Karadeniz Tarihi

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (2. Bölüm) 18. ve 19. yüzyıl

Makale: Özhan Öztürk

Trabzon ve civarında Ayan sorunları

Osmanlı devletinde ayan önceleri bir toplum veya bölgenin ileri geleni anlamında kullanılmasına karşın 18. yüzyılın ortalarından itibaren devlet için asker sağlayan, vergi toplayan, zahire ve hayvan temini konularında aracı olan şehrin ileri gelen ve mutlaka “yerli”[1] ailelerine verilen idari bir görev haline dönüşmüştür.[2] Ayanlar halkın vergilerini toplarken, tevzi defterlerine kendileri için akçeler ekliyor, halkın şikâyetlerini dikkate almıyor, vekil tayin ettikleri vilâyet kethüdaları vasıtasıyla “bedel-i nüzul”, “avarız”, “imdad-ı seferiye” ve imdad-ı hazeriye” gibi vergileri çoğu zaman zor kullanarak topluyor, kanunsuzluklarına hatta dönem dönem hükümet otoritesini de tanımamalarına karşın görevlerine devam edebiliyor, yeri geldiğinde kendi aralarında da çatışabiliyorlardı.[3]

1751’de Trabzon valisi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1752 tarihinde gönderilen bir fermanda takdirde edilen başarısına karşın asayiş sorunu süreklilik arz etmiştir.[4] 1765’de Sadrazam Muhsinzade Mehmet, sadrazamın mektubu taşımayanların âyân olamayacağına dair bir kanun çıkararak atanmaları bir kurala bağlanmışsa da 1768’de Rusya ile girişilen savaş sırasında ayanlardan yardım istenilmesi bu kanunu pratikte işlevsiz kılmış[5] rüşvet yoluyla âyan olmanın yolu açılmış, devlete isyan eden valilerin cezalandırılmadan affedilip tekrar eski görevlerine tayin edilmeleri gibi uygulamalar da bunların halka zulmetmesine ve haksız yere vergi talebinde bulunmasına yol açmıştır[6]. Bu dönem âyanların iyice güç kazanmış, başta Şatıroğulları olmak üzere, Seydi Veyisoğlu Ömer, Mustafa, Kürdoğlu ve İsmail söz sahibi olmuşlar, servetlerini devlet görevleri sayesinde[7] yapan bu kişiler halkı derebeyi gibi yönetmişlerdir.

1768-1774 Osmanlı-Rus savaşı sırasındaki hizmetlerine mukabil Canikli Hacı Ali Paşa 1773’de Trabzon valisi olarak atanmış, yüklü servetinin de etkisiyle kısa bir süre sonra Kırım seraskerliğine getirilmiştir. Kalcıoğlu çetesi gibi bölgedeki eşkıyalık yapanların üzerine giden Paşa, bölgeden İstanbul’a göçün engellenmesi[8], tımar, zeamet anlaşmazlıklarının önlenmesi ve asi leventlerin yakalanıp cezalandırılması işleriyle görevlendirilmiş[9] cizyelerin toplanması sırasında halka yapılan zulümlerin önlenmesi isteğiyle bir buyruldu yazmıştır[10]. Görevlerini başarıyla yerine getiren Canikli’ye Kars seraskerliği de verilinmiş, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da geniş bir alana hükmeden Paşa ve oğullarının bölge halkını soyması ve eziyet etmesine göz yumulmuştur. Rusya ile yeni bir savaş yaklaşırken yeniden Kırım seraskerliğine atanan Paşa’nın türlü bahanelerle halktan yeniden vergi toplaması, “devlet ile işim yoktur, istediğimi işlerim ve nice memleket harab iderim” sözleriyle devlet otoritesini tanımama cüreti göstermesi üzerine 1779’da mallarına el konulup, idam edilmesi hükmüyle Bozoklu Cabbarzade Mustafa üzerine gönderilmiştir. Cabbarzade ile Canikli aileleri arasında süregelen rekabet ve düşmanlığın Çepni-Laz halkları/elitleri arasındaki bölgeye hâkim olma mücadelesinin bir tezahürü olması da muhtemeldir.[11]

