Karadeniz Kültürü

Karadeniz Bölgesi Geleneksel Giyim Kuşam Sözlüğü

Batı Karadeniz

Karabük ve Zonguldak kent merkezinden farklı olarak Bartın, Safranbolu ve Devrek köyleri efe ve yaren sohbetlerinin yakın zamana dek yapıldığı, düğün ve kına geceleri genellikle bağlama eşliğinde türkü ve manilerin söylendiği yerlerdir. Bu ilçelerde geleneksel yerleşim birimleri varlığını sürdürürken, geleneksel giyim-kuşam ve halk oyunlarında kurumlaşmış bir sürekliliğe sahiptir. Geleneksel erkek ve kadın kıyafetleri hemen hemen tümüyle kaybolmuş olup ancak folklor ekiplerince yaşatılmaktadır. Kadınlar, keten ya da pamuklu iç çamaşırı üzerine entari ve kapale adı verilen yelek giymekte, başlarına fes üzerine bağlanmış sarı-yeşil çatkı veya atça denilen etrafı pullu başörtüleri sarmaktadır. Erkekler, altlarına keten bezinden potur veya zipka,  üstlerine yakasız işlik mintan üzerine körüklü yelek ve aba ceket giymekte, başlarına seymenlere özgü poşu sarılı fes veya keçe külah takmaktaydı.

Aba Kaba dokunmuş dayanıklı bir çeşit yün kumaş olan siyah şayaktan dikilip, içine

Samsun Çarşambalı kadın, Osmanlı dönemi

de, aynı kumaştan yapılan yelek giyilen, yakasız, kolları astarlı olmasına karşılık, beden kısmına astar dikilmeyen ceketin adıdır. Arapça abā (قباء) veya ḳabā (أباء) “yünden yapılmış üst giysi, cübbe” sözcüğünden ödünçlenmiştir.

Fes Cağ adı verilen şiş yardımıyla, yünden örülerek dokunan başlık adı. Osmanlı döneminde erkeklerce baş örtmek için kullanılan, kırmızı çuhadan yapılmış ve adını Kuzey Afrika’daki Fas şehrinin adından alan başlıktan öykünerek, örme kukuletaya da bu isim yakıştırılmış olmalıdır. Türkçe ilk olarak Meninski’nin sözlüğünde “Fas ülkesi ve bu ülkeye özgü kırmızı keçeden gece külahı”  (Thesaurus, 1680) anlamında kayıtlıdır. Fesi kızarmak Utanmak (Rize), Fesini atıp altından geçmek Eski alışkanlıklarından tam olarak kurtulamamak (Giresun)

İçlik, işlik Düz yakalı, düğmesiz, bağsız, bel seviyesine kadar inen kollu kadın kıyafetinin adıdır: ‘Üzüm aldum asmadan/ İşluk giydum basmadan” . İşliğin dikildiği kumaş aynı zamanda kadının zenginlik ve statüsünü de belirlemekteydi: İşlik kadınlar için en çok önemsenen ve saygınlık göstergesi olan giysi olup ipek veya ince, renkli kumaşlardan yapılan, belden yukarıyı kapatan, yakasız, göbek üzerinde en fazla üç düğmesi olan giyecektir. İçliklerin yakasına omuzdan başlamak üzere farklı renklerde bir cm genişliğinde iki ya da üç şerit dikilir, bunun üzeri de teyelle süslenirdi. (Ordu Akkuş). Türkçe’nin en eski kayıtlarında bile bulunan iç > iş ve -lik > luk yapım ekiyle oluşturulmuştur. Doğu Karadeniz Türkçesinde /ç/ > /ş/ sesleri

Sürmeneli Pir ağa Mustafa Reis ve arkadaşları geleneksel kıyafetleri içerisinde, Osmanlı dönemi posta kartı

değişimi sıkça görülmektedir. 13. yüzyıl öncesinde içton (iç “içerisi, iç taraf” ve ton “giyecek, kıyafet”) formunda Uygurca, Hakazca, Çağatayca ve Kıpçakca kayıtlıdır.

