İstanbul'un Semtleri

Anadolu Kavağı

Anadolu Kavağı, İstanbul Boğazı üzerinde Anadolu kıyısının kuzey kıyısında, Rumelikavağı’nın karşısında yer alan, günümüzde Beykoz ilçesine bağlı bir mahalle olan tarihi bir balıkçı köyünün adıdır. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde kılıç balığı avcılarını barındıran ve Karadeniz’e açılmak için uygun havayı kollayan diğer yerlerden gelen balıkçıları ağırlayan, küçük çapta bahçe işleriyle de uğraşılan köyde hala balıkçılık yapılmasına karşın ana geçim kaynağı turizmdir. Köyün Osmanlı döneminde konulan adı tıpkı karşı yakadaki Rumelikavağı’nda olduğu gibi ‘gümrük noktası’ anlamında kullanılan ‘kavak’ kelimesiyle ilişkili olup, Eremya Çelebi’nin yerleşimin adını Kavak iskelesinde bulunan kavak ağaçlarına yorması hatalıdır. Anadolu ve Avrupa kıyısında Boğaziçi’nin Karadeniz’e açılan koylarında çok sayıda istihkâm bulunmakta olup bunlar Osmanlı döneminde Ceneviz ya da Kavak kaleleri olarak anılmaktaydı ki bunların en önemlisi Yoros Kalesi’dir.

Anadolu Kavağı haritası, Anadolu Kavağı’na nasıl gidilir?

Anadolu Kavağı Tarihi

17. yüzyılda Evliya Çelebi Anadolukavağı’nı “Anadolu Kilüdülbahir kalesinin cenubunda, lebi deryâda bir limanı azimin sahilinde sekizyüz hâneli, bağ ve bahçeli serâpâ müslim hanelerdir. Bir camii, yedi mescidi, bir hamamı, iki yüz miktarı dükkânları ve bekârhaneleri, mektebi sibyanı, bir çeşmesi vardır. Suları âbı hayat misalidir. Halkı cümle gemici, bahçıvan ve tüccardır. Üsküdar mollasının bir naibi

Anadolu Kavağında topçu bataryası, 1870’ler

bulunur ve kalenin dizdarı da idare eder; gece ve gündüz bostancıbaşı kayıkları ile dolaşıp idaresinde istiklâle sahiptir. Yaz ve kış limanında üçyüz gemi eksik olmaz. Dağlarının kestanesi, ahlatı ve bahçelerinin armudu meşhurdur” sözleriyle anlatmıştır. Mehmed Raif Bey ise II. Abdülhamit devrinde yerleşimin büyük bir çarşıya sahip olup ayrıca Mirşah Mehmedefendi, Ayazma, Taşlık, Çeşme ve Tolay adlarında 5 mahalleden oluştuğunu bildirmiştir. Şirketi Hayriye’nin 1914 yılında çıkardığı Boğaziçi adlı

Anadolu Kavağında topçu bataryası, 1870’ler

kitapta ise “Köprüden (Galata) 13, 70 mil mesafededir. Karadeniz Boğazı’nın ağzında ve boğazın hemen sonundadır. Etrafında bazı mühim istihkâmlar vardır. İki ciheti yüksekçe iki dağa dayanmış olup, köy bu dağlar arasındaki vadide kurulmuştur. Poyraza karşı olduğundan tebdilhava yerlerindendir. Kuyuları pek derin olmamakla beraber suları gayet tatlıdır. Yerli ahalisi balıkçılık ve kayıkçılıkla geçinir. 180 evdir, nüfusu 1000 kişi kadardır. Bir karantina merkezidir. 1950’li yıllarda halkının dörtte üçü balıkçı kalan kısmı bahçıvan ve işçi olan yerleşimin nüfusu turizme açıldıktan sonra artmış 2014’de 2.338’i bulmuştur. Günümüzde tükenen kılıç balığı 1950’li yılarla dek Boğaziçi’nde bol miktarda avlanmaktaysa da Mayıs ayında yumurtlama döneminde su yüzüne çıkanların zıpkınla avlanması bu balığın soyunu kurutmuş, dolayısıyla Boğaz balıkçılığın da sonunu getirmiştir. Anadolukavağı’nda üretilen incirler pek ünlü olup, İstanbul’da ‘Kavak inciri’ adıyla satılmaktaysa da 20. Yüzyıl ortalarından itibaren hızla kesilen ağaçlar onun da kaybolmasına sebep olmuştur. Suları ile de ünlü olan yerleşimde bir ayazma dışında Dolay, Çınardibi, Abdihoca, Abıhayat ve Kumdöken adlı çeşmeler bulunmaktaydı.