1779’da Trabzon Valisi tayin edilen Hasan Paşa bölge ayanlarından Şatırzade Ömer Ağa ile iyi geçinmiş, hatta bölgeye mütesellim olarak atadığı Hafız Mehmed’in tehdit edilerek geri gönderilmesi meselesinde Ömer Ağa’nın suçu olmadığını İstanbul’a bildirmiştir.[12] Canikli döneminde Trabzon’da eşkıyalık yapan Kalcıoğlu Ömer yakalanmış, eylemlerini sürdürmeye devam ettiği ve katli için fırsat kollandığı Hasan Paşa’nın tahriratı arasında bulunmuştur[13]. 1781 yılında gerek Kırım Hanı Şahin Giray’ın ricası, gerek Cabbarzade Mustafa’nın kazandığı gücün dengelenmesi, gerekse İstanbul’da bulunan vezir dostları sayesinde Canikli Ali Paşa’nın af edilerek yeniden Trabzon valiliğine atanmıştır.

Trabzon valiliği 24 Mart 1793’de Osman Paşa’ya, 8 Nisan 1796’da Yusuf Paşa’ya, ardından Bicânzâde Ali Paşa ile 28 Temmuz 1797’de Erzurum valisi Yusuf Ziya Paşa’ya ilâve görev olarak verilmiştir[14]. Bu dönemde ait Hicri 1211 (1796–1797) tarihli bir sicil kaydında Nefs-i Trabzon, Sürmene, Of, Keşâb, Giresun, Kürtün, Tirebolu, Rize, Mavri (Mapavri), Maçuka (Maçka), Yivebolu (Görele), Gümüşhane, Arhavi, Batum, Ünye, Soğucak, Faş, Sohum Trabzon’un kazaları olarak gösterilmiştir[15]

1788’de de Trabzon valiliği sırasında Anapa’yı Ruslar’a teslim ettiği için hain sayılan Battal Hüseyin Paşa[16] 9 yıl Rusya’da esir hayatı yaşadıktan sonra 1799’da Çar I. Pavel’in affıyla geri dönünce yeniden Trabzon valiliğine oğlu Tayyar Mahmud Paşa’ya ise Canik ve Amasya sancakları verilmiştir. 27 Temmuz 1800’da Battal Paşa’nın Erzurum valiliğine tayiniyle boşalan Trabzon valiliğine oğlu Tayyar Paşa getirilmiş, 1801 Nisan ayında Kastamonu sancağı ve 1803 Eylülünde kısa bir süre için Erzurum valiliği de verilmiştir.[17] Eski Anadolu Valisi Osman Paşa’nın isyanının bastırılmasına yardım edince pozisyonu güçlenen Tayyar Paşa, Sivas’ı da isteyince İstanbul’da hakkında şüpheler uyanmış ve Sivas valiliği Cebbarzâde Mehmed Celâleddin Bey’e verilmiştir. İstediği pozisyonun rakip aileye verilmesine içerleyen Tayyar Paşa’nın Babıâli ile arası açılmış, Şehzade Mustafa’nın desteklediği Nizam-ı Cedid karşıtları arasına katılmış, Nizam-ı Cedid taraftarı olan Çapanoğullarına saldırınca 27 Mayıs 1805’de azl edilmiş yerine Erzurum Valisi olan Gazi Yusuf Ziya Paşa getirilmiş,[18] af Babıâli’ye başvurusu reddedilince Sohum üzerinden Kırım’a kaçmıştır. Bu dönemde Fransa’nın ilk Trabzon konsolosu olan Pierre Dupré 1803 yılında Trabzon kent merkezinin nüfusunun 16 bin olup, bunun 12 bininin İslam, 2.500’ünün Rum, 500’ünün Ermeni olduğunu bildirmiştir.[19]