Potur Arka tarafı kırmalı paçaları dar bir pantolon türü olup,    Ermenice p’ot’ “pile, kırma”, potur “pileli, potlu, kırmalı; bir pantolon çeşidi” ve p’ot’or (փոթոր) ‘buruşuk’ kelimesinden ödünçlenmiştir. Türkçe sözlükte potur “kırmalı ve potlu” anlamıyla kayıtlı olan kelime Karadeniz Rumcasına potur (ποτούρ [Trabzon, Gümüşhane]) ve poturin (Giresun) formlarında geçmiştir.

Şalvar Ağı bol, paça kısmı dar bele bir uçkur vasıtasıyla bağlanan geleneksel pantolonun adı olup, Farsça şalvār (شلوار) “pantalon, uzun don” sözcüğünden ödünçlenmiştir. Türkçe sözlükte şalvar formunda kaydedilen kelime Karadeniz Rumcasına şal-varin (σαλβάριν [Giresun,Ünye]), şalvari (Ünye) ve şalvar (Ordu, Santa, Trabzon, Gümüşhane) formlarında geçmiştir.

Yazma Kadınların başlarına bağladıkları nakışlı başörtüsü “Başında iki yazma/ Birini bağlayayım”

Maçkalı Rum geleneksel Karadeniz erkek kıyafeti ile, Osmanlı dönemi

Yelek Sırta giyilen alacalı renklerden dikilmiş, renkli nakışlarla süslü, yuvarlak yakalı, iki kenarı açık şekilde düğmesiz, bağsız, bel seviyesine kadar inen kadın kıyafeti adıdır. Türkmen kadınlarının giydikleri yeleğin rengi ve süslemeleri aynı zamanda hangi köyden olduklarını da belli etmektedir. Sözgelimi Trabzon Şalpazarı’nda Doğancı köyü sarı turuncu, Sayvançatak ve Dorukkiriş köyleri ise kırmızı-siyah renkli yelekleri tercih etmekteydi. Doğu Karadeniz’de yeleğe “fermene”  adı verilmekteydi. Dede Korkut Kitabında “kuşun kanat tüyü, oka takılan kuş tüyü” anlamıyla geçen yelek kelimesi Türkçe olduğu halde “Hafif ve kolsuz ceket” anlamıyla Ahmet Vefik Paşa, Lügat-ı Osmani (1876) sözlüğünden daha eski kaynaklarda rastlanmamıştır.

Zipka veya zıpka Osmanlı döneminde, Karadeniz sahil halkı ve doğuya gidildikçe artan bir yoğunlukla sahilin gerisindeki dağlı köylüler tarafından giyilen siyah (nadiren gri) renkli, ağ arası körüklü, paçaları dar, iç donu üzerine giyilen ve içdonu gibi uçkurla bele bağlanılan bir tür şalvarın adıdır. Yüze yakın kırmadan oluşan körüklü ağı, zıpka giyen denizci veya dağlıya her ortamda hareket serbestliği sağlamaktaydı. Zipka kayıkta çıplak ayakla, karada ise yün çorap üzerine çapula veya sabukla giyilirdi. R. E. Koçu, zıpkanın 16. yüzyıl sonrasında yaygınlaştığını belirtmiştir: “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda korsan ve dağ haydudu kılığı iken giderek o yalının bütün gemicileri ile dağ köylülerinin sırtında görülmüştür” . Anadolu’da Laz donu, Laz poturu adlarıyla da tanınan kıyafet zipka zipka (Trabzon, Rize, Giresun, Ordu) zıbga (Batı Karadeniz), zipga (Trabzon), zivra (Araklı), zıvğa (Erzurum), Lazca zikva, ve zipka, Karadeniz Rumcası zipka (ζίπκα [Ünye, Trabzon, Gümüşhane]), zifka (ζίφκα [Trabzon]) ve zupka (ζούπκα [Ordu]) formlarında kaydedilmiştir.