Sultan Mahmud döneminde ait bir Bostancıbaşı defterinde Anadolukavağı kalesi ile Macar tabyası arasında yer alan yapılar “Anadolukavağı kalesi, tabye, tabye içinde ağa, zafit ve nefer ocakları, bostancılar kışlası, beylik bahçe, Kavak kalesi ağalarının beylik yalısı, camiişerif, imaret ve mektep, Hacı Mustafa Ağa’nın kahvesi ve kayıkhanesi, Murat Mollazade’nin ekmekçi fırını, üç adet kahve dükkanı, çarşı iskelesi, serpa kahve dükkanları, Osman Beşemin yalısı ve kahvehanesi, İmam Efendi yalısı, Hacı Amedoğlunun köhne yalısı, Ali Reis’in kayıkhanesi, İbrahim Ağa’nın yalısı, Keleş Ahmed’İn yalısı, Tabakoğlu Mehmed’in hanesi, Yoros imamının hanesi, Şileli Mehmed Ağa yalısı, Derviş Ali’nin yalısı, Halil Haseekinin hanesi ile Macar tabyası” şeklinde sıralanmaktaydı. Osmanlı paşası ve Türkiye’nin Kemal Atatürk’ten sonraki ikinci ve son mareşali Fevzi Çakmak (1876-1950) Anadolu Kavağı’nın yetiştirdiği en ünlü şahsiyet olup asker ocağında “Fevzi Kavak’ lakabıyla anılmaktaydı.

1694’de Kavak Kalesi yeniçeri ustalarından Hacı mehmed Ağa tarafından yaptırılan Anadolukavağı Camii, hemen yanında yeralan sibyan mektebi 1944 yılında çıkan bir yangında harap olmuştur. Ayrıca Anadolukavağı Kalesi burnundan Sütlüce’ye dek uzanan ve iki voli yerini de barındıran Anadolukavağı dalyanı ile Anadolukavağı Feneri önünde yer alan Anadolukavağı Efendi dalyanları 19. yüzyıl sonlarında dek varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Köyün tek hamamı ‘Mirşah Hamamı Sokağı’nda yer almaktaysa da 20. Yüzyıl başlarında bile harap haldeydi.

Yoros kaelesi haritası, Yoros kalesine nasıl gidilir?

Hieros veya Yoros Kalesi

Hieron veya Hieros (ἱερός), Marmara Denizi’nin Karadeniz’e açıldığı İstanbul Boğazı’nın Asya yakasında yer alan Anadolu Kavağı’nın en yüksek noktasında kurulan kaleye adını vermiş, Antik Çağ’da bir tapınağına ev sahipliği yapmış,

Yoros Kalesi üzerinde Ceneviz arması

bugünkü Macar koyu olması kuvvetle muhtemel bir mevkinin adıdır. Türkçe’ye ‘Yoros’ formunda geçen ve Yunanca “kutsal yer, tapınak” anlamına gelen Hieros adının seçilmesi, Anadolukavağı’nın Marmara ile Karadeniz’in birleştiği noktada bulunması geçit ve boğazların Tanrıların kontrolünde olduğu inancıyla ilişkilidir. Zeus’un ‘uygun rüzgârlar’ anlamına gelen lakabı Ourios kelimesinin zamanla Yoros’a dönüştüğü ya da doğrudan dağ anlamına gelen ‘Oros’ kelmesiyle ilişkili olduğu ise diğer teorilerdir. Evliya Çelebi ise kalenin bulunduğu mevkide eskiden Yoros adlı bir rahibin manastırının bulunduğunu kalenin adının bu rahipten geldiğini ama aslında kalenin Elena adlı bir kralın yapısı olduğuna dair folklorik bilgiyi aktarmıştır. En eski Yunan destanlarından olan Altın Post destanında da anlatıldığı gibi Karadeniz’in kolonizasyonundan önce MÖ 7. Yüzyıl hatta daha eski devirlerden beri bilinmektedir. Eski tapınağın bugünkü Anadolu kavağı yerleşiminde değil burnun daha batısında Kavak civarında olduğu ve buradan görülen Macar körfezinin de Phriksos limanı olduğu sanılmaktadır.