Kabakçı Mustafa İsyanı sonunda tahttan indirilen amcazadesi Sultan III. Selim’in yerine, 29 Mayıs 1807 günü IV. Mustafa tahta çıkınca ilk iş olarak Nizam-ı Cedit’i ortadan kaldırmış, 28 Eylül 1807’de ise Kırım’da bulunan Tayyar Paşa’yı affederek önce Trabzon valiliği ile Canik ve Şarkî Karaağaç sancaklarını vermiş, Ekim ayında ise Sadaret kaymakamına getirilmiştir. Makamını siyasi rakiplerinden intikam almak için kullandığı anlaşılan Tayyar Paşa 11 Mart 1808’de azl edilmiş yerine eski kaptan-ı derya Hacı Salih Paşa, 3 ay sonra adı bilinmeyen bir başkası sonrasında sırasıyla 27 Kasım 1808’de Vezir Seyyid Osman Paşa, 27 Nisan 1809’de aynı zamanda Karadeniz sahilleri seraskeri olan eski Erzurum valisi Şerif Mehmed Paşa getirilmiştir. Faş kalesini Rus kuşatmasından Rize âyanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa’nın da yardımıyla kurtarmışsa da savaş zamanı Çıldır valisi Selim Paşa ile çatışınca azledilmiş yerine 18 Ocak 1810’da eski vezir Çarhacı Ali Paşa getirilmiştir[20]. Bu dönemde Ruslar 18 gemi ile Trabzon civarına asker çıkarmışlarsa da püskürtülmüşler, askeri başarılarına karşın Ali Paşa da azledilmekten kurtulamamış yerine Canik Muhassılı Hazinedarzâde Süleyman Ağa atanmıştır. Kapucubaşu ünvanına sahip Canik Muhassılı Hazinedarzâde Süleyman Ağa’ya 19 Ekim 1810’da muhassıllık görevine ek olarak “Trabzon Mütesellimliği ve Kastamonu ve Amasya ve Gümüşhane ve Gönye sancaklarının ve bilcümle Karadeniz yalılarının ağavât ve askeriyesi başbuğluğu ve sevâhil-i Bahr-ı Siyah ve Faş Seraskerliği” verilmiştir ki sonraki dönemlerde de zaman zaman genişletilip daraltılan bu kadar geniş alanda görevlendirilen valilerin –birkaç istisna hariç-[21] ortalama görev süresinin 1 yıl civarında olması tayin ve azil işlerinde İstanbul’da hâkim olan gruplar arasındaki çekişmeler, kulisler, hesaplaşmaların sonucu belirli bir sisteme ve düzene bağlı olmayan atamalardan kaynaklanmaktaydı.[22]

Âyan kökenli olduğu ve geçmişte kardeşi Emin Ağa ile birlikte Canik ve Ordu taraflarında devlete isyan ettiği için affedilmiş olsa da başlangıçta asaleten vali olarak atanmayıp mütesellim olarak tayin edilen Süleyman Ağa, Sürmene, Of, Rize ve Gönye sancağında ayaklanan, toplanan vergilere el koyan âyan ve ağaların itaat etmesini sağlamış, Faş kalesini tamir ettirmiş, başarılarından dolayı 4 Mart 1812 tarihli hatt-ı hümayun ile Trabzon valisi olmuştur. Osmanlı-Rus Savaşı’nın sona ermesinin ardından Giresun’dan Of’a dek yürüyerek tüm ağaların devlet otoritesini tanımasını sağlamış, Rize kazası âyanı Tuzcuzâde Memiş Ağa’nın başlattığı büyük isyanı kuvvet kullanarak bastırmayı başarmıştır.[23] Bölgedeki diğer ağaları çeşitli vaatlerle devlete hizmet etmeye ikna etmesine ve bölgede yeni düzenlemelerde bulunmak istemesine karşın Babıâli Süleyman Paşa’nın güç ve aldığı yerel destekten çekinerek kendisini azledip Şubat 1818’de Alaiye sancağına atamış, o sırada hasta olan Paşa 3 ay sonra Çarşamba’daki evinde vefat etmiştir. Bu dönemde 1811’de gerçekleşen veba salgını sırasında 2.500 kadar kişi ölmüş[24] 1840’lara dek küçük çaplı salgınlar halk sağlığını tehdit etmekten geri durmamıştır. 1813’de kente gelen J. Macdanol Kinneir Trabzon kent merkezinin nüfusunun 15 bin kadar olduğunu çoğunluğu Türkler olmak üzere Rumlar, Ermeniler ile az sayıda Laz, Tatar ve Çerkez’den oluştuğunu bildirmiştir.