Orta Karadeniz

Erkekler, üstlerine genellikle ev tezgâhlarında dokunmuş düz ya da ince çizgili keten

Trabzon, Of ilçesinde köylü bir aile, 1930

gömlek, üzerine sahil kesiminde çuha ya da kadifeden iç kesimlerde yünden fermene denilen dört cepli kolsuz ve yuvarlak yakalı yelek en üste kalın şayaktan, yakasız yandan cepli siyah aba ceket giymekteydi. Altlarına paça ve ya tuman da denilen iç donu üzerine potur adı verilen siyah veya kahverengi şayaktan beli uçkurlu, ağ kısmı bol, diz ile ayak bileği arası daralan zipka benzeri bir şalvar çeşidi giyilmektedir. Bele mevsimine göre pamuklu, yünlü ya da pamuklu-yünlü karışık kumaştan beyaz veya krem rengi kuşak sarılmakta, kuşak içerisinde para, tütün, kav ve çakmak keseleri, enfiye kutusu, saat ve anahtar taşınmaktaydı. Başlık olarak Trabzon civarının standardı olan kukula Samsun ve civarında nadir bulunmakta kişinin meslek ve sosyal statüsüne göre kavuk, sarık, külah, takke, derviş tacı gibi çeşitler giyilmekteyse de özellikle Samsun yöresinde fes üzerine çiçekli ve işlemeli dolak doladıkları görülmektedir. Kadınlar, altlarına pamuklu dokumadan üst kısmı beyaz diz ile ayak bileği arasındaki bölümü kir göstermesin diye renkli dokunmuş bel kısmı uçkurlu paçaları bağcıklı ya da lastikli iç donu onun da üzerine çeşitli renklerde bel ile göğüs arasında top formunda düğmeleri bulunan keten veya saten üç etek giymektedir. Evde giyilen iç eteğin ev işleri görürken sorun olmasın diye ön kısmı kısa dışarıda giyilenin ise uzun olup, genellikle dışarı çıkılırken üzerine çarşaf veya ferace giyilmekteydi. Evde üç etek üzerine üç etek ile aynı boyda pamuklu veya ketenden beyaz önlük giyilmekte ve bir bel bağı (kolon) ile bele bağlanmaktaydı. Üç etek üzerine çoğunlukla aynı renk ve desende astarı zıt renkli, uzun kollu bir cepken veya yelek de giyilmekteydi. Başlarını çember ile artan kadınlar, boyunlarına aksesuar olarak boyunlarına ipek kaytana dizilmiş ve gerdan altını adı verilen bir dizi altın asmakta, başlarına ise kırmızı çuhadan fes giymekteydi. Orta Karadeniz’de kadınlar Doğu Karadeniz’den faklı olarak çoğunlukla patlıcan moru renginde yan tarafında işleme ve metal pullar bulunan şalvar da giymekteydi.

Kuşak Kadınların üçgen şeklinde bellerine bağladıkları yün, ipek veya pamuklu

Hemşin tarzı yün çorap

kumaştan bez parçasıdır: ‘At aşağa aşağa/ Çamur çıktı kuşağa” . Kare şeklinde olan kuşak ortadan, üçgen şeklinde katlanır, geniş tarafı yine bir veya iki kez katlanır ve üçgenin ucu arkada olacak şekilde bele sarılarak takılırdı. Bazı bölgelerde kuşağın uç kısmına toka isminde bir çift püskül de eklenmekteydi.    Karadeniz’in dağlık kesimlerinden tıpkı Doğu Anadolu’da olduğu gibi erkekler de bellerine kuşak bağlamaktaydı. Türk dillerinde gušak (Gagavuzca ve Tatarca kušak; Türkmence gušak; Anadolu Türkçesi ve Azerice kuşak; Karaçay, Kumıkca qučak). Kuşak çözmesi gelmek Çiş yapma ihtiyacı duymak, kuşak tokası Kuşağın ucuna takılan özel şekilde yapılan bir çift püskül, kuşak üstü bağı, bel bağı, kılıf bağı Peştamalın üstüne bağlanan, yer tezgâhında dokunan, uçlarına püskül takılan aksesuarın adıdır.

Şayak Yünden dokunmuş giysilik kalın kumaşın adıdır. Yunanca sayaki (σαγιακι) “bir kumaş cinsi” kelimesinden ödünçlenmiş olup, Karadeniz Rumcasına şayakin (σαγιακιν [Giresun, Tirebolu]) ve şayak (Trabzon, Gümüşhane) formlarında girmiştir.