Antik ve Klasik Çağ’da bir sunak olan Hieron, tüccarlar ve tahıl taşıyan gemiler için Karadeniz’e açılmadan önce uğranılması gereken duraklardan birisi olurken, Hellenik Çağ ve Roma döneminde Zeus veya Jupiter Ourios ile ilişkilendirilip, dini önemi kısmen azalmış ama stratejik ve ticari önemi artmıştır. Bununla birlikte Roma İmparatorluğu döneminde sebebi açıklanamayan bir şekilde hem dini hem ticari açıdan önemsiz bir askeri kontrol noktasına dönüşmüştür.

MÖ 5. yüzyıl ortalarında Pindar, ‘Pythia’ adlı eserinde ‘Konuk sevmeyen Deniz’in (Yunanca Aksinu ‘Ἀξείνου’) ağzında, sarımsı kahverengi Trakya sığırlarının otlağında Poseidon için bir ortasında bir delik bulunan bir sunak inşa edildiği Karadeniz seyahatinin başarılı olması ve çarpışan kayalardan kurtulmak için Poseidon’a dua edildiğini bildirmiştir. Herodot (Historiae 4. 81, 85, 87) ise İskitlerden bahsederken Pontus Euxenios’un ağzında Kleombrotus’un oğlu Pausanias’ın tanrılara sunak olarak yaptırdığı pirinç bir kazandan bahsetmiş, Dareos’un Bosphoros üzerine kurduğu köprünün bu tapınağın orta yerine düştüğünü hesaplamış, bu sözleri MÖ 3. yüzyılda Heraklealı Nymphis (FGrH 432 F9) tarafından onaylanmıştır.

Skylax, Periplus (67.32-45; 92.1-12) adlı eserinde Selymbria’dan 500 stadia mesafede bulunan Pontus’un ağzındaki Hieron’un Anaplous olarak bilindiğini yazarken buradaki tapınağı da anmıştır. Balkanlar üzerin-den Anadolu’ya gelen Galatlar MÖ 278’de Hieron’u da yağmaladıktan bir süre sonra Makedon Selevkosların kontrolüne geçen bölge II. Selevkos Kallinikus (MÖ 246-225) veya III. Selevkos Keraunus (MÖ 225-223) döneminde Bizanslılar’a satılmıştır. MÖ 220’de Bithynialı Prusias zamanında tekrar Bizanslılar’ın elinden çıkmış bu dönemde tapınak etrafındaki surlar yıkılmıştır (Polybius, Historiae 4.52.4-8).

Rodoslu Apollonius’un MÖ 270-45 arasında yazmış olmasına karşın çok daha eski dönemleri anlatan Altın Post destanında bu mevkide Argonotların deniz kenarında kutsal 12 tanrı adına bir sunak inşa ettikleri bildirilmiş MS 1. Yüzyılda yazılan “Scholia in Apollonii Rhodii Argonautica” (2.528-33) adlı eserde ise bu 12 tanrının adları Zeus, Poseidon, Hades, Hermes, Hephaistos, Apollo, Demeter, Hestia, Ares, Aphrodite, Hera ve Athena olarak verilmiştir. MÖ 335’de Demosthenes’in (In Leptinem 20.35-3), MÖ 2. yüzyılda Polybius’un (Historiae 4.43.1, 4.52.4-8), MÖ 1. Yüzyılda Didymus’un (Demosthenes cols. 10.34-11.5) sonrasında Strabon (Geographika 7.6.1.45-53) ve Pomponius Mela’nın (De chorographia 1.19) andığı Hieron’da Yunan yazarlardan farklı olarak Latin yazar Cicero (In Verrem 4.128-130) MÖ 70’de Yunanlıların Ourios olarak adlandırdığı bir Jupiter İmparator tapınağı olduğunu bildirmiş, MÖ 1. yüzyılda Periplus ve MS 131’de Ariran bu tapınağın adını Zeus Orion olarak anmıştır.