Tonya ayanı Hacı Salihoğlu Ali, Trabzon’dan çaldırdığı topların da yardımıyla Maçka voyvodaları olan Eyübzadelerle savaşarak Maçka’yı ele geçirmiş, bölgenin vergilerine el koymuş, Gümüşhane madenlerine el koymuş ve halktan fazla vergi toplamıştır. Gümüşhane emiri İbrahim Ağa İstanbul’a Salioğlu’nun Canik muhassılı vekili Çaçanoğlu Hüseyinoğlu’nun desteğiyle Tirebolu kazasını ele geçirmeye hazırlandığını şikâyet edince 1813’de Trabzon valisi Süleyman Paşa’ya Ali Ağa’nın idam fermanı gönderilmiştir.[25]

28 Ocak 1818’de eski sadrazam Abaza Husrev Mehmed Paşa “Gönye sancağı ilhaken ve Faş muhafazası şartıyla” yeni vali olarak atanmış, görevde kaldığı 2 yıl boyunca özellikle Of Ağalarına boyun eğdirmeye çalışmıştır.[26] Husrev Paşa’dan sonra eski Mora valisi İbrahim Paşa ardından 11 Kasım 1820’de Bolu ve Kastamonu sancaklarının mutasarrıfı Hacı Salih Paşa vali olmuş, Salih Paşa’nın uygunsuz harcamaları duyulunca Aralık 1821’de azledilmiş ve malları müsadere edilmiştir.[27] 15 Aralık 1821’de Abaza Husrev Mehmed Paşa yeniden vali tayin edildiyse de kısa sürede Erzurum’a nakledilip yerine Hafız Ali Paşa getirilmiş, İran ile yaşanan sorunlar yüzünden Husrev Paşa Şark seraskeri yapılınca Ali Paşa’nın görevlerine Erzurum valiliği de eklenmiş, sürekli sınır bölgesinde kalmak zorunda olan Paşa Trabzon’da işleri kaymakam Mehmet Ragıp Efendi’ye teslim etmişse[28] de ister istemez bir otorite boşluğu doğmuş, bölgede tekrar derebeylerinin etkinliği artmıştır. Tuzcuoğulu Abdülkadir, Tahir ve Abdülaziz ağalar, Lazistan, Sürmene ve Of kazalarındaki ağalarla birlik halinde hareket etmişlerse de Ocak 1824’de Çeçenzade Hasan Paşa’nın Trabzon valiliğine atanmasıyla rahatları kaçmış, Of’ta saklanan Hacı Salihzâde Ali ailesi ve adamlarıyla birlikte af ve itaat için başvuruda bulunmuştur. Babıâli’den gönderilen fermanla affedilmiş hatta oğlu Bektaş Rüştü Bey, “Trabzon eyaletiyle Gönye sancağına ve Faş muhafazası” kaymakamı olarak atanmıştır. Rus ordusunun Ahıska ve Kars’ı ele geçirdikten sonra Trabzon’a yönelmesi üzerine savunma hazırlıkları yapan Hasan Paşa 1828’de Anapa’da hastalanınca yerine bölgenin yerli ailelerinden birine mensup olan Hazinedârzâde Osman Paşa vali olarak atanmıştır[29]. Bu atama gerçekte Yeniçeri Ocağı’nın kaldırmasının yanı sıra yönetim anlayışında da ciddi reformları uygulamaya koyan ve yerli ailelere valilik verilmesine karşı çıkan II. Mahmut’un (1785–1839) uygulamalarına karşı olsa da savaş şartları sebebiyle bölgeyi iyi tanıyan Paşa’ya ayrıcalık tanınmış olmalıdır. Rusların 19 Temmuz 1829’da Bayburt’a girmesinden kısa bir süre sonra barış imzalanmış, 1828–1829 Osmanlı–Rus Savaşı sonrasında Kafkasya’daki toprakların önemli bir kısmının kaybedilmesi idarî yapıda değişikliklere sebep olmuştur ki 1840 kayıtlarında Trabzon valisi Osman Paşa’nın divanı Divan-ı Eyalet-i Trabzon ve Muhassılık-ı Canik ve Karahisar-ı Şarkî ve Emanet-i Gümüşhane ve Liva-ı Gönye geçmektedir.[30] Osman Paşa uzun süren valiliği süresince Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın saldırısına karşı Sivas’tan Şam’a gönderilecek bir ordu hazırlamış, kardeşlerinden Abdullah Paşa’nın Canik muhasıllığı makamına gelmesini sağlarken Memiş Paşa’yı Sürmene’ye göndermiş, fakir halkın ağır vergilerle ezilmesini engellemeye çalışmış, beylik sarayı yeniden inşa ettirmiş, Değirmendere havzasının suyu borularla çeşmelere aktarmış, Çarşı Camii’yi yeniden inşa ettirmiştir.[31]