Keşan bezi

Üç etek Osmanlı döneminde kadınlar tarafından giyilen, genellikle kadifeden dikilen üç etekli entarinin adıydı. Artvin ilinde Şavşat ve Ardanuç civarında giyilen üç etek belden yukarı bir ceket, aşağıda ise arka ve yan taraflardan sarkan üç-parça peştemalden oluşmaktaydı

Dolama Köylülerin giydiği basit kesimli kadın elbisesinin adıdır. Vala denilen şeyler yan yana dikilir. Bu dikiş yerleri bulunabilen her türlü sade veya renkli boncuklarla süslenmekteydi. Bu dolamalara “boncuklu dolama” denilirdi.

Doğu Karadeniz

Ordu bölgesi geleneksel giyim tarzında kentsel–kırsal alan farklılığı son derece belirgin olup, 1950’li yıllardan itibaren geleneksel giyim-kuşam büyük ölçüde terk edilmiş olup yerini hazır giyime bırakmıştır. Osmanlı dönemi erkek giyimi Trabzon’dan farklı değilken, kadın giyimi Trabzon’un batısı ile benzerdir. Günümüzde büyük ölçüde terk edilmişse de Osmanlı döneminde Trabzon yöresi giyim-kuşamı, Ünye ile Hopa arası giyim kuşamının genel özelliklerini büyük ölçüde yansıtmakta ve Laz kıyafeti olarak adlandırılmaktaydı. Diğer Karadeniz kentlerinde olduğu gibi kıyı kesimlerinde ince, yüksek olan iç kesimlerde ise kalın dokumalar tercih

Peştemal veya dolaylık

edilmektedir.

Abaniye veya abani Erkeklerin fes üzerine sardıkları sarı veya beyaz nakışlarla işlenmiş kenarları püsküllü geleneksel sarık bezi (Giresun, Trabzon, Rize (Güneysu); abani (Giresun). Osmanlı döneminde, erkek çocuklar ergenlik dönemine kadar mendil, yağlık, daha sonra ise başlık ve abaniye bağlardı. Türkçe sözlükte abaniye formunda kayıtlı olan kelime Farsça âbâni “bir kumaş cinsi” kelimesinden ödünçlenmiştir.

Abdestlik Kadınların namaz kılmak için giydikleri uzun kollu fistan ve bacakları tamamen örten pijama veya uzun etekten oluşan elbisenin adı (Giresun)

Acem şali veya Acem şali kuşaği Kaliteli yünden dokunmuş İran’a özgü şal tipi olup, kadınlar soğuktan korunmak ve ağır yük taşırken belkemiğini korumak amacıyla bel çevresine sararlardı (Trabzon, Rize, Artvin): “Acem şalı kuşağın/ Kaç yerden sarar seni”

Coka Yün dokuması kıyafet (Şavşat)

Osmanlı döneminde Ermeni kadınlar, Artvin

Çınkıl Geleneksel Karadeniz erkek kıyafetinde Çerkez kemeri üzerine, belin her iki tarafına dörder tane takılan gümüşten yassı sallantı süslerinin adı olup, Ordu’da şapşak adıyla bilinmekteydi. Ayrıca kadınların yaka, baş, bel ve parmaklarına taktıkları gümüş takılar da çıngıl, çınkıl veya çinkıl olarak anılmaktaydı.

 