MÖ 1. yüzyılda Hieron’daki Zeus Ourios’a iki ithaf olup, bunlardan birisi MÖ 82’de Mithridat savaşı sırasında deniz operasyonlarıyla ilgili elçi Aulus Terentius Varro’ya verilen emrin yazılı olduğu ve Hieron’un karşısında Büyükdere’de bulunan mermer dikili taş diğeri Augustus dönemine ait bir Zeus Ourios heykeli üzerine Philo tarafından Antipater’in oğlu için yazılmış bir ağıt olup, Kadıköy kilisesi civarında özel bir evin bahçesinde 1676’dan beri bulunduğu bilinen ikincisi 1809 yılında British Museum’a götürülmüştür.

Bizanslı Dionysos, MS 2. Yüzyılda yazdığı ‘Anaplous Bosporous’ (Boğaz yolculuğu)  adlı eserinde Nephele ile Athamas’ın oğlu Phriksus’un Kolhis yolculuğu sırasında inşa ettiği Hieron adlı yerden, burada eski ustaların yaptığı ellerini uzatan genç bir adamın bronz bir heykeli bulunduğundan ve Argonotların lideri İason’un 12 tanrıya sunduğu adaktan bahsetmiştir.  Dionysos’un da belirttiği gibi heykelin ellerini uzatmasının nedenini –Karadeniz’e açılmak isteyen- denizcilere cesaret vermek olabileceği gibi denizin sakin olduğu ve yelken seyrine izin vermediği zamanlarda adak sunmak amaçlı da olabilir. MS 2. yüzyılda Ptolemaeus’da Coğrafya adlı eserinde Yoros’u Artemis Hieron’u olarak anmıştır (Geographia 5.1.2-3).

Plinius, Herakleia Pontika’nın batısında Zeus Stratios’a adanmış sunaktan bahsederken, burada bizzat Herakles tarafından dikilmiş 2 meşe ağacının varlığını bildirmektedir. Plinius’a göre (XVI. 89. 239) aynı bölgede Bebrykius’un (Yunan mitolojisinde Pyrene’nin babası ve Bebryk adlı Trak kabilesine adını veren kraldır) öldüğü yerde Amykos Limanı’nın (Yunan mitolojisinde Amykos, Poseidon’un oğlu ve Bebryklerin kralının adı olup, Polydeukes adlı Argonot tarafından yenilince yabancıların karaya çıkmasına engel olmayacağına söz vermiştir) yer aldığını, gömütün yanında bir “laurus insana” adı verilen bir defne ağacı bulunduğunu bu ağaçtan bir parça alanın gemisinde kavga eksik olmayacağına inanıldığını aktarmıştır.

Yüzey araştırmalarında Hellenik Çağ ve Roma dönemine ait buluntulara rastlanılan sitede Hristiyanlık öncesi dönemlere ait pek çok arkeolojik kalıntı bulunabileceği düşünülmekte hatta kale içerisinde araştırma yapmak için bir proje de hazırlanmışsa da ödenek yokluğundan henüz kazıya başlanamamıştır. 1924’de Hieron’un güneyinde yer alan 202 m yüksekliğindeki Yuşa Tepesi’nde yapılan yüzey araştırmalarında tepenin kuzey yamacında Justinian döneminde inşa edilmiş St. Pantelemon kilisesinin duvar, mermer rölyeflerine rastlanmıştır.

MS 528’de Boğaziçi’nin Hunlar tarafından yağmalanmasının ardından I. Justinian Doğu Kırım ve Taman üzerine yapacağı deniz seferinde Yoros’tan faydalanmış olup, Hieron’un bu dönemde önemli bir kaleye dönüşmüş olduğu ileri sürülmüştür (Io. Malalas, Chronographia 432. 10-21). Prokopius, Justinian’ın Çanakkale Boğazı ile Hieron’a birer gümrük binası yaptırdığını ve imparatorun memurlarının izni olmadan hiçbir geminin Bizans’tan ayrılmamasına özellikle Karadeniz kıyısındaki kabilelere ihracı yasak malların dışarı çıkarılmamasına dikkat edilmeye başlanmıştır.

