘Amura başa/ Siya iskota/ Gaynalar suya yavrim/ Reiz dumene” (Sürmene gemici türküsü). Kökeni belli olmayan kelime Akdeniz denizcilik dünyasında yaygın bir kelimedir: Portekizce amura; İspanyolca amura, mura; Katalanca amura; Fransızca amure, amule; İtalyanca amura, mura; Arapça mùra (Malta), morâ (Tunus); Yunanca mura (μούρα), amura (άμούρα).
Anafor, girdap; denizin kabarma ve çekilmesinden kaynaklanan burgu şeklindeki akıntı türünün adıdır. Osmanlıca en eski kayıt 1521 yılına aittir: ‘gemiler karār edemezler, husūsiyle ifrāt ile anaforlar olur, yelken göstermez’. Karadeniz Rumcasında Ünye ve Trabzon’da anafora (αναφορά) formunda derlenen kelime Yunanca anaphora, anafori (αναφόρι [ana (ανα) “baştan aşağı, boyunca, üstünde, -de” + fora (Φόρα) ‘hareket’]) kökenlidir.
Anavaşya, Kışın, Karadeniz’in sularının soğuk olduğu dönemde balıkların Marmara ve Ege Denizine göç etmelerine verilen isim olup, Yunanca ‘yukarı çıkış’ anlamındaki anevasia (ανεβασιά) kelimesiyle ilişkilidir.
Arma, Latince arma ‘gemiyi teçhiz etmek, donatmak’ anlamındaki bir denizcilik terimi olarak, başta Arapça (arma), İtalyanca, Yunanca, Türkçe olmak üzere neredeyse tüm Akdeniz denizcilik dünyasına yayılmıştır. Yunancanın Trakya, Mikonos ve Karadeniz şivelerinde arma (άρμα) ve çoğul olarak armata (άρματα) formlarında bulunmaktadır. Karadeniz bölgesinde ‘gövdeye çapraz asılan, bazen bele bağlanan mermi dolu fişekliğin adı olarak kullanılmıştır: ‘Martinum omuzumda/ Armalar boğazumda/ Haçan uyandum bakdum/ Gül memeler ağzumda’. Türk argosunda ‘altın saat, köstek’ anlamı kayıtlı olan kelimenin Ordu, Giresun ve Trabzon’da yine mecazen k‘adınların boyunlarına taktıkları beşibirlik’ anlamında kullanımı kaydedilmiştir.
Aşoz, yanyana konulmuş iki tahta arası, güverte tahtaları üzerindeki çentik anlamında kayıtlıdır (Trabzon); İsytanbul’da aşuz formu kayıtlıdır. Yunanca agathos (αγαθός) ve Antik Yunanca kanthos (κανθός) ‘köşe’ kelimeleriyle ilişkili olduğu iddia edilmiştir.
Avara, gemici dilinde teknenin yanaşmış olduğu yerden ayrılması anlamında kullanılmaktadır. Bununla birlikte Doğu Karadeniz’de ve Anadolu’da’başıboş, işsiz güçsüz, boşta gezer’ ve ‘işe yaramaz, verimsiz’ anlamları da kaydedilmiştir: “Çikardım sığırlari/ En eğune (önde) Nazara/ Ander kalsın (Olmaz olsun) sevdaluk/ Etti beni avara”. Modern Türkçe avare ve Osmanlıca âvâre formları kayıtlı olan kelime ‘kayıp, ıssız, terkedilmiş, serseri, işssiz ‘anlamlarındaki Farsça âvâra kelimesiyle (Frasça lehçelerinde (Gilanya evere; Pamirya owora) ilişkilidir. Pontus Rumcasında avaras (αβαραζ) formunda Trabzon, Giresun, Ordu, Sürmene ve Gümüşhane’de yaygın olarak kullanıldığı bildirilmiştir.
Avli, avlu kelimesinin deforme formu olup, balık sürüsünün ortasında kalan boşluk, tüne anlamında kullanılmaktaydı: ‘Boğaz’da bir dalyan avlısına geldiğini’