Erkek Kıyafeti

Geçimini ekseriyetle gemicilikle sağlayan sahil kesimi erkeklerinin baştan aşağı simsiyah geleneksel giyim şekli 15. Yüzyıldan itibaren iç bölgelere doğru yayılarak yaygınlaşmıştır. Başa kukula adı verilen sivri uçlu siyah şayaktan bir başlık geçirilmekte başlığın üstünde sarık gibi dolanan uçları başın iki yanında kulakları örtecek şekilde aşağı bırakılacak şekilde düğümle bağlanmaktadır. Bunun yanı sıra Trabzon’un doğusu ve Rize’de cağla yün iplikten örülen ve fes ile kumaştan dikilen taka adlı başlıklar da kırsal kesimde aynı sıklıkta olmamakla birlikte kullanılmakta, iki ucu düğümlenerek başa geçirilen yağlık adlı mendilde başı örtmek için geçici çözüm sunmaktaydı. Din adamları beyaz sarık takarken eşraftan fes takanlar üzerine sarımtrak dallı nakışlarla süslenmiş bir bezin sarılı olduğu abaniye adlı başlığı takmaktaydı. Sırta çoğunlukla beyaz bez ya da ipekten düz yakalı, önden ya da yandan düğmeli “mintan” adı verilen gömlek üzerine ise sadece kol kısmı astarlı, siyah abadan yakasız bir cepken giyilmekteydi. Siyah cepkenin sadece uzun kollu, kolların omuz kısmı dar bileklere kavuşan kısmı geniş hatta bazen yenlerin bilek üstüne kıvrılmayı mümkün kılacak şekilde yırtmaçlı dikilmekteydi. Trabzon giyiminin en önemli özelliği bolca işlemenin yanı sıra taşınan silahlar da olup, cepkenin göğüs kısmında sağlı sollu iki fişeklik cep bulunmaktaydı. Cepkenin içine kışın zibun ya da kimi yörelerde kavuşmalı yelek adı verilen sol omuzdan aşağı bolca düğmeli, yakası kaytan işlemeli bir yelek giyilmekte cepkenin önü yelek üstünde kavuşturularak iliklenmekteydi. Alta ise iç donu üzerine bacakları sıkı sıkıya saracak şekilde paça kısmı dar, dizden yukarısı bol, ağ bölümünde arkada körük gibi kat kat toplanan bir şalvar çeşidi olan siyah zipka giyilmekte ve bele bir uçkur yardımıyla bağlanmaktaydı. Zipka başka yörelerde Laz donu olarak adlandırılmakta ve nadiren de olsa yanlarına kaytan ve sırma işlenmekteydi. Çocuklar ise şalvar formunda bele bir kuşakla bağlanan ve kanaviça pantul adı verilen keten pantalonu giyerken, yetişkinler tarafından da iş yaparken giyildiği görülmekteydi. Ayaklara da sabuk adı verilen altı ince köseleden yapılan uzun konçlu çizmeler ya da burnu hafif kalkık, arka kısmı yukarı kalkık, altı kabaralı çapula adlı geleneksel ayakkabılar giyilmekteydi. Çapulalar, Osmanlı döneminde İstanbul’da kayıkçılık ve mavnacılık yapan Karadenizliler tarafından da yüzyıllar boyunca yalın ayak, çorap veya mest ile giyilmiş, 1807 yılında İstanbul’da Karadeniz Boğazı Kalelerini koruyan ve hepsi Karadenizli olan muhafızlar ayaklanıp, III. Selim’i tahttan indirdikten sonra Laz kıyafeti ve çapula İstanbul bıçkınları tarafından ufak değişiklerle benimsenip moda olunca başkentte yamak terliği adı verilen yeni bir ayakkabı türü çapuladan geliştirilmiştir. Çapula kalitesinde olmayan hasılsız veya hasıllı deriden yapılmış çarıklar da köylüler tarafından giyilmekteydi. Kongoş çarık ineklerin diz derisinden yapılan en basit ayakkabı tipiydi ve yoksullar tarafından tercih edilirken hasılanmış deriden altı kösele olarak hazırlanan yemeni ise zengin ve ağalar tarafından tercih edilmekteydi. Ayrıca çocuklar tad adı verilen deri veya yünden dokunmuş bağcıklı ayakkabıyı giyerken, yaşlılar çorap üzerine, ayakkabılarının içine mest adlı bir çeşit tabansız ayakkabı giymekteydi. Ayakkabıların içerisinde ise beş çağla dokunmuş ayak bileği ya da diz altına dek uzanan dizleme yün çorap giyilmekteydi. Çoğunlukla gümüşten, bazen çarık bezinden yapılıp, gümüş bir zincirle boyuna asılan veya sol omuzdan aşırılıp sağ bel üzerinde konumlandırılan, üçgen veya dörtgen biçiminde muska kutusu olan hamayıl ile bele, her iki tarafında dörder tane gümüşten yassı sallantı süs takılı olan siyah deriden Çerkez kayışı erkek giyiminin vazgeçilmez aksesuarıdır. Kayışın sağ tarafına tabanca, sol tarafına ise 25 -30 cm uzunluğunda iki tarafı keskin kama veya keskin olmayan kavga ve horon silahı olarak kullanılan sivri uçlu Sürmene bıçağı sokulmakta, tabanca olmasa bile bıçaksız erkek kıyafeti eksik sayılmaktadır. Kayış üzerinde ayrıca yağdanlık ve sigara içmek için ateş yakmaya yarayan kavların içine konulduğu kavlık gibi diğer aksesuarlar bulunmaktadır. Maddi durumu iyi olanlar ucunda kuşak içine sokulan iri bir saat bulunan, beş altı kolan halinde uzun bir gümüş saat kösteği de takmaktaydı.