Bununla birlikte 41º10’42” K, 29º05’30″D Doğu koordinatlarında yer alan bugünkü yapı incelendiğinde Yoros Kalesi’nin yöre halkınca bir Ceneviz kalesi olduğuna inanılmasına karşın, Karadeniz kıyılarının Gothlar tarafından yağmalanmasının sonra I. Manuel Komneneos (1118–1180) döneminde inşa edilmiş hatta surlar Rumeli Hisarı’na dek uzatıldığı ortaya çıkmaktadır. Justinian burada şehit Panteleëmon adına bir kilise inşa ettirmiş olup, kilisenin arkasında daha eski dönemlerden beri şifasız hastalara yardımcı olan Argyronium adlı bir yapı vardır. II. Michael’a isyan eden Bizanslı General Slav Thomas 822’de Hieros’a saldırmış, Konstantinopolis’in 1204’de Latinler tarafından işgalinin ardından kale Haçlıların eline geçmişse de 1352’de Cenevizliler’e terk edilmiştir. Âşıkpaşazâde Yoros Kalesi’nin 1391 yılında Kocaeli’nden büyükçe bir kuvvetle gelen Yıldırım Beyazıd tarafından ele geçirdiği hatta Yahşi Bey’i göndererek Şile Hisarı’nı teslim aldığını kaydetmişse de bazı modern yazarlar, Osmanlıların Latinlere Boğaz yolunu kapattıkları 1452’ye dek Cenezvililer tarafından kullanıldığını iddia etmişlerdir. Gerçektende kale kapısı üzerinde yer alan ve tarih kısmı okunmayan kitabede ‘Cenevizli Vincenzo Lercari’nin kutsal burun üzerindeki kaleyi tamir ettirdiği’ yazılıdır.

Timur’a elçi olarak gönderilen Kastilyalı Ruy Gonzales de Clavijo 14. yüzyıl başlarında içinde bir Türk garnizonu bulunan kalenin varlığını ‘El Guirol de la Turquia’ adıyla bildirirken tam karşısında Trapea adı verilen mevkide yer alan Bizans kalesinin harap ve terk edilmiş olduğunu vurgulamıştır. Clavijo ayrıca Yoros Kalesi’nin eteğinde sahilde kayalıklar üzerinde bir de kuleden ile karşı kıyıdaki bir kule arasına zincir çekilerek, tehlike zamanında Boğaz’ın kapatılıp tehlikelere karşı korunduğunu, Karadeniz’e çıkan gemilerden gümrük alındığını kaydetmiştir. Rumeli Kavağı kalesinden günümüze bir iz kalmamışsa da Patrik Konstanrios bu kalenin eski adının ‘Polikhnion’ olduğunu yazmıştır. Sultan Bâyezid döneminde içine mescit inşa ettirilen Yoros’a kale dizdarı Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Paşa hamam yaptırmış, 1576’da kaleyle birlikte cami, hamam ve çeşme tamir edilmiştir. 16. Yüzyılda Pierre Gilles “De Bosporo Thracio Libri Tres” adlı eserinde mevkinin Rumlarca tıpkı Antik Çağ’daki gibi Hieros, Latinlerce ise ‘Fanum’ (Latince ‘tapınak’) adıyla bilindiğini yazmıştır. 1624’de 150 civarında Kazak teknesi İstanbul civarındaki köyleri yağmalayınca IV. Murad (1623-1640) kaleyi özellikle sahil tarafından güçlendirmiş böylece modern Anadolu Kavağı yerleşiminin temeli atılmış, 1754-1757’de III. Osman, 1783’te Fransız topçu Toussaint ve 1794’de Meunier dönemlerinde yeniden takviye edilmiş, 1873’de I. Abdülhamid döneminde yeni gözetleme kuleleri eklenmiştir. Ermeni yazar P. Ğ. İnciciyan 19. yüzyılın başlarında Yoros Kalesi içinde 25 evlik bir Türk mahallesi bulunduğunu, ayrıca muhafız olarak bir dizdar idaresinde 20 kişilik bir müfrezenin de burada kaldığını bildirmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın ardından askerden arındırılan bölge 1936’da Montreux anlaşmasının ardından Türk Ordusu’nun denetimine girmiştir.

Hazreti Yuşa Türbesi

Günümüzde Anadolu Kavağı’nın en önemli ziyaret yerlerinden birisi Macarburnu’nun yanı başında Macar Bahçesi adı verilen mevkide bulunan ve Hz.

