Karadeniz Tarihi

Niğbolu Savaşı veya Nikopolis Savaşı (1396 ve 1877)

25 Eylül 1396 tarihinde Macar Krallığı, Fransa, Hospitalier Şövalyeleri, Ceneviz ve Venedik Cumhuriyeti ittifakından oluşan Haçlı ordusu, Sırp despotu Stefan Lazareviç (1374-1427) tarafınsan desteklenen Osmanlı kuvvetleri Tuna nehri üzerinde yer alan Niğbolu kalesi önlerinde karşı karşıya gelmiş olup, Niğbolu Savaşı (veya Nikopolis Savaşı) Osmanlıların kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Ortaçağın bu son Haçlı seferine katılan şövalyelerin bir bölümü Papa IX. Boniface’in Avignon’da 1394 tarihli çağrısına uyarak İslam’a karşı savaşmayı görev edinmiş fanatik dindarlar olmakla birlikte, Macar, Bulgar ve Polonyalılar Balkanlar’daki Osmanlı ilerleyişini durdurmak, Venedik ve Cenevizliler ise Adriyatik’ten Karadeniz’e dek uzanan ticaret üslerinin geleceğini sağlama almak arzusuyla hareket etmiştir.

Tuna nehrinin sol kıyısı boyunca ilerleyen Haçlı ordusu, Vidin ve Rahova kalelerini ele geçirirken teslim olmalarına karşın kalelerin içerisindeki Müslüman ve Ortodoksların bir kısmını katledip geri kalanı esir almıştır. Ceneviz ve Venedik gemileri 10 Eylül’de Niğbolu kalesi önünde demir atarken, Haçlılar Doğan Bey komutasındaki kaleyi saldırarak ele geçirme yerine kuşatma altında tutarak içerdekilerin yiyecek ve içeceklerinin bitince teslim olmasını beklemeye başlamıştır. Çabuk toparlanıp hızlı hareket eden Osmanlı ordusu 20 Eylülde Şıpka Geçidi’nden geçerek 21-22 Eylül’de Tırnova, 24 Eylül’de ise Niğbolu’ya vararak kaleye yakın bir tepede otağ kurmuştur. Savaş meydanında 1.500 kadarı Sırp şövalyelerden oluşan[1] 12-15 kişilik Osmanlı kuvvetleri[2] ağır kayıp verme pahasına tepeden tırnağa zırhlı 7.500-16.000 kişilik Haçlı kuvvetlerini bozguna uğratmayı başarmışsa da Macar kralı Sigismund (1368- 1437) kaçmayı başarmıştır. 24 Eylül gecesi Haçlılar’ın önceden esir aldığı 1.000 kadar sivil Müslüman ve Ortodoks’u katlettiğini öğrenen Yıldırım Beyazıd karşılık olarak binlerce savaş esirini idam ettirmiş, 20 yaşın altında olanları Türk ailelerin yanına Müslüman olarak yetiştirilmeleri için göndermiş, soyluları ise fidye karşılığı serbest bırakmıştır. Niğbolu Savaşı sonrasında Vidin Prensliği ilhak edilerek Bulgar krallığı ortadan kaldırılmış, Batı’da Türkler aleyhine oluşturulan ittifakların cesaretini kırılıp, rahip-asker/şövalyelik kurumunun gerekliliği ve başarısı sorgulanırken, Osmanlı akıncıları Macaristan içlerine dek ilerleyerek bol ganimetle Anadolu’ya dönmüştür.

Osmanlı döneminde sancak olarak teşkilatlanan Niğbolu askeri ve idari açıdan önemli bir merkez olmuştur. Evliya Çelebi, Tuna kıyısında göğe baş çekmiş çakmak taşlı bir kızıl kaya üzerine kurulan dörtgen biçimli sağlam Niğbolu kalesinin genişliğinin 4 bin adım olduğunu, Tuna’ya bakan kıyısında yalçın kayalar yüzünden sur bulunmadığını, kalenin kıble tarafında Ali Koç Baba adlı bir ziyaret yerinin bulunduğunu bildirmiştir. 93 Harbi sonrasında Doğu Trakya olmak üzere Anadolu topraklarına göç eden Ali Koç Baba Ocağına bağlı Niğbolu Alevilerinin bir kısmı Eskişehir ili Seyitgazi ilçesi, Kırka nahiyesine bağlı Büyükyayla ve Salihler köylerini, Kütahya ili, Altıntaş ilçesine göç ederek Aydınlar (Batak) köyünü kurmuşlardır.[3]

Niğbolu Savaşı (1877)

93 Harbi olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ilk sıcak çatışması olan Niğbolu savaşı 20 bin kişilik Rus 9. ordusunun komutanı General Nikolai Kridener’in (1811-1891) Tuna nehrini geçerek 7 bin kadar askerin savunduğu Niğbolu kalesini kuşatması ile başlamıştır. Vidin’den Niğbolu’ya hareket eden Osman Nuri Paşa (1832-1900) komutasındaki Osmanlı güçleri kaleyi takviye ederek burada direnmeyi planlarken Kridener’in daha önce kente ulaşıp, garnizonu bombardıman etmiştir. Osman Nuri Paşa bunun üzerine çarpışmaya müdahil olmadan Plevne’ye dönerek savunma hattını Plevne’de kurunca Rus ordusu 4 Haziran 1877’de kenti teslim almayı başarmış, Kridener’e başarısından dolayı Saint George nişanı verilmiştir.

Notlar

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

[1] Tuchman, 1978: 560

[2] Tuchman, 1978: 554. Johann Schiltberger 16 bin Haçlıya karşı 200 bin Türkün (Schiltberger, 1997: 29) Türk tarihçi Şükrullah ise Behçetu’t-Tevârih’de 130 bin Haçlıya karşı 60 bin Osmanlının savaştığını bildirmişse de David Nicholle gibi modern yazarlar iki ordunun sayıca birbirine denk olup en çok 16’şar bin askerden oluştuğu düşüncesindedir (Nicolle, 1999: 37).

[3] Kökel, 2004: 43