Kadın kıyafeti

Ordulu kentli kadınlar diğer Karadenizli kadınların yaptığı gibi saçlarını hotoz biçiminde toplayarak tepelik takmaktaydı. Köylü kadınlar altlarına keten fanila ile uçkurlu don üzerine entari ve yelek giyip, şal kuşak bağlamakta, önlerine yarlık ve

Trabzonlu Rum kadın, 1881

peştamal takıp, ayaklarına çörlük denilen keçi kılı çorapların üzerine yemeni giymekteydi. Kadınlar feretiko adı verilen beyaz keten bezinden dikilmiş yakasız kamis adlı iç gömleği üzerine boyundan ayak bileğine kadar uzanan ve zibun adı verilen bol dikimli keten elbiseyi giymekteydi. Önü toplanıp kuşağa sokulunca üç etek gibi görünen zibunun rengi, işlemeleri, düğme sayısı hatta kesimi yöreden yöreye değişmekte olup, kıyı bölgelerinde iç kısımlara göre daha dardır kısadır ve ancak diz kapaklarına dek uzanacak dek kısadır. Zibunun üzerine ise kadifeden dikilmiş yakası ve kenarları işlemeli, uzun kollu veya kolsuz yelek yani fermene giyilmekteydi. Ayrıca yaşlı kadınlar kondogun adı verilen yakası kürklü bir tür yelek giymekteydi. Bele bağlanan ve çalışma sırasında önlük işlevi gören dikine çizgili peştamallerin rengi de yöreden yöreye değişmektedir: Trabzon’un batısında kırmızı-beyaz, Sürmene’de kırmızı-siyah, Rize’de turuncu-siyah olmakla birlikte mor-siyah, sarı-siyah hatta geleneksel giyimde rastlanmamasına karşın günümüzde hediyelik eşya olarak üretilen farklı renklerden bileşimlere de rastlanmaktadır. İnce çubuklu peştemaller evli ve yaşlı kadınlar tarafından giyilirken, püsküllü ve delikli makaslı peştemaller genç kızlar, kenarları kırmızı kara peştemaller ise yaşlılar tarafından giyilmekteydi. Yüksek iç bölgelerde ve kış mevsiminde peştemalin yerini Lahor adı verilen kalın keten kumaşından bir dolaylığa bırakmaktaydı. Bele ipek veya ketenden dokunmuş Trablus adlı bir kuşak sarılmakta, bu kuşağın sade ve motifsiz olanları erkekler tarafından da kullanılmaktaydı. Ayrıca kemerin olmadığı dönemlerde bele mitari ipliğinden özel tezgâhında dokunmuş tor kuşağı sarılmaktaydı. Günümüzde kullanımı yaşlı kadınlar dışında terk edilmiş olsa da kutni adlı kumaştan mamul bir çeşit önlük olan isparel adlı göğüslük boyun ve belden bağlanmaktaydı. Başa beyaz yazma üzerine keşan adı verilen kırmızı rengin ağırlıkta olduğu yöreye özgü desenli keten başörtüsü örtülmekte, bazı yörelerde altına fes ya da tepelik/tabla da giyilmekteydi. Ayağa yün çorap üzerine yemeni ve çarık giyilmekteyse de Cumhuriyet döneminde yerini önce kara lastiğe bırakmıştır.

Fermene Ekseriya kadınların içten giydikleri yeleğin adıdır. Buna kesik yelek de denilmekteydi. Deyrenin (Üç eteğin özel süslenmiş bir tipidir) üzerine gelin, bu kısa yeleği giyerdi. Eskiden fermene çuhadan ya da yün dokumadan yapılırken, sonraları, kadife kullanılmıştır. Fermenenin göğüs kısmında iki gümüş takı vardır. Bunlara ilik denilir. Bu gümüş takılar fermenenin önünü iliklerdi. Yunanca fermeli (φέρμελι) “yelek” kelimesinden ödünçlenmiştir.