Yuşa Tepesinde Hazreti Yuşa Türbesini ziyarete giden aileler, 1870

Yuşa’nın mezarı olduğuna inanılan türbedir. Antik Çağ’da Mokhadion adıyla bilinen mevki yukarıda bahsi geçtiği gibi antik çağda 12 tanrıya sunak olarak inşa edilmiş, zamanla Zeus tapınağına, Hristiyanlığın kabulünün ardından imparator Konstantinos döneminde kiliseye dönüştürülmüştür. 11. yüzyılda Bizans tarihçisi Kedrenos, Argonotların gökyüzünde kartal kanatlı insan formu gördükten sonra Amykos adlı kralla dövüşüp zafer kazandıklarını, kartal figürünü gördükleri mevkide bir tapınak ile insan biçimli heykel yaptıklarını, sonradan imparatorun tapınağı kiliseye çevirdiğini aktarmıştır (Synopsis Historion, I. 210) Frick, Türklerin Herakles’in kilinesinin (Yunanca klini (κλίνη) bir yatak/divan çeşidi) ad ve öyküsünü değiştirerek Yuşa Peygamber’e mal ettiklerini iddia etmiştir. Hz. Yuşa, İslam inancında Hz. Musa’nın kız kardeşinin oğlu olup, Hristiyanlarca Yeşu adıyla bilinmektedir. Kuranı-Kerim’de Kehf suresinin 60-64. ayetlerinde Musa ile Yuşa’nın iki denizin birleştiği bir yere gittiklerinden, burada bir kayaya sığındıklarından ve ellerindeki balığı bir akıntıya kaptırarak kaybettiklerinden bahsedilmektedir ki bu mevki İstanbul Boğazı olmalıdır. İslamlaşmanın ardından önemini kaybetmeyen bu ziyaret yeri Osmanlı döneminde özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında cuma günleri toplu halde ziyaret edilmekte, hatta civar köylere hazırlık yapmaları için ziyaret günü bir hafta önceden duyurulmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi Trabzonlu âlim ve tasavvuf ehli Yahya Efendi’nin gördüğü bir rüyadan sonra burada Hz. Yuşa’nın yattığına inanılmış ve Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle 17 m uzunluğunda 4 m genişliğindeki bir mezar inşa ettirilmiştir. Kanuni, kendisini ziyaret için İstanbul’a gelen Yahya Efendi için Beşiktaş’ta kışlık Anadolu Kavağı’nda yazlık birer dergâh hazırlatmıştır. Kavaktaki dergâhında kalan Yahya Efendi’nin birkaç defa rüyasına giren Yuşa Peygamber kendisini tanıtmış ve mezarının yerini bildirerek kendisini ziyaret etmesini istemiştir. Tarif edilen yere giden Yahya Efendi orada karşılaş-tığı bir çobana etrafta olağandışı bir şey olup olmadığını sorduğunda çoban 10 yıldır otlattığı koyunlarının bir bölgedeki otu yemeden hatta üzerine bile basmadan etrafında dolaşarak geçtiklerini bildirince bunu bir işaret saymış ve bugünkü türbenin bulunduğu mezar yerini işaretlemiştir. Türbenin bir insan için fazlasıyla büyük inşa edilmesinin nedeni muhtemelen Tanrı Zeus imgesinin tek tanrılı dinlerin kabulüyle yöre folklorunda tepede yaşayan bir dev inanışına dönüşmesi olmalıdır.

Kaynakça

Çelebi, E. (1971) Seyahatname İstanbul, 1314 (1898). İstanbul, Cilt II, s.132.

Eyice, S. (1976). Bizans Devrinde Boğaziçi, istanbul s. 72-92

Gabriel, A. (1941) İstanbul Türk Kaleleri, Çev: Alp İlgaz, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.

İnciciyan P.G. (1956) XVIII. Asırda İstanbul, İstanbul, s.99-100.

Koçu, Reşad Ekrem (1959). Anadolukavağı. İstanbul Ansiklopedisi, c. II, s. 828-831

Moreno, Alfonso (2008). Hieron: The Ancient Sanctuary at the Mouth of the Black Sea. Hesperia. 77. 4: 655-709

Öztürk, Özhan (2016). Pontus: Antikçağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi. Nika Yayınevi, Ankara (3. Baskı)

Tekin, Ç., Kurugöl, S. (2012). İstanbul’da Bizans Dönemi Yoros Kalesi Üzerine Bir İnceleme. Mimar.Ist. İstanbul No: 4 s.17-29

Tutel, Eser (1994) Anadolukavağı. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. İstanbul I:261-262