Osmanlı-Rus Savaşları, Napeleon’un Mısır’ı işgali, 1821 Yunan Bağımsızlık Savaşı’nın yanı sıra içerde merkezi hükümet-ayan mücadelesi Osmanlı ekonomisi ile paralel olarak Trabzon limanında ticaret durma noktasına gelmiştir. 1826’da Trabzon’a gelen Schulz-Beusher kentin parlak günlerinin geride kaldığını “Bugün ticaret yavaş yavaş sönmekte ve sefalet görünmektedir. İstanbul’da değişik anlayışlar, çeşitlenmeler olur ve projeler yapılırsa memnuniyet verecek başarılar olur, ancak Trabzon’un eski ticaretinin tekrar canlanacağı, eski parlak günleri göreceği düşünülemez. Geriye sadece güzel iklimi, verimli toprağı ve onu asla terk etmeyecek olan antik şehir oluşundan gelen ünü kalacaktır” sözleriyle dile getirmiştir.[32]

Trabzon Nüfusu

İlk nüfus sayımının yapıldığı 1831’de ise Trabzon’da 125.121 Müslüman’a karşılık 11.431 reayanın yaşadığı görülmekteyken,1832’de Trabzon’a gelen Charles Texier,[33]  Trabzon’un 28 mahallesinde 6 bin Müslüman, 8 mahallesinde 1500 hane Rum ve 4 mahallesinde 500 hane Ermeninin yaşadığını, 1836’da Birleşik Krallık’ın Trabzon konsolosu James Brant[34] kentte 25-30 bin kişinin yaşadığını bunun 20-24 binin İslam, 3.500-4 binini Rum Ortodoks, 1.500-2 bininin ise Ermeni Ortodoks olduğunu, 1840’da Fallmerayer,[35] 5800 hanede 30-33 bin kişinin yaşadığını ve bunların 5000 kadarının Türk, 400 kadarının Rum, 300 Gregoryen, 98 hane Katolik Ermeni olduğunu bildirirmiştir. Rum ve Ermeni cemaatleri hakkında verilen rakamların uyuşmadığı görülmekte olup, 1837 yılında kente gelen misyoner Horatio Southgate[36] Trabzon’da 1.200 Ortodoks Ermeni, 300 Katolik Ermeni olduğunu bildirirken İkinci Mabeyinci Ragıp Bey’e Bağdat yolculuğunda eşlik eden Ermeni asıllı Dr. Perunak Feruhan 1847’de kentte 1.965 kişiden oluşan Ermeni Katolik Cemaatinin varlığını bildirmesi eğer rakamlar doğruysa Katolik misyonerlerin faaliyetlerinin kısa süreli başarısı açısından dikkat çekicidir.