Forka Entari, kadın elbisesi (Rize, Artvin). Forkalar robadan düğmeli, önden düğmeli, hâkim yaka, kollar omuz hizasında birer santimetre ara ile kırmalı ve geniş etek ucu 15-20 cm kalınlığında kırmalı ve kol ağzı tek düğmeli manşet şeklindeydi. Süs olarak roba dikişinin etek farbası üstü ve kol manşetleri elbise kumaşına uygun ve yakışan renklerde sutaşı ile süslüydü. Forka fırfırları ise horon sırasında sallanarak hareket etmesi için yapılmıştı.

İsparel, sparel Genellikle yaşlı kadınların kullandığı, boyun ve belden bağlanan, kutni adlı kumaştan mamul önlük (Trabzon); isparla (Sürmene)

Kamesala, kamisila, amis Çok ince kemik rengi ketenden dikilen ve zibunun içine giyilen kadın fanilası. Kamesala gece kıyafeti olmayıp, geleneksel Trabzon kadın giyiminin zarif ve vazgeçilmez bir parçasıydı. Boyun kısmı bisiklet yaka olarak başlayıp, göğüs altına kadar inecek şekilde derin V yaka olarak devam eder; boyun kısmında kemik renginde dantel işlemeler, omuz ve kollarda uzunlamasına feretiko şeritler bulunabilirdi. Kamis aynı zamanda boyundan ayaklara kadar uzanan, yen ve yakası olmayan, kadın iç çamaşırından farklı olarak etrafı oyulmadan hazırlanan erkek ve kadın kefeninin vücuda giydirilen ilk katının da adıydı. Bunlara ek olarak Rize ve Trabzon’da kefenin parçalarından birisi de kamis olarak anılmaktaydı. Erkeklerin kefeni kamis, izar, lifafeden ibaret olmak üzere üç kattan oluşurken kadınların kefeni ise bu üç parçaya bir başörtüsü (Hımar), bir göğüs örtüsü (Hırka) ilavesi ile beş kattı. Yunanca hlamis (Χλαμης) “yağmurluk” kelimesinden ödünçlenmiştir. 

Kutni İpek ve pamuk karıştırılarak dokunan, kadınlara fermene (yelek) ve entari olarak dikilen değerli bir kumaş türü (Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane). Osmanlı döneminde kadınlar için kutni kumaşından, kırmızı bezden üç etek entari yapılır, üze-rinde yelpaze kullanılırdı. Entariler dize kadar uzanırdı; iki etek önde, iki etek arkada olurdu. Erzurum’da gutni, Gümüşhane ve Bayburt’ta ğutni olarak bilinen kutni kelimesi Arapça kutn “pamuk”, kutnî “pamuğa ait, pamukla ilgili; pamuktan yapılma; ipek karışığı pamukla yapılmış renkli entarilik’ kelimesinden ödünçlenmiştir.

“Bu fani dünyada benim diyenler/ Son deminde pişman olsa gerektir/ Ğutni kumaş, yeşil atlas giyenler/ Soyunup da üryan olsa gerektir” (Bayburtlu Celali)

Lahor, lahuri Adını Lahor kentinden aldığı sanılan, kadınların bel çevresini kış soğundan korumak amacıyla kullandıkları kalın ketenden dokunmuş kuşağın adıdır (Ordu, Giresun, Trabzon). Atma türkü:

Erkek: Lahuri şal kuşağı/ Kından çıkart bıçağı/ Sen bir domur gül isen/ Ben bir yayla çiçeği

Kadın: Lahuri şal düğümü/ Kim görmüş güldüğümü/ Sağ yanım yastık ister/ Sol yanım sevdiğimi (Şebinkarahisar)

Libade Kısa pamuklu hırka (Trabzon)

Tor kuşağı Mitari ipliğinden ağ şeklinde örülen kadınların beline bağladıkları kuşak olup kemerin olmadığı dönemlerde kullanılmaktaydı. Tor kuşağı tezgâhı Tor kuşağı dokumak için kullanılan, her kesin kendisinin yapabileceği basitlikte ahşap alet (Rize). Tor duası Kadınların tor kuşağı bağlamadan önce okudukları duanın adıydı: “Hazretli Ali mirza/ Kaskatir kalacaği/ Hazretli Hava mirza/ Kaskatir kalacaği” (Çayeli Leroz)