Bu dönemde Trabzonlu Hristiyan gençler Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezî deniz üssü ise Haliç’te kurulan “Tersâne-i Âmire”de marangoz olarak çalıştırılmak için Trabzon valisi tarafından toplanıp[37], İstanbul’a gönderilmektedir. Valinin işini kolaylaştırmak için kullanılan 1837 tarihli bir belgede gayrimüslimlerin yaşadığı mahalleler belirtilmiş olup, buna göre Rumların Tuzluçeşme, Kemerkaya, Ayavasil, Eksotha, Çömlekçi, Frenk Hisar, Boztepe-i Bâlâ ile Hacı Kasım Mahalleleri, Ermenilerin Aya Vasil, Berberoğlu, Kemerkaya, İskender Paşa ile Meydan, Katoliklerin ise İskender Paşa Mahallesinde yaşadığı anlaşılmaktadır.[38]

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Başlangıçtan Günümüze Trabzon Tarihi Makale Serim

Trabzon (Trapezus, Trapezounta) Adının Etimolojisi

Trabzon Antik Çağ ve Roma Dönemi tarihi

Trabzon Bizans Dönemi Tarihi

Trabzon Tarihi: Gabras Ailesi (Kavraz) Dönemi

Trabzon İmparatorluğu Tarihi (1. Bölüm) 1204-1332

Trabzon İmparatorluğu Tarihi (2. Bölüm) 1332-1461

1461: Osmanlı’nın Trabzon’u fethi, Trabzon İmparatorluğu’nun Yıkılışı

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (1. Bölüm) 1461- 17. yüzyıl

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (2. Bölüm) 18. ve 19. yüzyıl

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (3. Bölüm) 19. yüzyılın 1. Yarısı

Trabzon Osmanlı Dönemi Tarihi (3. Bölüm) 19. yüzyılın 2. Yarısı

19. Yüzyılda Trabzon Nüfusunun Etnik ve Dini Dağılımı

1912 Seçimlerinde Trabzon

Trabzon 1895 olayları ve 1915: Ermenilerin  Büyük Felaketi

Trabzon’da Rus İşgali dönemi 1916-1917

Trabzon’a Mülteci Akını ve Trabzon konferansı

İşgal Sonrası Trabzon, 1918-1921

Milli Mücadele döneminde Trabzon, 1919-1922

Mustafa Suphi’nin katli ve Yahya Kâhya Olayı

Trabzon Cumhuriyet Dönemi Tarihi

Notlar

[1] Trabzon valisi Hasan Paşa’nın atadığı mütesellim Hafız Ahmet’in tehdit edilerek kaçırılması örneğinden anlaşılacağı gibi yerli hanedanlara mütesellimlik verilmeyip dışarıdan birisinin getirilmesi durumunda gelenlerin tutunması mümkün değildi.

[2] Özkaya, 1994:7; Öksüz, 2005: 169-170

[3] Özkaya, 1969: 3-4; Özkaya, 1994: 197

[4] Goloğlu, 2000: 81

[5] Özkaya, 1974: 485

[6] İnbaşı, 2006: 279-80

[7] Trabzon ayanları Şatırzade Ömer ile İbrahim Ağalar Trabzon ve Gümüşhane Kalemi Cizyesini toplarken, Rize âyânı Tuzcuoğulları, öncesinde tahsildarlık yapmaktaydı (Şakir Şevket, 2001: 191; Aktepe, 1953: 22)

[8] Anadolu’da 16. yüzyıl ortalarından itibaren asayişin bozulması ve haksız alınan vergiler yüzünden özellikle Trabzon ve civarından Batı Karadeniz sahilleri ve İstanbul’a göç başlamıştır. 17. yüzyılda Karadeniz sahillerinde yaşayan Hristiyanların baskıya dayanamayıp, ulaşılması güç iç bölgelere göçtüğü ya da pozisyonlarını güçlendirmek için İslam’a geçtiklerini sanıyorum.  18. yüzyılda göçler önemli miktara ulaşmış olmalıdır ki İstanbul’da yeni gelenler yüzünden yiyecek-içecek sıkıntısı baş gösterdiğinden şikâyetle Trabzon valiliği ya da bölgedeki diğer görevlilere 1719, 1721,1740, 1746 ve 1792 tarihlerinde gönderilen fermanlarda göçlerin önlenmesi için yakalananların yerine gönderilip, cezalandırılması istenmiştir (Özkaya, 1982: 190-192; Güler, 2000: 345)

[9] Özkaya, 1972: 484-488

[10] Özkaya, 1972

[11] Özcan Mert bir çalışmasında Cabbaroğlu ailesine ait en eski belge olan Ömer Ağa’nın mezar taşı kitabesinde aile adı “Çapar” olarak geçtiğini, halk arasında aile adının “Çapan” olarak anıldığı bildirmiştir ki (Mert, 1980: 21-23) Çapanoğullarının Türkmen kabilesi Çepnilerle, Canikliler’in ise bölgenin İslamlaşmış yerlileri ile ilişkili olduğunu yani rekabetin etnik köklere de sahip olduğunu sanıyorum. Canikli Ali Paşa’nın 2. valiliği döneminde ara verilen mücadele onun ölümüyle oğullar tarafından devralınmış ve Canikli ailesinden Tayyar Paşa ile Cabbarzadelerden Süleyman arasında devam etmiştir.

[12] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Hatt-ı Hümayun Tasnifi no. 721/b, d

[13] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Hatt-ı Hümayun Tasnifi no. 1033

[14] Trabzon Şeriye Sicilleri, 1946, 17/a-b; 1945, 48/a, 49/b-50/a; 1946, 17/a-b; 1947, 47/b-48/a; 1946, 33/a; 1947, 51/b

[15] Trabzon Şer’iye Sicili (TŞS), 1946, 29/b; Saydam, 2006: 287

[16] Canikli Hacı Ali Paşa’nın oğludur.

[17] Saydam, 2005: 289; Trabzon Şeriye Sicilleri, 1947, 66/b-67/a; 1948, 52/a-b

[18] Trabzon Şeriye Sicilleri 1949, 39/b, 40/a

[19] Bilici, 2007: 42

[20] Saydam, 2005: 291; Trabzon Şeriye Sicilleri, 1951, 40/b

[21] Hazinedarzâde Süleyman Paşa 7, oğulları Osman Paşa 15, Abdullah Paşa 4 yıl görev yapmıştır.

[22] Saydam, 2005: 287

[23] Ayrıntılı bilgi için Bkz. Rize, Tuzcuoğlu İsyanları

[24] Panzac, 1997: 182

[25] Osmanlı Arşivi, Cevdet Dahiliye, no: 6965 (13 Şevval 1228/1813); no: 1104 811 Ramazan 1228/1813)

[26] Şakir Şevket, 2000: 199-200

[27] Trabzon Şeriye Sicilleri, 1955, 50/a

[28] Trabzon Şeriye Sicilleri, 1955, 20/a, 50/a, 69/b

[29] Şakir Şevket, 2001: 203-204; Saydam, 2005: 296

[30] Saydam, 2005: 287; Trabzon Şeriye Sicilleri, 1965, 46/a, 1946, 26/a

[31] Şakir Şevket, 2001: 201; Trabzon Şeriye Sicilleri, 1968, 75/a–84/a; Saydam, 2005: 297-8

[32] Emiroğlu, 1997: 237

[33] Texier, 2002: 159

[34] Brant, 1836: 190

[35] Fallmerayer, 2002: 54-55

[36] Southgate, 1840: I, 153

[37] Hükümet Rumları zorla çalıştırmakla birlikte firarlar artınca 1848’de işin daimi değiş geçici olduğunu çalışanlara yevmiye ödeneceğini açıklamıştır (BOA, Mektubu Kalemi Meclis-i Vala. A. MKT. MVL. NO.)/ 17, 29. Cemaziyelevvel 1264/1848)

[38] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Bahriye, No: 12614, 25. Recep 1253/1837