Trablus Kadınların (bazı yörelerde erkeklerin de) bellerine bağladıkları ve karın bölgesini soğuktan korumak amaçlı, koyu renk çizgili motifli, kenarları püsküllü keten veya ipek bez parçasının adıdır. Karadeniz Rumcası tarapulozın (ταραπο-λόζιν [Giresun], tarapoluz (Santa, Trabzon), tarapuluz (Trabzon) ve trapopz (Ordu, Santa, Gümüşhane) formları kaydedilmiştir.

Zibun Osmanlı döneminde giyilen, boyundan ayak bileğine kadar uzanan geleneksel kadın elbisesinin adıdır. Arapça zubūn (زبون) “iç gömleği, entari” sözcüğünden ödünçlenmiş olup, Türkçe içerisinde 16. yüzyıl öncesinde zibūn/zubūn formunda “kaftan altına giyilen pamuklı yelek, mintan” anlamıyla kaydedilmiştir.

Kaynakça

Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler I- II (2004), Türk Dil Kurumu Yayın-ları. Ankara. s. 313

CAFEROĞLU, A. CAFEROĞLU A.(1995), Doğu illerimiz ağızlarından topla-malar. 2. Baskı. Ankara. s. 287

CLAUSON, G. (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish. Oxford. s. 21

Çayeli İlçe Yıllığı ’95 (1995), Ankara. s. 135

GEDİKLİ, F. (2004), Akçaabat Yazıları. Yedirenk Yayınları. İstanbul. s. 159

GÜRCAN, Hikmet. Samsun Folkloru. Samsun Araştırmaları. Anadolu Folklor Vakfı Samsun Grubu Kültür Yayınları: 3. Samsun, 2007

KARA, İ. (2001), Güneyce. Dergah Yayınları. İstanbul. 15

KAZMAZ, S. (1994), Çayeli Geçmiş Günler ve Halk Kültürü. Türk Halk Kültü-rünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı. Ankara. s. 258

KOÇU, Ekrem Reşad. Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. Sümerbank Kültür Yayınları, İstanbul, 1969

ÖZCAN. S (1990), Gümüşhane Kültür Araştırmaları ve Yöre Ağızları. Kültür Bakanlığı. s. 512

ÖZTÜRK, Özhan. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. 2 Cilt. Heyamola Yayınları. İstanbul, 2005.

PAPADOPULOS, LP. (1958-1961), Ιστορικόν Αεξικόν της Ποντικης διαλέκτου. Atina. I: 339, II: 221, 261

REINHARD U & R. (1968), Auf Der Fiedel mein… Volkslieder von der Osttürkischen Schwarzmeerküste. Museum für Völkerkunde. Berlin. s. 134

SARISAKALl, Baki. Bir Kentin tarihi: Samsun. Samsun Araştırmaları-2. Samsun Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. Samsun, 2005

ŞEYHÜLİSLAM MEHMED ESAD EFENDİ. (1999), Lehcetü’l-Lügat. Türk Dil Kurumu. Ankara. 9

TAVUKÇUOĞLU, Hakan Şeker. Her Yönüyle Güneysu Rize. Güneysu Sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği Yayınları. İstanbul, 1996. s. 135

TIETZE, A. (1999), Anadolu Türkçesindeki Yunanca, İslavca, Arapça ve Fars-ça Ödünçlemeler Sözlüğü. Simurg. İstanbu. S. 242l

Türkçe Sözlük (1998), Türk Dil Kurumu (9. Baskı). Ankara. s. 2, 2071

YANIKOĞLU, B. (1943), Trabzon ve Havalisinde Toplanmış Folklor Malzeme-si. İstanbul. s. 169

Yurt Ansiklopedisi. Anadolu Yayıncılık. İstanbul, 1981

ŞAHİN, Yüksel Yağan. Türk El Dokumacılığı. İstanbul, 1978

ZEKİ, M. (1999), Artvin İli Hakkında Genel Bilgiler. Şavşat Kültür Turizm ve Danışma  Derneği Yayınları. İstanbul